Çocuktan Yetişkine: Genç Olamayanlar
Genç olmak nedir? Gelecek heyecanı, beklentisi, planı olması mı? Yaşam şekli mi? İsyan etmek mi? Belirli tüketim biçimleriyle yaşamak mı? Genç olmak gençlerin tarifiyle “gezmek dolaşmak, içinden geleni yapabilmek, rahat hareket edebilmek” (Alemdaroğlu, 2005: 24) mi? Hayatı değiştirme ümidi taşımak, gelecekten umutlu olmak mı? Sürekli bir endişe ve korku halinin dışında olmak, ölümü düşünmemek mi? Bu önermeleri çoğaltabiliriz. Ancak bunlardan bir kısmına bile evet diyorsak, yaşadığımız ülkede bazılarımız daima genç olma özgürlüğünü ya da lüksünü yaşayabilirken, ne yazık ki bazılarımız hep yetişkin olma sorumluluğunu ve zorunluluğunu taşıyor.
Alemdaroğlu’nun çalışmasında alıntılandırdığı gibi yaş aralığı olarak “genç” olanlardan bazıları kendilerini genç olarak hissetmediklerini söylüyor: “... kendimi genç olarak ben görmedim ama görünüşte gençtik yani...” (Alemdaroğlu, 2005: 24) alıntısı yaşlarıyla yaşamları arasındaki uçurumu aktarıyorlar. Aslında nerede olduğumuz ve hangi ailenin parçası olduğumuz genç olabilmeyi etkiliyor. İstanbul’da, Van’da, Bitlis’te ya da Kayseri’de genç olmak oldukça farklı. Doğu’da ya da Batı’da; İstanbul’un sınırları içinde Etiler’de ya da Sultanbeyli’de olan yaşam şartları, bazılarının hızla çocuktan yetişkine dönüşmelerine yol açarken, bazılarının da uzun bir gençlik döneminde yaşamlarını sürdürmelerine izin veriyor.
Bourdieu gençliğin sadece bir kelime olduğunu söylerken, genç denilen kategori içinde farklı gruplardan bahsedebileceğimizi belirtir. En genel şekliyle iki tür gençten sözedebileceğimizi, aynı yaşta olan çalışan ve okuyan iki grubun aslında farklılıklarının benzerliklerinden fazla olabileceğini söyler (Bourdieu, 1995: 94-5). Türkiye’de en başta maddi olanaksızlıklardan ve sosyo-kültürel sebeplerden dolayı çocuk olmanın zorluğu ortada iken genç olabilmek azımsanamayacak bir grup için imkânsız. Bu gençlerin bir an evvel büyük olması, bir an evvel yetişkin olması gerekiyor. Genç yaşta özellikle ailenin büyük çocukları (kardeşlerinin deyişiyle), ablalar ve ağabeyler eğitimlerine devam etmeyip, kısa sürede büyümek ve hayatın sorumluluklarını yüklenmek zorunda kalıyorlar (Uyan-Semerci, 2006a). Ablalar çocuk bakma, ev işi ya da parçabaşı işi evde yaparken, tekstilde makinacı ya da ortacı olarak da çalışabiliyorlar. Ağabeyler ise sanayide ya da esnafın yanında nadiren sigortalı ama çoğu zaman sigortasız iş güvenliğinden yoksun çalışıyorlar.
Bunun dışında erken yaşta evlenerek kendi ailelerini oluşturarak da hızlı bir biçimde yetişkin oluyorlar. Genç olmak, çocuklukla yetişkin arasındaki o geçiş, belki de kendini bulma süreci bir kısmı için hiç var olmuyor. Tabii bu nokta da gençlik dönemi denilen dönemin Batı modernitesinin yarattığı kavramlardan biri olduğu ve farklı toplumlarda gözlemlenmediği (O’Donnell, 1985: 8-9) de söylenebilir. Bu aslında gençlik ve tanımı açısından da önemli bir soru.
Pınar Uyan, Semerci, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları