Evlilik hem zahmettir hem de rahmet
Evlilik konusunda kaygılananlar yalnızca aileler değil, gençler de bir arayışıniçinde. Ancak uygun eş arayışlarında çoğu zaman yalnızlar ve nasıl ilerlemelerikonusunda ne yazık ki bilgili değiller
TÜİK verilerine göre ilk evlilik yaşının giderek arttığını görüyoruz. Bunun nedenleri üzerine konuşalım istedik.
Şimdi bu meseleyi konuşurken birkaç boyutta ele almamız gerekir. Birinci mesele şu: Toplumun evliliğe bakışını etkileyen, yani her düşüncenin, inanışın bakışını etkileyen genel hikâye nedir? Bir de daha özelde, evliliğe daha özel bir anlam atfedenlerdeki -dinî bir atıfla- evlilik yaşındaki ilerleme ve evlilik süreçlerinin gerilemesiyle alakalı iki çerçeveden meseleyi değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
İlki şu: Toplumun evlilikle alakalı süreci ötelemesinde bazı gerçeklikler var. Birincisi iktisadi gerçeklikler. Gençler şu an okullarını bitirdiklerinde bu topraklarda çok kolay iş bulamıyorlar, kendi alanlarında iş bulmakta başarılı değiller. Alan problemi yaşıyoruz burada. İktisadi, gerçekçi bir temel var. Evlilikle alakalı tüm toplumu esir alan ikinci nokta, evliliğin biçiminin değişmiş olması. Eskiden evlilik demek samanlık seyran olur, bir halımız olsun, bir döşeğimiz olsun tamamdır, evimiz kurulmuştur bakışındaydı. Şimdi ise ortalama nikâhtan bir evlilik bile olsa (Biliyorsunuz, nikâhtan ve düğünden evlilik diye iki ayrımımız var) toplamda büyük bir külfete dönüşüyor iş.
İkincisi, evlenen bireylerin evliliklerini “satmak” dedikleri, “evlilik PR’ı” dedikleri bir olay yaşıyoruz bu topraklarda. Evliliğin gerçekleşmesinden ziyade evliliğe giden sürecin ve evlendikten sonra balayı ve bazı özel anların paylaşılması ve satılılması gerçeğiyle karşı karşıyayız ki bir şeyi satıyorsanız onun kıymetli olması gerekir. İnsanlar tarafından cazip görülecek bazı maddi karşılıklarının olması gerekir. Bu anlamda nişan bohçası eskiden bir bohçayken şimdi nişan tırına dönüşüyor. “Nişan bohçası” denir? Bakın bu söz ne kadar anlamlı. Bir bohça ne kadar büyük olabilir ve içine ne koyulabilir? Ya da kına alışverişi, nikâh alışverişi neye karşılık gelebilir? İşin evlilikle alakalı sürecinde ikinci büyük kırılma onun doğrudan uygulamaya konmasında gerek ebeveynlerin gerek toplumun gerek bireylerin evliliğe atfettikleri toplam süreçlerin zorlaşması ve zorlaşmanın bir dayatmayla karşımıza gelmesi.
Üçüncü nokta: toplam ebeveyn tutumları. Önemli bir nokta burası. Günümüzde toplum içinde aymazca bir tutum var. 4-5 yaşındaki çocuklara damat ve gelin kıyafeti giydirip onları düğünlere götürüyoruz. Ama o çocuk 25 yaşına gelip evlenmek istediğinde “Daha erken” diyoruz. Gerçekten çok trajikomik bir durum. Bu sefer çocuk gelinliklerinin, damatlıklarının satışı patlıyor. Tersten bir hikâye var. Sürece dönüp bakıyoruz. Kendi düğün süreçlerini hatırlamayan, unutan ya da şu anda ulaşmış olduğu sosyoekonomik durumu kendi evladına ve evlilik sürecine dayatan bir iklime dönüşüyor hikâye. Bu durum belki de tarihsel olarak hep vardı ama hiç bu kadar sert bir şekilde olmamıştı. Yeni evlenen birisinin arabasının olmasına, ev olarak mülk sahibi olmasına, işiyle alakalı standardın çok yüksek olmasına gerek yok. Bunların toplamı evlilik sürecini ekstra zorlaştıran bir şey. Evlenmeye niyetlenen gençlerin de önüne kabus gibi çıkan bir şey hâline geliyor.
Dördüncü nokta şu: “Niye evleneyim ki?” diye bir düşünce var. İstisnalar hariç, bu topraklarda artık hangi meşrebe sahip olursa olsun üniversite zamanında ya da çalışıyorsa iş yerinde flörtü ebeveynler bir normallik olarak kabul edip görmezden gelme oyununu seçiyor. Bunun adına sündürülmüş nişan, bitmeyen imam nikâhı ilişkileri hikâyesi ekleniyor. Bundan 50-60 sene önce birisi 2 sene nişanlı kalsaydı “Hayırdır” derlerdi. Nişan denen şey işaretlemektir adı üstünde. Bu da birkaç ay içinde olur.
Bu sündürülmüş ilişkiler, “Bir ara evleniriz, acelesi yok” kıvamına geliyor. Toplumsal olarak baktığımızda kritik nokta şu:
Akıllı telefona 3 bin lira üzerinde para veren bir erkeğin veya kadının evliliğe giden süreci çok zorlu olur. Nedenini de söyleyeyim. Eğer yeni mezunsa alacağı maaş, 3-4 bin civarında olacak. Skorla çıkmadıysa ya da çok yüksek bir yere cumburlop CEO olarak atanmadıysa.
Girse de ona 5-6 bin lira verirler. Kimseye okuldan mezun olunca “Gel abi, 25 bin lira maaş veriyoruz” demiyorlar yani. Toplamda 3 bin lira telefonla gezen bir gencin harcama skalası bu noktaya ulaşmıştır ve bunu bir normallik olarak kabul etmiştir. Bu genç evlendiğinde teknik olarak 3 bin lirayla geçinemez.
“Beklentiler çok yüksek…”
Aslında beklentiler yüksek değil, standardımız çok yükselmiş. Ancak farkında bile değiliz. Mesela üniversite hayatını düşünelim. Dört yıl boyunca evde yemek yememeye alışmış bir üniversiteli öğrenci için evde yemek yemek doğal rutinden çoktan çıkmıştır. Dolayısıyla iki kişinin haftada birkaç kere dışarıda yemek yemesi demek birkaç bin lira ediyor.
Dolayısıyla bu kişilerin evi geçindirmesi mümkün olmaz. “Kanaat toplumuyduk, onu kaybettik” diyorlar. O değil, o değil! Hikâye o değil. Hikâye, temelde insan pratiklerinin kaybolması. Sıradan insan pratikleri kayboldu. Aklına sadece döner yemek geliyor. Ekmek alıp arasına domatesi peyniri koyup, yanına bir çay alıp onu kemal-i afiyetle yiyip içmek aklına gelmiyor. Bu etkinlik 15 liraya mal olacak belki ancak akıllara gelmiyor. Nasıl ki telefon deyince aklımız birkaç marka üzerinden gelip gidiyorsa, yiyecekte de bu kıvama gelmişiz. Bu çok kritik bir nokta. Kendisinin iktisadi olarak hayatta var olmasını belirli bir paraya endekslemiş bir kızın veya bir erkeğin birlikte bir yuva kurup “Hadi artık birbirimizi çekelim” demesi ekstra bir duruma dönüşüyor. Dolayısıyla kabaca toplumun genelindeki hikâye böyle.
Peki dindarlara ne oldu? Dindarlar için dönüm noktası ne oldu?
Dindarlar için artık evliliğin Allah rızası için bir çile çekme, bir zahmet ama bununla birlikte bir rahmet, bir bereket olduğu ve olacağı reel pratikler üzerinden -20-25 senelik evlilerin boşanması üzerinden- aşındı. Ayrıca toplamda Allah azze ve celle’nin evliliklerimiz üzerinde söz sahibi olduğu noktasında gönüllerimizde yer kalmadı. Eleştirdiğimiz dizilerdeki hayat hayatımıza girdi. Evlilik zaten zahmettir baştan sona.
Ancak sonunda cenneti istiyorsak zahmet olacak bu dünyada. Rahmet zahmetle gelir. Kızın/erkeğin duası nedir? “Yarabbi, cennet gibi huzurlu bir ev, takvalı bir aile, bıcır bıcır muhlis, muhsin evlatlar.” Abla sen dert duası yapıyorsun. Sen ne duası yaptığının farkında değilsin. Bu duayı yapanlar hep dert çektiler bu dünyada. Çünkü bu sonuç. Bu güzel sonuca ulaşabilmek için Hak Teala’nın kurduğu sünnetullah dertli bir süreç toplamda. Sen hem bunu istiyorsun hem de hayatının Hawaii’de balayı yapma kıvamında geçmesini istiyorsun. Yok böyle bir denklem. O hayat cennete olacak inşallah.
Evlilik konusunda ayaklarımızın yere basması gerekiyor.
Evet çünkü gerçek hayatta hikâye böyle gitmiyor. Ve bu gerginlik ve huzursuzluk, çok sıradan hayat yaşayan insanların evlilikteki rahatlıklarını anlamamamıza, “Biz Müslüman’ız” dememize rağmen evliliklerimizin bir türlü saçma sapan denklemlerden çıkamayışına karşılık gelmeye başladı. Evlilikle alakalı, evlilik yaşıyla alakalı mesele sadece cinselliğe indirgenemez. Cinsellik evlilikte tabii ki önemlidir, ancak kadınla erkeğin evlilik süreçlerinde zaman olarak çok kısa bir süreye tekabül eder. Bunun dışındaki muhabbet, samimiyet, ilişki, dert, cefa, hasbihal, paylaşım evliliğin merkezindedir. Ve eğer bunların toplamının odağı Allah rızasına bağlanmadıysa ve neticede bu umulmuyor ve beklenmiyorsa soru basit: “Niye evleneyim ki, kafayı mı yedim?” Dolayısıyla bu işin “dindarlar” arasındaki en büyük açmazlarından biri bu.
Başka hangi açmazlardan söz edebiliriz?
Evlenmek isteyen çok fazla genç var. Ancak aileler hemen evine nasıl bakacağını soruyor. Gelen arkadaşların önemli bir kısmı romantik takılıyor, doğru. %70-80’i böyle. İşi yok, burslarla geçineceğini söylüyor, gerektiğinde evden de destek almak istiyor. “Sen evlenme” diyorum. Niye? Çünkü evlilik böyle bir şey değil. Evlilik ve aile kurumu erkek üzerinden döner. Merkezde erkek var.
Erkek bakacak, para getirecek, sahip çıkacak. Bu toplamda iyi bir şey değil, erkekler bunu iyi bir şey sansalar da. Bu çok zor bir şey. Kadın da yan gelip yatmayacak. Din-i mübin-i İslam kadının evlilik sürecindeki emeğini bir işte çalışması üzerinden kurmamıştır. Çalışırsa çalışabilir, meşru ve uygun bir zeminde. Ama buradaki asli sorumluluk erkektedir. Modern literatür üzerinden gidersek şu an erkeklik tükenmiş vaziyette. Âdeta yitirilmiş. O yüzden gençler “Neden bu kadar çalışayım ki?” diye düşünüyor. Tam zamanlı çalışmak istemiyorlar, tarzlarına uymuyormuş… Nasıl bir hayat kurgun var ki senin? Hayat böyle bir şey zaten. Gerçek bir durum. Çalışacaksın, para kazanacaksın. Ultra bir meziyetin olur, haftada üç saatte 10 bin dolar kazanırsın, başım gözüm üstüne. Var böyle insanlar.
Gençler gerçek hayatı tanımıyor gibi…
Evet, işveren senden haklı olarak mesai bekliyor. Bu durum sadece Türkiye’de böyle değil, dünyada da böyle. Ancak gençlerimiz üniversitede de pek zahmete girmiyorlar. O yüzden evliliğin getirdiği zahmetlere katlanmak istemiyorlar. Evlenelim, bursla geçinelim, ailemiz yardım etsin, böyle yürüsün istiyorlar. Ama bu da değil. En önemlisi gerçek değil. Öğrenci evine çıkıyoruz gibi oluyor. “Karımla öğrenci evine çıktık!” Böyle bir şey olabilir mi?
Hep söylüyorum, burada bu dünyada anneleri biz pazar günleri veli toplantılarına gönderebiliriz ama kıyamet gününde veli toplantısına sadece babaları çağıracaklar.
Ebeveynlerin yaptığı hatalar nelerdir?
Ebeveynler evlatlarının süreçlerini yönlendirme konusunda işi ciddiye almıyorlar. Onun için ben çocukları, özellikle de erkek çocuklarını, çalışma hayatıyla, nitelikli ve sınırlı bir şekilde tanıştırmak gerektiğini düşünüyorum. “Gerçek hayata davet” diyorum buna. Para yönetmeyi, cebinde kaç lirası olduğunu, nereye harcaması gerektiğini bilecek. Alışveriş yapmayı bilecek. Erkeğin bunları bilmesi lazım. Reel hayatla temasının olması, gerçekçi olması gerek. Sonra da üniversite okurken çocuk çalışması gerektiğini düşünür. “Babamdan neden para alıyorum, elim ayağım tutuyor, aklım da var” diye düşünür. Evlilikle alakalı süreci reel kurmak anlamında da hem ebeveynlerin tıkaması ve eksikliği hem de evliliğe talip olan gençlerin bu konudaki gerçekçi tutumlarının eksikliği birbirini besliyor.
- Ondan sonra dönüp şunu konuşuyoruz: “Peygamber Aleyhisselam erkeğe evliliği tavsiye etmiş. Derhâl evlenin demiş, onu imanın yarısı olarak belirlemiş, ben de acil evlenmeliyim, değil mi hocam?” “Evet,” diyorum, “kesinlikle evlenmelisin. Ama önce acilen bir yerde hamallık yapmalısın, gece taksiye çıkmalısın, bir yerde paspas çekmelisin.” “Ben hekimlik okuyorum hocam!” Ne alaka? Hekim paspas çekmez mi?
Çekmezsen çocuğunun altını değiştireceksin zaten. Reel hayata davet, bizim beklentilerimizi de gerçekçi bir yere çekiyor. Fakat hikâyenin başına tekrar dönersek, büyük soru şu: Bütün her şey rahatken, cinsellik online olarak çok rahat tatmin edilebilirken, kız-erkek ilişkilerinin her zeminde rahatlaştığı dünyada ilişkiler çok rahat tatmin edilebilirken, maddi olarak her kazandığını kendin yeme becerisini kazandığında niye birisiyle evlenesin de dert çekesin, dırdır dinleyesin ki? Gençler böyle diyor. Eyvallah, burada benim hiçbir motivasyon cümlem yok.
Çünkü bu gerçekten imani bir iş. Ben bu dünyada tıpkı işte çalışırken, sabah namazına kalkarken, ramazanda oruç tutarken zahmet çektiğim gibi evlenirken de zahmet çekeceğim. Evlendiğim karım ve kocam da benim zahmetim olacak zaten. Sonunda rahmet olacak inşallah. Eğer meseleye böyle bakmıyorsam, cicim aylarında eşimle birbirimize uygun olmadığımızı düşünürüm. Çünkü iş şuna dönmüş durumda: Biz evlenmesek, hayat böyle sürse, kimse de bize karışmasa. Gerçek reel durumumuz şu anda bu.
Peki, toplumda genel olarak aldatmaların arttığı söyleniyor. Siz bu konuda ne diyorsunuz?
Bunu sağlıklı olarak ölçemeyiz. Ancak bu toplumun geneli bunu konuşuyorsa böyle bir şey vardır. Toplumda bu konuda bir konsensüs var. Çıplak göz bunu görebiliyor. Toplumun geneli bunu konuşuyorsa bu abartı değildir, burada bir süreç vardır. Eskiden bu mesele bu kadar açıktan konuşulmuyordu, şimdi rahat konuşuluyor, o yüzden de bize artmış gibi geliyor da diyebiliriz. Bu farklı bir tartışma konusu.
Din-i mübin-i İslam kadının evlilik sürecindeki emeğini bir işte çalışması üzerinden kurmamıştır.
İnsanların hayatlarında karşılaştıkları kadın ve erkek profilleri fit oldu. Haber spikeri fit, iş yerindeki üst yöneticiler fit. Burada hep ayartan olarak bedenin “cazibesi” ön plana çıkarılıyor. Bir süre sonra insanlar da gördükleri şeyin peşinden gitmeye başlıyorlar. Kadınlık da erkeklik de tanımlanıyor. Hatta fiilî bir iğfal durumuyla karşı karşıyayız. Bu düşünceler bizim zihnimizde iğfal ediliyor maalesef. Kadın da erkek de bu imajlar üzerinden bakıyor. Bu anlamda kesinlikle aldatma eğiliminin, aldatmanın sıradanlaşmasının, aldatmayı konuşmanın normalleşmesinin arttığını düşünüyorum. Daha gerçekçi olan burası. Oranları ölçmemiz mümkün değil. Bunu hiçbir veriyle ölçemeyiz çünkü insanlar bunu söylemezler. Ama burada bu saydığım üç şeyin kesinlikle arttığını söyleyebiliriz.
Eskiden gelenek gençlerin evliliğine destek görevi görürken günümüzde insanlar geleneksel şeyleri yapmamayı esas kolaylık olarak görüyorlar. Gelenek artık zorlaştırıcı bir hâl mı aldı?
Gelenek aslında coğrafyaya göre değişiyor. Bu topraklarda, Batı’da belki bu iş daha kolayken, Doğu’ya gittikçe zorlaşabiliyor. Mehir diye bir şey var, yerine göre değişiyor. Bazen anlam farklılaşmış, kaymış “başlık parası” olmuş, “süt parası” olmuş. Kültürel dokularda farklılıklar var. Ama aslında coğrafi olarak baktığımızda bu toprakların dilinde evlilik desteklenen bir şey. Batı’da hiçbir yerde evlenenlere bir şey takıldığını göremezsiniz.
Bu, dışarıdan bakıldığında çok komik bir durum. Ama bu “Ben senin evlenmeni destekliyorum, karınca kararınca sana omuz veriyorum” demektir. Bu toplumsal konsensüstür. Hâlâ en canlı akan geleneklerimizden biridir. Allah (c.c.) bozmasın. Bununla beraber Doğu’da hâlâ hikâye sert akıyor. Yine Türkiye’de ortak bir kanı var. Erkeğin memur olması ya da memurluğa yakın bir devlet garantisini içinde barındıran bir işinin olması ama mutlaka ve mutlaka bir evinin olması, kafasını bir çatıya sokması ya da faizli bir sisteme dâhil olup, denklemde bulunması ve tüm bunları yaparken de maddi olarak güçlü bir pozisyonda olduğunu ele güne göstermesi gerekiyor. Bu da ortak bir konsensüse dönüştü.
Düğün de bunun gösterildiği bir alan hâline dönüştü.
Kesinlikle. Eğer siz hayatınızda Instagram, Twitter, TikTok denkleminden gidiyorsanız zaten düğünde 50-60 binden aşağı çıkamazsınız. Reel durum bu. Tüm bunlar varken Müslüman kadınların zihninde mehir yok. Çok çarpıcı bir şey ve garip bir durum.
- Mehir en büyük hak. Allah azze ve celle Kuran-ı Kerim’de “borç” diyor, erkeğin borcu. Burada bazı hanım kardeşler romantik çıkışlar yapıyorlar. “Beni umreye götür, bir cüz ezberle” diyorlar.
Allah azze ve celle, inşallah anne olacak kadının zorluk durumunda ana babasına bile ilk başta el avuç açmadan kendi iaşesini sağlamasını istiyor. Çünkü İslam fıkhında 15 yaşına kadar çocuğun annesinde kalması diye bir kural var, eğer anne din değiştirmediyse ve akli dengesi bozulmadıysa. Bu kadın boşanırsa eğer onun güçlü kalması, ayaklarının üstünde kalması gerekiyor bir süre de olsa.
Şimdi kadın onu mehirden ziyade iş denklemi üzerinden, kendi CV’si üzerinden kurmaya çalışıyor. Bunu da yapabilir. Bunu kötülediğim için söylemiyorum. Ama toplamda Allahu Teala tabiri caizse Müslüman kadına bir çek vermiş, imzalamış. Bu akla gelmiyor. Ya da komik şekilde isteniyor. Düğüne 70 bin lira harcayıp mehir olarak bir bilezik isteniyor. Böyle bir şey olabilir mi? O pastaları bir daha yiyemeyeceksin, o kıyafetlerin zaten iki sene sonra içine giremeyeceksin. O yüzden düğünleri kolaylaştırıcı role tekrardan döndürmek gerekiyor.
- Günümüzde erkekler nafakadan ve nafakanın onların omuzlarına yükleyeceği yükten çok korkuyorlar. Bir yıl evli kalıp çok daha uzun süre nafaka ödüyorsun, diyorlar.
Evet, böyle bir şey var. Sistem Allah’ın kurduğu sistem olmayınca kullar kafalarına göre işi karıştırıyorlar. Allah Teala burada kuralların en adilini koymuş. Biz haşa Allah’ın koyduğu kuralları beğenmediğimiz için kendi kendimize kurallar koyuyoruz. Nafaka meselesinde toplumsal düzeni bozan çok sert örnekler var. Kadın meselesinde de bunları görüyoruz. Mesela Allah Teala “Yatakları ayırın” diyor, biz ise adamı evine yaklaştırmıyoruz. Adamı uzaklaştırıyoruz. “Ama öldürüyor!” Bir adam bir yerde katil oldu diye herkesi mahkûm mu edelim? Bir baba çocuğunu taciz ettiyse bütün babaları tacizden mi yargılayalım, zanlı mı görelim? Biz bunu yaşıyoruz. Evden uzaklaştırılan erkek eve gelir mi, gelirse nasıl gelir, komşu ne der, mahalleli nasıl bakar, akraba ne söyler?
Bunun altyapısı düşünülmüyor hiç. Bu çok sert bir şey. Biz de erkeklerin yetenekleri hâlâ mahduttur. Yumurta kıramaz, çay demleyemez, ütü yapamaz. O adam 10-15 günde bunalıma giriyor. Ortada ağır bir travma var. “E, dövmeseydi karısını!” Dövsün, kavga etsin, tehdit etsin diyen yok zaten. Ama bunun çözümü evden uzaklaştırmak olmalı mı, olunca sonuç değişiyor mu? Anormal çıkarımlarda bulunuyoruz. Sonra da insanlar anlaşamıyor diyoruz. Özellikle nafaka, çocuk edinme, çocuğun kimde kalacağı meselesi ve bunların hepsinin hunharca sosyal medya üzerinden sunulması tahrik unsuruna dönüşüyor. Herkes için bu böyle. Boşanma, çocuk, nafaka birer tahrik. İnsanlar da nefs taşıyorlar. Kadının da erkeğin de bu konuda yaşadıkları zorluklar var. Evlilik zor bir şey mi, derseniz: Evet. Taşları bağlamışlar, köpekleri serbest bırakmışlar. İsmet Özel’e atıf yapalım. Evliliğe giden bütün yollar zor.
Günümüzde erkeklerin “erk” sahibi olmaktan ziyade “ergen” kalma gibi bir durumları var.
Dünyada erkek çocuklarını da kız çocuklarını da yetiştirenler kadınlar. Oranlara lütfen bakın. Dünyada kadın öğretmenlerin oranlarına bakın. Mesela Avrupa’da oranlar çok yüksek. Kadın öğretmenlerin oranı %70’lere varmış durumda. Kadın akademisyenler, kadın kreş bakıcıları. Çocuklar kadınlar eliyle büyüyor. Erkekle tanışma zemini dünyada gittikçe azalıyor. Erkekler hem erkeklikleri aşınırken bir taraftan da erkekliğin ötesinde varoluşsal olarak da kayboluyorlar. Böyle bir aşınma yaşıyoruz toplamda. Bu tartışma açmak için söylediğim bir şey değil, reel zemin bu. Ve toplamda dönüp baktığımızda erkekliğin içerik, davranış, dış görünüş olarak aşındığı, değiştiği, farklılaştığı bir süreçten geçiyoruz.
Erkek olmak ve bu erkekliğin sürecini yürütme noktasında adım atmak, bir dayatma aracına dönüştü. “Senin çalışmanı istemiyorum, ben sana bakacağım” diyen erkeğe “Ne alaka, ben senin boyunduruğun altına mı gireceğim?” gibi tepki veriliyor. Bunun karşılığı bu değil ki. Erkek de bunu bu niyetle söylüyorsa yanlış söylüyor. Ama toplamda bunun karşılığı bu değil ki. Evlilik birinin diğerinin boyunduruğu altına girmesi değil. Allah Teala eşit olarak karşısına alıyor kullarını. Burada ufak bir fark var. Erkeğe burada evde rol veriyor. Veriyor ama erkek tabiri caizse “ayvayı yemiş”, tekrar söylüyorum. Önünde şef yazıyor ama “ayvayı yemiş” durumda. Herkes 657’ye tabii ama evdeki diğer memur, kadın da hata yaptığında şefe yazılıyor. Çocuk da yapsa şefe yazılıyor. Bu istenilecek bir durum değil, erkeğin imtihanı bu konuda çok büyük. Hep söylüyorum, burada bu dünyada anneleri biz pazar günleri veli toplantılarına gönderebiliriz ama kıyamet gününde veli toplantısına sadece babaları çağıracaklar. Bunu hep beraber yaşayacağız. Tahrim suresi 6. ayette Allah Teala böyle söylüyor.
Toplamda erkekliğin de geri çekildiği bir süreç yaşıyoruz ama ben bunun çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Çünkü bu coğrafya savaşlar çağına giriyor. Bunu hep birlikte yaşayacağız. Kötücül bir okuma değil, reel bir okumadan bahsediyorum. Bütün coğrafya savaş hâlinde şu anda. Türkiye de bunun bir tarafında yer alıyor. Bu reel durumla ben yakın zamanda karşı karşıya kalacağımızı düşünüyorum. O zaman erkeklik kadınlık rolleri yeniden çizilecek zaten. Tabiat, alınanları insanlara geri verecek.
Evlenirken küfüv, yani denklik meselesi de çok önemli. Çöpçatanlar da birbirine denk eş adayları bulmakta mahirler. Çöpçatanlık müessesesi üzerine ne söylemek istersiniz?
Hazret-i Peygamber (sav) bir hadis-i şerifinde mealen “evliliğe vesile olmanın cennet vesilelerinden birisi olduğunu” buyuruyor. Evliliğe vesile olmak sadece evlendirmek değildir. Peygamber Aleyhisselam burada tabiri caizse bir aile danışmanlığından bahsediyor. Evlenecek olan kişilerin uygunluğuna kanaat getirmek, onların süreçlerine yardımcı olmak, söz, nişan, düğün süreçlerinde, sonrasında evlenip çoluk çocuğu olduktan sonra da yaslanılacak bir merci olarak durmak. Görücü usulü olarak bilinen şey insanların birbirini görmeden evlenmesi ise İslam bunu vazetmiyor.
Tam tersi Peygamber Aleyhisselam evlenecek kişilerin görüşmesini, tanışmasını söylüyor.
Burada bir zeminin ortaya çıkmasını söylüyor. Bu, bugün bizim anladığımız anlamda flört de değil tabii ki. Bunun hukuku büyük oranda çizilmiş. Dolayısıyla bu denge hâli zayıfladı. Bu anlamda aracı olarak kişiler de tedirgin. Ben karışmam, bunlar sonradan boşanıyorlar diye düşünüyorlar. Burada o sürece de dikkatle, duayla, sakinlikle yürümek gerekiyor. Allah bunu her kuluna nasip etmiyor, bazı kullarına nasip ediyor. Ama bu işi yapma gücü olanların da kendilerini geride tutmamaları gerektiğini düşünüyorum.
Bu topraklarda evliler, mutlaka bekârlara hayırlı eş, hayırlı yuva, hayırlı evlat, sonu cennet bir aile ortamı duası yapmalılar. Bu dua, diğerleri için yapılıyormuş gibi gelse de yarın öbür gün büyüyecek olan evlatlar için önden yapılmış bir hayır duasıdır. Evliler mutlaka bu duayı asli dualarından biri hâline dönüştürmeliler. Bu bizim akıbetimiz ve istikbalimiz açısından önemli.