Dünyanın her yerinden entelektüeller İstanbul’a göç ediyor

Muhammed Tahiri.
Muhammed Tahiri.

Son yıllarda İstanbul, tüm dünyadan Müslüman öğrenciler için ideal bir yer hâline geldi. Batıdan ve doğudan birçok ülkeden müslümanın gözünde Türkiye’deki gelişmiş toplum yapısı, inanç özgürlüğü ve İslami değerlerin sağladığı imkânlarla yaşamak ve eğitim sebebi göç için İstanbul’u cazip kılıyor. Makedonya’dan gelerek Türkiye’ye yerleşen, MIM (Majlis of Istanbul Muslims)’in kurucusu Muhammed Tahiri’yle dünya Müslümanlarının nazarında yaşamak için İstanbul’u belirleyici kılan nedenleri, cemiyetlerinin temel motivasyonlarını, dünya çapında hareketlenen nitelikli Müslüman göçünü konuştuk.

MIM (Majlis of Istanbul Muslims) nasıl kuruldu? Böyle bir arayışa sizi sevk eden şey ne idi ve nereden ilham aldınız?

Majlis of Istanbul Muslims ortaya çıkalı 6 seneden fazla oldu. Üsküp Makedonyalıyım, Türkiye’de pek yabancı sayılmam, en azından kültürel olarak Türkiye’de kendimi gayet rahat bir şekilde evde gibi hissediyorum. 2014’te üniversite için İstanbul’a geldim. Burada yaşıyordum ancak Ramazan bayramlarında eve, memlekete giderdim. 2018’de sınavlar vesaire olunca eve gitmedim ve bayramda burada kaldım. Baktım ki ramazanda İstanbul’da olmak, burada ailelerimizden uzakta yaşamak bizi yalnız kılıyor. Ramazan geliyor yalnız iftar yapıyoruz, bayram geliyor bayram günü aile ziyareti yok. Bu yalnızlıktan bana bir ilham doğdu. Instagram’da bir hikâyede: “Arkadaşlar yarın Süleymaniye’ye çıkacağım.” diye paylaşım yaptım. On on beş kişi olursak bile güzel olur derken yetmiş yetmiş beş kişi toplandık. Herkes ne kadar yalnızmış! Bayram için de bir çağrı yaptım, bayramda toplanacağız diye paylaşım yaptım ve bayramda 250 kişi geldi. Şaşırdı. Böyle bir şeye bu kadar ihtiyaç olduğunu düşünmemiştik çünkü zaten öğrenci dernekleri, öğrencilere yardım eden bir sürü platform ve sosyal yapılanma var Türkiye’de. Böyle bireysel bir çağrıyla başlayan hikâyeyi bir gün sistemli hale getirelim dedik ve buna bir isim verelim diye düşündük. İlk ismi Istanbul Muslim Collective idi, sonra iki sene önce de Majlis of Muslims artık bir marka oldu. Türkiye’de yabancılar arasında sadece öğrencilerle değil gençlerle, ailelerle de bir boşluk var ve herkesi kapsayacak bir ortam ve alan lazım. Bu hem Türklerin hem de biz yabancıların ihtiyacı olan bir şey. O günden beri buna odaklandık.

"İstanbul ve Türkiye gerçekten bir merkeze dönüşüyor."
"İstanbul ve Türkiye gerçekten bir merkeze dönüşüyor."

MIM düzenlediği etkinlikler, atölyelerden de anlaşıldığı gibi entelektüel bir arayıştan mülhem yola çıkmışa benziyor. Nitelikli Müslümanlar olarak neden bir araya gelme ihtiyacı duydunuz?

Bütün hikâye aslında bir kitap kulübüyle başladı. İstanbul Üniversite’sinde Osmanlı ve İslam Tarihi alanında çalışan Dr. Yakoob Ahmed hocayla, on kişilik bir ekip okuma yapıyorduk. Dekolonizasyon, sömürge karşıtlığı gibi konular üzerine literatürü takip ediyorduk. Her şey burada doğdu, baktık ki birçok Müslüman Türkiye’ye geliyor ve hepsinin ortak fikirleri, ortak endişeleri, ortak noktaları var. Peki, neden düzenli ve daha sistemli bir şeyler yapmayalım? Böylece bu mecralar doğdu ve prensiplerimiz şunlarla başladı: zikir, fikir, hizmet. Yani önce iç yolculuk, sonra fikre dönüşme, ondan sonra bunları insanların, ümmetin hizmetine dönüştürme.

İstanbul, ümmetin bir araya geldiği şehir hâline geliyor birçok Müslüman entelektüel, yazar, sanatçı, akademisyen üretimlerine bu şehirde devam etmeyi tercih ediyor. İstanbul’da bir araya gelen nitelikli Müslüman nüfusunun dertleri, çalışma alanları ne olmalı? İstanbul onların kapısına hangi kapıları, düşünme biçimlerini getiriyor?

İstanbul son zamanlarda Müslüman dünyasının bir araya geldiği nokta hâline geldi. Bence bunun sebebi Efendimizin iki hırkasının da İstanbul’da olması. Bence İslam ümmeti İstanbul’u güzel, rahat bir şekilde gördükten sonra Peygamberimizin (s.a.v) maneviyatına bir cezbe duymakta. Bundan dolayıdır ki mesela Batı’nın da Doğu’nun da âlimleri, uleması, evliyası, İstanbul’da bir şekilde buluşuyor. Hiç olmazsa yazın bir iki ay süreyle toplanıp farklı aktivitelerde bulunuyorlar. Bu Müslümanları İstanbul’a çeken dediğim gibi Efendimizin hem müjdesi hem de bir nevi mirası. Çalışmalara gelirsek ilgi alan ve meslekleri çok farklı insanlar var aramızda. Çoğunluk öğrenci diyebilirim. Diğer kesim çalışanlar ve Batı’da ailesiyle yaşamak istemeyenlerden oluşuyor. İngiltere’de, Amerika’da çocuklarını büyütmek istemeyen, orada çocuklarına rahat bir hayat sunabileceğinden emin olmayan, çocuklarının Müslüman olmayı tuhaf yani olağan dışı görmelerini istemeyen ailelerden oluşuyor. Bu aileler, hem Batı hem de Doğu kültürünü tecrübe ederek yaşayabilecekleri yerler bulmak istiyorlar. Akademisyen olarak gelen ya da işte profesyonel olarak gelen mühendis, gazeteci, yatırımcı, sanatçı ve daha farklı alanlardan birçok insanla muhatabız.

Batılı Müslümanların Türkiye’ye göçü, tarihi önem arz ediyor aslında bunu din özgürlüğü, toplumsal açıklık ve eğitim beklentilerinin bir karışımı olarak okuyoruz biz, sizce bu entelektüel göçün temel dayanakları neler? Topluluğunuzda Batı’dan gelen Müslümanlar var mı?

Evet bizim topluluğumuzda Batı’dan gelen çok Müslüman var. Bu gelen Müslümanların çoğu aslında dünyadaki âlim, ulema çeşitliliğin burada olmasından dolayı geliyor. İstanbul’da otuzdan fazla klasik usul yani eski geleneksel metotları yürüten medreseler var. Çoğu ulema burada Suriyeli Mısırlı, Türk, Yemenli, Faslı âlimlerden oluşuyor. Mesela toplulukta birçok kişi bütün ailesiyle bu medreseler için İstanbul’a geliyorlar, eğitim alıyorlar. Biz az önce sömürge karşıtlığı konuştuk, aslında bütün Müslümanlar şu an İslam’ın Hristiyanlık vs. gibi ruhbanlaştırılmayacağını anlıyor. Asıl sömürge eleştirme ne zaman gerçekleşiyor? İslam’ın bizim hayatımızın her alanına sirayet ettiği yani fail ve memur olduğu bir alanda başlıyor. Müslümanlar bunu anlayıp İstanbul’a geliyorlar çünkü bir yerde tasavvuf okuyor, başka yerde hadis okuyor, genel olarak eğitim alıyor.

Peki İstanbul’a yerleşenler aktif olarak, sosyal hayatta ne yapıyorlar?

Değişiyor. Örnek verelim Salman ailesi, senelerce Amerika’da yaşamışlardı, bankacılık finans sektörü ya da akademide çalışanlar burada eğitime odaklanmak istiyor. Ellerindeki tasarrufla burada yaşıyorlar. Yazılımcılar oldukça fazla mesela Batı merkezli bir yerde uzaktan çalışıyor burada kalmayı tercih ediyor. İbrahim Yahya mesela yazılımcı kendisi, uzaktan çalışarak geçimini sürdürürken burada yaşamayı seçiyor. Batı’dan gelen hocalarımız var. On beş yirmi sene ders verdikten sonra Oxford ve Cambridge’den taşınan hocalarımız; Talal al-Azem, Mujadad Zaman, Amina Nawaz İstanbul’a yerleşen ve Boğaziçi Üniversitesine geçen hocalardan bazıları. Başka bir hocamız Sjaad Hussain bütün dersleri ve programı online olduğu için İngiltere’de ders vermeye devam ederken Ümraniye’ye taşındı. Tüm bu göçü karşılamak, anlamak, onlarla etkileşime girmek ve karşılıklı alışverişi gerçekleştirmek zorundayız.

"Bütün hikâye aslında bir kitap kulübüyle başladı..."
"Bütün hikâye aslında bir kitap kulübüyle başladı..."

Sizce İstanbul’daki entelektüel-akademik çevre ile İstanbul’u yeni yeni mesken hâline getiren bu kitle arasında daha da güçlü bağları kurmak için nasıl çalışmalar yapılmalı? Hangi alanlarda ortak çalışmalar, projeler yürütülebilir? Sizin gözlemleriniz neler?

İlk başta belirttiğim gibi İstanbul ve Türkiye gerçekten bir merkeze dönüşüyor. Türk siyaset ve kamuoyunda bu nitelikli göçün bilinci tam oturmamış durumda. En basit örneği son kanuni düzenlemelerle vize yenileyemiyoruz veya kısa dönem vizeyle kalamıyoruz. Nitelikli göç Türkiye’den uzaklaşmak zorunda kalıyor. Hâlbuki burada inanılmaz bir potansiyel var. Bunu fark etmek için bu yaz bence muazzam zamanlardan biriydi. Bu yaz İstanbul’da altı yedi tane yaz okulu oldu. Mesela Edeb Summer School, Recep Şentürk ve Dr. Samir Mahmut tarafından düzenlendi ve ileri aşama İslami çalışmalar yapıldı. Dünyanın dört bir yanından insan tıpta ahlak, sanatta ahlak konuştu. İspanya’dan gelen hocamız Emilio Alzueta misafirimiz oldu. Otuz beş sene önce İstanbul’da Müslüman olmuş Cerrahi Tekkesi’nin dervişi Alzuete, İstanbul’da bize dört günlük İtikat ve Güzellik üzerine ders verdi. Kendisi İspanyolca şiirler yazıyor, iyi bir şair. Ben de yılın dört ayı İspanya’da yaşıyorum diğer sekiz ay İstanbul’da. İspanya’da çiftliğimiz var. Hem tekke hem çiftlik isimleri: Rosales ve Azahara. Azahara’da eğitimlerden sorumlu program müdürüyüm. Yaptığım işi tanımlayacak bir ünvan yok ama gençlerin İstanbul’u sonra da İslam dünyasını maddiyattan öte fark edip kavramaları benim için hem itikadı bir mesele hem de bir tutku. Bunun yanında MIM, etkinlikleri sürdürdüğümüz 7K Coffee de işimin bir parçası. Hedefim modern dünyada eğitimli olmasına rağmen İslam’ın derinliğinden habersiz gençleri kültürlerarası buluşturmak. İspanya’da yaptığımız şey de bu. İnsanlar ister Batı’dan ister Doğu’dan gelsin amacımız Müslümanları her ay büyük bir alimle buluşturup onunla bir hafta eğitim yapmak. Dünyanın her yerinden İspanya, Amerika, Yemen âlimler, hocalar geliyor ve eğitimler bu şekilde sürüyor.

Türkiye’de yaşamayı seçen, bunun dışında göçler sebebiyle buraya gelen nitelikli nüfusun insan kaynağı, iş ve araştırma tercihleri açısından değerlendirilmesi programınızda var mı?

MIM daha çok bir cemiyet. İş sahası, akademik... profesyonel ne amacı ne de yönü var. Topluluk, cemiyet olarak yardımlar olabiliyor. Furkan, Yemen’de beş sene okumuş, sonra gelip İstanbul’da beş sene yine okumuş. İslami ilimlerde muazzam bir bilgiye ve terbiyeye sahip. MIM bu arkadaşları öne çıkarıyor ve onlara platform veriyoruz.

Bazen de bir haftalığına seyahate geliyorlar İstanbul’a, beğeniyorlar ve kalmaya karar veriyorlar. Biz de onlara ev, çevre, iş bakımından destek oluyoruz. Organizasyon yapılabilir bu konuda, daha ciddi temaslar da kurulabilir tabii. Türkiye konunun çok farkında değil, İstanbul’un bu niteliğini göçün sistematik yapısını, bu gelen nitelikli kesimi araştırıp anlamak gerekir. Bu göçle gelen eğitimli kesim Türkiye’yi nasıl temsil edebilir? Türkiye şu an kendinden daha fazla bir şey oldu. Dünyanın bir köşesinden İstanbul’a Yemenli bir âlimi dinlemek için göç eden insanların ortak yaşama alanı İstanbul artık. Birçok insan var hâlihazırda İstanbul’da yaşayan vasıflarından ve ilimlerinden habersiz olduğumuz. İskoçya’dan gelen ve kendisinden hiç haberim olmadığı on yıldır komşuluk yaptığım Shaykh Ruzvan Mohammed derya imiş mesela ben hiç bilmiyordum.

Bu insanlar zaten Türkiye’yi temsil ediyor peki onlarla ne yapılabilir? Almanya’da muazzam bir müzik gurubu üyesi Maktub Trio, Türkiye’de konser verecek, bunların organizasyonunu kim yapıyor? MIM yapıyor, anlatabiliyor muyum? Türkiye Kültür Bakanlığı, Yunus Emre Enstitüsü bunlardan habersiz olmasa yaparlardı belki. Tüm bu kültürel zengin etkileşimi keşfetmek lazım. Bu kurumsal yapılarla daha ilişkili olmalı belki MIM.

"Bizim topluluğumuzda Batı’dan gelen çok Müslüman var. Bu gelen Müslümanların çoğu aslında dünyadaki âlim, ulema çeşitliliğin burada olmasından dolayı geliyor."
"Bizim topluluğumuzda Batı’dan gelen çok Müslüman var. Bu gelen Müslümanların çoğu aslında dünyadaki âlim, ulema çeşitliliğin burada olmasından dolayı geliyor."

MIM’e üye olan ve iletişim kurduğunuz Filistinli entelektüel öğrenci ya da mezunlarla temasınız var mı? Son yaşanan işgal Filistinli entelektüellerin Türkiye’ye yönelimini etkiledi mi?

7 Ekim’den beri Filistin üzerine entelektüel boyutuyla okuma gruplarımız başladı, etkinlikler yapıldı. Hem aslen Filistinli hem Filistinli Amerikalı arkadaşlarımız var. Birlikte oturup kalkıyoruz zaten Filistinli Öğrenciler Derneği mevcut. Genelde Filistinli entelektüeller sol görüşlü olduğu için biz Filistinli akademik entelektüelleri tercih etmiyoruz. Onların geneli Filistin’in bir ulus meselesi olduğunu düşünüyorlar, bir din meselesi değil. Filistinli en meşhur düşünürleri; Gassan Kanafani ateist, Mahmut Derviş ateist, Nizar Kabbani ateist biz böyle bir Filistin’den değil de mübarek bir Filistin’den bahsetmek istiyoruz. Maalesef Filistinli entelektüellerin dini öne çıkardığını görmek çok zor.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım