Distopik bir destan: SEE
Her bölümü bir öncekinden heyecanlı ve gerilimli olaylara kapı aralayan “See”, insan topluluklarının en umutsuz anlarında beliren bir umutla makus talihini yenmeye çalışmak üzere tüm olumsuzluklarla mücadelesini konu alan geçmişteki destanlara benzeyen bir anlatıya sahip. Bu yönüyle, geçmiş yerine gelecekte varoluşu kurgulayan “distopik bir destan” havası taşıyor.
Teknoloji devi Apple, 25 Mart’ta “Şimdi şov zamanı” sloganıyla düzenlediği etkinlikle, dizi ve filmlerin yer alacağı bir online dijital platform kuracağını açıklamıştı. 160 milyondan fazla abonesi olan Netflix, yaklaşık 110 milyon aboneye sahip Amazon Prime gibi dijital yayıncılığın öncüsü platformlara 1 milyardan fazla cihazı yoluyla rakip olan Apple TV+, 1 Kasım’da yayınlanan dört dizisiyle görücüye çıktı.
Bu diziler arasında kısa zamanda en fazla ilgiyi gören, son dönemin en sıra dışı senaryolarından birine sahip See (Görmek) dizisi oldu. Geçtiğimiz ay birkaç cümleyle kısa bir tanıtımında bulunduğumuz See, her yeni sürükleyici bölümüyle geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başarırken, aralarında Game of Thrones gibi başarılı dizilerle de kıyaslar içeren değerlendirmeler almaya başladı.
Dev bütçeli bir yapım
See, henüz ekrana gelmeden, hakkında birçok spekülasyon gerçekleşen bir yapım oldu. Dizinin 240 milyon dolarlık bütçeyle, en pahalı dizi olacağı gündeme geldi.
Ancak dizinin yönetmeni Francis Lawrence bir açıklamada bulunarak, See’nin pahalı bir dizi olduğunu ancak konuşulduğu gibi bu zamana kadarki en maliyetli dizi olmadığını, Game of Thrones’un bir savaş sahnesinin çekimi için 55 gün harcandığını, bunun oldukça maliyetli olduğunu, kendisinin ise See’nin üç bölümü için 50 gün harcadığını, bu bağlamda dev bütçeli kimi dizilere maliyet açısından yaklaşamayacaklarını vurguladı.
Ancak See, kimi dizilere oranla düşük bütçeye sahip olsa da, yine de düşük maliyetli bir dizi değil. Zira dizinin bölüm başına maliyetinin yaklaşık 15 milyon doları bulduğuna dair açıklamalar, ilk sezonu 8 bölüm olan See’nin dev bütçeli bir yapım olduğunu ortaya koyuyor.
Distopik gerilimli bir anlatı
Yapımcılığını, son dönemin en çok izlenen dizileri arasında yer alan Taboo ve Peaky Blinders gibi yapımlarıyla gündeme gelen Steven Knight’ın üstlendiği See, distopik gerilimli anlatısıyla dikkat çeken bir dizi.
See’ye, bir virüs sonucu görme yetisini tamamen yitiren ve nüfusu iki milyonun altına inen insanlığın; elinden kayıp giden medeniyetin ardından en ilkel koşullarda hayata tutunma çabası ile yeni koşullara uygun ve sıra dışı yöntemler geliştirdiği bir dönemin gerilimli atmosferi hâkim.
Yaklaşık 400 yıl önce görme yetisini yitiren insanlık, en ilkel koşullarda ancak koku alma duyusu oldukça gelişkin bir biçimde, küçük klanlara bölünmüş şekilde varlığını sürdürmektedir.
Bu koşullarda yaşayan insanlık, farklı bir yaşam formu ve sosyal hayat ortaya çıkartmakla birlikte, görme olgusu çoktan bir “mit”e dönüşmüş ve bu olgudan bahsetmek dahi sapkınlık olarak nitelenir olmuştur.
Diğer yandan, siyasal sistem ve meşruiyet kaynağının tamamen değiştiği, “Tanrı” tasavvuru ve din olgusunun olabildiğine dönüşüme uğradığı, yeni birçok dinî ritüel ve batıl inancın da ortaya çıktığı bir dönem yaşanmaktadır.
Dizinin yönetmeni Francis Lawrence’ın hikâye ve senaryonun oluşma sürecine dair yaptığı açıklama bu bağlamda dikkate değer.
Lawrence, dizinin hazırlık sürecinde danışmanlar ve evrimci biyologlar gibi farklı alanlardaki uzmanlarla beyin fırtınası gerçekleştirdiklerini belirterek, “Medeniyet yok oluşunun ardından, ne kadar zaman sonra bu hikâye başlıyor? Olaylar nasıl gelişiyor ve görünüyor? Dünyada kalanlar neler?” soruları eşliğinde konulara karar verdiklerine dikkat çekiyor.
Medeniyeti yeniden kurma mücadelesi
See’nin başrolünde, Game of Thrones’ta canlandırdığı Kahl Drogo karakteriyle tanıdığımız Jason Momoa, “Baba Voss” karakteriyle yer alıyor. Başında Kraliçe Kane’in (Sylvia Hoeks) bulunduğu Payan Krallığı’nda yer alan Alkenny köyünde, liderlik ettiği klanıyla birlikte yaşayan, cesareti ve savaşçılığıyla tanınan, koşullara göre değişmeyen güçlü ahlakıyla dikkat çeken Baba Voss karakterinin merkezinde yer aldığı hikâye, Maghra (Hera Hilmar) isimli genç bir kadının Alkenny’ye sığınmasıyla birlikte gelişecek olaylara odaklanıyor.
Baba Voss tarafından sahiplenilen Maghra, sığındığı klanda kısa sürede doğum yaparak, Haniwa (Nesta Cooper) ve Kofun (Archie Madekwe) isimli biri kız, diğeri erkek iki çocuk dünyaya getiriyor. İkiz çocukların babasının Jerlamarel (Joshua Henry) isimli gizemli bir kaçak olduğunun anlaşılması, bir anda ikizleri ve onlara ev sahipliği yapan Alkennylileri hedef hâline getiriyor. Zira Payan Kraliçesi Kane, ihtiraslarının yansıması olan gizli gündemi nedeniyle, gizemli Jerlamarel’in bulunması için büyük bir ordu görevlendirmiştir.
Görme yetisine sahip oluşu nedeniyle “cadı” olarak anılan Jerlamarel, Tamacti Jun (Christian Camargo) isimli generalin komuta ettiği “Cadıbulanlar” isimli ordu tarafından aranmaktadır. Bu arayış sırasında, yeni doğan ikizlerin Tamacti Jun tarafından tesadüfen öğrenilmesi, başlayacak büyük bir mücadelenin fitilini ateşlerken; ailesi ve klanını korumak isteyen Baba Voss’u klanın bilge yaşlısı Paris’e (Alfre Woodard) ve insanlığın yeniden görmesiyle yok olmaya yüz tutmuş medeniyeti yeniden kurmak üzere büyük bir plan yapan Jerlamarel’i de Kraliçe ve ordusuna karşı çetin bir mücadeleyle karşı karşıya bırakacaktır.
İnsanlığın değişmeyen olgularına referanslar
Her bölümü bir öncekinden heyecanlı ve gerilimli olaylara kapı aralayan See, insan topluluklarının en umutsuz anlarında beliren bir umutla makus talihini yenmeye çalışmak üzere tüm olumsuzluklarla mücadelesini konu alan geçmişteki destanlara benzeyen bir anlatıya sahip.
Bu yönüyle, geçmiş yerine gelecekte varoluşu kurgulayan “distopik bir destan” havası taşıyor. Ve dizi, her ne koşulda olursa olsun bilinmezlerin fetişleştirilmesi ya da şeytanlaştırılması, batılın üretilmesi ve kutsallaştırılması, kişisel ihtiraslar uğruna güç ve iktidarın yeniden nasıl üretilip kullanıldığı, cehalet ile bilginin onu kullanana göre nasıl silaha dönüştüğü, her daim statükonun/kurulu düzenin değişim karşısındaki direnci/refleksleri gibi insanlık tarihi boyunca rastlanan birçok olguya dair farklı bir okumaya da kapı aralıyor.
Sürpriz sezon finaliyle, seyircinin bir miktar sinirleriyle de oynamayı başararak, hikâyenin ve mücadelenin nasıl devam edeceğine dair merak uyandıran See, muhteşem sinematografisi ve oyunculuklarıyla da güçlü bir dizi. Henüz gösterime girdiği ilk haftada yaklaşık 30 milyon kişi tarafından izlenen See, ikinci sezonunda gerilim dozunu daha da artıracak.