Evrak-ı Perișan Arasında -48-: Veled Çelebi İzbudak’ın Kitaplașmamıș Hatıraları-II

Veled Çelebi İzbudak.
Veled Çelebi İzbudak.

Veled Çelebi, kitaplaşmamış hatıralarının ikinci yazısında Ahmet Rasim’le ilgili anılarının yanı sıra dönemin basın-edebiyat âlemine, önemli şahsiyetleri ile edebiyat mahfillerine dair önemli bilgiler aktarmaktadır.

(Geçen sayıdan devam)

Ahmet Rasim’in Ölümü: Bir Âlimin Ölümü /Bir Âlemin Ölümü-2

Babıali Caddesi.
Babıali Caddesi.

Ben bundan kırk sene evvel İstanbul’a geldiğimde Bâbıâli Caddesi’nde büyük edipler birkaç kısım idi.

  • Ahmet Mithat; o merci-i kül idi. Her yerden, Avrupa’dan, Asya’dan Türk, Arap, Acem, Frenk edipleri hep Ahmet Mithat’ı bulur. Onun delâletiyle işini doğrulturdu.
Ahmet Rasim.
Ahmet Rasim.

Hatta Sultan Hamit de vezirler de âlimleri Ahmet Mithat’a gönderirdi. Tercüman-ı Hakikat yazı yazmaya başlayan ediplerin mektebiydi. Ahmet Mithat, üstad-ı küldü. Ben; Ahmet Rasim, Mahmut Sadık, Selanikli Tevfik, Mustafa Refik kabilinden zatları bu vesileyle tanıdım.

Ahmet Rasim aynı zamanda ihvanımızdandı. Darüşşafaka musiki hocası Hoca Zekâi Efendi merhumdu. Zekâi Dede, Eyüb’ün müntehasında Bahariye Mevlevihanesi’nde de kudumzen başı idi. Ahmet Rasim, Hoca Zekâi’den eski kârları, nakışları, semaileri geçmiş ve kendisi de musiki üstadı olmuştu. Kendi şiirlerini vesaireyi bestelemek suretiyle bir hayli şarkıları da vardır. Ayini Şerifleri hep geçmişti. Sikke giyer, matrıba çıkardı.

Ahlakını, irfanını, kemalini yazıp dökmeyeyim. Bunlar kâfi surette yazıldı. Eski zamanda bir nevi üdeba vardı. Bir de tekkelerde, bilhassa mevlevihanelerde yetişen ürefa vardı. Ahmet Rasim ikisini de nefsinde cemettiğinden gayet meclisiâra, sohbetine doyulmaz bir insanı kâmildi. O zamanlar pek eskilerden musahip Sait Efendi, Hasan Faiz Efendi, çok sonra Muhsin Bey merhum bunlar hep Mevlevi’ydiler. Muhsin yahut Hacı Ratip Bey bir mecliste gayet ince nükteler sarfederdi. Huzzarı kırar geçirirdi. Bazan bu sohbete bigâne olanlar bulunurdu. Tahsili olduğu hâlde bir şey anlayamaz, zevk alamaz. Mahcubane iki tarafa bakardı. Hasılı bazan bir mecliste adeta başka lisan konuşur, bir kısım huzzar haberdar olmazdı. Fakat aynı zamanda kimse sıkılmaz, kimsenin mahcubiyetine meydan verilmezdi. Birbirlerine son derece hürmet ederlerdi. Bazıları Bursalı Rıza Efendi merhum gibi -envai kemâlatla beraber- nezaketin de timsaliydi.

Ahmet Mithat Efendi.
Ahmet Mithat Efendi.

O zamanlar Ahmet Mithat mektebine salik gazeteci yahut muharrir takımı olduğu gibi bir de sırf “edip” olarak Ahmet Mithat’ın damadı Muallim Naci asitanesinin [dergâhının] salikleri vardı. Şair Sefa, biraderi Vefa, Üsküdarlı Safi vesaire hep onun cemaatleri idiler. Bunlar “Osmanlı şairleri”nin biraz teceddüt etmiş piruları idiler.

Bir de meşhur Kemal Bey’in perverdesi Ebuzziya’nın etrafına topladığı Garp lisanı öğrenmiş, fikren çok teceddüt eylemiş zevat var idi. Bunlar Abdülhak Hamit Beyefendiler hazretleriyle Ekrem Bey merhumun cemaatidir ki Mecmua-yı Ebüzziya’ya yazı yazarlardı. Ahmet Rasim hem muharrir hem de edip olduğundan ekser eserleri burada intişar etmiştir.

Muallim Naci.
Muallim Naci.

Mamafih merhum fıtraten eski edipler zümresinden idi. Eski ediplerin kemalatına payan yoksa da onların zayıf tarafı:

“İç bade güzel sev var ise akl u şuurun

Dünya var imiş ya ki yok olmuş ne umurun”

beyti kendilerine tamamıyla düsturu hayat olmuştu. Bundan dolayıdır ki yazdığım kırk seneden beri geçen ediplerimizin hepsi şühedayı arak oldular, hayatları da perişan geçti.

Ne türlü dua edeceğimi bilemiyorum. Türklerin, belki cihanın büyük adamı, sevgili pişvamızın himayet ve inayetleri sayesinde bu zamana erişmek devletine nail olan bu kabil âlim ve muharrir ve edip zatlar dünyada cennet hayatı yaşamaktadırlar. Merhum Ahmet Rasim de bu kabilden olarak son hayatını naz ve naim içinde geçirip asude bir hâlde gözlerini kapadı. Eskilerin ne sefalet içinde can verdiklerini biliriz.

Üdeba zümresinin bir de eski edebiyat kapısını kapayıp yeni Garbî ve medenî bir âlem açan kısmı vardır ki bunlar da Servet-i Fünun’da, Ahmet İhsan gibi memleketin hakiki fedakârı, milletin ve irfan ve kemalin âşığı bir üstadın riyasetinde, hüsnü intihap olarak büyük Tevfik Fikret’in cemaati tarafından Meşrutiyet’e kadar devam eylemiş ve daha sonraları elhaleti hazihi her devre göre devam eylemekte bulunmuştur.

Vakit gazetesi.
Vakit gazetesi.

Bu zümre asrın muktezasına göre temiz, şık, münevver, lisan aşina memlekete Garb’ın ilim ve hünerini öğreten zatlar idi. Bunların da pek muhterem pişvaları [öncüleri] merhum Ekrem Bey’le Abdülhak Hâmit ve Halid Ziya beyefendiler hazeratıdır.

Bunlar eski zamanın istipdat ve taassubuna göğüs gererek, adî dünyevi menfaatları çiğneyerek vatan uğruna çalışmış adamlardır. Bunların geçmişlerini hayır dua ile yâd etmeli, gözümüzün bebeği gibi izaz ettiğimiz kalanlardan da bir an evvel istifadeye çalışıp onların büyük senelerde hezeran mahrumiyetlere katlanarak kazandıkları ve hayatın türlü zevklerine hevesatına bezl-i mesai hücresinde ömür tüketerek hâsıl ettikleri ulum ve maariften türlü türlü istifadeler etmelidir. Daha türlü mesleklerde türlü âlimler var.

Yüze baliğ olur, birçoklarının teveccühlerine mazhar olduğum bu âlimleri yâd etmeye makalenin müsaadesi kalmadı. Cümlesine cihan cihan hürmetkârız, ayaklar toprağıyız.

  • Ahmet Rasim’in ölümü, büyük pişvamızın himayet ve irşadıyla Türklük, Türkçülük âleminin yeni hayata girmesi zamanına tesadüf ettiğinden Türkçüleri bir kat daha ateşlendirmiştir.

Ahmet Rasim’in edebî mesleği Türkçülük için emsalsiz ve çok bereketli bir vadidir. Ayrıca makaleye muhtaç olduğundan tehire mecbur oldum.

Kastamonu Mebusu

Velet Çelebi,

Vakit, 29 Eylül 1932, s. 4.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım