Çağdaş sanat eserlerinde İslam sanatının görünürlüğü sağlanmalı

Hülya Yazıcı
Hülya Yazıcı

Bugüne kadar Bağımsız Sanat Vakfı’nın sergileri arasında, Çağdaş İslam Sanatı alanında çalışmaları olan farklı ülkelerden ressamların eserlerini sıklıkla gördük. Vakfın yurtdışını tercih etmesinin nedeni bu alanda ülkemizdeki boşluk mu, yoksa yapılan eserlerde klasiğin dışına çıkılamaması mıydı? Bu sorulara cevap aramak için Vakfın Başkanı Ressam Hülya Yazıcı ile buluştuk. Arap alfabesini kullanan ülkelerin bize göre avantajlarını, gelenekli sanatların vasat kopyalarıyla neden karşı karşıya olduğumuzu, bu sanatlardan etkilenip özgün eserler üretenleri ve zanaatın sanata nasıl dönüşebileceğini konuştuk.

Bağımsız Sanat Vakfı olarak Çağdaş İslam Sanatı alanında çalışmalar yapan ressamların eserlerini de sergiliyorsunuz. Bu ressamların büyük bir kısmını yurtdışından getiriyor olmanız özel bir tercih mi? Yoksa ülkemizde bu alanda bir boşluk olduğunun göstergesi olarak düşünebilir miyiz?

Bağımsız Sanat Vakfı, etkinlik ve sergilerinde sanatın evrenselliği konusundan hareketle, sanatçının ürettiklerinin sanatsal değerinin olup olmadığı hususunda öncelikli hassasiyet gösteriyor. Yaşadığımız coğrafyada geçmiş kültürlerin bize bıraktıkları miras bizim için önemli bir birikim kuşkusuz… Onların hem bulundukları yerde hem de müzelerde çok iyi korunmasının ve özellikle de sanat ve sanat tarihi öğrencilerinin onlara ulaşmasının kolaylaştırılması, buna teşvik edilmesi gerekiyor.

Erol Akyavaş
Erol Akyavaş

Vakıf olarak faaliyet göstermeye başladığımız 2016 yılında ilk projemiz “Anadolu Selçuklu Medeniyeti ve Güncel İmgeler” adını taşıyordu. Projede kırk öğrencimizi bu konuda seminerlerle bilgilendirip aynı zamanda tarihi eserleri yerinde göstererek zihinlerinde kalanlarla güncel sanat üretimleri yapmalarını sağladık. Amacımız, geçmiş mirası çağın sanat, algı ve teknikleriyle bugüne ne kadar yansıtabilecekleriydi. Bu yöntemin en doğru yöntem olduğuna inanıyorum, yerinde görmek ve anlamaya çalışmak. Selçuklunun en önemli mirası olarak kabul edilen Divriği Ulu Camii gören çok sayıda sanatçımız olduğunu zannetmiyorum. Kendi çevresindeki yapıları dahi mimari açıdan hiç etkilememiş olan bu muhteşem eser, yalnız ve küskün zamana meydan okuyarak anlaşılmayı bekliyor. Böyle eserleri yeterince hayatımıza dahil etmediğimiz içindir ki evet, ne yazık ki böyle bir boşluk var. Zengin bir mirasın üzerinde gafletle oturuyoruz desem yanlış bir ifade olmaz. Altlarında yatan muhteşem sembolizmle birlikte her yönüyle son derece estetik, hat, minyatür ve geometrik bezemelerin bugün ancak vasat kopyalarıyla karşı karşıyayız. Ülkemizde İslam sanatları konusunda kendini geliştirmiş klasiğin dışına çıkabilmiş çok sayıda sanatçı tanımadığımı söyleyebilirim, bu konuda yıkılamayan tabular var.

  • Umarım bu durumu aşabilecek zanaatı, sanata dönüştürecek birileri çıkar. Ancak bu konuda bir araştırma yaptığınızda Arap alfabesini kullanmaya devam eden ülke sanatçılarından, evrensel sanat algısı gelişmiş olanlarının çok iyi örneklerine rastlıyorsunuz, bu da çok sevindirici. Örnek olarak Bahreynli sanatçı Abbas Yusuf’u gösterebilirim.

Ona ve onun dışında Iraklı, Filistinli ve Suriyeli sanatçılara sergiler düzenledim. Onlardan biri de klasiği iyi bilen ve her biri, bir çağdaş sanat yapıtı sayılabilecek eserler üreten Muhammed İmad’dı, kendisini anmadan geçemeyeceğim. Özetle, sanatçının neyi, nasıl ve ne amaçla yaptığı çok önemli. Her şeyden önce bu bilinç gelişmeli.

Klasik üslupla yüzyıllardan beri uygulanan geleneksel sanatlarda, çağın özelliklerine uygun yorumlar yapılabilir mi?

Elbette yapılabilir, ellili yılların modern sanatçılarına bakarsak Sabri Berkel’in geometrik formlardan yola çıkarak resim yaptığını, yine Abidin Elderoğlu’nun soyut denemelerinin en yetkin döneminin Arap kaligrafisinden esinlendiği dönem olduğunu söyleyebilirim.

Abbas Yusuf
Abbas Yusuf

Erol Akyavaş’ın resmi hem kaligrafik öğeler içerirken hem de İslam medeniyetinin kültürünü yoğun bir biçimde yansıtır. Abbas Yusuf’un ise ünlü Filistinli şair Mahmut Derviş’in şiirlerini dinleyerek büyük boyutlu tuvaller üzerine yazdığı yazılar son derece özgün bir sanat eseri niteliğindedir ve tıpkı o şiirler gibi göreni etkilemeyi başarır. Aslında İslam ülkeleri dışında da sanatçılar İslam sanatından etkilenerek uzun yıllardır eserler üretiyorlar. Mesela Venedik Bienalinde İslam sanatlarının önemli formlarından olan mukarnasların çağdaş formlarını görmüştüm.

Gelenekselcilerin çağdaş yorumlarda en çok eleştirdiği noktalar; klasik tekniğin dışına çıkılması ve sanatçıların icazetli bir eğitimden geçmemiş olması... Sizce bu yenilikler gelenekli sanatları dejenere ediyor mu? Bu sanatların, aynı şekilde devam etmesi mi gerekli?

Ünlü felsefeci Adorno “Kendi döneminin estetik duruşunu sağlayamayanlar nostalji tuzağına düşer” tespitiyle konuyu çok net özetlemektedir.

Adorno
Adorno

Sanat asla taklit değildir, taklitle başlar evet, fakat herhangi bir şeye sanat diyebilmemiz için onu icra edenin öncelikle ayağını sağlam bir geçmişe basması daha sonra da estetik alanı iyi bilmekten kaynaklanan mütevazı cesaretliliğini oluşturması gerekiyor. Yani, yeterli deneyimlerden ve arayışlardan geçerek, kendi özgün dilini kurabilmeli. Mevlana’da bunu şöyle ifade eder: “Sanatçı tıpkı bir pergel gibi olmalı, bir ayağı bulunduğu yerde sabit, diğer ayağıyla da dünyayı dolaşmalıdır.”

Bugün, geleneği olduğu gibi sürdüren, öğrencilerinin ilerlemesine imkân tanımayan icazetçi anlayışı İslam sanatlarının gelişmesinin önünde önemli bir engel olarak görüyorum. Ülkemizde harf devrimi ile yazının değişmesi de eski eserleri anlayabilmenin ve geliştirebilmenin önünde önemli bir engeldir. Gelenekli sanatları öğrenme aşamasında da tıpkı resim eğitiminde olduğu gibi önce klasik bir eğitimin olabilirliğini fakat sonraki aşamalarda ise mutlaka geçmişte yapılanların gölgesinde kalınmadan estetik bilincin, özgün desen arayışlarının ön planda tutularak ilerleneceğini düşünüyorum. Buna dejenerasyon değil, gelişme ve yenilenme diyorum.

Ülkemizde Çağdaş İslam Sanatları’nın geleceği var mı? Bu konuda yapılan çalışmalar neler?

Röportajın başından beri söz ettiğim engellemeler nedeniyle bu konuda geç kalındığını düşünüyorum. Gelenekli sanatların son yirmi yıldır Belediyeler tarafından ücretsiz kurslar açılarak, Cumhurbaşkanlığı tarafından ve Kültür Bakanlığının açtığı yarışmalı projelerle desteklendiğini biliyorum. Bu teşvikler önemli, fakat dediğim gibi burada değişmesi gerekenin bu alanda çalışan arkadaşlarımızın ortak sanatsal değerler konusunda estetik, sadelik ve özgünlük gibi hassasiyet gösteriyor olmalarıdır. Bu gibi konularda bilinç kazanmış genç sanatçılara rastlamak az da olsa mümkün.

Hülya Yazıcı
Hülya Yazıcı

Son izlediğim sergilerden birkaç özgün ve sanat değeri yüksek çalışmaya rastladım. Ayrıca sanıyorum üç ya da dört yıl önce Ayasofya’da Mehmet Çebi koleksiyonundan her birine hayran kaldığım bir Hilye-i Şerif sergisi izlemiştim. Yukarıda saydığım bir sanat eserinde olması gereken bütünlüğü eksiksiz yansıtan çalışmalardı. Gelenekli sanatları güncele taşıma amacıyla geçen yıl gerçekleşen Yedi Tepe Bienali de bu alanda yapılan çalışmalara bir örneklik teşkil ediyor, ilk kez yapıldığı için bazı eksiklikleri olsa da kendi alanında böyle büyük çaplı bir etkinliğin bilinirliği açısından önemli. Burada genel izlenimimi aktarmaya çalıştım, Gelenekli sanatlara yıllarını vermiş pek çok kıymetli arkadaşım var ve elbette yaşatılması, sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak buradan bir sıçrayış yaparak çağdaş sanat eserlerinde İslam sanatının görünürlüğünü de sağlayabilirsek, dünyanın her yerindeki insanlara sanat yoluyla medeniyetimizi tanıtmış ve bu yolla zihinlerinde iz bırakmış olacağız.

Gelenekli sanatlar bir ressam olarak sizi besliyor mu? Onlardan etkilenip yaptığınız resimler var mı?

Güzel sanatlar Akademisinde resim eğitimi aldığım seksenli yıllarda bir yıl kadar Geleneksel Sanatlar bölümünde Hat dersleri de aldım. Arap harflerini son derece estetik bulmama rağmen, en az on yıl bu kalıplarla eğitim almam gerektiğini öğrenince yarım bırakmak zorunda kaldım.

Zaman zaman kompozisyonlarım içinde bir leke, imgesel bir etki veya tamamlayıcı bir öğe olarak görünür oluyorsa da harfler, yazının özünü iyi icra edecek kadar kendimi yetkin göremediğim için daha fazlasını denemedim diyebilirim. Yazıyla, harflerle yeterince hemhâl olursanız ancak onlarla kendinizi rahat ifade edebilirsiniz. 1990-2005 yılları arasındaki çalışmalarımın genellikle İslami imgeler taşıdığını söyleyebilirim. 1990’da yaptığım “Miraç-Hira-Tur-i Sina” ve 2002’de yaptığım “Yolculuk” adlı resimleri bunlara örnek verebilirim.