Ayakkabılarını çıkar
1953 yılında Fransa Başbakanı Joseph Laniel ve Dışişleri Bakanı Georges Bidault bir heyet ile Türkiye’ye birkaç gün sürecek resmi bir ziyaret için gelirler.
Ankara’daki görüşmelerden sonra İstanbul’da tarihi yerler gezisi de programa dahil edilmiştir. Laniel ve eşi, Sultanahmet Camii’ne girerken ayakkabılarını çıkarmaz: Bir görevli pabuçların üzerine yarı açık deri terlikleri geçirir. Dönemin Büyük ölçüde Fransızca, çok az Türkçe içerikle neşredilen aylık Türk dergisi La Turquie Moderne ise ayakkabılara terlik geçirilen anların fotoğraflarını “Madam ve Mösyö Laniel’in Sultanahmet Camii’ni ziyaret etmek için ayakkabılarını çıkarmalarına lüzum yok” mealinde bir alt yazı ile neşreder. Bu uygulamaya dair bir talebin Paris’ten gelmiş olması pek olası değildir. “Türk misafirperverliği” ni göstermek adına böyle bir hazırlık yapılmış olması akla daha yatkındır. Kamarçini andıran çok sayıda yarı açık terliğin camide bulundurulup misafire tutulması ise en azından bu topraklarda ne görülmüş ne de duyulmuştur… “Şarklı”nın kendiliğinden “Batılı” rical-i devlete müstesna bir nezaket göstermesi, hürmet arz etmesi söz konusu olmalıdır, modernleşme adına. Nitekim misafirlerin lisanında yayınlanan yerel derginin ilgili fotoğrafları veriş şekli de bunu destekler niteliktedir. “Batılı” burada “Şarklı” tarafından tasarlanıp hazırlanmış Oryantalist fiili çok az bir gayret ile gerçekleştirmiş, Frenkçe yerel basın da bunu umuma arz etmiş görünmektedir.
Ayakkabıları çıkarıp ibadethaneyi çoraplarla gezmek büyük meşakkat, hijyen veya güvenlik açısından sakıncalı olmamalı ki bu kadar çok örneğini bu zamana kadar gördük, görüyoruz. 2007 yılında Türkiye’de bir camiye girişte dönemin Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz’in yırtık çorapla görüntü vermesi ise herhâlde bir “Batılının” başına gelmiş en kötü şey… Laniel ve hanımının ayakkabıları çıkardıktan sonra terlikleri giymeleri yoluna dahi gidilmediğini düşündüğümüzde pabuçları çıkarmanın pratik yönünden ziyade sembolik anlamı üzerinde durmak daha yararlıdır.
Konuya, Süleymaniye Camii’ne odaklanarak cami etrafındaki manevi sembolizmi ele alan yakın tarihli bir kitapta hem antropolojik hem tasavvufi yönüyle temas edilmiş idi.1 Afrika’da kumun üzerine üstelik yalnızca ayakla çizilmiş sınırlarla ve kıbleyi gösteren basit bir taş ile tanzim edilmiş açık hava camilerine/ mescitlerine/namazgâhlarına girerken dahi ayakkabıların çıkarılması, hariçteki dünya hayatının, gündelik yaşantının geride bırakılarak maneviyata yönelme ile ilgili bir semboldür. Öyle ki “cami yapmak için ihtiyaç duyulan şeyin bir sınır çizmekten ibaret olduğu” dahi iddia edilebilir. İslam ibadethanesinde “ayakkabısız bulunmak bizi evde olma, yani kişisel ve mahrem yuvamızda bulunma duygusuyla doldur”maktadır. Ayakkabı, hanemiz gibi korunaklı ve bize ait olmayan umumi dış mekânda zemindeki bedene zarar verici somut objelere karşı bir korunaktır, bunlarla irtibatladır. Beşerin dünya üzerindeki hikâyesinde “iptidai” olan yalın ayaklı safhadan kurtulup “ilerleme” sağlaması ile bağlantılıdır. “Modern insan ayakkabı insanıdır” ve modern birey için “soyunmanın esaslı bir temsili olan” ayakkabıyı çıkarmak, tedirginlik vericidir. Ayakkabı “bir yönüyle ilksel olana verilmiş cevapların toplamı” olan medeniyet ile çok kuvvetli bir şekilde raptedilmiştir. Osmanlı-Türk modernleşmesinin kritik merhalelerinden Tanzimat’taki ilk fikriyat teşekkülünün dahi Tanpınar’ın tespiti ile medeniyetçilik etrafında vücuda gelmiş olmasını anımsayarak2 Türkiye’de ayakkabıya atfedilen anlamları bu bağlamda düşünmek mümkündür.
İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri, Rûhu’l-Beyân’da “Şüphesiz ben senin Rabbinim, ayakkabılarını çıkar. Sen mukaddes Tuvâ vadisindesin.” ayetine verilmiş farklı manaları sıralar iken3 ayakkabıları çıkarmak hususunda Hz. Üftâde’nin verdiği “Tabiat ve nefsi çıkar, terk et!” anlamından hareket ederek şöyle bir izaha gider: Ayette sanki şöyle denilmektedir: “Nefsini ve ona tabi olan şeyleri ne olursa olsun aklından çıkar, bırak ve öyle gel.” Safalı bir yer olan Topkapı Sarayı’nın son avlusunda Boğaz’ın girişine nazır tatlı Sofa Camii, müze olan sarayda ayakkabılarımızı çıkararak ziyaret etmek zorunda olduğumuz tek yerdir. Bu ziyareti murat edelim…
1. Ahmet Murat Özel, Taşı Taşırmak: Bir Cami Risalesi (İstanbul: Ketebe, 2023), 10-11, 25, 51-54.
2. Gökhan Çetinsaya, “Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti”, Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası: Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi (Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 1), ed. Tanıl Bora, Murat Gültekingil, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2009), 54-71.
3. İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyân: Kur’an Meali ve Tefsiri, c. 12 (İstanbul: Erkam Yayınları, 2008), 174-76.