“Bundan Ziyâde Mevcûddur”

Kâtib Çelebi’nin tek tutkusu kitaplar değildi, tıpkı Ebussuud Efendi, Itrî, Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri gibi çiçek yetiştirmek gibi ince bir zevke ve meraka sahipti.
Kâtib Çelebi’nin tek tutkusu kitaplar değildi, tıpkı Ebussuud Efendi, Itrî, Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri gibi çiçek yetiştirmek gibi ince bir zevke ve meraka sahipti.

“On sene kadar zaman gice gündüz iştigâl idüp bî-hadd kütübgörmek müyesser ve ekser fünûnı tetebbu müyesser oldı.Gâhî bir kitâbı görmeğe şevk düşüp gurûb-ı şemsden tulâ’adek şem’a yanar kelâl ve melâl gelmez idi.”

90’lı yılların ortasında, yazacağı ansiklopedi maddesi için araştırma yapan genç doktorant Fikret Sarıcaoğlu, Süleymaniye Kütüphanesi’nin çekmeceli kataloglarında Coğrafya adıyla fişlenmiş bir elyazması olduğunu gördü. Birazdan karşılaşacağı sürprizden habersiz, istek formunu doldurup beklemeye başladı. Yarım saat geçti geçmedi, kütüphaneci sırtı bordo meşin ve ebru kâğıt kaplı mukavva bir cildi getirip önüne koydu.

  • Taʻlik hattıyla, kırmızı mürekkeple yazılı “Müntehab-ı Bahriyye-i Pîrî Re’îs bin el-Hâcî Mehmed Re’îs hemşîre-zâde-i Kemâl Re’îs” başlığını okuyunca, bunun Pirî Reis’in ünlü Kitab-ı Bahriye’sinin onlarca nüshasından biri olduğunu düşündü.

Sayfaları çevirmeye başladığında hattın tanıdık olduğunu fark etti: Bu el yazısı kesinlikle 17. yüzyılın çok yönlü âlimi Kâtib Çelebi’nindi.

Kâtib Çelebi’nin haber verdiği nüshası bugüne kadar ortaya çıkmayan pek çok kitabı da var: Kanunname, Şerh-i Tefsir-i Kadı Beyzavî, Recmü’r-racîm bi’s-sîn ve’l-cîm...
Kâtib Çelebi’nin haber verdiği nüshası bugüne kadar ortaya çıkmayan pek çok kitabı da var: Kanunname, Şerh-i Tefsir-i Kadı Beyzavî, Recmü’r-racîm bi’s-sîn ve’l-cîm...

Sarıcaoğlu, yüksek lisans tezini çalışırken Kâtib Çelebi’nin en önemli eserlerinden, Osmanlı ülkelerinin ilk sistematik coğrafya kitabı Cihannüma’nın yazmalarıyla uzun bir süre hemhâl olmuştu. Yani onun hem hatt-ı destine hem de tarz-ı tahririne son derece aşinaydı.

Varaklar ilerledikçe eserin Akdeniz'in tarihî coğrafyasıyla, büyük ölçüde Girit’le, alakalı olduğunu tespit etti. Yüze yakın harita da metne eşlik ediyordu.

Peki ama Kâtib Çelebi’nin yazdığı bu kitabın başlığında niçin Pirî Reis’in adı vardı? Kâtib Çelebi otobiyografisinde böyle bir eserinden bahsetmiyordu. Eserin mukaddimesinde adı da geçmiyordu. Üstelik mukaddime eksikti. Acaba bu, bir taslak mıydı?

Sürprizin sevinci, bir anda yerini cevaplanması gereken soruların düşüncesine bırakmıştı.

II.

17. yüzyılın başında İstanbul’da doğan Kâtib Çelebi, babasının yolundan giderek Divan-ı Hümayun kalemlerinden birine şakirt olarak girdi; hesap kaidelerini, divan rakamlarını ve siyâkat yazısını öğrendi. Bu arada kâtip olarak katıldığı seferlerde, “Mızrak şakırtısı el’an kulağımdadır” dediği savaşların bütün safhalarını ve sıkıntılarını gördü. Geceleri kabir gibi çukurların içinde yatıp gündüzleri mukabele defterlerini, üst üste yığdıkları tulumların arkasında tuttu.

İstanbul’a döndüğünde Kadızâde başta olmak üzere devrin pek çok önemli âliminden dersler aldı. 1635’te IV. Murad’ın Revan Seferi’ne de katılmasının ardından, “hacc ve gaza maslahatı tamam” olduktan sonra kendisini büsbütün “ilm-i şerif” tahsiline vermek niyetiyle İstanbul’a ve “cihad-ı asgardan cihad-ı ekbere” döndü.

Bu tarihten sonra “hırs-ı azîm” ile “okumak yazmak sanatına meyl eyleyerek” hayatını kitaplarını yazmaya adadı.

Acaba Müntehab-ı Bahriyye de o eserlerden biri olabilir mi? Bu problem, ancak yukarıdaki sorulara ikna edici cevaplar bulduktan sonra çözülebilecekti.

III.

Sarıcaoğlu, önce kitabın Kâtib Çelebi’ye aidiyetine dair ilk ipucunun peşine düştü: Yazı stili. Müntehab-ı Bahriyye'deki yazıyla Kâtib Çelebi'nin günümüze müellif nüshalarıyla ulaşan Keşfüʼz-zunûn, Cihânnümâ’lar, Levâmiʻuʼn-nûr, Süllemüʼl-vusûl gibi eserlerindeki yazıları karşılaştırdı. Ortaya çıkan netice, Sarıcaoğlu’nun ilk intibaını doğruluyordu.

Sarıcaoğlu, yüksek lisans tezini çalışırken Kâtib Çelebi’nin en önemli eserlerinden, Osmanlı ülkelerinin ilk sistematik coğrafya kitabı Cihannüma’nın yazmalarıyla uzun bir süre hemhâl olmuştu.
Sarıcaoğlu, yüksek lisans tezini çalışırken Kâtib Çelebi’nin en önemli eserlerinden, Osmanlı ülkelerinin ilk sistematik coğrafya kitabı Cihannüma’nın yazmalarıyla uzun bir süre hemhâl olmuştu.

Peki bu yazma, Pirî Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin bir nüshası olabilir mi? Bu sorunun cevabı için de yine Kâtib Çelebi ve eserlerine başvurmak gerekiyor: Sarıcaoğlu’na göre genellikle bir model etrafında kitaplarını telif eden Çelebi, Fezleke adlı eserinde Peçuylu Tarihi'ni, Cihannüma'sında Atlas Minor'u model alarak yeni kitaplar kaleme almıştı. Müntehab-ı Bahriyye’de de kaynak ve model aldığı eser Pirî Reis’in Kitab-ı Bahriyye’sidir. Kâtib Çelebi Müntehab-ı Bahriyye’yi o sıralar yeni başlayan Girit seferine yönelik önbilgi arayışlarını karşılamak için hazırlayarak Girit’e dair ulaşabildiği bütün bilgilere yer vermişti.

Otobiyografilerinde Müntehab-ı Bahriyye’ye yer vermemesi de şaşırtıcı değildir aslında. Çünkü İrşâdü’l-hayârâ, Tuhfetü’l-ahyâr ve Câmiʻu’l-mütûn gibi çalışmalarının da adlarını otobiyografisinde kaydetmemiştir.

Eserin girişinde adının geçmemesine gelince: Kâtib Çelebi, özellikle müsveddeleriyle bugüne ulaşan birçok eserinin mukaddime veya derkenarlarında kendini tanıtmaz. Bu yazmalar başkaları tarafından satın alındıktan sonra, ilk varaklarda müellife atıflar yapılmıştır.

Vişnezâde Mehmed İzzetî, Kâtib Çelebi'nin bazı yazmalarını terekesinden satın almıştı.
Vişnezâde Mehmed İzzetî, Kâtib Çelebi'nin bazı yazmalarını terekesinden satın almıştı.

Ayrıca Müntehab-ı Bahriyye'de tam bir mukaddimenin bulunmaması da istisna sayılmaz. Kâtib Çelebi’nin sağlığında temize çekilerek son şekli verilmiş ve tüm unsurları bulunan eserlerinin sayısı sadece birkaç tanedir. O, temize çekilmiş eserlerinin üzerinde dahi düzeltme veya ilaveler yapmıştır. Fikret Sarıcaoğlu’na göre temize çekilmeye başlandığı anlaşılan Müntehab-ı Bahriyye de bir süre sonra müsveddeye dönüşmüştü.

Kâtib Çelebi'nin bazı yazmalarını terekesinden satın alan dostu Vişnezâde Mehmed İzzetî’nin, Cihannüma’nın ilk varağına kaydettiği şu notu meseleyi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir:

İlme karşı hırsından dolayı [Kâtib Çelebi’nin] eserlerinin çoğu eksik ve yarım kalmıştır. Çünkü o bir eserini bitirmeden diğerini yazmaya başlardı. Başladığı gibi de dibace, fasıllar, bablar ve isim belirlerdi. Kendisi öyle çok eser yazdı ki, bunları tayin etmek çok zordur. Biraz daha yaşasaydı pek çok güzel eser de yazar, ayrıca yarım kalanları da tamamlardı.

Müsveddeye dönüşen el yazmasının metninde ve haritalarında Kâtib Çelebi tarafından yapılan karalamalar veya ilavelerle sahh (sahihdir) ve minhu (ondan) işaretleriyle biten notların bulunması yine onun çalışma tarzıyla ilgili: Çelebi, Osmanlı yazarlarının çoğunun aksine, faydalandığı eser ve müellif isimlerini belirtme alışkanlığına sahipti. Ayrıca yeni bulduğu kaynaklardan ya da başka okumalardan edindiği bilgileri sonradan ilave ederdi.

Gerek hayat hikâyesinden gerekse devrinin kaynaklarından aşırı derecede kitaba düşkün olduğu anlaşılan Kâtib Çelebi en çok tarihî ve biyografik eserlerle meşgul olmuştu.
Gerek hayat hikâyesinden gerekse devrinin kaynaklarından aşırı derecede kitaba düşkün olduğu anlaşılan Kâtib Çelebi en çok tarihî ve biyografik eserlerle meşgul olmuştu.

Keşfü’z-zünun’un önsözünde, Kadı Beysanî’nin tarihçi İmadüddin İsfahanî’ye yazdığı bir mektuptan alıntıladığı parça, Kâtib Çelebi’nin bu konudaki hassasiyetinin ulaştığı boyuta işaret eder:

“Kitap yazan biri ertesi gün hep şöyle der: ‘Şurası başka şekilde olsaydı daha iyi olurdu; şu ilave edilseydi daha çok hoşa giderdi; şurası öne alınsaydı daha faydalı olurdu; şurası atılsaydı daha güzel olurdu.’ Bunda çok önemli bir ders vardır, zira bu insanın yaptığı her eserin nakıs olduğunu gösterir.”

Müntehab-ı Bahriyye'nin sonunda tamamlanma tarihi Evâhır-ı 1055, yani 21 Ekim 1645-16 Şubat 1646 olarak verilir. Kâtib Çelebi de aynı yıl, Girit seferi dolayısıyla bu konuya dair eserlerle çizilen haritaları gördüğünden bahseder otobiyografisinde.

  • Bu son bilgiyle de eserin Katib Çelebi’ye ait olduğunu kesin olarak belirleyen Fikret Sarıcaoğlu, keşfini birkaç yakın arkadaşıyla paylaşır, ancak doktora tezini yazma telaşından bu meseleyi bir kenara koyar.

Kâtib Çelebi daha çok tarih, tabakat ve vefeyat türlerinde okumaktan zevk alır, bu kitapları elde etmek için elinden geleni yapardı.
Kâtib Çelebi daha çok tarih, tabakat ve vefeyat türlerinde okumaktan zevk alır, bu kitapları elde etmek için elinden geleni yapardı.

Bu arada Müntehab-ı Bahriyye’nin müellif nüshasındaki düzeltme ve ilavelerin tamamının özenle aktarıldığı ikinci bir yazmasını Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Revan Koleksiyonu’nda bulan Sarıcaoğlu, 2000’li yılların başında bu keşfini uluslararası bir kongrede ilim âlemine duyurmuş, ardından bir makaleyle tanıtmıştı. Geçen günlerde de Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüsha, geniş bir incelemeyle tıpkıbasım olarak yayınladı: Müntehab-ı Bahriyye: Akdeniz ve Ege’nin Tarihî Coğrafyası 1645-1646.

IV.

Pirî Reis'in anlatımını “gemici takrîri” şeklinde niteleyen Kâtib Çelebi’nin eserini Kitâb-ı Bahriyye’den farklı kılan en önemli özelliği bilgilerin yeniden ele alınması ve konuyla ilgili eserlerden yararlanıp metnin güncelleştirilmesidir. Bu açıdan Batlamyus’tan Hımyerî’ye, Mes‘ûdî’den Bîrûnî’ye, Fahrüddîn er-Râzî’den Kadızâde-i Rumî’ye, Koca Nişancı Celâl-zâde’den Âşık Mehmed’e, Ebu’l-Fidâ’dan İbnü’l-Verdî’ye kadar onlarca kitap Kâtib Çelebi’nin kaynakları arasındadır.

Pirî Reis’in anlatımını “gemici takrîri” şeklinde niteleyen Kâtib Çelebi’nin eserini Kitâb-ı Bahriye’den farklı kılan en önemli özelliği bilgilerin yeniden ele alınması ve konuyla ilgili eserlerden yararlanıp metnin güncelleştirilmesidir.
Pirî Reis’in anlatımını “gemici takrîri” şeklinde niteleyen Kâtib Çelebi’nin eserini Kitâb-ı Bahriye’den farklı kılan en önemli özelliği bilgilerin yeniden ele alınması ve konuyla ilgili eserlerden yararlanıp metnin güncelleştirilmesidir.

Sadece Müntehab’da değil diğer kitaplarını kaleme alırken de çok sayıda eserden istifade eden Kâtib Çelebi devrinin en zengin özel kütüphanelerinden birine sahipti.

Şeyhülislamı Yahya Efendi, bir sohbet esnasında Kâtib Çelebi’ye kendisinde bin ciltten fazla tarih kitabı bulunduğunun söylendiğini, bunun doğru olup olmadığını sorar. Çelebi de, “Olması gerektir” diye cevap verir. Fakat Şeyhülislam’ın inanmadığını sezince, ertesi gün birbirinden farklı 1300 cilt tarih kitabını on katıra yükleyip Yahya Efendi’nin evine getirir ve, “Fakirhanede gayr-i mücelled (ciltsiz) bundan ziyade mevcuddur” der.

  • Bu anekdot abartılı olmakla birlikte Çelebi’nin kitaplara olan düşkünlüğünü ve bu konudaki şöhretini de açıkça gösterir.

Annesi vefat ettiğinde kendine kalan mirasın tamamını kitaplara yatırmıştı. İki yıl sonra da akrabasından zengin bir tüccar vefat etti ve ona birkaç yüz bin akçeden oluşan bir meblağ bıraktı. Paranın bir kısmını hastalık ve darlık zamanlarında kullanmak üzere bir kenara ayıran Çelebi, Yavuz Sultan Selim Camii yakınlarındaki evini tamir ettirdi ve evlendi. Kalan paranın büyük bir kısmını da yine kitaplara harcadı.

 Kâtib Çelebi, 1645 Girit seferi münasebetiyle harita yapımıyla da ilgileniyordu.
Kâtib Çelebi, 1645 Girit seferi münasebetiyle harita yapımıyla da ilgileniyordu.

Kâtib Çelebi daha çok tarih, tabakat ve vefeyat türlerinde okumaktan zevk alır, bu kitapları elde etmek için elinden geleni yapardı. Mesela Osmanlı tarihçisi Edirneli Mehmed b. Mehmed’in Nuhbetü’t-Tevarih’inin müellif hattına sahip olabilmek için çok uğraşmış, sonunda elindeki nadir kitaplardan birkaçını değiş tokuş ederek kitabı temin etmişti.

Bazı kaybolmuş sanılan kitaplara kendisinin sahip olduğunu gururlu ifadelerle kaydetmiştir. Ayrıca bulunduğu yerden haberdar olduğu kitapları da elde edip muhakkak görmüştür. Sefer sırasında bile Halep’te sahafları ziyaret edip kitap toplamış, Halep sahaflarında başladığı araştırma ve incelemelerini çeşitli şehirlerin sahaf ve kütüphanelerinde sürdürerek sonunda 15.000’e yakın kitap ve risâle, 10.000 civarında müellif adı geçen, 300’ü aşkın ilim dalı hakkında bilgi verdiği bibliyografik eseri Keşfü’ẓ-ẓunûn’u kaleme almıştır.

Hayatının uzun bir döneminde geceli gündüzlü ilimle uğraşan Kâtib Çelebi bazen kendini tamamen bir kitaba verir, her şeyi unutur, odasında güneşin doğmasına kadar mum yanar ve bundan hiç yorgunluk duymazdı. Otobiyografisinde hayatının bu evresini anlattığı nefis satırlar orijinal diliyle şöyledir:

On sene kadar zaman gice gündüz iştigâl idüp bî-hadd kütüb görmek müyesser ve ekser fünûnı tetebbu müyesser oldı. Gâhî bir kitâbı görmeğe şevk düşüp gurûb-ı şemsden tulâ’a dek şem’a yanar kelâl ve melâl gelmez idi.

Çağdaşları tarafından himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakîm-meşrep, rindle rind, zahidle zahid, küçükle küçük, büyükle büyük bir zat olarak tasvir edilen Kâtib Çelebi’nin tek tutkusu kitaplar değildi. Tıpkı Ebussuud Efendi, Itrî, Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri gibi çiçek yetiştirmek gibi ince bir zevke ve meraka sahipti. Katmer, salkımlı mavi sümbüller yetiştirirdi.

V.

Kâtib Çelebi okumayı, yazmayı ve araştırmayı hep sürdürdü ta ki bir sabah, kahvesini içerken elinden fincanı düşürünceye kadar. O gece yediği ham karpuzdan ve sabahleyin soğuk suyla yaptığı gusülden korkuya düşerek hanımına ve uşağına

Ne aceb birbirine muhalif işler ettik, bir zarardan Allahu teala hıfz eyleye

demiş, geçirdiği fenalıkla, telaş içinde tıp kitaplarına yöneldiği sırada fücceten vefat etmiştir (6 Ekim 1657).

Nadir kitapların bulunduğu zengin kütüphanesi ve eserlerinin müellif hattıyla olan nüshalarının bir kısmı Kâtib Çelebi’nin vefatının ardından dostu Vişnezade Mehmed İzzetî ve Hollanda’nın o sıradaki İstanbul temsilcisi Şarkiyatçı Levinus Warner tarafından satın alınmıştı.

Aramakla bulunmaz, meğer ki rastgele!

Neredeyse bu iki isim sayesinde antoloji, bibliyografya, coğrafya/tarihî coğrafya, denizcilik, matematik, tarih, siyaset gibi çeşitli başlıklarda yirmi civarında eseri elimizde. Ancak Kâtib Çelebi’nin haber verdiği nüshası bugüne kadar ortaya çıkmayan pek çok kitabı da var: Kanunname, Şerh-i Tefsir-i Kadı Beyzavî, Recmü’r-racîm bi’s-sîn ve’l-cîm... Tabii bu arada Müntehab-ı Bahriyye gibi Çelebi’nin herhangi bir yerde zikretmediği eserleriyle de karşılaşmak ihtimal dahilinde.

Aramakla bulunmaz, meğer ki rastgele!

Kaynaklar:

Orhan Şaik Gökyay, Kâtib Çelebi: Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler, Ankara 1982;

Gottfried Hagen, Bir Osmanlı Coğrafyacısı İş Başında: Kâtib Çelebi'nin Cihannümâ'sı ve Düşünce Dünyası, çev. Hilal Görgün, İstanbul 2016;

Bekir Kütükoğlu, Kâtib Çelebi “Fezleke”sinin Kaynakları, İstanbul, 1974;

Fikret Sarıcaoğlu, “Kâtib Çelebinin Otobiyografileri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 37, 2002, s. 297-319;

Kitâb-ı Cihânnümâ li-Kâtib Çelebi, 2 cilt, haz. Fikret Sarıcaoğlu, Ankara, 2009, 2013;

Kâtib Çelebi, Müntehab-ı Bahriyye: Akdeniz ve Ege’nin Tarihî Coğrafyası 1645-1646, haz. Fikret Sarıcaoğlu, İstanbul, 2019.