Edebiyat tarihimizden iki "Yeni yıl" yazısı
Bugün esamisi okunmasa da matbuat hayatımız, çok değil bundan yarım asır evveline kadar edebiyatla girift bir ilişki içinde olmuştur. Gazetelerimizdeki zengin mündericatın yansımalarından biri olarak bu yazıda iki önemli yazarımızın “muzip” bir o kadar da “anlamlı” iki yeni yıl yazısı dikkatlere sunulmaktadır.
Bugün esamisi okunmasa da matbuat hayatımız, çok değil bundan yarım asır evveline kadar edebiyatla girift bir ilişki içinde olmuştur. Devrin kelam sahibi şair ve yazarlarının fikirlerini açıklama mekânı olarak çoğu zaman gazeteleri tercih ettikleri görülür. Gazeteler, aktüel hadiseler hakkında okuru bilgilendirmelerinin yanı sıra edebî muhitleri de besleyen, şair ve yazarların okurla iletişimine olanak tanıyan yayınlara dönüşmüştür. Gazetelerimizde genellikle “Güzel Sanatlar” başlığı altında edebiyat-sanat sayfalarına yer verilmiş; bu sayfalarda şiirler, hikâyeler, tefrika romanlar, denemeler, edebî tenkitler, anket ve mülakatlar neşredilmiştir. Bu minvalde devrin önemli şair ve yazarları, eserleriyle gazetelerin sütunlarını doldurmuş ve bu durum da matbuat hayatı ile edebiyatımızı zenginleştirirmiştir.
Gazetelerimizdeki bu zengin mündericatın yansımalarından biri olarak aşağıda iki önemli yazarımızın “muzip” bir o kadar da “anlamlı” iki yeni yıl yazısı dikkatlere sunulmaktadır. Edebiyat tarihimizde nisyana terk ettiğimiz önemli yazarlarından biri olan Osman Cemal Kaygılı, 1937 yılının ilk gününde Kurun gazetesinde yayımladığı “Yılbaşı Hediyelerimiz” başlıklı yazısında dönemin bütün aktüel şahıslarına hediyeler takdim eder. Dönemin atmosferini yakından takip eden Osman Cemal’in yeni yıl hediyelerinin ele alınan şahsın özel hayatına dair ipuçları içerdiğini ve bir arka planının olduğunu belirtmemiz gerekir. Örneğin yazarın, Türkiye’de doğum biliminin öncülerinden olan General Besim Ömer Akalın’a “beş çocuk”, edebiyat tarihimizde Yunan mitolojisine eğilen Salih Zeki Aktay’a Klasik Yunan sanatını yansıtan bir tablo ve Bâbıâli Caddesi’nde cimriliği ile tanınan Halil Lütfi Bey’e bir “Enez küpü” hediye etmesi çok anlamlıdır. Kaygılı, yazısının satır aralarında o dönemde tüberküloz tedavisi gören yakın arkadaşı Mahmut Yesari’ye “sağlık, sıhhat” dilemesi dikkat çekicidir. Kaygılı, yazısının sonunda bütün yurttaşların yeni yılını kutlarken dönemin bir başka aktüel meselesi olan Hatay’ın anavatana katılması dileğini de anmadan geçmez.
Edebiyat tarihimizin dikkat çekici bir diğer yeni yıl yazısı ise Halid Fahri Ozansoy tarafından Son Posta gazetesinde yayımlanmıştır. Osman Cemal’in yazısına nispetle Halid Fahri, yeni yıl yazısını daha çok edebî şahsiyetler üzerine kurar. “Yıl Başında Dostları Anarken: Kâh Aruzla, Kâh Heceyle” başlığıyla yayımlanan yazısında Ozansoy; Hakkı Tarık Us, Nizamettin Nazif, Mithat Cemal Kuntay, Ekrem Uşaklıgil, Selim Ragıp Emeç, Burhan Felek, Peyami Safa, İsmet Hulusi, Nusret Safa, Esat Mahmut, Abdülhak Şinasi, Faruk Nafiz, İsmail Habib, Yahya Kemal ve Nurullah Ataç’ı yâd eder. Ozansoy, yazısında her bir ismin vasıflarını, edebî eserlerine de göndermeler yaparak, kısa şiirler hâlinde okura sunar. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere şiirlerin bazıları hece ile bazıları da aruzla yazılmıştır. Halid Fahri’nin yeni yıl yazısı, şiirlerin arka planları da göz önüne alındığında dönemin Bâbıâli’sini yansıtan “renkli bir resmigeçit” olması bakımından önem arz etmektedir.
Not: Bilvesile cümle Nihayet okurlarının yeni yılını kutlar; savaşların, zulümlerin olmadığı, çocukların ölmediği, sağlıklı, huzurlu, başarılı bir yeni yıl dilerim.
Yılbaşı hediyelerimiz
General Besim Ömer’e: Bir batında beş yavru… İki buçuğu kız, iki buçuğu oğlan!
Suat Derviş’e: Alacalı bir ördek kanadı! (İlkbaharda şapkasına taksın! diye).
Ercüment Ekrem Talu’ya: Bir serçe… Beğenmezse, başını kırmızıya, kanatlarını sarıya boyayıp halis sakakuşu diye Ali Ekrem Uşaklıgil’e okutur!
Tarihçi Niyazi Ahmed’e: Naima’nın çedik papuçları!
Hakkı Süha Gezgin’e: Kaleminin ucuna bağlamak için bir kaytan! (Çünkü onun yazıları bana, kâğıdın üzerinde kırbaçla kamçı topacı döndürüyor gibi geliyor.)
Giritli Hilali’ye: Balıkpazarı’ndaki börekçi hemşerisinden miya tepsi poli kalos baklavais meto kaymakis (Katalavis?)
Rasatçı Bay Fatin’e: Üç batman lodos, yedi metre poyraz! (Kendi isterse bunları bir potada kaynatıp birbirleriyle iyice yuğurduktan sonra kalıba döker, ikisinden elli altmış tabak batı karayel yapar.)
Şair Salih Zeki’ye: Berber dükkânlarındaki klasik, Yunani kadın resimlerindeki bir tablo! (Bakıp bakıp avucunu yalasın! diye).
Tan gazetesi sahiplerinden Halil Lütfi’ye: Kocaman bir Enez küpü. (İster paralarını birer birer güneşe tutarak görüp göreceğiniz güneş yüzü artık sondur, iyi bakın! deyip onları bu küpe yerleştirerek toprağa gömer; isterse bu küpü fakir bir aileye kışlık, muhafazalı bir oda diye üç aylık peşin alarak kiraya verir!)
Şair Cevdet Kudret’e: Yumurta üzerine yazılmış bir Yunus Emre divanı!
Artist Vasfi Rıza’ya: Bir gümüş zurna! (Eğer, hani bunun çifte nârası? derse onu da geçen yıl başı Muammer’e vermiştik).
Yazıcı Fikret Adil’e: Edebî kontenjanın yakında kabul olunacağının müjdesi!
Komik Naşid’e: Yarın ahrette Nasrettin Hoca’nın şefaati!
Halk operetine: Şu dâr-ı dünyada başlarını sokacak bir çadır.
Bizim balıkçı Haçiğe: Hıp deyi dört metre boyunda bir ayı balığı.
Çoban Mehmed’e: Gülhane bakteriyoloji profesörü Kemal Hüseyin’in tavsiyesile bir fıçı balıkyağı!
Poliklinik mecmuası sahibi operator Süreyya Kadri’ye: Rahatça bir nefes almak için geceleri tek yatak!
Elektrik mühendisi Kelleciyana: Pişmiş bir kelle! Onu ister akşama meze yapsın; ister ona bakıp bakıp sırıtsın!
Madam Simpson’a: Benim sarman kız!
Nurullaç Ataç’a: Eli ile birlikte bir havan! (İşi yoksa bu havana karakulak suyu doldursun; dövsün dövsün onun yağını çıkarıp ucuzca Halil Lütfi’ye satsın!)
Neyzen Tevfik’e: Sağlam, düzgün bir kamış (Ne yapıp Kurban bayramında çalsın diye.)
Doktor Hafız Cemal’e: Benzin yerine pekmezle işleyen üç tekerlekli bir otomobil (Bunun şoförü de meşhur Civan Ali olacaktır.)
Doktor Ekrem Şerif’e: Tansiyon vezninde duvarları tentürdiyotla sıvanmış bir pansiyon!
Doktor Fatma Şakir’e: Garip hastalardan çok çok selâm!
Selami İzzet’e: Yürürken peşinden bir sapan taşı (Eğer o da yetişmezse arkası sıra meşhur koşuculardan bizim Besim’in süt biraderi şampiyon Owens’i koşturmalı!)
Papa Eftim’e: Bir kazan hamsili papaz pilavı (Bunu da Hamamizade pişirmeli).
İsmail Habib’e: Ona bu yıl bir şey vermiyelim! (Çünkü hâlâ benim onda geçen yıllardan kalma bir akşamlık alacağım var!)
Mahmut Yesari’ye: Can u yürekten şifalar, sıhhatler, iyilik sağlıklar!
Necip Fazıl’a: İki iskarmoz (Zaten bir çift kısa küreği var şimdi bir de iki iskarmozu da oldu muydu, artık iş bir dümenle bir tekneye kalır ki onu da elbet günün birinde Allah verir!)
Nizamettin Nazif’e: Eski yangın köşlülerinin giydikleri bir kırmızı ceketle bir harbi!
Doktor Sami Yaver’e: Bir tabak kuzu kulağile bir gülburnu!
Asım Us, Tarık Us, Rasim Us’a: Bir torba kuskus. (İster şimdiden pilâvını yaptırıp Kurun’un yazıcı ve dizicilerine yılbaşı ziyafeti çeksinler; isterlerse matbaanın yazlık bahçesine ektirip temmuzda on misli mahsul alsınlar!)
Bizim idare direktörü Kemal İren’e: Sirkeci’deki berber Mehmed’in makası! (Bu makasla ister kâğıt kessin ister ücret!)
Bizim kasadar Ahmet Can’a: Tayyare piyangosunun birinci ikramiyesi. (Bu keşidede olmazsa gelecek keşidede).
Neşriyat direktörü Refik Ahmet’e: Sevimli, minimini bir Aygır Fatmacık!
Doktor Mazhar Osman’a: Hastanenin azgınlar koğuşundaki Mevlut dayımın bir büstü yahut ki postu!
Doktor Fahrettin Kerim’e: 150 gram Bromür düzikal, 200 gram Valeriyan Kanyakol, 325 gram Potiyon sarapsal, yarım kilo da alkol pür ile karışık Boza sülfirik. (Bu reçeteyi Cerrahpaşa Başdoktoru Bay Rüştü ile Gureba Hastanesinden Cevat Kerim ile birlikte tertip etmişlerdir.)
Ruhiyatçı Şekip Tunç’a: Bunlar da ruhiyattan sayıldıkları için bir şişe tuzruhu, bir şişe lokman ruhu, bir şişe de ey ruhumun ruhu, bilir misin Hazreti Nuh’u?
Bizim sekreter Kenan Hulusi’ye: Bunları okurken gülmezse kendisine bundan daha hoş bir yazı!
Kendime: Sarmanımdan bu martta, üç tane, kendisinden güzel yavru!
Bütün yurttaşlara: Yeni yılın kutlu olmasını dilemekle birlikte Antakya İskenderun!
Osman Cemal Kaygılı, Kurun, 1 Ocak 1937, s. 11.
Yıl başında dostları anarken: Kâh aruzla- kâh heceyle
Hakkı Tarık:
Herkesle dost geçinir en temiz bir gönülle,
Nedense hoş değildir arası majüskülle.
Nizamettin Nazif:
Dostuna büyük dosttur, düşmanına yine dost!
Gürleyişi bile bir musiki gelir bize.
Ne para tamaında ne bir ikbal ne bir post,
Tasayı masa gibi tutmuş atmış denize.
Mithat Cemal:
Hangi davaya el atsan bakıyorsun karışık,
Çıkıyor karşına bazan iki suret iki şık:
İşte Atlantiğe dair iki ajans örneği,
Bir küçük tercüme yanlışlığı bir akdi bozar.
Ekrem Uşaklıgil:
Otuz yıl önce aynı sınıfta arkadaşlık,
Dostluk imtihanında son sınıfa yaklaştık,
Artık bundan ötesi evliyalık sayılır.
Değil mi ki bu yolda en çetin seddi aştık.
Selim Ragıp Emeç:
Az söyler, çok iş görür.
Her şeyde geniş görür.
Burhan Felek:
Bir nüktesi taramvaya bir arş olur
Kıvılcımlar saçaraktan düşer yola
Kongrede hitabeti bir marş olur.
Neşe verir zekâsile sağa sola.
Peyami Safa:
Otuz yıldır Babıâli Yokuşu’nu
Kalemimle tarak gibi tarıyorum.
Yoruldukça zaman zaman arıyorum.
“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nu
İsmet Hulusi:
Antakya seyahatimde bir gün.
Bir tatlı tesadüf oldu şaştım.
Gönlüm sesini özlemişti zaten.
Ey dost, seninle karşılaştım.
Nusret Safa:
Şehir tiyatrosunda son oyunlar nasıldır.
Son curcuna gecesi söyle hangi fasıldır?
Mahmut Yesari:
İsmi Mahmud ona hamdettiği çok,
Kendi elmas gibidir, talii yok!
Esat Mahmut Karakurt:
Sokaktan gelen kadın yılbaşında nerede?
Romancının izniyle hangi bir pencerede?
Halit Fahri Ozansoy:
Hangi sahne yıldızı model olur süsüne?
Hangi kış bahçesinden çiçek takar göğsüne?
Bankerden balıkçıya kadar kaç erkek tanır?
En garibi, bu kadar aşka nasıl katlanır?
Bakalım yeni yıldan getirecek ne haber. Ne ateşli sahneler, ne çılgın sergüzeştler?
Abdülhak Şinasi Hisar:
Dedim: Çamlıca’daki enişteden ne haber?
Dedi: Biraz yoruldu bu kış dinlenmek ister.
Dedim: Fahim Bey nerde?
Dedi: Sizlere ömür!
Dedim: Bu kederi de bir yel alır götürür.
Faruk Nafiz Çamlıbel:
Başında bir defne dalı.
Omuzunda Yayla kartalı.
İsmail Habib Sevük:
Hâmid’in Eşber’indeki lisanla
“Kürsi”yi bıraktı arşa çıktı,
Zira ona asüman açıktı!
Yahya Kemal Beyatlı:
Kasr-ı cânandan çıkıp mahfuz gönül.
Örttü gülzar üstüne bir gamlı tül
Fasl-ı Sâdabad’ı terk ettim deyu
Bülbül ağlar, ayrı bir hicrandan gül!
Nurullah Ataç:
Şu açık hükmünü Namık Kemal’in
Neye yeltenmedi tenkide bile!
“Münferit vasıta-yı rüyetten
Göremez kendisini dide bile”
Halid Fahri Ozansoy, Son Posta, 1 Ocak 1945, s. 4.