Zürih Üniversitesinde dilbilim profesörü olan Balthasar Bickel, dillerin dünya çapındaki dağılımını ve dilin özelliklerini açıklayan evrimsel süreçleri araştırıyor. Bickel, nöroteknoloji sayesinde yakında zihinlerimizi okumanın mümkün olabileceğini söylüyor. Bu, tıbben ilginç ama aynı zamanda tehlikeli. Çalışmalarına Zürih Üniversitesine bağlı Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkezinde devam eden Bickel’in konuyla alakalı Universität Zürich Magazin’ de yayımlanan söyleşisini aynen yayımlıyoruz.
Dijitalleşme şu anda toplumu tamamen değiştiriyor. Bu dilimizi nasıl etkiler?
Zannımca nöroteknolojideki ilerlemeler, dijitalleşme ve dil arasındaki ilişkinin merkezinde yer alıyor. Günümüzde bilim, çok yönlü bilgisayar destekli, sinyal kod çözme yöntemlerine sahip. Beyindeki elektriksel işlem sayesinde, yakında birinin ne düşündüğünü söylemeden önce öngörmek mümkün olacak. Bunlar, örneğin artık konuşamayan afazi hastaları için harika tasarılar. Daha sonra bir bilgisayar ara yüz birimi yardımıyla kendilerini ifade etme imkânına da sahip olacaklar.
Günümüzde bu konuda somut olarak en fazla ne yapılabiliyor?
ABD’deki bir ekip kısa süre önce, bir hastanın içten içe kendilerine söylediklerini ameliyat sırasında doğrudan beyne yerleştirilen elektrotlar olan bir elektrokortikogram kullanarak öğrenmeyi başardı. Hasta bunu sesli söylememişti, sadece aklından geçirmişti.
Maria Tepper’e ait bir tablo.
İletişime doğrudan müdahale
Bu kulağa ürkütücü geliyor.
Doğru, bu bakış açısı terapötik ve tıbbi uygulama için ne kadar harika olsa da aslındainsandan insana olan iletişime doğrudan müdahale edebilir. Düşünceler sözde özgürdür ve biz sadece ne istediğimizi ifade ederiz. Eğer artık insanların ses veya jestlerle ifade etmedikleri düşünceleri sadece dilsel olarak okuyabiliyorsak, bu son derece tehlikelidir. Siyasette ve askeri alanda kullanımı düşünüldüğünde, bu korkunç bir fikir.
Arnold Lakhovsky, The Conversation
İletişim kurma şeklimiz değişiyor
Yani yalan makinelerinin işi bitti mi?
Belli bir dereceye kadar, evet. Örneğin, birisinin ne söylemeyi planladığını ancak aslında karar anında bunu söylemediğini derinlemesine araştırarak anlayabiliriz. Bu, birbirimizle iletişim kurabilme şeklimizi temelden değiştiriyor. Bu, evrimsel açıdan büyük önem taşıyan iletişimde bir kuantum sıçraması olacaktır.
Bu gelişmeyi biz nasıl tanımlamalıyız?
Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkezi’ndekarşı karşıya olduğumuz tehlikelerin atom bombasının gelişimiyle kıyaslanabilir olduğuna inanıyoruz. Bu, her ne kadar büyük ölçüde bilim kurgu olsa da her geçen gün bu gerçeğe daha da yaklaşıyoruz. “Zihin okuma” konusu Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkeziiçin önemli bir motivasyon kaynağı olmuştur. Bu konuda hâlâ çok az şey biliniyor, beni endişelendiren de bu. Amacımız bu konuda kamuoyunu bilinçlendirmek. Neyin saçma bir bilim kurgu olduğunu ve neyin gerçekte mümkün olabileceğini göstermek istiyoruz.
Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Bunu daha iyi anlamak için araştırmanın başında yer almamız gerekiyor. Bu nedenle nöroteknolojiye, etik olarak eşlik ederek ve yöntemleri ve sonuçları kamuya açık hâle getirmeye çalışıyoruz. Ayrıca bir gelişmenin toplum için tehlikeli olabileceğini görürsek, siyaset için tavsiyelerde bulunmak isteriz. Örneğin şu anda çeşitli araştırma projelerinde bir kişi bir cümle kurmayı planladığında beyninde neler olup bittiğini araştırıyoruz.
Beynin dil düzeneğini mi okuyorsunuz?
Beynin gramer yapılarını nasıl planladığını okuyoruz. Örneğin, birinin ne tür bir cümle kurmayı planladığını nispeten tam olarak söyleyebiliriz. Cenevre’deki meslektaşlarımız, birinin kafasında hangi seslerin olduğunu nispeten tam olarak belirleyebiliyor. Şu anda aslında en büyük zorluk hâlâ anlamı kavramak konusunda. Hâlen bu konuda bir gelişme sağlayamadık. Ancak bu alanda da ilerleme kaydediliyor, dolayısıyla daha beklenen birtakım şeyler var.
Başka bir dijitalleştirme konusu daha var; Siri ve Alexa gibi robotlar giderek daha sık iletişim kurduğumuz makineler olmaya başladı. Sizce bu dili nasıl değiştiriyor?
Bence bu robotlarla iletişimin neden çok da iyi çalışmadığı, sorusunu ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, meslektaşlarım, insanların Siri ile neden aşırı açık bir şekilde konuştuklarını araştırıyor.
Yani, Siri ile neden çok iyi duymayan yaşlı insanlarla konuştuğumuz gibi konuştuğumuzu mu?
Evet. Çünkü bu tür sistemler, aslında günlük dili kullanmak üzere eğitilmişlerdir. Bu ilginç bir olgudur. Belli ki makineyi çok ciddiye almıyoruz. Şimdi soru şu: kendimizi mi yoksa makineleri mi yeniden eğitmemiz gerekiyor?
Konuşan makinelere alışacak mıyız?
Bunun bizim için şaşırtıcı derecede kolay olacağını düşünüyorum. İnsanlar telefon kullanmaya da alıştı. Bu, hafife almamamız gereken bir örnek. Birdenbire, iletişimin temel faktörlerinden biri olan jestler ortadan kayboldu. Hatta konuşan makinelerle iletişim kurmaktan daha büyük bir adımdı.
Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkezi’nde “Evrimleşen Dil” konusunda dil çeşitliliği ile de ilgileniyorsunuz. Günümüzde İngilizce ve Mandarin gibi diller dünya çapında baskınken, bunların dışındaki birçok dil yok oluyor. Dilsel çeşitliliğin giderek kaybolması ne anlama geliyor?
Bu, yakından takip etmemiz gereken tartışmalı bir gelişme. Sürekli olarak lehçelere ve dillere bölünme, insan iletişiminin doğal, biyolojik olarak verilmiş bir özelliğidir. Eğer burayı değiştirir ve çeşitliliği kaybedersek, elbette bunun sonuçları olacaktır. İşte buna bir örnek: Yeni Gine’de şeker kamışı için yirmiden fazla kelime kullanan insan var. Bu farklılaştırılmış kelime dağarcığı, bitki hakkında oldukça işlenmiş bir bilgi olduğunu yansıtır. Eğer bu ortadan kaybolursa kültür, şeker kamışının farklı şekildeki etkileşimini de kaybeder. Çevreyle olan etkileşim daha elverişsiz ve anlaşmazlıkla dolu bir hâle gelir.
Neden?
İnsanlar artık farklı şeker kamışı türlerini çok fazla dikkate almıyor. Bunlar, her şeyin yapılabildiği bir çeşitlilikle belki de yer değiştirebilir. Bu da biyoçeşitliliği sınırlamaktadır.
Kelime dağarcığının ve dil çeşitliliğinin daralması biyoçeşitliliğin kaybına mı yol açıyor?
Dil çeşitliliği her zaman biyoçeşitlilikle iş birliği içerisindeydi, bunun için pek çok kanıt var. Bugün olduğu gibi dilsel çeşitlilik kaybolursa, bu ilişki de kaybolur ve dolayısıyla çevreyle doğal olarak daha az ilgilenmiş oluruz.
Zannımca nöroteknolojideki ilerlemeler, dijitalleşme ve dil arasındaki ilişkinin merkezinde yer alıyor.
Dilsel çeşitlilik için sürdürülebilirlik gerek
Yani mevcut sürdürülebilirlik tartışmalarında dilsel çeşitliliği de mi tartışmalıyız?
Kesinlikle, bu oldukça önemli ve bugüne kadar da ihmal edildi. Dillerin yok olmasının başka bir sonucu: Kaybolan her dille birlikte insanlar kimliklerinin önemli bir bölümünü de kaybeder. Dillerin yok olma eşiğinde olduğu veya yakın zamanda yok olmaya yüz tuttuğu her yerde, etnik çatışmalar için artan bir potansiyel tespit edilebilir. Bu henüz deneysel olarak doğrulanmamıştır, ancak bu yöne işaret eden göstergeler vardır.
Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Varsayım anadilini kaybeden insanların yeni kimlikler aramasıdır. Yeni bir kimlik inşa etmelerini sağlayan ise siyasi veya dinî özelliklerdir. Bu da çatışma potansiyelini arttırmaktadır.
“Zihin okuma” konusuyla bağlantılı olarak, iletişimde gelişmekte olan evrimsel bir atılımdan bahsettiniz. Dil tarihine baktığımızda diğer önemli evrimsel atılımlar nelerdi?
Belirleyici bir atılım kesinlikle kelime dağarcığımızın patlaması ve sürekli olarak yeni terimler üretme ve dolayısıyla dili kalıcı olarak değiştirme olasılığıydı. Bu, insan evrimini kapsayan belirleyici bir gelişmeydi.
Bu atılım ne zaman gerçekleşmişti?
Neandertal insan ama aynı zamanda daha da erken dönemlerde yaşamış olan Homo Erectus da muhtemelen dil konusunda bizim kadar yetenekliydi. Ayrıca Neandertal insanın işitme duyusunun bizimkine çok benzediğini de biliyoruz. Ve biz insanlarla aynı FoxP2 genine sahipti, bu da diğerlerinin içinde telaffuzun farklılaşmasını sağlıyor. Her şeyi hesaba katarsak, insan dilinin Homo heidelbergensis ile, yani 500.000 yıl önce, oldukça kesin bir şekilde çok daha önce var olduğunu kabul etmek gerekir.
Esnek yapıdaki dil ve sürekli yeni kavramlar icat etme ve bunları birbirine bağlama yeteneği, bizi hayvanlardan ayırır. Peki bu nasıl gelişti?
Çok ayırıcı bir öğrenme yeteneğinin gelişimi, kesinlikle kelimelerin yaratılması ve kavramların oluşturulması için belirleyici bir adımdı. Sözdizimsel karmaşıklığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bilim, daha az fikir birliği içerisindedir. Bu konuda birçok farklı teori varken aslında çok az veri vardır. Araştırma gerçekten ilerleme kaydetmiyor. Bu nedenle konuya yeniden yaklaşmak ve sözdiziminin ve dilbilgisinin köklerinin nerede olduğunu incelemek istiyoruz. Örneğin, insanların ve diğer primatların olayları nasıl algıladığını araştırıyoruz ve bunun dil bilgimizin işleyişi için temel olduğunu varsayıyoruz.
Bir örnek verebilir misiniz?
“Goril bir muz yedi” cümlesini ele alalım. “Goril” burada etken, “yemek” olay ve “muz” etkilenen. Bu üç kategori, tüm dillerin sözdizimi için temeldir. Bunların dünyaya ilişkin dilin gelişimi öncesi olan algımızda zaten var olduğunu tahmin ediyoruz. Dünyayı bu kategorilerde algılarız. Şimdi önemli olan soru şu: Peki ya akrabalarımız olan diğer primatlarda durum nasıl? Bu sorulara cevap bulmak için şu anda büyük insansı maymunları gözlemliyoruz. Maymunlara ilgilerini çeken sahneler gösteriyoruz ve göz hareketlerinin ve dikkatlerinin insanlara benzer mi yoksa farklı mı olduğunu analiz ediyoruz. Dil ve algı arasındaki ilişki hakkında daha fazla bilgi edinmeyi ve sözdizimi ve dil bilgisi temelinin ne olduğuna dair ipuçları elde etmeyi umuyoruz.
Bu tür soruları yanıtlamak için dilbilim, biyoloji ve nörobilimden araştırmacılar Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkezi’nde bir araya geliyor. Buradaki amaç nedir?
Dilbilim, biyoloji ve nörobilimin karşılıklı etkileşimi, dilin kökeni ve geleceğiyle ilgili büyük soruların gerçekten ele alınmasını mümkün kılıyor. Birbirimizden çok şey öğrenebiliriz. Dilbilim geleneksel olarak insanlarla hayvanlar arasındaki farklılıkları vurgulayan büyük teorilerle şekillenmiştir. Belki de bu şeylere biraz anlam kazandırabilmemiz gerekiyor. Beşerî bilimler, bazen insanı sanki hayvan kökenleriyle bağlarını koparmış gibi evrimden oldukça kopuk görür. Bence bu boşluğu vurgulamak yerine bu boşluğu doldurmaya çalışmamız çok daha verimli olacaktır.
Modern Araştırmada Yeterlilik Ulusal Merkezi’ndeki çalışmaların sonuçlarında neleri göreceğiz?
İdeal olarak, nöroteknolojideki “zihin okuma” ile ilgili gelişmeleri o kadar iyi anlamış olacağız ki, siyasete tavsiye verebilecek ve yeni teknolojileri etik açıdan sorumlu ve mantıklı olduğu yerlerde kullanabileceğiz.
Auguste Renoir - Bal du moulin de la Galette Pierre
Ancak bu gelişmede ilerleme kaydedebilmek için öncelikle beynimizdeki dil işlevlerinin biyolojisini ve bunların ortaya çıkmasını sağlayan sosyal koşulları incelememiz, yani ilk etapta evrim sürecinde nasıl ortaya çıktıklarını anlamamız gerekir. Nereden geldiklerini, nasıl ve ne zaman geliştiklerini ve hayvanlarınkinden nasıl farklılaştıklarını bilmek gerekir. Umarım bu çalışmalarla dil varlığımızın soy ağacını resmedebiliriz. Tıpkı gözün evrimsel gelişimini gösterebildiğimiz gibi, ben de hayvanlardan insanlara kadar dilin filogenini gösterebilmek istiyorum.
1. Zürih Üniversitesi Dergisi - UZH Magazine 1/2020
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım
ÇEREZ POLİTİKASI
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki amaçlar ile sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerezler kullanılmaktadır.
Gizliliğe Genel Bakış
Bu web sitesi, sitede gezinirken deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bu çerezler, web sitesinin temel işlevleri için gerekli olduklarından tarayıcınızda depolanan gerekli olanları içerir. Analiz etmemize yardımcı olması için üçüncü taraf çerezleri de kullanırız. ve bu web sitesini nasıl kullandığınızı anlayın. Bu çerezler tarayıcınızda yalnızca sizin izninizle saklanacaktır. Ayrıca bu çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz de vardır. Ancak, bu çerezlerden bazılarını devre dışı bırakmak tarama deneyiminizi olumsuz etkileyebilir.
Gerekli (Her Zaman Etkin)
Çerezin Adı
Çerez Türü
Çerez Saklama Süresi
ARRAffinity
(gzt.com)
Oturum (Session) Çerezi
Azure tarafından kullanıcı isteklerinin aynı instance a erişebilmesi için tuttuğu çerezdir
Oturum boyunca
_gat_UA-3434195-44
(gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Google Analytics'in analitik veriler tuttuğu çerezdir.
Oturum boyunca
_gid
(gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Google Analytics'in performans ölçümlerini yapmak için veri tuttuğu çerezdir
1 Gün
_ga
(gzt.com)
Zorunlu Çerez
Google Analytics'in performans ölçümlerini yapmak için veri tuttuğu çerezdir
730 Gün
__gads
Takip Çerezi
Google DoubleClick (DFP)'nin kullanıcıları takip etmek ve yeniden pazarlama yapmak gibi çalışmaları için kullanılan çerezdir
730 Gün
IDE (.doubleclick.net)
Takip Çerezi
Reklam amaçlı kullanıcı davranışlarını takip etmek için kullanılan 3. parti uygulama çerezidir.
390 Gün
_ym_visorc_44958496 (.gzt.com)
İşlevsel ve Analitik Çerez
Yandex Metrica'nın kullanıcı oturumu ile ilgili tuttuğu çerez
Oturum boyunca
sync_cookie_csrf (mc.yandex.ru)
Takip Çerezi
Kullanıcı davranışlarını ölçmek ve takip etmek için kullanılan Yandex Metrica çerezidir.
Oturum boyunca
sync_cookie_csrf (mc.webvisor.org)
Takip Çerezi
Kullanıcı davranışlarını ölçmek ve takip etmek için kullanılan Yandex Metrica çerezidir.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım