Ben sizin köleniz miyim? Veya dijital çağda evin yeni hâlleri

Emeğin özgürleşmesi üretim ilişkilerindeki köleliği bitirmiş, meta ve sermayenin serbest dolaşımı işçi ve patron arasında hukuki bir eşitlik tesis etmişti ancak hücresel hâle gelen ev içi emek görünmezleşiyordu...
Emeğin özgürleşmesi üretim ilişkilerindeki köleliği bitirmiş, meta ve sermayenin serbest dolaşımı işçi ve patron arasında hukuki bir eşitlik tesis etmişti ancak hücresel hâle gelen ev içi emek görünmezleşiyordu...

Ev işinin yerin yüzlerce metre altındaki bir madene girmek veya bir gökdelenin tepesine izolasyon malzemesi döşemek kadar tehlikeli olmadığı özellikle ev işine elini sürmeyenler tarafından çok söylenir. Halbuki tanımsız onlarca rutin, sayılamayan saatler ve memnuniyetsiz (nankör) bir topluluğun söylenmelerinden oluşan ev işleri kimi zaman tam bir işkenceye dönüşür. Uzaktan dışardaki kavgadan sığınılan bir liman olarak gözüken ev aslında kendi içinde bir savaş alanıdır.

Johannes Vermeer - Sütçü Kız.
Johannes Vermeer - Sütçü Kız.

Sabah oldu. Herkes uyurken yeni başlayacak güne “birinin” hazırlık yapması gerekli. Çayı koy, kahvaltılıkları çıkar. Sıcaksız da kahvaltı yapmazlar. En azından iki yumurta kırmalı. Akşam ağırlık çöktü, ütü kaldı. Onlar yerken biri, gömleği ve üniformayı ütülemeli. Diğerleri okula ve işe giderken biri çıkmadan masayı toplamalı. Akşam geldiğinde başka birinin bulaşık makinesini boşaltması ne mutlu bir tesadüf olurdu. Çamaşırlar yıkandı ama birinin katlayıp yerine yerleştirmesi lazım. Vakit daralıyor, gelmek üzereler. Biri, dünden kalan fasulyeyi ısıtmalı ama yetmeyebilir. Biri, makarna yapmalı belki bir de salata. Herkes yemeğini yiyip odasına çekildi, telefonuna gömüldü. Tabak çanağı tezgâhın üstüne koyup gittiler. Makineye konulacaklar tamam ama tencereler çok yer kaplar. Bıçaklar körelir. Tahta kaşık zaten konmaz. Biri, hepsini elde yıkamalı. Kış geliyor. Pazarda domates ve kırmızıbiber biraz ucuzlamış. Biri, dolaba koymalı. Günlerden pazar. Piknikte yiyip içip, eğlenildi ama kapının kenarındaki piknik ıvır zıvırı öylece duruyor. Biri, çöpü çıkarmalı. Bozulacak şeyleri dolaba kaldırmalı ve yavaş yavaş acıkmaya başlayan ev halkını doyurmalı. Biri kışlıkları kaldırmalı, biri baharatlıkları doldurmalı, biri dolapları iç dış silmeli. Biri, hep söylenen ama kimsenin yapmadığı buzdolabını güzelce temizlemeli. Biri, kaç kere söylenmesine rağmen hâlâ lavabonun dibinde duran saç topağını almalı. Süpürge tutulmuş neyse ki ama kanepenin arasındaki kırıntılar alınmamış. Vitrindeki eşyaların altı silinmemiş. Birinin düzeltmesi lazım.

Sonsuza kadar uzatabileceğimiz bu ev işleri listesindeki biri kim? Hep aynı kişi olduğunu tahmin etmek güç değil. Evin diğer sakinlerine bir doğa olayı gibi gelen pek çok şey aslında bitmeyen bir mücadelenin meyvesi. Ev işinin yerin yüzlerce metre altındaki bir madene girmek veya bir gökdelenin tepesine izolasyon malzemesi döşemek kadar tehlikeli olmadığı özellikle ev işine elini sürmeyenler tarafından çok söylenir. Halbuki tanımsız onlarca rutin, sayılamayan saatler ve memnuniyetsiz (nankör) bir topluluğun söylenmelerinden oluşan ev işleri kimi zaman tam bir işkenceye dönüşür. Uzaktan dışardaki kavgadan sığınılan bir liman olarak gözüken ev aslında kendi içinde bir savaş alanıdır. Bahsettiğimiz “biri” ise bu savaşın hem isimsiz kahramanı hem de en büyük kurbanı. İşin ilginç tarafı insanlık tarihinde birçok şey radikal olarak değişse de değişmesi diğerlerine nazaran en büyük tehdit kabul edilen şey evin düzeni olmuştur.

  • Topraktan kopmuş, büyükşehirlere doluşmuş, atalarından çok farklı yaşam tarzlarına ve dertlere sahip kuşaklar değişen dünyayı evin kapısından sokmama konusunda kutsal bir yemin etmiş gibidir.

Böyle bir dünyada ev, sanki buraya ait değilmiş gibi davranmak, içerdeki mücadelenin meyvelerini nesillerdir yemeye alışan birileri (erkekler) için olduğu kadar yüzünü müphem bir düşmandan çok, asırların aşina kıldığı zorbalıklara çeviren birileri (kadın) için de bir teselli sunuyor. Dışardaki değişimi eve taşıyanların yanına evi dışarı taşıyanları da eklediğimizde bu sessiz liman daha çok koca bir şantiyeye benziyor.

Ev içi rollerin dağılımındaki sorunlar modern hanenin yeniden üretim işlevini de etkiliyor.
Ev içi rollerin dağılımındaki sorunlar modern hanenin yeniden üretim işlevini de etkiliyor.

Elbette ki evin kendisi değişiyor. Modern evler yalnızca bir düğme ile erişilen issiz bir ışığa, közsüz bir ataşe sahip değil. Sürekli artan ihtiyaçlarıyla her ferdinin ayrı yaşam-alanlarında varlık sürdüğü modern evlerin kerpiç duvarlı veya cumbalı odalı selefleri ile fiziksel bir süreklilik içinde bulunduğunu söylemek güç. Artan konfor evi sürekli çöp üretip, imha etmesine neden olurken evin ezeliliği maddi ilişkilerinden soyutlanmış (estetik) söylemlerce temellendirilmeye çalışılıyor. Tabii bu söylemler bir noktada her şeyi düşünen küçük ev aletleri veya temizliği bir oyuna çeviren akıllı süpürge reklamlarını çağrıştıran bir ev imgesine çıkabiliyor. İçerdeki iş bölümüyle bütünleşmenin çığırından çıkmış bir dünyayı cennete çevireceğine artık kimse inanmasa da atalarının denediği bir yoldan devam etmek (modern) müphemliğe karşı ikna edici olabiliyor. Evi ve ev içi düzeni eski bir idealde tutma arzusu, geleneksel dediğimiz birçok şeyin muhalefet edilen modern süreçlerin damgasını taşıdığını göz ardı ediyor.

Ataerkil damgası taşıyan birçok işin başka şekillerde yapılabilmesi kamusal roller kadar ev içi rollerin de yeniden temellendirilmesini zorunlu kılıyor.
Ataerkil damgası taşıyan birçok işin başka şekillerde yapılabilmesi kamusal roller kadar ev içi rollerin de yeniden temellendirilmesini zorunlu kılıyor.

Ev işlerinin soy-kütüğü Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten. 90’lı yıllarda John Gray’in on beş milyondan fazla satan bu kişisel gelişim kitabı iki cinsin ayrı dünyalara ait olduğu varsayımını bir kere daha hatırlatmıştı. Gray’e göre kadınlar ve erkekler birbirlerini anlamakta farklı puanlama sistemleri kullanır. Büyük hareketleri ile kadınları feth eden erkekler, kimi zaman kendi mağaralarına çekilme ihtiyacı duyar. Kadınlar ise büyük fedakârlıklardan ziyade küçük ama istikrarlı davranışlardan hoşlanır. Kendi hâlinde kalmaktansa konuşmayı tercih eder. Bazı yorumcular tarafından yerleşik cinsiyet kalıplarını pekiştirmekle eleştirilmesine rağmen kitap modern kadın-erkek mitinden yola çıkar. Mağara devrinden beri erkeğin dışarıda av peşine gittiği, kadının ise mağarada erkeğin getirdiklerini pişirip yavrulara baktığına dair varsayım hâlen iki cinsin doğasını tanımlamakta popüler bir referanstır.

  • Kadın işleri ve erkek işleri kadınlık ve erkekliğin doğasıyla özdeşleştirildiğinden toplumsal dünyada bu mitsel sınırı çiğneyen her pratik, birçok erkek tarafından sembolik (hatta hormonal) bir kastrasyon olarak okunur.

Kadın ve erkek arasındaki farklılıkların keskin bir şekilde ayrıştırılıp işlevsel hâle getirildiği “doğal” bir düzen öngörmek ve sonra da bu düzenin devam etmesi ya da hiç de doğal olmadığı için tamamen yıkılmasını savunmak modern çekirdek ailelerin temellerini titretiyor. Ataerkil damgası taşıyan birçok işin başka şekillerde yapılabilmesi kamusal roller kadar ev içi rollerin de yeniden temellendirilmesini zorunlu kılıyor. Ataerkil düzene bir tür ezeliyet atfeden söylem çatışması erkeklik ve kadınlığı verili rolleri ile özdeşleyen değer yargılarını aslında yeniden üretiyor.

Çalışma hayatının getirdiği zaman planlamasını ev işlerine uygulamaktan vazgeçilmeli.
Çalışma hayatının getirdiği zaman planlamasını ev işlerine uygulamaktan vazgeçilmeli.

Hane ve hane içi ilişkiler dünyanın farklı coğrafyalarında kendine özgü bütünsellikler sergilemesine rağmen erken kapitalizmle birlikte bir düzen tarzının evrenselleştiği bir döneme girilmiştir. Annenin ev içi hizmetleri gördüğü, babanın para getirdiği, çocuklarınsa ebeveynlerinin rollerini devralmayı öğrendiği bu düzen, tüm duygusal çağrışımlarına rağmen 18. yüzyıl orta sınıfının ürünüydü. Dışardaki dünya genişledikçe eskiden kendinde yeterli gözüken ev giderek küçülüyordu. Üretim, tüketim ve değerlerin aktarımı eskiden evin tekelindeyken artan nüfusun, rekabet hâlindeki piyasanın ve bıçak sırtındaki iktidar ilişkilerinin taleplerini karşılayamadığından ev parçalanıyordu: “Hanenin işlevi o kadar köklü biçimde değişmiştir ki, bir bireyin büyük bir komünist haneye katılması gittikçe yersiz hâle gelmektedir. Birey artık akraba ve hane gruplarından değil, daha ziyade zorunlu yargı yetkisini uygulayan devletten himaye görmektedir. Bunun yanında hane ve meslek ekolojik olarak ayrı hâle gelmektedir ve hane artık ortak üretim değil ortak tüketim mekânıdır. Ayrıca birey bütün eğitimi gittikçe daha çok evin dışından ve okullar, kitapçılar, tiyatrolar, konser salonları, toplantılar gibi çeşitli işletmeler tarafından sağlanan araçlarla almaktadır. Haneyi artık kendisini hizmet verdiği kültürel değerlerin taşıyıcısı olarak görememektedir.” 1

Kapitalizmin alameti farikası olarak ev ve atölyenin ayrışması özel ve kamusal alanın birbirine tercümesi nerdeyse imkânsız iki sembolik dille idamesine hizmet eder. Bu durum eski hiyerarşik hanenin sağladığı tesellilerden de bireyi mahrum bırakır. Aristokratik iktidardan bıkmış burjuvalar için eşitlik ilkesi varoluşsal bir değer içerse de kamusal alandaki eşitlik uzun süre evin eşiğinden geçmeyecektir. Geleneksel hiyerarşinin lağvedilmesi ile evlilikler, bireysel sevgi ve saygıya dayalı bir sözleşmeye dayansa da bu sözleşme kadın ve erkek işlerinin eşitsiz şekilde değerlendirilmesini engellemez. Antik Yunan’ın köle emeği üzerinde yükselen felsefi idealleri âdeta 18. yüzyılla birlikte yeniden hayat bulur. Hanenin (oikos) her türlü maddi ve ikincil şeylerin kaynağı olarak kölelere ve onlardan sadece birkaç derece yukardaki kadınlara ait olduğu görüşünün Fransız Devrimi sonrasında yaygınlaşması düşündürücüdür. Burjuva erkekleri de antik ataları gibi insanın asli varoluş gayesinin araçları olarak felsefenin, bilimin ve sanatın ancak agorada yani kamusal alanda yapılabildiğine inanıyordu. “Kadınların haysiyet ve cesaretinin erkeklerle aynı olmadığını, kadının ait tüm erdemlerinin hizmetkârlara özgü olduğunu” savunan Aristotales’i belki dönemin burjuva erkekleri açıkça onaylamaz ama içten içe hak vermeden edemez. Emeğin özgürleşmesi üretim ilişkilerindeki köleliği bitirmiş, meta ve sermayenin serbest dolaşımı işçi ve patron arasında hukuki bir eşitlik tesis etmişti ancak hücresel hâle gelen ev içi emek görünmezleşiyordu. (Erkek) işçilerin ücretleri arz talep dengesine göre hesaplanırken kocalarının ve çocuklarının bakımını üstlenen kadının ev içi emeği dikkate alınmıyordu. Antik Yunan felsefesinin köle emeğini doğal kabul etmesi gibi kadının ev içi rolleri ile özdeşleşmesi zamanın ruhuna son derece doğal geliyordu. Engels’e göre modern karı koca ailesi “ailesinin hizmetiyle ilgili görevleri yerine getirmek isterse toplumun dışında kalan, kamu işlerine katılmak ve kendi hesabına kazanmak istediğinde ise ailevi görevlerinden uzaklaşan bir kadının evcil köleliği üzerine kurulmuştur.”2

Sonsuza kadar uzatabileceğimiz bu ev işleri listesindeki biri kim? Hep aynı kişi olduğunu tahmin etmek güç değil.
Sonsuza kadar uzatabileceğimiz bu ev işleri listesindeki biri kim? Hep aynı kişi olduğunu tahmin etmek güç değil.

Burjuva ve proletarya arasındaki çatışmanın evde karı koca arasında yaşandığını savunan devrimci söylemler kapitalizmin sonunun iki sömürüyü de bitireceğini ileri sürüyordu. İlerleyen süreçte kapitalizmin sonu gelmese de koşulların değişmeye başlaması Viktoryen dizginleri esnetip kadınların kamusal işlerdeki varlığını arttıracaktı.

  • Birinci Sanayi Devrimi birçok evli kadının tekstil ve hizmet sektöründe yer almasıyla sonuçlandı. İki savaşın neden olduğu emek krizi kadın istihdamıyla belirli ölçüde giderildi.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yüksek nitelikli emeğe sahip kadınların yüksek nitelikli işlerde görünürlüğü arttı. Mutluluğu evinin kadını çocuklarının anası olmakta bulan kadın imgesi yerini bireysel bağımsızlık ve öznel anlam arayışındaki kadın imgesine bırakıyordu. Kadın emeği evdeki kayıtsızlık ve ihmal edilmişlikten kamusal alana çıkıp bir zamanlar erkek doğasına hasredilmiş pratiklere ortak olarak kurtulmayı deneyecekti. Eski tüfek devrimciler gibi 20. yüzyılın iyimser ideolojileri de artan refah ve boş zamanın, yükselen eğitim düzeyinin ve en rafine ihtiyaçları karşılayacak yüksek teknolojinin evi paternalist zincirlerden kurtaracağına inanıyordu. Totaliter yapıların tasfiye edildiği ve bireysel kimlik inşasının öncelendiği radikal söylemlerse evin aktüel sorunlarını çözmek yerine evi terk etmeyi idealize ediyordu.

Değişen koşullar yeni anlam arayışlarının eski çözümlerle iç içe geçtiği bir ev düzeninden bahsediyoruz artık. Dünya Bankası verilerine göre tüm emek sektörlerinde toplam kadın istihdamı yüzde 50’nin üzerinde olmasına rağmen toplam nüfusa oranla kadınların iş gücüne katılımı hâlen erkeklerden az. Resmi istihdam olasılığı erkeklere göre daha düşük olan kadınlar kariyer ilerlemesi için de daha az fırsata sahip. Bu durum sadece iş yaşamının dengelerinden kaynaklanmıyor.

  • Evin hâlen büyük ölçüde kadının fark edilmeyen uğraşları ile yürüyor olması kadınların kamusal kimliği ve ev hâli arasındaki parçalanmayı arttırıyor. Ev ve dışarısı arasındaki mesafenin açılması evlenme yaşını, eskilerin kınayacağı, bir yaşa çekiyor.

Ev içi rollerin dağılımındaki sorunlar modern hanenin yeniden üretim işlevini de etkiliyor. Refah devleti ile haneye verilen sosyal destekler artsa da yeni nesillerin bakımı öncelikle kadının yani annenin işi olarak görülmektedir. Bu durum yaşam döngüsünde kritik bir noktaya gelen birçok kadın için annelik ve kariyer arasında bir yol ayrımı demek.

  • Gelişmiş ülkelerde ilk çocuğunu dünyaya getiren kadınların yaşının otuza yaklaşması nüfus bilimcileri ürkütüyor olabilir ancak “çocuk da yaparım kariyerde” mottosu ev işlerinde adil bir bölüşüme ve yeterli kurumsal desteğe sahip olmayan kadınlar için yalnızca hoş bir seda.

Çocuk bakımındaki zorluklar son çeyrek yüzyıldaki birtakım iyileştirmelere (doğum izni, süt izni, ücretsiz kreş) rağmen hâlen birçok anneyi işe geri dönmek noktasında tereddütte bırakıyor.

  • İngiltere’de 848 çalışan anne ile yapılan bir araştırmaya göre annelerin %98’i işe dönmek istemesine rağmen çocuk doğduktan üç yıl sonra %85’i tam zamanlı çalışmayı bırakıyor. 3

Geçen yüzyıl, çekirdek aile modelinin yanında tek ebeveynli aile tipini de literatüre kazandırdı. Eski iş bölümünü ebeveynlerden birinin üstlendiği bu yeni aile tipi son 40 yıldır çekirdek ailenin tahtını sallıyor. ABD’de 18 milyon çocuk sadece anne veya babası ile yaşarken TÜİK’in 2022 verilerine göre tek ebeveynli hane halkı son sekiz yılda iki katına (%10,3) yükselmiş durumda. Bu tipte babasız evler çoğunluğu oluştursa da annenin bulunmadığı haneler de mevcut.

Günümüzde ev içi roller dünyanın hızlı değişimi ve yeni benlik inşaları arasındaki yüksek gerilim hattında kalmıştır. Çağdaş toplumun krizleri idealize edilen aile modelinin piyasa, devlet, toplum arasındaki bir döneme özgü sorunların ürünü olduğunu görülmesini sağlamıştır. Maddi, siyasi ve kültürel temellerini her geçen gün yitiren bir cinsiyetçiliğin feminist dalganın birçok haklı eleştirisine dayanamadığı ortadadır. Öte yandan feminist bilinç, dışardaki dünyanın haneye taşıdıklarından patriyarşik fantezilere sığınan yeni kimliklerle nasıl baş edileceğini bilemiyor.

Geleneksel kadın (tradwife) akımı

İşin ilginç tarafı insanlık tarihinde birçok şey radikal olarak değişse de değişmesi diğerlerine nazaran en büyük tehdit kabul edilen şey evin düzeni olmuştur.
İşin ilginç tarafı insanlık tarihinde birçok şey radikal olarak değişse de değişmesi diğerlerine nazaran en büyük tehdit kabul edilen şey evin düzeni olmuştur.

Sadri Alışık’ın başrolünde yer aldığı Saffet Beni Affet (1976) filminde sıfırdan zirveye çıkan Şerbetçi Saffet’in ev hayatındaki trajikomik durumları izleriz. Seyyar satıcılıktan fabrikatörlüğe geçtiği kamusal başarısına rağmen ev hayatı kahramanımızı tatmin etmez. Çünkü aradığını ona verecek bir kadından mahrumdur. Akrabalar aracılığı ile evlendiği karısı bütün gün dolma yapıp çamaşır yıkamaktan başını kaldırmaz. Ev işleriyle öylesine meşguldür ki dişiliğini tamamen ihmal eder. Kültürlü ve bağımsız bir kadın düşleyen Saffet, bu uğurda yaptığı ikinci evlilikte de huzuru bulamaz. Davetlerden evin yolunu unutan karısı evde geçirdiği sınırlı zamanda da alafranga zevkleri ile Saffet’e evi zindan eder. Üçüncü evliliğinde aradığını bulmuş gibidir Saffet. Hanımefendiliği ile cemiyeti kendine hayran bırakan karısı evde ona mükellef sofralar kurup, dişiliği ile gönlünü okşar. Hamaratlığın ve zarafetin mükemmel uyumunu bulan Saffet adeta bir rüyadadır ancak bu evliliğin servetini elinden almak için kurulmuş bir tezgâh olduğunu öğrendiğinde yıkılır. Her şeyi bırakıp seyyar şerbetçiliğe geri döner. İnsanlardan kaçar, kadınlardan nefret eder, sefalet ve hüsran içinde vefat eder. Burjuva Saffet’in ideal kadın arayışının işleri ve kamusal hayat arasında savrulması, evin çağdaş toplumda yaşadığı dönüşümleri ve özellikle ev işleri ile özdeşleşen kadının hikâyesini özetler.

20. yüzyılda ev kadınlığının hamaratlık ve dişilik arasında üç farklı döneme tekabül ettiği söylenebilir. Kapitalist ilişkilerin gelişimi ile doğru orantılı olarak 1930’lar, 1950’ler ve 1960 sonrası dönem görünmez ev içi emeğin açığa çıkmasını sağlamıştır. Ev tasarımı ve teknolojilerindeki gelişmeler yanında kadının kamusal alanla yoğun teması ev kadınlığının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. İki savaş arası dönemde erkek nüfusun azalması ile çalışma hayatında mecburen daha fazla yer alan kadınlar cepheden gelen askerlerden sonra kös kös evlerine dönmezler. Bauhaus mimari modasının etkisinde endüstriyle entegre bir tasarıma kavuşan konutlar ölçülü, basit ve çoklu işleve sahip bir düzene sahip olmaya başlamıştır. Bir “yaşam makinesine” dönüşen ev, içindekileri endüstriyel ilişkilere teşvik eder. Genel oy hakkı ve kitlesel eğitim hakkını elde etmelerinin ardından bekâr genç kızların namusuyla çalışmasına toplum artık hazırdır. Kadının yeri hâlen evidir belki ama evlenene kadar genç kızların sade ve çalışkan bir hayat sürmesinde nice faydalar öngörülür. Erken Cumhuriyet döneminde kadının temiz ve boyasız yüzü ile çalışma hayatına katılması -tabii asli vazifelerini ihmal etmedikçe- çağdaşlık göstergesi olarak okunur. Böylelikle genç kızlarda evlenene kadar ertelenen ev işlerinin yerini dişiliğin keşfedilmesi alır.

  • Hollywood’un ilk ışıkları kitlelerin gözünü kamaştırırken erkeğin sahip olma dürtüsünü ayartan ama dizginleri tamamen bırakmayan Marlin Dietrich ve Greta Garbo gibi yıldızlar dönemin kadınlık idealini temsil eder.

Bu temsilde özel hayat ve kamusal hayatın sınırlarını esneten ama yıkmayan dişil cazibe doğal silahlarını erkeğini avlamak için kullanabilir ama sonra onunla aynı kafeste sonsuza kadar mutlu yaşar.

Dışardaki değişimi eve taşıyanların yanına evi dışarı taşıyanları da eklediğimizde bu sessiz liman daha çok koca bir şantiyeye benziyor.
Dışardaki değişimi eve taşıyanların yanına evi dışarı taşıyanları da eklediğimizde bu sessiz liman daha çok koca bir şantiyeye benziyor.

1950’liler kitlesel refah artışı kadar kadın ve erkek rolü arasındaki rol çatışmasına da tanıklık eder. Amerikan yaşam tarzı (American way of life) etkisindeki konutlar, buzdolabı ve çamaşır makinesi gibi ev işlerinin temel kalemlerini dönüştürecek teknolojilerle tanışır. Plastik bazlı alet edevatlar başta mutfak olmak üzere evin her köşesinde kullanılır hâle gelir. Yükselen ücretler nedeniyle kadının aile bütçesine katkı sağlaması artık gereksiz görüldüğünden kadının evlilik sonrasında kamusal alandan geri çekilmesi beklenir (married bar).

  • Dışardaki çetin mücadele erkeklerin arasında görüldüğünden kırılganlık ve dinginlikle özdeşlenmiş bir kadınlık idealinin ancak ve ancak evde yaşayabileceğine inanılır. Erkeğini şanslı hissettirmeye odaklanmış dönemin kadınlık anlayışı, erkeğin himayesi yanında kadının evine bağlanmasını idealize eder.

1950’lilerin Hollywood filmlerinde fötr şapkalı ve takım elbiseli erkeğin işten geldiği, sade ve bakımlı kadınınsa erkeğini sofraya buyur edip yanağına bir buse kondurduğu sahneler, elbette ki, yaşanan gerçeklikle tamamen örtüşmez ama egemen rol beklentilerini yansıtır. Bir yandan modern kültürün en büyük erotik ikonu olan Marilyn Monroe, diğer yanda masum güzellikleri ile saf bir hayranlık uyandıran Audrey Hepburn, Rita Heywood ve Grace Kelly gibi isimler farklı yapımlarda kadınlığın erkeğin fetih dürtüsünden geçtiğini kanıtlar.

Modern kültürde kadın bedenini özgürlük göstergesi olarak okumak Fransız Devrimi’ne kadar gider. Kadının zihinsel ve ahlaki gelişiminde kat ettiği mesafe kimi ideologlarca kültürün gelişmişliğine yorulur. Modern uygarlık ideallerinin sembolü olarak baş tacı edilmesine rağmen kapitalist hane içinde kadının bireysel varlığı ya evin duvarları ardına saklanır ya da birkaç istisnanın başarılarına indirgenir. 1968 sonrası dönemde kocası ve evinden başka bir şeye sahip olmayan birçok kadının hayatı değişime uğramıştır. Dünya ile arasındaki şeffaf çitlerin yıkılması ile evin kamusal olarak yok sayılan sakini kendini dışarda bulur. Kitle iletişiminin haneye girişi aslında büyük yapıların çöküp, otoritelerin itibar kaybettiği çığrından çıkmış bir dünyanın mahreme dahil olmasını getirir. Sebilli buzdolapları ve mikro dalga fırınlar mutfağın çehresini değiştirirken televizyon seti (VCR), kayıt cihazları, telesekreterler ve diğer iletişim cihazları oturma odalarını kolezyuma çevirir. 68 kuşağı aslında savaş sonrasında modern kültüre atılan tohumların ilk meyvesidir. Boş zamanın ve eğitim seviyesinin artışı yanında yeni kariyer fırsatlarının belirişi yeni kuşakların ebeveynlerinkinden farklı rüyalar peşine düşmesine sebep olur. Doğum kontrol teknikleri ve kürtaj hakkı cinsel aşkın evlilikle bağını koparırken boşanma oranları iki kat artar. Erkeklerin yapageldiği gibi pek çok kadın kendi yolunu bulmak için evden ayrılır. Kadın gücü (women force) siyaset, ekonomi ve sporda kısacası erkeğe ayrılmış oyun alanlarında şansını denemek ister. Çiçekli elbiseler içinde kocasının yolunu bekleyen zarif ev kadını modasına kısa saçlı, mini etekli, bol t-shirtlü Beatnik modasınca meydan okunur. Hollywood’un sinemasal anlatımı da bu yeni kadın imajından etkilenir. Alice Artık Burada Oturmuyor (1974) filmi evdeki şiddet ve huzursuzluktan bunalan orta yaşlı bir annenin erkeklerin dünyasında hayatta kalma mücadelesini beyaz perdeye taşır. Kramer Kramer’a Karşı (1979) filminde evin bütün işlerini yapıp, çocuğunu büyüten Bayan Kramer’ın evi terk edişi ile birlikte aşırı meşgul Bay Kramer’ın hiç farkına varmadığı şeyleri keşfedişine tanık oluruz. Beyaz yakalı, orta üst sınıftan bir erkeği yumurta kırıp, alışveriş listesi hazırlarken, ofiste büyük zaferler kazanmak yerine evine ve çocuğuna daha fazla vakit ayırırken izlemek filmin odağındaki babaya sempati duymamızı sağlar. Öyle ki bu sempati nedeniyle Bayan Kramer’ın evi terk etme sebeplerini anlamayı uzun süre erteleriz. Kendini yaratan insan efsanesinden payına evin dirliğini muhafaza etmek düşen kadınların yeni maceralara yelken açması, ev işlerinin aslında kimin işi olduğu sorusunun hararetli hâle gelmesine neden olur.

Hane ve hane içi ilişkiler dünyanın farklı coğrafyalarında kendine özgü bütünsellikler sergilemesine rağmen erken kapitalizmle birlikte bir düzen tarzının evrenselleştiği bir döneme girilmiştir.
Hane ve hane içi ilişkiler dünyanın farklı coğrafyalarında kendine özgü bütünsellikler sergilemesine rağmen erken kapitalizmle birlikte bir düzen tarzının evrenselleştiği bir döneme girilmiştir.

Kadının kamusal alanda daha aktif rol almasını başlıca kurtuluş reçetesi gören feminist hareketin başı bugünlerde tradewife (geleneksel kadın) akımı ile dertte. Geleneksel aile yaşantısına geri dönüşü savunan bu akım kadının ev içi rollerle bütünleşmesine ve erkeğin modernize bir babacanlıkla evine sahip çıkmasına dayanıyor. Bir bakıma sanayi kapitalizminin altın çağı olarak yorumlanan 1950’li yılların nostaljik bir versiyonunu sunan tradwife akımı, neo-liberal çalışma hayatından bıkan kimi kadınlar için bir fırsat olarak görülürken kimileri ise evin gerçekliği ile örtüşmeyen bu paylaşımları eşitsiz cinsiyet normlarını idealize ettiğinden topa tutuyor.

Modern kültürün “eve geri dönmek” anlamına gelen nostalji ile öteden beri yakın bir ilişkisi olmuştur. Evini nadiren terk eden geleneksel insan için tıbbi bir teşhis olan nostalji modern evsiz aklın kronik bir semptomudur. Geçmişteki huzur ve mutluluk dolu anlarının nesne ve tarzların tüketim hazzına özdeşlendiği bir nostalji mantığı özellikle ekonominin metalardan öte duygu ve kanaatlerin üretimine kaydığı günümüzde geçmişin on yıllık trendler olarak satın alınmasına neden olmuştur. 1950’leri, 1970’leri ve hatta 2000’li yılların ilk on yılını hatırlatan ikonlar, aksesuarlar ve birçok ıvır zıvır, eski bağların çözüldüğü bir yerde bireylere ihtiyaç duyduğu duygusal tatmini sağlayan (sanal) bir cemaate ait olma şansı sunar. Piyasanın haneye ve hane içi ilişkilere sızması hem görünmeyen ev içi emeğin ifşa edilmesine hem de göstergesel bir arz-talep ilişkisine göre kodlanmasına sebep olmuştur. Tradewife akımı aslında günümüz piyasa mantığının son halkası. Evin toplumdaki en organize tüketim kaynağı olduğunun fark edilmesinden itibaren hane içi ilişkiler zaten meta arzına göre biçimlenmeye başlamıştı. 1970’lerde kitle iletişimi ve yeni pazarlama tekniklerinin ittifakı, ev kadınlarının sosyal ağları daha fazla ürün satmak için seferber ettikleri piramit pazarlama modeline girişini sağlamıştı. Öte yandan toplumdaki eksantrik ilişkileri meraklı total izleyici kitlesiyle buluşturmak aile-içi ilişkileri ekrana taşıyan reality showlara hayat vermiştir. Ünlülerin özel hayatlarını takip eden magazin programcılığı gerçek ev kadınlarını birer celebrity hâline getirir. Türkiye’de Gelin Evi ve Gelinim Mutfakta gibi programlar ev içi emeğin ve jenerasyonlar arası ilişkilerin ödül ve şöhretle seyir nesnesi kılınmasına dayanır. Kimi çevrelerce yeni medya araçları ile bazılarının tamamen televizyoncu kurgusu olarak değerlendirilen bu programlara özel hayatlarını kendi elleriyle yayınlayan sosyal medya hesapları eklendi. İzleyicilerin aynı zamanda yayıncı olduğu bu hesaplarda günlük rutinlerin paylaşılması adet hâline gelmiş durumda. Sosyal medya paylaşımlarında eskiden namahrem kabul edilen ev içi hâller, milyonlarca kullanıcının akışına düşüyor. Sivilceleri sıkmak, akşam yemeği hazırlamak, kireç tutmuş duşa kabinleri temizlemek gibi sıradan ve sıkıcı işler bir törensellik kazanıyor. Sosyal medyanın her rutini bir oyun gibi göstermesi, eskiden erkeklere özgü işlerin göstergesi olan bu törenselliği kadınlara açıyor. Neo-liberal mahremiyet ideolojisi ve sosyal medya araçları burjuva yaşamına uzun süre vesayet eden paternalizmin de nostalji piyasasında yeniden formatlanmasını sağlamıştır.

Evin gündelik hayatındaki onlarca angarya birçok poetik an barındırır.
Evin gündelik hayatındaki onlarca angarya birçok poetik an barındırır.
  • Her ne kadar kendisini bu kimlikle tanımlamasa da 9 milyon Instagram takipçisi ile akımın en popüler ismi Hannah Neeleman’a yönelik tepkiler tradewife’ın nasıl bir kültürel fenomen hâline geldiğini gösteriyor.

Dişil cazibe ve hamaratlığın çağdaş bir sentezini sunan Neeleman, genç kızlık hayali olan balerinliği Amerika’da birkaç özel jet firmasının veliahtı olan kocası (Daniel) ile tanıştıktan sonra bırakmış. Akranlarının aksine ilk çocuklarını genç yaşta kucaklarına alan çift, hayatlarının geri kalanını şehirden uzakta bir çiftlikte (Ballerina Farm) ailenin selameti yolunda geçirme kararı almış. Kendini evine ve kocasına adayan eski balerin, sosyal medya paylaşımlarıyla hem bir rol model hem de hedef isim hâline gelmiş durumda. Londra Times’a verdikleri röportajda Hannah, Utah’daki çiftliklerine kocasının isteği ile taşındıklarını söylese de hâlinden memnun olduğunu her fırsatta vurguluyor. Sekiz çocuğuna, haftada bir kez eşiyle baş başa geçirmek için aldığı yardımı saymazsak, tek başına bakan Neeleman’ı postlarında sık sık aile efradı ile hamur açarken ve çiftlik işlerini yaparken görmek mümkün. Hannah bale salonlarında kazandığı zarafet ve çevikliği inek sağıp, traktör kullanmakta sergiliyor. Eşiyle katıldığı ultra-lüks partilerde arz-ı endam eden Hannah, muhafazakâr Amerikan kültüründe ayrıcalıklı bir yerde duran Bayan Amerika yarışmasının en popüler yüzü hâline geldi. Ülkesinin seçkin tabakasını (White Aglo- Saxon Protestans) temsil etmesine rağmen sınıfsal ilişkileri askıya alan büyülü bir ekranda Hannah herkesin erişebileceği bir idealin sureti gibi görünüyor. Takipçilerinin ilgisini çekebilecek zahmetli yemekler ve çiftlik işleri dışında hiçbir ev işine el sürmemesi biraz tuhaf olsa da eski balerin, eğer inanırsanız, sekiz çocuğa rağmen evin daima toplu, mutfak tezgâhının temiz ve annenin zarif olabileceğini gösteriyor. Onun gibi olmak isteyenlere link bırakıp, kurduğu markası ile başka annelere organik ve lezzetli ürünler sunmaya çalışan Hannah en önemli işinin eşi ile birlikte “ortak CEO’luğunu” yürüttüğü ailesi olduğunun altını çiziyor. Başkalarının beğeni ve etkisiyle koşullanmış bu ortaklık bireysel kimlik arayışları ve toplumsal normlar arasında şimdilik bir orta yol bulmuş gibi. Ancak takipçi sayısının azalması ve başka akımların doğuşu bu nostaljik akımı her an gereksiz kutumuza düşürebilir. Peki ev kadınlığı form değiştire dursun evdeki erkeğe neler oluyor?

Kılıbıklığın sosyolojisi

Ben kızımın kurumayan okul kıyafetini ütülerken annesi “Hayır kızım baban evin kölesi değil!” diyordu. Ev içi emeğin bir gönüllü kölelik olduğunu daha altı yaşında anlamıştı kızım. Üstelik kuşaklar arasında ev işlerinin farklı bir dağılım gösterdiğinin de farkında. Anneannesi ve dedesinin evliliğine bakarak yaşlıların evinde yemeği kadınların pişirdiğini, gençlerin evindeyse yemeği erkeklerin yaptığını düşünüyor. Kızımın ev işlerinin kimin işi olduğuna dair yaptığı çıkarımlar ev içi rollerin dağılımında gerçekten de bir değişimin yaşanmasından kaynaklanıyor. Bilindik ev içi rollerinin dışında bir erkeklik temsilinin varlık kazanması, eskilerinin deyişi ile kılıbıklığın yaygınlaşması, gerçekten de cinsiyet rollerinde yeni bir yola mı işaret ediyor? Çalışan kadın sayısındaki artışın özellikle yeni orta sınıfsal hanelerde erkeğin evde daha aktif bir rol üstlenmesine neden olduğu düşünülür.

Bir tartışma sırasında altmış beş yaşında, yüzde yüz bir Karadenizli kaynana olmaktan birkaç puan uzakta bulanan annem “Ben senin gibi bir erkek hiç görmedim.” demişti. Çünkü ana yemeği yapmam belki bir noktaya kadar makul olsa da zeytinyağlıyı ve tatlı yapımını üstlenmem, karım başka şeylerle uğraşırken mutfağı toparlamam kabul edilebilir gibi değildi. Ben de kendimi “etrafımdaki erkeklerin hep böyle olduğunu” söyleyerek savunmaya çalışmıştım (Tüm iş kalemlerindeki performansa bakarsak benden daha hamaratını henüz görmedim ama bunu annemin bilmesi gerekmiyor).

Orta sınıfın modern toplumsal yapı içinde geniş ancak çok parçalı bir kütleye yayılması onu ortalama bir tipe göre değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır. Bu durum modern çekirdek ailenin temellendiği bir iş bölümünü evrenselleştirmeyi de imkânsız kılmaktadır. Öte yandan farklı toplumsal katmanlarda bu iş bölümünün normatif olarak değilse de pratikte devam ettiği ortada. TÜİK’in 2021 yılı Türkiye Aile Yapısı Araştırması’na göre kadın ve erkek hane ile ilgili konularda ortak karar almasına rağmen ev işlerinde cinsiyetler arası keskin ayrım devam ediyor. Badana boya, tamirat ve alışveriş gibi baba işleri erkekler tarafından yapılırken “makineyle olsa bile” çamaşır, bulaşık, temizlik, yemek gibi ev işleri çoğunlukla (%85) kadınlar tarafından yapılıyor. Geleneksel baba figüründen farklı bir baba figürü popülerleşse de çocuklarına bakan erkek oranının %2,3’de kalması araştırmanın ilginç sonuçlarından biri. Yeni toplumsal ilişkiler ve bireysel kimliklerin iletişimde tıkandığı bir noktada kadın ve erkeğin ev içi rolleri patriyarşik söylem tortuları ile anlamlandırılmaya devam ediyor.

Dünyanın değişimine bağlı olarak evin hızla değiştiği bir noktada ev işlerini, onların temellendiği rol kalıplarını ve cinsiyet normlarını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.
Dünyanın değişimine bağlı olarak evin hızla değiştiği bir noktada ev işlerini, onların temellendiği rol kalıplarını ve cinsiyet normlarını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.

Kılıbıklık bilimsel araştırmalardan ziyade komedilerin ilgisini çekmiş bir fenomendir. Kadına ve erkeğe atfedilen rollerin tersine çevrimi mizahi çatışmanın favori konularından biridir. Kelimenin farklı dillerdeki kökenlerine baktığımızda âdeta etimolojik bir espri ile karşılaşırız.

  • Türkçe’de “kılıbık” kelimenin kökeni tam olarak tespit edilemese de kadınsı bir tutum olarak görülen çekinmenin Yakutça karşılığı “kilbiyıgtan” veya yine Yakutçada bir çeşit kadın başlığı olan “halpak” kelimesinden geldiği düşünülüyor. Almancada kılıbık (pantoffelheld) anlamını kadın terliği ve erkek arasındaki bir analojiden alır. Kılıbık İngilizce, Fransızca, Japoncada “gagalanmak” anlamına geliyor.

Kadın erkek ilişkilerini kümes hayatı ile somutlayan bu etimolojik göndermeler hâlen canlı bir karşılığa sahip. Yeşilçam filmlerinde eşinin vefatı veya boşanma nedeniyle çocuklarına analık yapan erkeklerin ev içi hâlleri bir erdem olarak gösterilir ancak evdeki kadının varlığına rağmen ev işi yapan erkekler karikatürize edilir. Türkçe internet taramasında kılıbık kelimesini ilk tarattığımızda karşımıza çıkan şey 1983 yapımı bir Kemal Sunal filmidir. Filmde, kamyon şoförü Kamil’in eşinin ve kızının bitmeyen isteklerini yerine getirirken bir de ev sahibiyle uğraşmasını izleriz. Bir tesadüf sonucu fail-i meçhul cinayetlerin katili olarak damgalanan Kamil Efendi, erkeksi cürümlerin getirdiği şöhret sayesinde karısı ve mahalleli nezdinde yüksek bir itibar elde eder. Şendul Şaban (1986) filminde olaylar zinciri işten kovulan fabrika işçisi Şaban’ın karısı ile kimin daha çabuk iş bulacağına dair girdiği iddiayı kaybetmesi ile başlar. Şaban başlangıçta zorlansa da peyniri küçük küçük dilimleyip ekmek kızartmayı ve evini pırıl pırıl yapmayı öğrenir. Kadınlar matinesine girecek kadar iyi kıvırır ev kadınlığını. Beyaz yakalı karısının evi ihmal etmesinden usanan Şaban’ın çocuklarını alıp, annesinin evine gitmesiyle filmin final kısmına girilir. Sigara ve alkol kullanmayan, maça gitmeyen ve bir de işsiz olan Şaban, arkadaşı Ali’nin de tavsiyeleri ile evi geçindirenin erkek olduğunu hatırlar ve seyyar satıcılık yaparak eski babalık rolüne geri döner. Filmde ailenin krizinin ev içi rollerinin yer değiştirmesinden çok yoğun çalışma saatlerinden kaynaklandığını unutmamız ataerkil rol kalıplarını ne ölçüde içselleştirdiğimizi gösterir aslında. 1993 yapımı Tersine Dünya filmi söz konusu rol kalıplarının ilginç bir tersine çevrimini sunar. Orhan Kemal’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan film üç bıçkın kadının mahalle yaşamını, aile hayatını ve sınıf atlama öyküsünü anlatır. Tüm olay örgüsünün bir Yeşilçam melodramını andırdığı filmde kadınlar aylaklık eder, kumar oynar, birbirini bıçaklayıp hapis yatar. Erkeklerse çocuk bakıp, evine saçını süpürge eder; kadınların rahatsız edici bakışları altında namusunu korumaya çalışır. Karılarının hapse düşmesi yüzünden sahipsiz kalan erkeklerden biri, daha lüks bir yaşam için zengin kadınların metresi olur, diğeri anlayışsız karısından kaçıp yasak aşka yelken açar. İçselleştirdiğimiz rol kalıplarının cinsiyet ötesi bir belirlenime sahip olduğunu gösteren filmde komedi, bir düzenin temellerindeki keyfiyeti ifşa etmesinden gelir.

Yaratıcılığın yalnızca sanat, bilim ve felsefe gibi öncelikle erkeklere hasredilen oyun alanlarında var olduğunu düşünmekten çıkmamız gerek.
Yaratıcılığın yalnızca sanat, bilim ve felsefe gibi öncelikle erkeklere hasredilen oyun alanlarında var olduğunu düşünmekten çıkmamız gerek.
  • Bir rol kalıbına veya gündelik bir rutine eril veya dişil bir atıfta bulunmak öncelikle bir karar durumudur. Kılıbıklık gibi rol karmaşaları, belirli bir söylemdeki etkin öznenin marjinal özne ile yer değiştirmesine dayanır.

Öte yandan bir otorite tarafından görünüşte sınır çizilip denetim altına alınması iki tarafı sızdırmaz şekilde ayırmaya yetmez. Marj ve merkez arasında bizzat aynı yapı içinde oluşmaktan doğan bir çekim vardır. Hegel rasyonel bir sistem içinde her kölenin biraz efendi, her efendinin de biraz köle olacağını söylerken bu durumu tarihin sonunun bir cilvesi olarak görmüştü ama bu geçişler için tarihin sonuna kadar gitmeye gerek yok. Rol karmaşaları bir bakıma büründüğümüz kişiliklerde bastırmaya çalıştığımız ötekiyi açığa çıkarır. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde erkekler âlemini tir tir titreten Hızır Bey “Allah’tan korkan erkeğin huzurlu, karısından korkan erkeğinse mutlu” olduğunu ifade ederken erkeksiliğin yumuşak karnına işaret eder. Özgür ve kendi ayakları üzerinde duran karımın her fırsatta ev işlerinin çoğunu benim yaptığımı söylememden rahatsız olması kadınsılığın yumuşak karnına dokunmamdan kaynaklanır. Bir davranışın iptali normun ihlaline götürebilir ve her ihlal de düzeni çökme tehlikesi ile karşı karşıya getirebilir. Karar vericilerden memnun olmasak, birtakım sonuçlarının acısını çeksek de işleyen bir düzenin toptan yıkımını, aşırı romantiklerden başka hiç kimse canı gönülden talep etmez. Söylem içinde kısa devreler yaratan bu tür karmaşalar, eleştirel işlevinden öte düzenin daha kolay içselleştirilmesine hizmet eder. Başka bir deyişle kılıbıklık ataerkil düzenin hava deliğidir. İçerdeki toksik yükün bir espri olarak boşaltılmasına ve söylem içi bir rahatlamaya hizmet eder.

Annenin ev içi hizmetleri gördüğü, babanın para getirdiği, çocuklarınsa ebeveynlerinin rollerini devralmayı öğrendiği bu düzen, tüm duygusal çağrışımlarına rağmen 18. yüzyıl orta sınıfının ürünüydü...
Annenin ev içi hizmetleri gördüğü, babanın para getirdiği, çocuklarınsa ebeveynlerinin rollerini devralmayı öğrendiği bu düzen, tüm duygusal çağrışımlarına rağmen 18. yüzyıl orta sınıfının ürünüydü...

Günümüzde yaşanılan kriz, bir düzen içinde anlamlı olan bu şakanın artık komik olup olmadığı değil. Yeni toplumsal koşullarla kristalize edilen aile yapısının parçalanmasına neden olduğundan evi eski ezberlerde tutmak zor ve yıkıcı sonuçlara gebe.

  • Bireysel farklılaşmanın artışı eski etkinliklerdeki maskülen/ feminen tatmini toplumun yeni nesilleri için anlamsız hâle getiriyor. Verili kimliğin dışarda bıraktıklarının heretik cazibesi ev işlerine farklı anlamlar yükleyebiliyor.

Dışardaki dünyanın kaosundan korkan takıntılı benlikler, mutfaklarının derz aralarını fırçalarken her şeye hâkim olduğu duygusunu edinebiliyor. Evlerin, sokakların ve hatta mahallenin foşur foşur yıkandığını gören yüzbinlerce takipçi benzer bir hazzı paylaşabiliyor. Öte yandan emek piyasasından çekilmiş ve eski kamusal nüfuzunu kaybetmiş altmış beş yaş üstü erkeklerin bir kısmının modern yaşam döngüsünün son aşamasında ev işleriyle ilgilenmeye başlaması (aslında daha çok evin düzenine karışması) veya çocuklarına göstermedikleri ilgiyi torunlarına göstermesi köklü erkeklik rollerinin değişebileceğinin bir göstergesi. Boşanma ve eşlerin vefatı ile evdeki görünmez elin farkına varan birçok erkek, kadınlara hasredilmiş işleri mecburen yaparken bulabiliyor kendini. Söz konusu durumlar geçici birer istisna olarak görülebilir ancak güncel kimlik inşa süreçlerinin yoğunluğuna bakıldığında ev içi rollerin yeniden dağıtılması kılıbıklık kategorisini aşan bir gerçekliğe çıkıyor.

Dünyanın değişimine bağlı olarak evin hızla değiştiği bir noktada ev işlerini, onların temellendiği rol kalıplarını ve cinsiyet normlarını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Öncelikle yaratıcılığın yalnızca sanat, bilim ve felsefe gibi öncelikle erkeklere hasredilen oyun alanlarında var olduğunu düşünmekten çıkmamız gerek. Yaratıcı fikirler gökten zembille inmezler; rutinin içinde tedricen oluşur ve dikkatin yeni bir ivme kazanması ile fark edilirler. Evin gündelik hayatındaki onlarca angarya birçok poetik an barındırır. Yeni temizlenmiş bir salonda ayaklarınızı uzatıp çayınızı yudumlamanın bilim, sanat ve felsefeden aldığınız hazdan aşığı kalır yanı yoktur. İkinci olarak çalışma hayatının getirdiği zaman planlamasını ev işlerine uygulamaktan vazgeçilmeli. Ev bir eko-sistemdir; içinde yaşayanlarla yoğun bir etkileşim içinde karakterini kazanır. Evin işi hiç bitmediğinden ona kesin bir başlangıç ve bitiş çizmek mümkün değildir. Dolayısıyla ev işlerinin yalnızca bir ferdin sorumluluk alanına bırakılmak yerine eşit ve adil şekilde bölüşülmesi gerekir. Bu noktada erkeklerin ev işini “yardım etmek” kalıbında algılamaktan çıkması gerekiyor. Hem cinslerim! Salataya limon sıkmak, bulaşık makinesini boşaltmak veya çocuğu okula bırakmak ilahi bir lütuf değil; her iş gibi, evin devr-i daiminin doğal sonuçlarıdır.

Geçen yüzyıl, çekirdek aile modelinin yanında tek ebeveynli aile tipini de literatüre kazandırdı.
Geçen yüzyıl, çekirdek aile modelinin yanında tek ebeveynli aile tipini de literatüre kazandırdı.

1. Max Weber, Ekonomi ve Toplum, Yarın Yayınları,2008, s. 498

2. Friedrich Engels, Ailenin Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni, Sol Yayınları, 1974, s. 263-264

3. “That Works for Me, Careers After Babies: The Uncomfortable Truth”, https://internationalwim. org/wp-content/ uploads/2023/07/CareersAfter- Babiesv8-min.pdf

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım