Çöl ile içsel yolculuğu harmanlayan "görsel filozof" : Petecia Le Fawnhawk
- Petecia Le Fawnhawk, resimden fotoğrafa, enstalasyondan heykele pek çok alanda eser veren bir sanatçı. Eserleriyle karşılaştığınızda sanatçının yaratıcı gücünün yoğunluğu karşısında büyülenmemek mümkün değil; özellikle de mektepli değil de alaylı olduğunu biliyorsanız.
Gücünü doğadan, bilhassa da çölden alan Le Fawnhawk’la sanata dair fikirlerini, eserlerini yaratım sürecini ve ilham kaynaklarını konuştuk.
Kendinizi “görsel filozof” olarak tanımlıyorsunuz? Bu tanımı biraz açıklayabilir misiniz?
Ben kendimi “görsel filozof” olarak tanımlıyorum, evet, çünkü “içimdeki ben”i nasıl algıladığımı, kavrayış şeklimi ve onun görünen ve görünmeyen âlemle olan ilişkisini yansıtmaya çalışıyorum. İçime yaptığım yolculuk boyunda keşfettiğim şeyleri de görsel olarak ifade ediyorum.
Bir eser yaratma sürecinde sabitleriniz var mı? İlla yapmak zorunda hissettiğiniz şeyler vs…
Eserlerimin hepsinin çöl ile bir şekilde alakalı olması gerekiyormuş gibi hissediyorum. Aynı zamanda onları yaptığım yer de çöl olmalı. Bu benim yetiştiğim yer ile alakalı. Arizona’da büyüdüm. Orası benim rehberim, tapınağım, aynı zamanda da yuvam.
Sanatınıza ve yaptıklarınıza bakınca sizin kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olduğunuza inanmak çok güç. Kendi kendini yetiştirmiş olmanın sanat ortamında zorlukları var mı? Varsa bunları aşmak için nasıl çözüm yolları geliştirdiniz?
Yaptığım her şey merak ve sezgiye dayanıyor. Sektörde olanları bilince, nasıl oyunlar döndüğünün, insanların yaptığı siyasetin farkında olunca bu söylediklerim saflık gibi gelebilir.
Ama ben güzel sanatlarda profesyonel olmak istediğimin farkındayım. Sektörün benden istediklerini değil, endüstrinin standartlarını değil, sadece kendim ne istiyorsam onu yapıyorum. İçimden ne geliyorsa, sezgilerim ne söylüyorsa çalışmalarım o yönde ilerliyor.
Çöl ile bu kadar ilgilenmenizin sebebi nedir?
Çöl yüce bir vahşiliği temsil ediyor; el değmemiş ve saf, güneş tarafından temizlenen ve sadece sert koşullara katlanmaya cesareti olanlar tarafından tanınan...
Tam bir yalnız içinde mutlak dinginliği deneyimleyebildiğim bir yer çöl.
Modern zamanlarda yüreğime şarkı söylettiren renklerle bezeli, bilinmeyenlerle dolu ve böylesine engin bir mekân bulmak zor. Ve ben bu dinginlik içinde, çölü kendi içimde yaşamam için gerekli olan “Élan vital” (yaşam gücü ve yaratıcı dürtü) için bir kanal konumundayım.
Çölde büyümüşsünüz, hâlâ da çöle büyük ilginiz var. Sadece çölde fotoğraf projeleri yönetmekle kalmıyorsunuz, aynı zamanda çölde rastlayabileceğimiz objeleri olduklarından çok daha büyük şekilde resmettiğiniz bir sergi açtınız. Böyle bir sergi açma fikri nasıl doğru?
Ne zaman çölde yürüyüşe çıksam, kendimi bir taş, kemik ya da tahta parçasına doğru yönelirken bulurum. Kendisine çeker beni onlar. O yüzden beni bu objelere bağlayan şeyin ne olduğunu merak ettim ve o bağı anlamak istedim.
Doğanın tasarımı olan kutsal geometriyle yakın bir bağım olsun istedim. Ve eğer bu nesneleri, hayattan daha karmaşık ve ince detaylarıyla çizersem, hepimizi birbirine bağlayan kalıpları ortaya çıkarabileceğimi ve böylece varoluştaki estetiği gözler önüne serebileceğimi düşündüm.
Fotoğraflarınız gitgide daha yalın bir çizgiye ulaşmış, artık neredeyse minimalist olduklarını söylemek mümkün. Bu değişimin sebebi nedir?
Formu mutlak öze dönüştürmek için… lüzumsuz olanları attığımızda, fazlalıkları törpülediğimizde… gerçeğe ve Zen’e doğru yaklaştığımıza inanıyorum.
Kendi tarzınızı tanımlamanız gerekse hangi kelimeleri kullanırdınız?
Bu sıralar kendi sanatımı tanımlamam için kötü zamanlar ancak belki de modern sürreal minimalizm olarak tanımlayabilirim.
Özellikle çöl fotoğraflarınızda doğanın ortasında tek başına olan insanı görüyoruz. Romantik resimdeki doğanın yüceliği kavramını çokça anımsatıyor. Sizin asıl beslendiğiniz sanat akımı hangisi?
Mekânda var olan formun incelenmesi, birbirleriyle olan ilişkileri ve kurdukları ilişki yoluyla algıyı nasıl değiştirdikleri açısından Zen sanatlarından, gerçeküstücülükten, modernizmden, toprak sanat akımından, ışık ve uzay hareketinden ve heykelden etkilendim…
Eserlerinizde sadece doğa ya da insanı görmek yerine doğa ve insanın bir aradalığını görüyoruz. Doğa sizin için ne anlam ifade ediyor? İnsan ve doğa arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Doğa bizim esas kaynağımız, temelimiz, en büyük rehberimiz, mutlak vazgeçilmezimiz. Doğayı tanımak ve onunla ahenk içerisinde yaşamak… Burada biz ahenk içinde yaşıyoruz, bunu fark etmek ve kendimizle de ahenk içinde olmayı öğrenmemiz gerekir.
Röportajlarınızdan birinde büyük oranda içinizdeki çocuktan beslendiğinizi, sezgilerinize dayandığınızı söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız?
- Merakımı takip edip yaratıcı dürtülerimle hareket ediyorum, yüreğime şarkı söyleten her şeyi takip ediyorum. Bilgiye olan açlığım devam ettiği sürece ve en sıradan şeyde bile var olan, kendini ilk bakışta göstermeyen, ancak dikkatlice bakıldığında fark edilen gizli mucizeleri her yerde görmeye başladığımda hayatın bende, benim içimde kendini var etme isteğini anlamaya devam edeceğim.
Çok zor bir hayatınız olmuş, anneniz sizi 18 yaşında neredeyse parasız bir şekilde terk etmiş ve siz de hayata tek başına tutunmanın yollarını aramışsınız. İnsanın kendisinin ve potansiyelinin farkına varması için böyle zor zamanlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben çok küçük yaşta kendi kendine yetebilmeyi, başkalarıyla kolayca ilişki kurabilmeyi ve dünyayı yabancılardan oluşan bir yerden ziyade ailem ve topluluğum hâline getirebilmek için empati ile dünyaya uyum sağlamayı ve herkese açık olmayı öğrendim.
Bu, ilişkilerimi geliştirmeme yardımcı oldu, ayrıca yolculuğumda ihtiyacım olan desteği bana sağladı. Ve zaman zaman yalnız bir kurt olduğum hâlde, kendimi asla yalnız hissetmiyorum… İlahi olan, evreni yöneten yasalar ve bugün burada benimle birlikte dünyada var olan erkek ve kız kardeşlerim tutuyor elimi.
Mimariye, özellikle de tapınaklara ilginiz var. İleride bu alanda bir şey yapmayı düşünür müsünüz?
Üst benlik ve ilahi olanla bizi bir araya getiren, aramızda köprü olan mekân ve mimari benim ilgimi çekiyor. Benim hayalim, insanların iç ve dış benliklerinin güzellik ve genişliğinin büyüklüğünü deneyimleyebilecekleri mekâna özgü arazi sanatı heykelleri ve mekânları oluşturmak. Eski bir tapınağın kalıntılarını oradan almayı ve doğal bir kaplıcaya yerleştirmenin hayalini kuruyorum. Böylece herkes, sonsuz ve kutsal anın sadeliğinde sakinleşmek, dinlenmek, arınmak ve şifa bulmak için oraya gelebilir.