Elhıknî bi'r-refîki'l a'lâ diyerek âlem-i bekayı teşrif buyuran Peygamberimizin ümmetinin evliyalarının da âlem-i bekaya irtihalleri şüphesiz bir şeb-i arûstur.
Her sene aralık ayının on yedinci günü icra edilen törenlere Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden Mevlana hazretlerinin cezbesine kapılmış binlerce can katılmaktadır.
Şeb-i Arûs bana hep Emir Sultan’ın erguvan faslını hatırlatmıştır. “Uzaktan yakından şeyhler, dervişler, fukaralar, meczub-ı ilahiler tac-ı şerifleri, takkeleri ile zikrederek, gülbank çekerek, ilahi okuyarak Emir Sultan dergâhına gelirler, gündüz ve gece Kur’an tilaveti ve zikir meclisleriyle meşgul olurlar. Mahşerî bir kalabalıktır” diye anlatıyor Evliya Çelebi.
Araçlar değişmiş olsa da fiilin arkasındaki anlam hep aynı. Kimi zaman özel hazırlanan trenler, özel olarak seçilen kondüktörler ile kimi zaman da otobüsler ile, şeyhler, dervişler, mazannaler İstanbul’dan kalkıp Hz. Pir Mevlana’nın huzuruna geliyorlar.
Fotoğrafların yılı kaç bilemiyorum, 1960’lar, belki 70’ler. En sağda oturan, Sadettin Heper. Zekâizade Hafız Ahmed Efendi’den musiki dersleri almış, çok sayıda Mevlevi ayin-i şerifini notaya alarak, bunların günümüze ulaşmasını sağlamış bir musikişinas.
“Sevelim Hazret-i Mevlana’yı” adlı bestesi sevilerek okunan eserlerden. Bütün bunlar bir yana, Kani Karaca’yı yetiştirmiş olması Sadettin Heper’in Türk musikisine en büyük katkısı olsa gerek.
Ortada oturan zat-ı şerif Hobçuzade Şakir [Çetiner] Efendi. Karabaş Tekkesi post-nişini meşhur bestekâr Hobçuzade Mehmed Şakir Efendi’nin torunu. Babası da aynı tekkede post-nişin olmuş olan Ali Rıza Efendi de devrinin tanınmış zakirbaşılarından idi. Şakir Efendi de hem bestekâr hem zakirbaşı hem kudümzen. Bunun yanı sıra usulüyle Miraciyye okuyabilen yani Miraciyyehan olan son büyük üstatlardan idi.
Şakir Efendi’nin solunda oturan zat ise Yenikapı Mevlevihanesi’nin bendesi, delisi ve velisi Polis Burhan. Ömrünün tamamını Yenikapı Mevlevihanesi’ni ayakta tutmak için harcamış, hiç evlenmemiş, kimseye kızmamış, bir kişinin bile gönlünü kırmamış, manevi bir saltanatın bu harap sembolünün muhafazası için delicesine bir gayretle çalışmış, Mevlana âşığı bir derviş. Burhan Öcal, Konya’dan İstanbul’a yapılan yolculuklarda ufak tefek getir götür işlerine bakar, mutrib heyetinin ihtiyaçlarını giderir.
Yıllar sonra Rusuhi Baykara, oğlu Baki Bey’in de sema çıkarmasını isteyince, Ahmed Bican Efendi Baki Bey’in hocası olmuş, müptedi mukabelesi de İstinye’de Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yazlık olarak kiraladığı Pakize Hanım Yalısı’nın salonunda yapılmıştı. Ahmed Bican [Kasapoğlu] tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra da semazenler yetişmesi için uğraş vermiş, sadece yurt içinde değil yurt dışında da birçok sema ayini yapmış, sema konusunda çok titiz olup çok iyi öğrenciler yetiştirmiştir.