Bir yumurta, bir omlet, birçok ülke
Zamana hükmedemeyen insan, hayat şartları ne kadar değişmiş olsa da güçlü kalmak için maddi donanımlar dışında mistik şeylere de ihtiyaç duyar. Kolay ulaşılabilir ve her zaman göz önünde en sahici hâliyle duran yumurta da bu güce ulaşmak için ilham kaynağı olmuş. Nasıl olmasın. Gözünün önünde bir yaratılışa sahip olmaktan daha ilham verici ne olabilir ki!
Yumurtaya baktığınızda ne görürsünüz? Rengini mi, büyüklüğünü mü? Biraz daha yaklaşın. Ya da şöyle hayal edin. O incecik, oval, pürüzsüz kabuğun altında nasıl bir dünya var? Baktığınız şey aslında hayatın ta kendisi…
Antik çağlardan günümüze pek çok kültürde yumurtayla ilişkilendirilen hikâyelerle karşılaşırız. İnsanın en temel sorunsalı olan varoluş, bir yumurta üzerinden anlamlandırılmaya çalışılır. Campbell Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında şu güzel betimlemeyle anlatır yumurtayı: “Kozmik yumurtanın kabuğu, uzayın dünya çerçevesidir. İçindeki bereketli tohum gücüyse doğanın tükenmez yaşam dinamizmini örnekler.”
Yakut Türklerinden Taocu geleneklere, Klevela destanından Tibet mitlerine kadar yumurta hayatın başlangıcıyla ilişkilendirilmiştir.
Bunun dışında yumurta, bereketi temsil eden özelliğiyle Avrupa’da ve İskandinav ülkelerinde tarım ritüellerinde de yer bulur. Gerek ekilen alanlara bırakılır gerek pişirilip yenir.
Dinler tarihine baktığımızda da durum farklı değil. Bir Hristiyan ritüeli olan Paskalyada yumurta yine başroldedir. Rengârenk boyanır, bir sepete yerleştirilir ve hediye edilir. Burada yumurta Hz. İsa’nın yeniden dirilişini simgelemek amacıyla kullanılır. Enteresan bir tevafuk sonucu yurt dışı seyahatlerimden üçünde paskalya kutlamalarına denk geldim. Basel’de dikkatimi çeken, tatil münasebetiyle açık bir tane dahi dükkân olmamasıydı. Su alacak bir büfe bile bulamadık!
Viyana’da tüm sokaklar festival havasında süslenmişti. Yumurtanın envaitürlüsünün süslenip, boyanıp sergilendiği tezgâhlar göz alıcıydı. Bir tanesine yaklaşıp sepetten yumurtayı elime almak gafletinde bulundum. Kadın çığlık çığlığa beni öyle bir azarladı ki yumurtayı hızla geri koydum. Sonrasında yumurtanın içinin boşaltılıp incelikle boyandığını gördüm. Çok emek verildiği için işitmiştim o azarı demek ki!
- Filistin usulü otlu omlet
- Malzemeler
- 3 yumurta 3 dal maydanoz 3 kaşık zeytinyağı Taze nane Taze soğan Taze zahter Tuz Karabiber
- Yapılışı Bütün yeşillikleri incecik kıyın. Derin ve geniş bir kâseye yumurtayı koyun, çırpın. Yeşillikleri ve baharatı ilave edin. 20 cm’lik bir tavaya zeytinyağını ekleyip ısınınca yumurtalı karışımı yavaşça ilave edin. Her iki tarafı da çıtır olana kadar kızartın. Pita ekmeği, taze labne ve üzüm turşusuyla birlikte yenmesi büyükanne tarafından özellikle tavsiye ediliyor.
Krakow’da şahit olduklarımsa bugün bile yüzümde tatlı bir tebessüm oluşturur. Sabah, o günün Paskalya olduğundan habersiz Rynek Glowny’e doğru yürüyorum. Yolda rastladığım ve oranın yerlisi olduğunu anladığım insanlar tatlı bir telaşla koşturuyor. Birkaçını takip ettiğimde gördüm ki yol kilisedeki ayine çıkıyor. Her biri çok şık ve birbirine benzer giyinmiş aile fertleri. Çocuklardan bir tanesinin kolunda sepet, içinde dantel bir örtü ve cicili bicili boyanmış yumurtalar... Ben meydana doğru yürümeye devam ediyorum. Meydan ana-baba günü, kiliseden çıkıp sepetini kapan gelmiş. Masalar hınca hınç dolu. Biraz dolaştıktan sonra boş bulduğum bir masaya pierogi (Polonya mantısı) alıp oturuyorum. Boş masa bulamayan bir aile yanıma gelip oturmak için izin istiyor, buyur ediyorum. Üç çocuklu bir aile… Küçük kızları cicili bicili sepetinden bir paskalya yumurtası çıkarıp bana hediye ediyor. Benim için çok anlamlı bir hediye... Sonra düşünüyorum da bu şehirde neden bu kadar coşkuyla kutlanıyor bu Paskalya… Onu da bu hediyeden yarım saat sonra yürümeye başladığımda anlıyorum. Ayaklarımın beni başka bir meydana götürdüğünde karşılaştığım şey ile hayrete düşüyorum. Ağca suikastıyla tanıdığımız Papa II. Jean Paul’un tedrisatını tamamladığı Piskoposluk Krakow’daymış ve kendisi tarihteki ilk Polonyalı Papaymış. Dedim ki kendime “Sen Katolikliğin merkezinde Paskalya Yortusu’nu mu sorguluyorsun?” İşte buradan başla bakalım.
2006 Ağustos belki de bugün burada yazmama sebep olan profesyonel iş hayatımın başlangıç tarihidir. Sakarya Yerel Kültür Derneği restoranında ilk iş tecrübeme başladım. Adapazarı yemekleriyle ilgili hem araştırma yapıyor hem de bu yemekleri restoranın mutfağında pişirip servis ediyorduk. Bu vesileyle bana ulaşan çok sayıda tarif oluyor ben de onları isimleriyle not edip, derliyordum. Bu yemeklerle Kocaeli Kent Konseyi’nin düzenlediği Marmara Bölgesi Yöresel Yemekler Yarışması’na katılmış bütün kategorilerde derece almıştık. Adapazarı’nın çok kültürlü dünyasından onlarca yemek yapmıştık.
Tuttuğum notlar arasında Hülya Aksakal hanımdan kaygana reçetesi vardı. Aslında bu bir çeşit omlet ama başka bir özelliği daha vardı. Bunun ne olduğunu hatırlamam bir tetiklenmeyle oldu ve beynim o bağlantıyı kurdu. Beynimizin bu özelliği beni her seferinde hem şaşırtıyor hem de Rabbime olan hayranlığımı artırıyor. Instagram’da takip ettiğim diasporada yaşayan Filistinliler var. İngiltere ve Amerika’da… Bu hesaplar Filistin’de yaşayan bir büyükannenin hesabını tavsiye etmişlerdi. Hesabın adı: @palestinian_grandma… İlgi ve keyifle takip etmeye başladım. 16 Temmuz’da sebzeli bir omlet videosu paylaştı. Açıklama kısmını okuduğumda hayrete düştüm. Ve beynimdeki sinapslar bağlantıyı anında kuruverdi. Büyükannenin yaptığı omlet lohusalara hediye olarak yapılırmış. Yukarıda Hülya hanımdan derlediğim bir kaygana reçetesinden bahsetmiştim. Soda ile yapılan bir omlet ve şeker ya da pekmezle servis ediliyor. Bilin bakalım ne zaman? Lohusaların sütü bol olsun diye yeni doğum yaptığında…
Büyükannenin oğlu da kendi gibi şef, Tulkarim’de bir restoranı var. Ona bu gelenekle ilgili birkaç soru sormak için mesaj attım. Ve bana hemen cevap yazdı: @palestinian_ chef_muayad_ali… Annesinin gelenekleri sürdürme konusunda kararlı olduğundan kendisin ve eşinin de bu konuda ona destek olduklarından bahsetti. Omleti ise zahter, soğan, maydanoz ve baharatla hazırlayıp zeytinyağında kızarttıklarını anlattı. Aslında bu fiziksel haliyle daha çok Karadeniz kayganasını andırıyor. Ama ritüel olarak pekmezli ve otlu kaygana yeni doğum yapmış annelere sütünün bol olması temennisiyle hediye ediliyor.
Bugün kolay ulaşılabilir, çokça sevilen ve türlü çeşidini yaptığımız bir protein kaynağı yumurta… Türk ve dünya halk kültüründe de sembolik olarak önemli yere sahip. Zamana hükmedemeyen insan, hayat şartları ne kadar değişmiş olsa da güçlü kalmak için maddi donanımlar dışında mistik şeylere de ihtiyaç duyar. Kolay ulaşılabilir ve her zaman göz önünde en sahici haliyle duran yumurta da bu güce ulaşmak için ilham kaynağı olmuş. Nasıl olmasın. Gözünün önünde bir yaratılışa sahip olmaktan daha ilham verici ne olabilir ki!
Belki yeni doğum yapmış bir anneye değil ama kendinize kahvaltıda güzel bir kaygana yapmak için tarifi şuraya iliştiriyorum.
- Pekmezli kaygana
- Malzemeler
- 3 yumurta 1 çay bardağı soda 1 kaşık tereyağı 2 kaşık pekmez
- Yapılışı
- Derin ve geniş bir kâsede yumurtaları soda ile birlikte çırpın. Tereyağını 20 cm’lik tavada eritin ve yumurtalı karışımı boca edin. Altını üstünü eşit miktarda pişirdikten sonra üzerine pekmezi gezdirip servis yapın.