Filozoflarla umut üzerine
Pop şarkıları genellikle aşk temasının varyasyonları hakkındadır. Ancak bu kuralın istisnaları da vardır. “More songs about Buildings and Food” (Binalar ve Yiyecekler Hakkında Daha Fazla Şarkı), Talking Heads adlı rock grubunun 1978 tarihli bir albümünün başlığıydı. Bu albüm, rock yıldızlarının normalde hakkında şarkı söylemedikleri her şey hakkındaydı.
Aynı şekilde felsefeciler ise sığ bir şekilde epistemoloji, metafizik ve hayatın anlamı gibi ıvır zıvır şeylerle ilgilenme eğilimindedirler. Fakat arada sırada bu büyük kafalar arasında kendi sahalarından çıkıp başka alanlar üzerine yazanlar da olmuştur; binalar ve yapılar (Martin Heidegger), yemek (Thomas Hobbes), domates suyu (Robert Nozick) ve hava üzerine (Lucretius ve Aristoteles) yazılar. Bu kısa seri, felsefecilerin ağzından duymaya pek de alışık olmadığımız şeyler hakkında, onların ne dediği üzerinedir.
Umut her zaman var olmuştur. Antik Yunanlılar, Hesiod’un şiirlerinde ilk kez yer alan elpis kelimesini kullanmışlardır. Yunan epik şairi, M.Ö. 700’lerden kalma İşler ve Günler’de Pandora (meşhur kutunun sahibi) hakkında “kırılmaz evinde sadece umut kalmıştı” diye yazmıştır.
Yaklaşık dört yüz yıl sonra Aristoteles biraz daha analitiktir. Makedonyalı dahi Nikomakhos’a Etik adlı eserinde şöyle yazmıştır: “Korkak... umutsuz bir insandır; çünkü her şeyden korkar. Öte yandan cesur adam... umutlu bir mizaca sahiptir.”
Ama genel itibariyle, Yunanlılar oldukça olumsuz olma eğilimindeydiler. Bazen filozoflar sefil bir grup olmuştur. Platon kesinlikle onlardan biriydi. Tanrılar hakkında “korku” ve “safça umut” aşılayan “akılsız danışmanlar” diye küçümseyici bir şekilde yazmıştır.
Bir klasikçi olarak yetişmiş olan Nietzsche de doktorasını vermeden önce eski Yunanca profesörü olmuştu ve kendisi de benzer bir kasvete sahipti. İlk kitabı İnsanca, Pek İnsanca’da: “Zeus, insanın kendisini ezen kötülüklere rağmen yaşamaya devam etmesini ve hayattan kurtulmayıp kendini sefilleştirmeye devam etmesini istemiştir. Bu amaçla insana umudu bahşetmiştir: Gerçekte bu, insanın çilesini uzattığı için kötülüklerin en büyüğüdür” diye yazmıştı (Bölüm 71). Nietzsche daha şiirsel olmasına rağmen bakış açısını değiştirmemiştir. Şen Bilim’de de: “Umut, hayatın çağlayan deresi üzerindeki gökkuşağıdır, yüzlerce kez serpinti tarafından tüketilir” diye yazar.
Spinoza 17. yüzyılda yazdığı Etika’da şunu söyler: “Umut, sonucundan kuşku duyduğumuz bir geleceğin imgesinden doğan tutarsız bir sevinçten başka bir şey değildir” (Etika III).
Ancak başkaları daha iyimser olmuştur. Søren Kierkegaard Aşk Eserleri başlıklı eserinde: “Umut etmek, iyilik olasılığını bekliyormuş gibi davranmaktır,” yazmıştır. Danimarkalı filozof, “korkmak, kötülük olasılığını bekliyormuş gibi davranmaktır” diye devam eder. Varoluşçu filozof elbette son kertede umutluydu çünkü İncil’i, özellikle de Aziz Pavlus’un Romalılara Mektup’taki “umut sayesinde kurtulduk” (8:24) sözlerini okuyarak büyümüş bir Hristiyandı.
Marksist filozofların, rock grubu Pink Floyd’un cennet olarak adlandırdığı “gökyüzündeki büyük konser” gibi bir umutları olmayabilirdi. Ancak birçoğu yine de daha iyi bir dünyanın ütopik hayalini kuruyordu. Bu konudaki en etkili yazarlardan biri olan Walter Benjamin, 1920’lerin ortalarında dokunaklı bir şekilde şunları kaleme almıştı: “Sadece umutsuzlar uğruna bize umut verilmiştir”(Goethe’nin Seçilmiş Yakınlıkları).
Bu alıntıların hepsine ya da hiçbirine katılmayabilirsiniz. Belki de hepimiz Alman filozof Ernst Bloch’un 1950’lerde yazdığı Umut İlkesi adlı kitabındaki tavsiyelere uysaydık dünya çok daha iyi bir yer haline gelirdi. Belirtilen amaç oldukça basitti: “Asıl önemli olan, nasıl umut edileceğini öğrenmektir.”
Matt Qvortrup* Çeviri: Ali Tacar
*Matt Qvortrup, Coventry Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi profesörüdür. Bu yazı Philosophy Now dergisinin 143. sayısında yayımlanmıştır.