Boykotun ekonomide karşılığı var mıdır?

Filistin topraklarında 75 yıldır devam eden Yahudi zulmü düşünüldüğünde, Türkiye’de boykotun zaman zaman güçlenen, zaman zaman da unutulan bir dalga olduğunu söyleyebiliriz.
Filistin topraklarında 75 yıldır devam eden Yahudi zulmü düşünüldüğünde, Türkiye’de boykotun zaman zaman güçlenen, zaman zaman da unutulan bir dalga olduğunu söyleyebiliriz.

İsrail’i destekleyen, finanse eden veya İsrail ile iş tutan firmaların itibarına oynamak, boykotun ileri bir boyutu olarak oldukça etkili bir yöntemdir. Bunun da 7 ekim itibariyle sosyal medya aracılığıyla çok iyi yapıldığını görüyoruz.

Herhangi bir amaca hizmet etmek veya bir olaya tepki göstermek için bir ürün, üretici, kişi veya firma ile ilişkiyi ve alışverişi kesme kararı olarak tanımlanan boykot, ekonomide ticari ilişkinin kısmen, tamamen, kısa veya uzun süreli olarak kesilmesi şeklinde karşımıza çıkar. Boykot aslında bir tepki gösterme mekanizmasıdır ve her zaman maddi bir tepki -satın almama- olarak karşımıza çıkmak zorunda değildir. Hoşlanmadığınız bir kişiyle konuşmamak, geldiğinde görmezden gelmek veya sırt dönmek de bir boykottur.

7 Ekim sonrasında İsrail’in Gazze’de taş üstünde taş bırakmamacasına artan saldırıları karşısında İsrail’i destekleyen ve İsrail’i destekleyenleri de destekleyenlere karşı çok net bir tavır sergileyen Türkiye’de boykot hareketi oldukça yaygınlaştı. Sosyal medyanın da etkisiyle bilginin yayılması çok hızlı gerçekleşti ve İsrail’i destekleyen pek çok firma boykot listesine girdi. Söz konusu listeler güncellenmeye devam ediliyor.

Literatürde yer alan siyasal tüketicilik (political consumerism) kavramına göre vatandaşlar istek ve taleplerini bir yandan normal siyasi yollarla gösterir ve seçimlerde oy kullanır, diğer yandan da müşteri yani ekonomik bir aktör olarak tepki gösterir. Seçimlerin 4-5 yılda bir olduğunu göz önüne alırsak, vatandaşların günlük hayattaki taleplerini iletmelerinde siyasal tüketici olarak oynadıkları rolün daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Kanadalı Dietlind Stolle ve Michele Micheletti 2013 yılında yayınladıkları Siyasal Tüketicilik isimli kitaplarında tüketicilerin gündelik olaylara tepki vermelerini “bireyselleştirilmiş sorumluluk almak” olarak tanımlıyor ve siyasal tüketici gömleğini giyen vatandaşların şirketler üzerinde kurduğu baskıyı ve tüketicilerin küresel ilişkilerde bir güç olarak oynadığı rolü açıklıyor. Vatandaşların şirketler üzerinde kurduğu baskının literatüre girmiş olması da gösteriyor ki bir kişinin tek başına uyguladığı karar, örneğin bir deterjanı satın almama kararı, benzer hassasiyete sahip insanların davranışları ile toplandığında büyük bir etki yaratıyor.

İtibarsızlaştırma ve sonuçları

Boykotta sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra güvenilir kamu kurumları ve sendikalar ile birlikte hareket etmek de güven verici bir unsurdur.
Boykotta sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra güvenilir kamu kurumları ve sendikalar ile birlikte hareket etmek de güven verici bir unsurdur.

Boykotu ve sonuçlarını değerlendirirken yapılan en büyük hata boykot edilen firmanın sadece satışlarının düşmesi beklentisidir. Oysa ki tarihte önemli etki yaratan boykotlara baktığımızda, esas etkinin satış değerlerinden çok şirketin hisse senetlerinin değerinin düşmesi ile gerçekleştiğini görürüz.

İsrail’i destekleyen, finanse eden veya İsrail ile iş tutan firmaların itibarına oynamak, boykotun ileri bir boyutu olarak oldukça etkili bir yöntemdir. Bunun da 7 Ekim itibariyle sosyal medya aracılığıyla çok iyi yapıldığını görüyoruz. Müslüman camianın sosyal medyayı belki de en etkin kullandığı bir dönem olarak 7 Ekim sonrasını gösterebiliriz. Bu dönemde gerçekleşen bu birlik, etkisini düşen hisse senet fiyatları ile de göstermeye başladı.

Boykot işe yarıyor mu?

Boykot yapan kişiler zaman zaman yaşam standartların düştüğünü hissedebilir. Bunun önüne de ancak yerli ürünlerin kaliteli bir şekilde üretilmesi ve uygun fiyata satılması ile geçilebilir.
Boykot yapan kişiler zaman zaman yaşam standartların düştüğünü hissedebilir. Bunun önüne de ancak yerli ürünlerin kaliteli bir şekilde üretilmesi ve uygun fiyata satılması ile geçilebilir.

7 Ekim’den bu yana boykot edilen firmaların yaptığı büyük reklamlar ve indirimler boykotun etkili olduğu ve bu firmalara bir zarar verdiği düşüncesini destekliyor. Bu firmaların yöneticilerinin yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı üzere Gazze saldırılarının ardından Müslümanların İsrail ve Amerikan sermayesine uyguladığı boykot sonuç veriyor ve firmalar bunu hissediyor.

2022 yılında Türkiye’de yapılan akademik bir çalışma, boykotu “tüketicilerin, tüketim protestoları ile toplumsal olaylara duyarlılıklarını gösterdikleri demokratik eylemler” olarak tanımlıyor. Türkiye’de 2022 yılında yapılan bu çalışmaya göre milliyetçilik, dindarlık, eğitim seviyesi ve tam zamanlı bir işte çalışma değişkenleri ile boykot arasındaki ilişki incelendiğinde dindarlık, milliyetçilik seviyesi ve diğer değişkenlere göre boykota katılmada daha etkili oluyor. İnsanları en çok tetikleyen ve boykotu sürdürülebilir kılan bir sebep olarak dini saikler çok etkili Filistin topraklarında 75 yıldır devam eden Yahudi zulmü düşünüldüğünde, Türkiye’de boykotun zaman zaman güçlenen, zaman zaman da unutulan bir dalga olduğunu söyleyebiliriz. Benzer şekilde İsrail saldırıları arttığı zamanlarda eskiden de Yahudi malları veya Amerikan sermayesi boykot edilirdi. Ancak 7 Ekim olaylarının daha önce yapılan boykotlara nazaran daha farklı olduğunu, uyuyan büyük bir kitleyi uyandırıp gözlerini bir daha kapanmamak üzere açtığını söylemek büyük bir iddia olmasa gerek. Müslüman camiada 7 Ekim öncesi ve sonrası şeklinde bir ayırım söz konusu. Bunda sosyal medyanın ve sosyal medya fenomenlerinin de büyük bir etkisi var.

Boykot ne kadar sürdürülebilir?

Boykotun ekonomik sonuçları kadar siyasi ve sosyal sonuçları da olacaktır.
Boykotun ekonomik sonuçları kadar siyasi ve sosyal sonuçları da olacaktır.

Boykotlar tarihte genel olarak bir süre yapılıp, amaca ulaşıldığında durdurulan hareketlerdir. Ancak Yahudi zulmü ve İsrail’in varlığı Müslümanlar için geçici bir olay değil, bilakis etkisini her geçen gün artırarak hissettiren bir realitedir. Bu nedenle 7 Ekim’in Müslümanlar açısından yeni bir milat olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca bu defa Gazze’de saldırıların durmaksızın devam etmesi, uluslararası toplumun ve devletlerin topyekûn kör-sağır- dilsiz rolünü oynaması Müslüman toplumlarda büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve küfrün tek millet olduğu gerçeğini ayan beyan gözler önüne sermiştir. Müslümanların kendilerinden başka imdat isteyecek kimsesi olmadığını ve hatta dünyada başta Arap ülkeleri olmak üzere halkı Müslüman olan pek çok ülkenin tepkisizliği de Türkiyeli Müslümanlar arasında bir yandan hayal kırıklığı yaratmış bir yandan da bundan sonrası için yeni bir pencere açmıştır. Bu noktada boykotun ekonomik olarak bir karşılığı olup olmadığı sorusunun cevabı anlamını yitirmiştir. Dünyanın en büyük şirketlerini sadece birkaç kutu içecek almayarak ne kadar etkileyebileceğini hesaplamadan hareket eden Müslümanlar için boykot, öncelikle bir duruştur. Ne olursa olsun bir kuruşunu bile Filistin aleyhine kullananlara vermemek bir prensip ve ilke olarak yerleşmiştir.

Boykotun ekonomik sonuçları kadar siyasi ve sosyal sonuçları da olacaktır. Boykotta istenilen ve ihtiyaç duyulan bir şeyin alınmaması ve o ihtiyacın başka türlü karşılanması söz konusudur. Yabancı firmaların mallarını satın almama kararı ülkeleri kendi ürünlerine ve millîsanayiye yönelmeye itecek ve yerli mallarının üretimini tetikleyecektir. Buna güzel bir örnek olarak Osmanlı’nın son dönemlerinde Avusturya, Bosna-Hersek’i topraklarına katınca yapılan fes boykotu ve akabinde yaşanılan olaylar verilebilir. Bu boykot neticesinde Osmanlı’da yerli ve millî sanayinin kurulması ve millî ekonomi kavramları tartışılmaya başlanmıştır. Servet-i Fünûn dergisinde yerli müteşebbislerin uykuyu bırakıp harekete geçmesi gerektiği yazılmıştır. Benzer tartışmalar çok sıcak şekilde bugünlerde de yaşanılmaktadır. Temizlik malzemeleri sektöründe Türkiye’de ev hanımlarının en iyi bulduğu pek çok ürün boykot listesine girince önce bir şok yaşanmış, akabinde de yerli ürünlerin neden beklenilen kalitede olmadığı konusu çokça sorgulanmıştır. Bu noktada boykot eden kitlelerin hassasiyetini kötüye kullanmamak ve onlara istedikleri kalitede ve uygun fiyata yerli ürünler sunmak da sanayicinin bir görevidir.

Boykotun bir ileri aşaması ise müstağni kalmak ve boykot ettiğiniz ürünlere kayıtsız kalmaktır.
Boykotun bir ileri aşaması ise müstağni kalmak ve boykot ettiğiniz ürünlere kayıtsız kalmaktır.

Boykotun sürdürülebilir olması için iyi planlanması önemlidir. Ayrıca temizlik malzemelerinde yaşanılan durumda olduğu gibi bireyler yerli ama kalitesiz ürün kullandığında kendini kandırılmış hissedebilir. Bu konuda sadece satın alan bireylerin değil bu boykota gönül veren sanayicilerin de sahada olması gereklidir. Boykot yapan kişiler zaman zaman yaşam standartların düştüğünü hissedebilir. Bunun önüne de ancak yerli ürünlerin kaliteli bir şekilde üretilmesi ve uygun fiyata satılması ile geçilebilir.

Hayatta pek çok şey gibi boykotun da uzun soluklu olması için karşılaşılması muhtemel olumsuzluklara karşı hazırlıklı olunması gereklidir. Boykot insana bir gül bahçesi vaat etmez. Bir süre sonra zor gelebilir. Bu noktada bazı kuruluş ve şahısların boykotun odaklı ve planlı bir şekilde yapılması konusunda aktif çalışması gerekir. Belirli sektör ve firmalara odaklanmak da sürdürülebilirlik açısından faydalı olacaktır.

Boykotun sürdürülebilirliği açısından unutulmaması ve unutturulmaması önemlidir. 7 Ekim sonrası Türkiye’de büyüyen bir hareket olarak boykotun unutturulmamasında çocukların çok önemli bir payı olduğu kanaatindeyim. Çocukların çizgileri yetişkinlere göre daha nettir ve onlar kolay kolay affetmezler. Bu açıdan boykot konusunda çocuklar yetişkinlerin “bir kerecik bile satın almaması” için bir polis fonksiyonu görmektedir. Benzer hassasiyetlere sahip insanlar arasında yaşamak da boykotun uzun soluklu olmasında önem arz etmektedir. Neticede arkadaş ve dost çevresi de bir kontrol mekanizması görevi görmektedir.

Boykotta doğru bilginin yayılması ve bilgi kirliliğine mahal verilmemesi de önemlidir. Zira harekete geçmiş kitlelerin bazen yanlış şirketler konusunda bilgilendirildiği ve gelen bilgiyi hiç test etmeden yaymaya devam ettiği görülmektedir. Bu da kardeşin kardeşi vurması gibi vahim sonuçlara sebep olur ve gerçek hedeften sapmaya, gereksiz enerji kaybına neden olur.

Boykotta sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra güvenilir kamu kurumları ve sendikalar ile birlikte hareket etmek de güven verici bir unsurdur. Türkiye Tüketici Birliği Federasyonu’na göre sürdürülebilir boykot için doğru ürünü boykot etmek, boykot edilecek ürün yerine ikame edilebilecek seçenekler olması ve boykot ederken ülkemizdeki yerli sermaye ve istihdama zarar verecek hareketlerden kaçınılması gerekir.

Boykotun bir ileri aşaması ise müstağni kalmak ve boykot ettiğiniz ürünlere kayıtsız kalmaktır. Prof. Dr. Sadettin Ökten tarafından açıklanan “müstağni kalmak” kavramı, boykot eden Müslümanların bir sonraki aşamada gelmesi gereken noktayı çok güzel ifade eder. Boykotta bireyler esasen istediği bir ürünü almama davranışını gösterir. Ancak müstağni kalan bireyler aktif bir şekilde o ürünlere bir istek de duymaz ve böylece o ürünlerden almamak bireyleri olumsuz manada etkilemez. Belirli ürünler artık ihtiyaç listesinden silinir ve onlarla alakadar olunmaz. Bu da bizleri hayatımızı sadeleştirmeye, kapitalist sistemin bize sunduğu şeyleri ret etmeye götürür.

Gazze’de yaşanılan insanlık dramına bir tepki olarak ortaya çıkan boykot hareketinin ekonomik, siyasi, sosyal ve felsefi anlamda Müslümanlar ve haksızlığa dur demek isteyen adil insanlar cephesinde pek çok değişikliğe yol açtığı aşikâr. Bu nedenle boykot ve sonuçları uzun süre konuşulacağa benziyor.