Bir kahve kokusunda hayata tutunmak
Çadırların arasında yürürken hayata devam edecek gücü kalmadığını düşünüyor Fatma Ardıç… Kahramanmaraş’taki aile apartmanında kaybettiği yakınlarını hatırlıyor. Dile kolay tam 25 can… 6 Şubat depremlerinden sonra afet bölgesi olan 11 şehrimizde yaşayan pek çok kişi gibi, onun hayatı da o geceden sonra tamamen değişiyor. Üç kızı ve eşi ile çadır kentte bir arada olsalar da henüz üzerinden bir ay bile geçmemiş bir acıyla bardağın dolu tarafına bakmak hiç de kolay değil, diyor içinden. Dağılmış zihninde parça parça pek çok şey canlanırken ayakları onu çok sevdiği bir kokunun peşine düşürüyor. Kahve kokan büyük bir çadırın önünde duruyor, içeri giriyor. Pek çok kadının kahve içip sohbet ettiğini görünce sessizce bir köşeye oturuyor. Sadece kahvesini nasıl içtiğini sorup, kendisine bir fincan Türk kahvesi ikram ediyorlar. Ve kahve kokuları arasında hep birlikte susuyorlar.
Bazen birlikte susmak aynı anda pek çok şeyi konuşarak anlaşmaktır. Bir göz teması, bir tebessüm, bir fincan çay ya da kahve ne çok şey ifade eder. Duyular, dış dünyayla iletişim kurmamızı sağlar ve duyularımıza gelen uyarılar üzerinden duygusal tepkiler veririz, demişti Koku Uzmanı Vedat Ozan… Kendisiyle depremden bir hafta sonra bir röportaj için buluşmuştuk. İçtiğimiz bir kahvede dokunma, temel tat, koku duyumuzun bir arada etkileşime girdiğini ve koku üzerinden kişileri, olayları, mekânları eşleştirdiğimizi anlatmıştı. Ben kahve kokulu bir anının üstüne bu konuşmayı hatırlarken, Fatma da o kokusunun peşine düştüğü günden sonra yolunu hemen her gün o çadıra düşürdüğünü anlatıyordu.
Gülşah Yar da aynı çadırda kahve içenlerden… Yaşadıkları kayıplara ve acıya rağmen o çadırdaki karşılaşmaların kendilerini yeniden ayağa kaldırdığını düşünüyor. Örgü örmek bana çok iyi geldi, diyor. Canı hiçbir şey yapmak istemezken el işi yapmayı öğrendiğini, sergiye çıkaracak ve geçimini sağlayacak eserler ürettiğini anlatıyor. Kendisine el işi hocası olmak gibi bir hedef de belirlemiş. Kahve kokuları arasında çil çil ipleri dokuyarak, onlara dokunarak iyileşmeye çalışıyor.
İskenderun’da konuştuğum Meral Kaplan’ın ilk depremde enkaza dönen evinden, ona kalan son hatırasında da ailece kahve içtikleri bir an var. O gece üç çocuğunu ve eşini kaybettiğini anlatırken o son kahvelerinin kokusunu, çocuklarının ve eşinin seslerini hiç unutmayacağını anlatıyor. Her kahve kokusunda çok sevdiği ailesiyle yeniden buluşuyor. Yaşadığı konteyner kentte gördüğü terapiler sayesinde az da olsa iyi hissettiğini, kendisiyle aynı acıları yaşayan komşularıyla sohbet etmenin de bu zorlu günleri atlatacaklarına dair umut olduğunu söylüyor.
Sevgi Kavgacı ise depremden sonra felç geçiren eşi ve oğlu ve gelininden onlara emanet kalan torunuyla yaşıyor. Konteyner kentteki kurslarda yaptığı el işlerini satarak geçimini sağlıyor. Evin hem annesi hem de babası oldum derken zamanın herkes için şifa olacağına inandığını söylüyor.
Evet, zamanla birlikte insan insana şifa oluyor. Depremden sonra bölgeye her gittiğimde hep buna şahit olarak döndüm. Son ziyaretlerimi ise depremin yıl dönümünde Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM) ile Kahramanmaraş ve İskenderun’a yaptım. Onların önce çadır kentlerde şimdi ise konteyner kentlerde açtıkları Kadın Destek Merkezleri’nde yüzlerce kadının hayata yeniden nasıl tutunduğunu gördüm. Program yapılan alandan uzaklaşıp konteyner kentin sokaklarında yürüdüm, insanlarla sohbet ettim. Birlikte kahve ya da çay içtik, illa ki yöresel bir ikramda bulundular. Çekinmeyin burası şimdilik bizim yeni evimiz sizler de misafirimizsiniz, dediler. Hayat konteyner kentlerde tüm zorluğa rağmen devam ediyor. Herkes bir sonraki kışı yeni evlerinde geçirmek için temenni ve duada bulunuyor. Dualarına âmin derken onları evlerinde de ziyaret etmek için söz veriyoruz.
KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu da konteyner kentler kalksa bile bu şehirlerde açtıkları merkezlerle kadınlar için psikolojik desteğe devam edeceklerinin sözünü veriyor. KADEM çalışanları geçtiğimiz yıldan beri bölgedeki tüm kadınlarla aile gibi olmuşlar.
Birlikte ağlayıp, birlikte gülmüş, onlara maddi-manevi her türlü destekte bulunmuşlar. Kadın Destek Merkezlerini pek çok kadın “Burası bana abla oldu, kardeş oldu. Beni dinlediler. Umudum bitmişti, buraya geldikten sonra her şey değişti.” diye anlatıyor.
Her şeyin nasıl değiştiğini en iyi, intihar etmekten vazgeçen kadınları dinleyince anlıyorsunuz. Bir kadının yüzünü hayata yeniden dönmesinin çocuklarını, eşini, anne-babasını da -artık o geceden geriye kimi kaldıysa hepsini- hayata bağladığını görüyorsunuz. Acının merkezine kalkıp gitmenin ve oradaki insanlar için kalıcı olarak yapılan her desteğin ne kadar kıymetli olduğunu anlıyorsunuz.