Değişen dünyadaâliminrolü
Tipik Müslüman bir toplumda ulemaya yüklenen görev onunla dinin referans dünyasını koruma altına almak ve ondan Müslüman toplumun bilgi ve amel dünyasını ihya etmesini talep etmektir. Özellikle kriz ve fetret dönemlerinde dinî yaşamı yenileme düşüncesinin öncüleri olarak ortaya çıkan âlimler her seferinde farklı aktivite ve tercihleriyle İslam’ı canlandırma azminde olmuşlardır.
Fetihler, kültürel karşılaşmalar, ahlaki yozlaşmalar, çatışma ve hesaplaşmalar gibi hemen her zaman karşı karşıya gelinebilecek sosyal nitelikli altüst oluşlar ve maliyeti ağır ve yüksek tehditler karşısında Müslüman ulema, İslam’ın sahih çerçevesine sadık kalarak onu güçlü kılmayı ve korumayı amaçlamıştır. Örneğin İmam Ebu Hanife, İmam Şafii ve İmam Gazali’nin kişilikleri üzerinde netleşen tipoloji bile tarihsel anlamda ulemanın misyonunu kavramaya yeterlidir. Ulemayı fikrî öncüler olarak tanımlamak İslam toplumlarının neredeyse ortak bir kabulüdür. 18. ve 19. yüzyılın sarsıntılı şartlarında bile ulema sadece dinin muhafızı olarak değil, aynı zamanda din ile aynileşen kültür, coğrafya ve entelektüel duyarlılıkların korunmasında da ciddi sorumluluklar üstlenmiştir.
Modern zamanlarda ulemanın konumu
Modern zamanlarda İslam’ın ve Müslümanların konumunda olduğu gibi ulemanın konumunda da esaslı bir sarsıntı gözlenmiştir. Çok kere ulema, şimdiki zamanların dil, söylem ve problemlerine uzak kalmakla hatta bu konulardaki yeterliliklerini kanıtlama konusunda kabul edilebilir bir çabaya sahip olmamakla suçlanmıştır. Modern söylem ağları içinde ulema ve onun alt kategorileri diğer birçok geleneksel kurum ve anlayışın dönüşümünde gözlendiği gibi ciddi bir tıkanma ve parçalanma yaşamıştır.
Nihayet günümüz toplumlarında ortaya çıkan yeni sosyo-politik yapılanmalar içinde ulemanın varlığı da ancak şartlı olarak gündeme getirilmekte ve tarihsel misyonunu devam ettirecek bir geleneği sürdürebilme arzusu, çağdaş gelişmeler karşısında açıkça gölgelenmektedir.
Ulemanın varoluşsal dünyası, yeni şartların ürettiği ve kimi zamanlar da bir zorunluluk olarak dayattığı fiilî gerçeklikler karşısında gözden düşmüş gibidir. Esasta tartışma İslam’ın bugün nasıl dillendirileceği ve bu görevi üstlenecek ulemanın da nasıl bir ehliyete sahip olacağı sorusunda odaklanmaktadır. Ancak bu problem bugün ağırlıklı olarak ulemayı ilgilendirmemektedir. Ne var ki ulemanın misyonunu tamamlamışlığından, yerini ve fonksiyonlarını kime devrettiğine kadar pek çok konuda ortaya çıkan sorular, Müslümanların derinlikli tartışmalarında yerini almaktadır.
Bugün İslam üzerine konuşma hakkı el değiştirmiştir
Ulemanın sosyolojik ağırlığı günümüzde bir hayli hırpalanmıştır. Bilgi, takva ve entelektüel donanımın ulemayla özdeşleşen yanı günümüz dünyasında ciddi bir parçalanma yaşamaktadır. Tipik bir Müslüman için aydının nasıl bir kimlik beyan ettiği tartışılmaya değerdir. Onun işlevi bir yandan toplumsal yapıyı değiştirmek, bir yandan da neredeyse bütün bireylerde görülebilecek yerleşik bir aydın ruhu üretmeye çalışmaktır.
Yeni nesil temsil kategorileri, her şeyden önce modern olanın prensipleriyle iç içe geçmiş durumdadır. Böylece bireyselleşme, sekülerleşme ve tüketim kültürünün parçası olma çabası içinde dinin de tanıtımı yapılmakta, farklı seksiyonlarda dinî olanın modern veçhelerine atıfta bulunularak onun hayatla bağı canlı tutulmaya çalışılmakta, dinamik ve geliştirici yapısından çok arkeolojik ve spiritüel özelliklerinden medet umulmaktadır.
Ulema kategorisinin bir şekilde gözden çıkarıldığı bu bağlamda, tamamen zorlayıcı nedenlere bağlı olarak, bu oldukça parçalanmış rol ve statülerin çoğu modern eğitim kurumlarında eğitim görmüş aydın ve entelektüel (yazar, gazeteci, edebiyatçı) kadrolarına devrolunmuştur.
Ulemadan aydına geçişin sağlandı(rıldı)ğının düşünüldüğü günümüzde gerçekte birbirinden bağımsız ve farklı epistemolojik temellerden hareketle gerçekleşen dinî faaliyetler söz konusudur. Bugün İslami bilginin kontrolü büyük ölçüde ulemanın tekelinden çıkmıştır ve yeni fikirlerin üretildiği kulvarlarda İslam üzerine konuşma hakkı el değiştirmiştir. Bu bağlamda sık sorulan sorulardan biri aydının, ulemanın mirasını sürdürüp sürdüremeyeceğidir.