Boykot, İsrail’in beslendiği iktisadi kanalların kesilmesidir

Selim Sezer.
Selim Sezer.

Boykot hepimizin gündeminde yer alıyor. Ancak 7 Ekim’den bu yana süren boykot çabasında son günlerde bir yumuşama hissediliyor. Marka listelerinin uzayıp gitmesi, bazı temel olarak görülen ürünlerin yerine alternatif bulunamaması, boykot yorgunluğunun görünen nedenlerinden... Ekonomik boykotun yanında kültürel ve akademik boykot gibi meselelere aynı oradan dikkat çekmek gerektiği de meselenin başka bir boyutu. Peki doğru boykotu nasıl yapacağız ve bu yorgunluktan nasıl kurtulacağız? Bu soruları uzun yıllardır uluslararası arenada boykotu gündemde tutan ve Filistin adına çok sayıda kazanım sağlayan BDS (Boykot, Tecrit, Yaptırımlar) hareketinin Türkiye gönüllüsü akademisyen Dr. Selim Sezer ile konuştuk.

BDS hareketi nasıl ortaya çıktı?

"Gazze’deki savaş yakın bir zamanda bitmeyebileceği gibi, savaş bittikten sonra da boykot bir ihtiyaç olmaktan çıkmayacaktır."
"Gazze’deki savaş yakın bir zamanda bitmeyebileceği gibi, savaş bittikten sonra da boykot bir ihtiyaç olmaktan çıkmayacaktır."

Uluslararası BDS Hareketi bundan yaklaşık 20 yıl önce, 2005 yılının Temmuz ayında, 170 kadar Filistinli kitle ve taban hareketinin çağrısıyla ortaya çıktı. Hareketin, ya da daha doğru olabilecek bir ifadeyle kampanyanın esin kaynağı geçmişte apartheid rejimi altında yönetilen Güney Afrika’ya uygulanan ve sonuç almayı da başaran boykot kampanyalarıydı. 1960’lı yıllarda ilk olarak beyaz üstünlükçü Güney Afrika’nın ürünlerinin satın alınmaması çağrısıyla başlayan boykot, sonraki dönemlerde hedefinin ve kapsamının gelişmesiyle apartheid rejiminin dünya sisteminden tecrit edilmesini amaçlamaya başladı. Bu yeni aşamada rejimin suçları dünyanın gözleri önüne seriliyor ve bu rejim yıkılıncaya kadar Güney Afrika’nın kültürel alan da dahil olmak üzere tüm alanlardan dışlanması, gayrimeşrulaştırılması hedefleniyordu. Nitekim Güney Afrika’nın 1970’lerde olimpiyatlardan atılması, OPEC ülkelerinin petrol boykotuna Güney Afrika’yı da dahil etmesi, Birleşmiş Milletler tarafından Güney Afrika rejiminin “insanlığa karşı suçlu” ilan edilmesi gibi gelişmeler hep bu çabaların ürünüydü. En sonunda apartheid rejimi 1990’ların başında yıkıldığında bu, başka faktörlerin yanı sıra otuz yıllık boykot ve yalnızlaştırma kampanyalarının da sonucu olmuştu.

  • 2001 yılında artık apartheid rejiminden özgürleşmiş olan Güney Afrika’da düzenlenen uluslararası bir konferansa bazı Filistinli aktivistler de katıldı ve benzer bir kampanyanın İsrail’e karşı da uygulanmasının mümkün olup olmadığı ilk kez burada tartışıldı.

Dört yıl süren hazırlıkların ardından 2005 yılında işgal altındaki Batı Şeria’nın Ramallah şehrinde BDS Hareketi’nin kuruluşu ilan edildi.

Amaç İsrail’in yalnızlaştırılması ve güçten düşmesi

BDS temel olarak dünyaya, Filistin halkına karşı sayısız suç işlemiş olan ve bu suçların hiçbiri için hesap vermeyen İsrail’in yalnızlaştırılması ve güçten düşürülmesi çağrısı yapıyordu. Çağrı kısa süre içinde dünyanın pek çok yerinde karşılık buldu ve pek çok ülkede yerel BDS inisiyatifleri kuruldu. Hatta bazı ülkelerde, şehir/ eyalet bazında ya da faaliyet önceliği bazında birden fazla BDS inisiyatifi de ortaya çıktı. 2009 yılından beri Türkiye’de de bir BDS inisiyatifi var ve ben de on yıldır bu oluşuma destek veriyorum.

BDS’nin bilinen anlamda bir uluslararası siyasi hareket olmadığını ifade etmek gerekir. Ramallah merkezli Boykot Ulusal Komitesi (BNC) dünyadaki BDS çalışmalarını koordine etmektedir, ancak yerel BDS oluşumları daha geniş çaplı bir uluslararası hareketin kolları konumunda değildir. Söz konusu olan şey daha ziyade aynı ilkeler doğrultusunda bir araya gelmiş bir hareketler ya da kampanyalar bütünüdür. Siz de dünyanın herhangi bir ülkesinde yanınıza beş-altı arkadaşınızı alarak yerel bir BDS kurabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey bunu BNC’ye haber vermek ve onların genel ilkelerinin dışına çıkmamaktır

BDS aynı zamanda genel siyasi tartışmaların dışında duran bir oluşumdur. Özellikle ülkelerin iç siyasi taraflaşmalarına dahil olmaz. Verili bir ülkede hükûmet politikalarını eleştirebilir, ancak bunu hükûmet konumundaki partileri zayıflatmak ya da muhalif partiler lehine zemin oluşturmak için değil, o hükûmetin İsrail’le olan ilişkisini sorunlu bulduğu için yapar. Gönüllüleri birbirine yakın veya uzak ideolojik pozisyonları benimseyebilir, ancak hareket kendisini kurumsal olarak bir ideolojik aidiyetle tanımlamaz.

Üç temel ve vazgeçilmez hedef var

Rand Corporation, 2015 yılında yaptığı bir değerlendirmede, takip eden 10 yıl içinde BDS’nin İsrail’e vereceği ekonomik zararın 47 milyar dolar olacağı öngörüsünde bulundu.
Rand Corporation, 2015 yılında yaptığı bir değerlendirmede, takip eden 10 yıl içinde BDS’nin İsrail’e vereceği ekonomik zararın 47 milyar dolar olacağı öngörüsünde bulundu.

Boykot, tecrit ve yaptırımlar… bunlar nasıl çareler sunabilir? Gerçekten çözümün anahtarı boykotta mı?

Az önce BDS’nin bilinen anlamda bir uluslararası siyasi hareket olmadığını ifade ettim. Bu sorunuza yanıt olarak aynı doğrultuda iki hususu daha vurgulamam gerekiyor.

Öncelikle BDS, kendisini Filistin direnişinin yerine koymaz ve kendisini direnişin alternatifi olarak sunmaz. Filistin’in özgürlüğü ve Filistin halkının tarihsel haklarını elde etmesi, bir dizi öznenin farklı düzlemlerdeki çaba ve mücadelelerinin ürünü olacaktır. Boykot ve tecrit, bu yöndeki geniş bir araçlar yelpazesinin içinde yer alır.

İkinci olarak BDS, kurtuluşa dair bir siyasi program da önermez. Örneğin özellikle son yıllarda, iki devletli çözüm fikrinin kadük kaldığı ve tek devletli çözüme, yani 1948’e kadar adına Filistin denilen toprak parçasının tamamında, Arapların ve Yahudilerin hak eşitliğine sahip olacağı – ve tabii geçmişle yüzleşen bir anayasanın devrede olacağı – tek ve demokratik bir Filistin devletinin kurulmasına yönelme fikri yeniden giderek daha fazla taraftar kazanıyor. Diğer yandan Avrupalı aktivistlerin çoğu da dahil olmak üzere pek çok çevre arasında bunun gerçekçi olmadığı, yalnızca iki devletli bir çözümün, yani 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasının söz konusu olabileceği fikri de epey taraftara sahip.

BDS işte bu tartışmaya dahil olmamakta, bunun yerine üç temel ve vazgeçilmez hedef tanımlamaktadır. Bunlardan birincisi, İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği bölgelerden askerlerini ve yerleşimcilerini çekmesidir. İkincisi tüm Filistinli mültecilerin geçmişte çıkarıldıkları yerlere koşulsuz bir şekilde ve mülkiyet haklarıyla birlikte dönmesidir. Üçüncüsü ise apartheid yasalarının ve uygulamalarının son bulması, Yahudi üstünlükçülüğünün ortadan kaldırılmasıdır. Bu üç hedef gerçekleşinceye kadar boykot, yaptırım ve yatırımların geri çekilmesi çağrıları sürecektir.

Benim şahsi kanaatim bu üç hedefin fiilen tek devletli çözüme denk düştüğü, yahut gerçekleşmesi hâlinde artık Siyonist rejimin bütün karakteristik unsurlarının ve dayanak noktalarının ortadan kalkmış olacağıdır. Bu fikrime katılmayanlar olabilir.

Tüm dünyadaki şirketlere ve devletlere İsrail’le her türlü ticari ortaklığı sonlandırma çağrısı yapılıyor

İşte o gün gelinceye kadar bir dizi hedefin peşinden gitmek gerekiyor. Bunları özet hâlinde şu şekilde tanımlayabilirim.

Boykot, İsrail’in beslendiği iktisadi kanalların kesilmesidir. Bu, doğrudan İsrail ürünlerine uygulanacağı gibi, aynı zamanda ve daha önemli olarak, faaliyetleriyle işgale destek veren ve işgalde suç ortaklığı bulunan başka firma ve ürünlere de uygulanmaktadır.

Yatırımların geri çekilmesi bununla iç içe geçen ikinci unsurdur. BDS, tüm dünyadaki şirketlere ve devletlere İsrail’le her türlü ticari ortaklığı sonlandırma çağrısı yapar. Özellikle işgalde araçsallaştırılan faaliyetlerin kesilmesini talep eder. Örneğin HP firması, yıllardır İsrail ordusuna yazılım sağlamaktadır. Bu sebeple BDS, bir yandan HP’ye bu ortaklığı sonlandırma çağrısı yapar, diğer yandan da tüketicilere bu yatırım geri çekilinceye kadar HP ürünlerini satın almama çağrısı yapar.

Yaptırımlar meselenin belki de en can alıcı tarafıdır. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin dahi hiçbir kararını uygulamamış ve sayısız savaş suçu ve insanlık suçu işlemiş olan Siyonist rejime uluslararası çapta yaptırım uygulanması ve cezasız kalma hâline son verilmesi gerekmektedir.

Üniversitelerinin İsrail üniversiteleriyle işbirliğine girmemesi akademik boykotun parçası

Bunlara ilave olarak BDS’nin akademik boykot ve kültürel boykot gibi çalışmalarının da olduğunu belirtmem gerekiyor. Zira akademi ve kültür alanları, İsrail tarafından kendini aklama ve meşrulaştırma hedefinde önemli bir araçsal rol üstlenmektedir. BDS, az önce sözünü ettiğim üç hedef gerçekleşinceye kadar, örneğin verili bir ülkenin üniversitelerinin İsrail üniversiteleriyle hiçbir türden işbirliğine girmemesi çağrısı yapar. Yahut bir sanatçı etnik temizlik yoluyla İsrail’in eline geçmiş bir şehirde sahne almaya niyetlendiğinde, bu davranışın İsrail’in suçlarının üstünü örteceğini söyleyerek etkinliğin iptal edilmesi çağrısı yapar. Bugüne kadar bu türden çağrılara pek çok kez olumlu yanıt alındı.

BDS’nin İsrail’e vereceği ekonomik zarar 47 milyar dolar olabilir

Merve Akbaş ve Selim Sezer.
Merve Akbaş ve Selim Sezer.

Boykotlarla BDS bugüne kadar nasıl bir yol aldı? Neler elde edildi?

Sanıyorum 4-5 yıl önce İsrailli bakanlardan biri, karşı karşıya oldukları en büyük varoluşsal tehditlerden birinin BDS olduğunu söylemişti. Bu çıkışların yapılması, yahut bazı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde BDS’nin yasaklanması sebepsiz değil. Bu durum BDS’nin hem İsrail’i gayrimeşrulaştırıcı etkisinden, hem de İsrail’e somut zararlar vermesinden kaynaklı. Size sadece son yıllardan birkaç örnek vermekle yetineyim.

Pek çok Avrupalı inşaat şirketi, Batı Şeria’daki yasadışı İsrail yerleşim birimlerindeki inşaat faaliyetlerini bıraktı. Bazı şirketler, İsrailli silah üreticisi Elbit’le olan işbirliğini sonlandırdı. Ben & Jerry’den Nike’a kadar pek çok firma İsrail pazarından tamamen çekildi. İrlandalı meşhur yazar Sally Rooney, kitabının telif ve çeviri haklarını İsrailli bir yayınevine vermeyi reddetti. Az önce belirttiğim üzere pek çok sanatçı İsrail’deki etkinliklerini iptal etti.

Hem bu tür girişimler, hem de genel tüketici boykotu sebebiyle İsrail ekonomisi ciddi zararlar görüyor. Rand Corporation, 2015 yılında yaptığı bir değerlendirmede, takip eden 10 yıl içinde BDS’nin İsrail’e vereceği ekonomik zararın 47 milyar dolar olacağı öngörüsünde bulunmuştu.

İsrail’in saldırılarının başladığı ilk dönemde çok daha sert bir boykot süreci başlamıştı. Ancak bugün insanlar boykot konusunda soru işaretleriyle dolu. yapar. Boykota dahil olan markaların artması, insanların tüketim alışkanlıklarını değiştirme noktasında zorlayabiliyor. Sizce doğru boykot yolu nedir? Bu boykot yorgunluğu nasıl aşılabilir?

Bu sorunuzun cevabına, ürün boykotunun, BDS’nin tanımladığı hâliyle boykotun yalnızca bir unsuru olduğunun yeniden altını çizerek başlayacağım. Mevcut hâliyle ürün boykotu listeleri iyi niyetin ürünü olmakla birlikte iki handikabı da barındırıyor, yahut iki açıdan sadeleşmeye gitmek gerekiyor.

Birinci sorun bu listelerde çok fazla ürünün bulunması. Bu durum “ben de bulunduğum yerden İsrail’e karşı bir şey yapmalıyım” düşüncesinde olan tüketiciler için bir kafa karışıklığına yol açıyor. İnsanların eline 70-80 farklı üründen oluşan bir liste verirseniz, bir anlamda aynı insanlara boykotun sürreel bir iş olduğu, uygulanabilir olmadığı izlenimini de vermiş olursunuz. Oysa daraltılmış ve odaklanmış bir boykot çalışması çok daha sonuç alıcı olabilir ve çok daha fazla insanın katılmasını sağlayabilir.

Sadeleştirmeyi gerektiren ikinci handikap noktası ise bu listelerdeki ürünlerin hepsi için İsrail bağının aynı derecede açık olmamasıdır. Örneğin çok meşhur bir asitli içecek firmasının İsrail’le herhangi bir alakası yoktur. Aynı firmanın şu anda Batı Şeria’da üç üretim tesisi bulunuyor. Hatta Gazze’de bile bir üretim tesisi vardı, savaştan sonra ne olduğunu açıkçası bilemiyorum. Bu tür markaların öne çıkarılması kanaatimce niyetten bağımsız olarak boykotun amacından sapması sonucunu getirmektedir.

Meşhur fast-food zincirlerinin tamamından İsrail’e açık destek geldi

Daha önce vurguladığım gibi, ürün boykotunun iki hedefi vardır: doğrudan İsrail firmalarının ürünleri ve İsrail’le işbirliği ya da açık desteği olan firmaların ürünleri. Örneğin meşhur fast-food zincirlerinin tamamı 7 Ekim’de başlayan savaşta İsrail’e açık desteğini ilan etti, hatta işgal askerlerine yiyecek temin etti. Bunlar elbette boykot edilecek. Yahut İsrail’e “güvenlik” hizmeti, yazılım, finansal destek vb. sağlayan firmalar ve bunların ürünleri elbette boykota dahil edilecektir.

Ben herkesi, bir ürünü ya da firmayı boykot edip etmeme kararını alırken, o ürün veya firmanın İsrail’le bağını kısaca araştırmaya davet ediyorum.

Daha somut olarak, “kim bu İsrail destekçisi firmalar” diye merak eden okurlarınız, uluslararası BDS hareketinin “Act Now Against These Companies Profiting from the Genocide of the Palestinian People” başlığı altında yayınladığı listeyi inceleyebilirler.

Hurmaların nerede üretildiğine dikkat edin

Genel tüketici boykotu sebebiyle İsrail ekonomisi ciddi zararlar görüyor.
Genel tüketici boykotu sebebiyle İsrail ekonomisi ciddi zararlar görüyor.

Bugünden itibaren, sadece bir tüketici olarak, yani bireysel anlamda etkili bir boykot için sizce hangi adımları izlemeliyiz?

Belki bir önceki sorunuza verdiğim yanıtın tamamlayıcısı olarak, doğrudan İsrail’i güçlendirdiği bilinen firma ve ürünlerden birkaç tanesinin seçilmesinin, bunlara da sürekli ve istikrarlı bir boykot uygulanmasının ve başkalarının da buna davet edilmesinin en doğrusu olacağını eklemek gerekir. Aynı zamandan İsrail’le doğrudan ilgisi veya desteği bulunmayan firma ve ürünleri hedef bulandırıcı şekilde boykot listelerine dahil etmekten kaçınırken tersi yönde bir hatadan da kaçınmak gerekecektir. Bunu şu örnekle açıklayarak sözlerime bir son vereyim. Ramazan’a az bir zaman kaldı ve Gazze’deki savaş yakın bir zamanda bitmeyebileceği gibi, savaş bittikten sonra da boykot bir ihtiyaç olmaktan çıkmayacaktır. Bu sebeple lütfen Ramazan ayında karşınıza çıkabilecek “Kudüs hurmalarının” nerede üretildiğine dikkat edin.