Dr. Fairchild Ruggles: “İslami bahçe” cennetin açık bir sembolüdür.
D. Fairchild Ruggles, İslami sanat ve mimari üzerine uzman bir isim. Geçen aylarda Türkçe çevirisi yayımlanan İslami Bahçeler ve Peyzajlar kitabıyla kendisini ve çalışmalarını yakından tanıma fırsatını bulduk. Ruggles ile İslam bahçe tasavvuru, bahçe mimarisi ve bunların Osmanlı’daki yansımaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle “İslami Peyzaj” kavramından başlayalım. İslami derken kastınız nedir, Müslüman bahçeleri mi, İslami geleneği yansıtan başka kişilerin de yapmış olabileceği bahçeler mi?
Bu, kitabın son bölümünde sorduğum önemli bir sorudur. Kanaatime göre, İslami bahçe, Avrupa sömürgeciliği ve küreselleşmeden asırlar önce, Müslümanlar tarafından ve/veya Müslümanlar için yapılan bahçeler olarak tanımlanabilir. Ancak “İslami bahçe”, dünyada (ben de dâhil) pek çok insanın hayran olduğu, temelde İslami geometrik planlama, su özellikleri ve renkli çiçek geleneğini yansıtan bir tarz olarak da düşünülebilir.
Çoğumuzun seyahat ettiği ve büyüdüğü yerden uzakta yaşadığı çağdaş dünyada, bazen İslami bahçeleri Paris, Edmonton (Kanada) ve Honolulu (ABD) gibi bazı şehirlerde görüyoruz. Bu bahçeler bazen Müslümanlar tarafından yaptırılıyor veya Müslümanlar tarafından tasarlanıyor, bazen de tamamen başkaları tarafından. Bunları, harika bir bahçe geleneğine saygı biçimi olarak görüyorum ve kapsayıcılığını da göz önünde tutarak, İslami bahçeler başlığı altında tasnif ediyorum.
İslami peyzaj ve bahçeleri tanımlarken önemli bir noktanın onun “anlamı” üzerinde olduğunu dile getiriyorsunuz, bu anlamın izini nasıl sürmeli? Ya da şöyle söyleyelim: İslami bahçeler hangi anlam dünyasının ürünleridir ve bizlere neler söyler?
İslami bahçelerin birçok anlamı vardır. En önemlilerinden biri bahçenin cenneti çağrıştıran veya yansıtan dinî anlamıdır. Fakat bu anlam hemen gelişmedi. İslam’ın ilk asırlarında, bahçeleri tasvir eden metinler, bahçeleri cennetle açıkça ilişkilendirmezler. Aslında, bazen bahçeler cennet sembolü olarak görülmekten çok, müminlerin ibadet ederken dikkatlerini dağıttığı ve dinî değerlerle çeliştikleri düşünülerek reddedilmişlerdir.
Bunun en tipik örneği, bazı dinî otoritelerin, Kurtuba Camii’nin (inşası 785) avlusunda büyüyen ağaçları ibadete engel oldukları gerekçesiyle kestirmek istemesidir. Bahçenin en eski anlamı, aynı zamanda Kur’an’da da tarif edilen verimli, sulanmış, tarım alanları tasvirinin bir göstergesi gibi görünüyor, ancak bahçe bu dönemde henüz ahiretle ilişkilendirilmemiştir. Bu araştırmalar bahçenin, cennetin açık sembolü olarak, İslam’ın doğuşundan yaklaşık dört yüz yıl sonra, mezarlıkların bahçe düzenine kavuşmasıyla geliştiğini gösteriyor.
Bahçelere ekilen çiçek ve ağaçların onlarla birlikte olan mimari ayrıntı ve tezyinat ile bir bütünlüğü söz konusu mudur İslami bahçeler için? Mekânsal uzam merkezden bakınca nasıl görünür?
Ağaçlar, çiçekler ve dekorasyon arasında özellikle Osmanlılar, Safeviler ve Moğollar döneminde bir birlik var. Bahçe giderek daha önemli bir sembol hâline geldiği için, bahçeler, çiçekli bir asmanın cenneti temsil ettiği mihraplarda veya çehar-bağ plana göre tasarlanmış halılarda ya da kumaşlarda, çini ve minyatürlerde daha sık görülmeye başlanır.
Bahçe pavyonlarında, halılarda, giysilerde, çay kaplarında, çinilerde ve hatta duvar resimlerinde bulunan çiçekler, ağaçlar ve kuşlar ile bahçelerdeki gerçek çiçekler ve bahçede büyüyen ağaçlar birlikte aynı anda görülebilirlerdi.
Şiir, doğaya ve bitkilere yaptığı pek çok gönderme ile bu tecrübeyi geliştirdi. Şiirde mevzu bahis edilen böyle bir mekânda bulunmanın zevki, gerçek ile yapay arasında karşılıklı bir etkileşim yarattı.
Bazı minyatür çizimlerinden ve yazılan bazı kitaplardan bahçelere ekilen bitkiler hakkında ayrıntılara ulaşabiliyoruz sanırım. Bizi genel olarak bu bahçelerde hangi çiçekler karşılardı?
Gül, menekşe, karanfil, nilüfer, nergis, süsen, zambak, ters lale ve tabii ki lale. Laleler özellikle Osmanlılar arasında bir süre çok önem kazanmıştır. Bu çiçeklerin çoğuna, renkleri ve şekilleri kadar güzel kokularından dolayı da kıymet verilirdi.
Bir bahçede bizi yalnızca mimari ve bölümlendirme mi karşılar? Atmosfer oluşturmak için çeşitli makinelerden, süslemelerden faydalanılıyor muydu?
Bahçe tecrübesi, kişi genellikle kapıdan veya bir bahçe pavyonundan içeri girdiğinde başlar. Ancak atmosferi şekillendiren diğer unsurlar da vardı; en önemlisi hoş bir sese sahip ve etrafındaki havayı serinleten çeşmeler.
Aynı su sisteminin benzer şekilde ses çıkaran ve serinletici olan ilave unsurları çadarlar (su olukları) ve çini hana panelleri (bir gömme niş panelinin üzerinden akan küçük bir şelale) idi. Su ve kanal havuzları çevredeki bitki örtüsünün ve binaların gümüşi bir yansımasını sağlamıştır. Keyif bahçeleri, özellikle elitlerin sahip olduğu bahçeler, kuşhane ve hatta hayvanat bahçelerine sahip olabiliyordu.
Gerçek bahçeler ile onların mozaiklerde temsilleri arasındaki ilişki tam olarak nedir?
Bahçelerin ve bitkilerin ilk temsillerinin bazıları mozaik aracılığıyla olmuştur. Şam Ulu Camii veya Kudüs’teki Kubbetu’s-Sahra gibi 7. ve 8. yüzyıl eserlerinde mozaikler peyzajları veya bitkileri açıkça temsil etmektedir. Ancak, cennet (ideal bir bahçe) ile dünyevi bahçeler (cennete atıfta bulunma ihtimali olan ya da olmayan) arasında yakın bir paralellik bulunduğu göz önüne alındığında bile, kıvrımlı bir asmanın ya da ince bir selvi ağacının her zaman için, bir bahçe veya cennet veya belki de her ikisini de temsil edip etmediğini bilemeyiz.
Osmanlı bahçeleriyle devam edelim isterseniz. Bir Osmanlı bahçesinin karakteristiği söz konusu mudur? Genel anlamda nasıl özellikler taşır?
Osmanlı bahçesi, genellikle İslami bahçe tarihlerine dâhil edilmemiştir; çünkü İslam dünyasının başka bölgelerinde bulunan, dikdörtgen bir bahçenin su kanalları veya yürüyüş yollarıyla dört bölüme ayrıldığı çahar bağ türü planlara uymaz.
Fakat Prof. Nurhan Atasoy’un muhteşem Hasbahçe eseri Osmanlı bahçelerinin nasıl tasarlandığını, kullanıldığını ve temsil edildiğini “dünyaya tanıtarak” benim gibi tarihçilerin anlayışını değiştirdi.
Osmanlılar arasında bahçe biçimi daha gevşekti ve mekânsal plandan çok bitkiler ve onlarla hissi bir yakınlık daha fazla öne çıkmış gibi görünüyor.
Bu hissi yakınlık ile ilgili Prof. Deniz Çalış Kural yakın tarihte, Osmanlı bahçesinin mistik boyutunu ve ehl-i tasavvuf ve siyasi elit için önemini inceleyen harika bir kitap yazdı.
Genel anlamda sizin sunduğunuz İslami peyzaj özelliklerini incelediğimizde bizim üzerinde yaşadığımız Osmanlı coğrafyasında alışık olduğumuz türden manzaralarla karşılaşmıyoruz. Cennet bahçeleri deyince mezarlıklardaki atmosferleri de hatırlıyoruz. Mezarlık bahçelerinden söz edebilir misiniz biraz?
Osmanlı mezarlıklarında çiçek imgesi oyulmuş güzel mezar taşları bulunur ve mezarlar genelde vefat edenin cennette yeniden doğuşunu ima edecek şekilde her yıl çiçek açan bitkilerle süslenmiştir. Mecazlar vasıtasıyla cenneti çağrıştırırlar: vefat eden kişinin bedeni yeryüzündeki bir bahçede dinlenirken, ruhu da cennetteki bir bahçede bulunur.
Agra’daki Tac Mahal ve İstanbul’daki Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbelerinin görkemli bahçeleri vardır; burada bahçe ile sonsuzluk arasındaki bağlantının çok net olduğu görülüyor. Ancak Osmanlılar arasında daha az önem taşıyan kişilerin daha mütevazı mezarlarını da buluyoruz; küçük mezarın üzeri süsen, gül ve diğer çiçeklerle minyatür bir bahçe gibidir. Bunun içinde zarif bir ironi vardır: çiçek kısa ömürlü ve gelip geçicidir (herhangi bir canlı varlık gibi) ve mevsimsel olarak tekrar yeşerir ve çiçek açar, çünkü yeniden doğuşa ve sonsuzluğa işaret eder.
Osmanlı camilerinde görmeye alışık olduğumuz ibadet mahallerinin yakınına ağaç dikilmesi, genel anlamda bir İslami bahçe örneği midir?
Çoğu zaman ilk dönem büyük camileri, sıkışık bir kentsel bağlamda, etrafındaki kalabalık mekânlardan nefes almayı sağlayan açık ve taş döşeli avlularıyla tasavvur ediyoruz. Ancak pek çok ilk dönem camiinde ağaçların olduğunu gösteren önemli kanıtlar mevcuttur.
Mesela Kurtuba Ulu Camii’nin avlusu en azından 9. yüzyılın başlangıcından itibaren, muhtemelen gölge yapması ve hizmetlilere gelir sağlaması için meyve ağaçları ile doluydu. Endülüs ve Suriye’deki diğer camilerde de o zamanlar ağaçlar vardı.
Camiler söz konusu olduğunda, avludaki ağaçların cennetin sembolleri olarak düşünülmediği anlaşılıyor. Ancak dört yüzyıl sonra, cennetle ilişkilendirildiği için ağaçlar ve çiçeklerle bezenmiş mezarlar görüyoruz.
*Bu röportaj İsmail Aydın tarafından İngilizce'den Türkçe'ye çevrilmiştir.