Aliya İzzetbegoviç’in okuduğu kitaplar
Aliya İzzetbegoviç’in okumaları, altı yıla yakın yattığı hapis döneminden çok önce başlamış. Tarihe Tanıklığım’dan öğrendiğimize göre o, İslam Deklarasyonu ve Doğu Batı Arasında İslam kitaplarını 1983’te hapse girmeden önce yazmıştı. İslam Deklarasyonu’nda Doğu Batı Arasında İslam kadar referans gösterdiği kitap yoktur. Doğu Batı Arasındaki İslam’da ise, ele aldığı konuyla ilgili kitaplardan söz eder. Onun asıl kitaplardan, yani herhangi bir konu bağlamında değil de sadece o kitabı konu alan notlarına ise Özgürlüğe Kaçışım’da rastlarız.
Özgürlüğe Kaçışım’ın alt başlığı Zindandan Notlar’dır. Kendisi dağılmanın eşiğine gelen komünist Yugoslavya mahkemelerince “düşünce suçlusu” olarak on dört yıl hapse mahkûm edilmişti. Onun “düşünce suçu”ysa, İslam Deklarasyonu’nda geçen, Müslümanların artık iktidarı ele almalarına yönelik çağrısıydı. Yugoslavya mahkemesi bunu ülke için bir tehdit diye algılamış. İzzetbegoviç’in bütün savunmalarını, bile isteye göz ardı etmişti. İzzetbegoviç o trajikomik mahkeme sürecini Tarihe Tanıklığım’da ayrıntılarıyla anlatır.
Aslında İzzetbegoviç, Özgürlüğe Kaçışım’daki notlarını, uygun bir vakit bulabilirse, Doğu Batı Arasında İslam’ı yeniden yazmak için tutar. Gerçekten de paralel bir okuma yapıldığında Özgürlüğe Kaçışım’daki notlarla Doğu Batı Arasında İslam’daki konuların bağlantılı olduğu görülür.
İzzetbegoviç hayatı boyunca, İslam’ın 21. yüzyıl insanına ne söylediğiyle ilgilenir. Müslümanları ve Müslüman dünyayı düşünerek hareket eder.
Pergel metaforuna başvuracak olursak diyebiliriz ki onun düşünce dünyasının sabit ucu Bosna-Hersek’te durur, hareketli ucuysa bütün İslam diyarını dolaşır. Öyle olduğu için sürekli özgürlük, sanat, ahlak, hukuk, din, siyaset, tarih, var olmak gibi konular etrafında felsefesini oluşturur.
Özgürlüğe Kaçışım’ın bir bölümünün başlığı, “Doğu Batı Arasında İslam’a Haşiye”dir. Oysa kitabın bütünü de Doğu Batı Arasındaki İslam’a haşiye olarak okunabilir.
Arkeoloğun çekiç darbeleri
Özgürlüğe Kaçışım’da daha çok felsefe ve edebiyat kitaplarına yer ayırdığını görürüz İzzetbegoviç’in. Edebiyat kitapları arasında ise, daha çok roman ön plana çıkmaktadır. Romana ayrı bir önem atfeder İzzetbegoviç. Çünkü öğrencilik yıllarından beri tarih kitaplarıyla uğraşmaktadır, tarih kitaplarına ayrı bir ilgi duymaktadır. Romanda insan, olay ve tarihten söz edilmektedir.
Birinde gerçekler yazılırken, diğeri hayal yani kurgu mahsulüdür. Fakat İzzetbegoviç böyle düşünmez. O, tarihi dâhili ve harici tarih diye ikiye ayırır. Harici tarih, tarihçilerin elinden çıkmıştır, daha çok siyasi konuları, savaşları ele alır. Dâhili tarihse, romanlardır. Roman, bir sanat ürünüdür ve şahısların hayatını ele almaktadır.
Romandan bir toplumun yapısını; değerlerini, ailelerini, kurumlarını, insan ilişkilerini, zaaflarını, bunalımlarını… öğrenebiliriz. Dolayısıyla tarih kitaplarında bulamayacağımız ince ayrıntıları romanda bulabiliriz. Hatta İzzetbegoviç’e göre dâhili tarih bilinmeden harici tarih tam manasıyla anlaşılamaz.
İzzetbegoviç’e göre Jean Paul Sartre ve Albert Camus gibi egzistansiyalist filozofların roman yazması manidardır. Dostoyevski ve Kafka’yı aynı felsefe akımı içinde düşünmek mümkün. Hepsi de felsefelerini, roman yoluyla, yani bir şahsiyet ve hayat örneği ortaya koyarak gerçekleştirmeye çalışmışlardı. Aynı doğrultuda İzzetbegoviç’in Balzac, Tolstoy, Ivan Turgenyev, Gorki, Gogol, Puşkin, Stendhal, Victor Hugo, Edgar Allan Poe, Knut Hamsun, Goethe, Émile Zola, Charles Dickens, Günter Grass, Lawrence Durrell, Oscar Wilde, Thomas Mann, Guy de Maupassant, BertoltBrecht ve Ivo Andric okuduğunu görüyoruz. O, tarih ve felsefe okumalarını roman, hikâye, piyes ve şiir kitaplarıyla sürekli takviye etmiş. Felsefi konuları tartışırken, bu isimler üzerinden örnekler vererek kıyasta bulunmuş.
- İzzetbegoviç’in dili sade ve anlaşılırdır; üslubu akıcıdır. O, billurlaşmış düşünceyi yalın, en kısa yoldan iletecek biçimde kurar cümlelerini. Ağdalı bir üslubu yoktur, yazarken edebî sanatları kullanmaya da gerek duymaz. Tam bir düşünür, onun da ötesi filozof gibi hareket eder, yazar. İzzetbegoviç’in cümleleri bir arkeoloğun ufak çekiç vuruşlarına, fırça darbelerine benzer. Âdeta üstü toprak ve taşla örtülerek unutturulmak istenilen İslam düşüncesini ortaya çıkarmak için çalışır. İzzetbegoviç’in bu hassas, yalın ve sürükleyici üslubunda edebiyata, özellikle roman ve şiire verdiği önemin, bu alanlarda yaptığı okumaların etkili olduğu söylenebilir.
En çok sevdiği, kitaplarına başvurduğu romancı ise, Herman Hesse’dir. Özgürlüğe Kaçışım boyunca Hesse’nin Boncuk Oyunu’yla karşılaşırız. Hesse’nin konuları da İzzetbegoviç’e cazip gelir. Çünkü onun bütün metinlerinde felsefi bir altyapı, daha doğrusu felsefi konuların tartışıldığı alt katmanlar vardır.
Hesse de felsefeye meraklıdır, insancıldır, merhameti ön plana çıkarır, İzzetbegoviç de. Üstelik Hesse neredeyse bütün romanlarında mutlaka bir sanat dalıyla ilgilenir, bir sanatçının hayatını ele alır. Sanatçının hayatını anlatırken, bir yandan da hayat ve sanatı tartışır.
İzzetgeviç’in ana konusu zaten hayat ve insandır. Sanatı hayat ve insan bağlamında düşünmeyi çok sever İzzetgeboviç. Özgürlüğe Kaçışım ve Doğu Batı Arasında İslam’da çokça sanattan söz eder.
Merkezini kaçırmayan bir bakış
İzzetgeviç’in bu bağlamda kuram kitaplarıyla haşir neşir olduğunu da belirtelim. O, Marksist estetikten varoluşçu estetiğe, Aristoteles, Platon, Kant, Hegel, Nietzsche, Niccolo Machiavelli, Henri Bergson, Søren Kierkegaard, Karl Marks, Friedrich Engels, Martin Heidegger, Sigmund Freud,Eric Fromm, Max Weber’den Jose Ortega y Gasset’ye estetikle ilgili kitapları zevkle okur.
Estetik düşüncesiyle ahlak ve hukuk düşüncesi arasında rahatlıkla bağlantı kurar. Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedid’ten bile sanat kuramıyla, Avrupa felsefesiyle ilgili çıkarımlarda bulunur. Bu yönüyle İzzetbegoviç orijinal bir düşünürdür.
Aslında , Theodor W. Adorno, Jacques Derrida veya Max Horkheimer gibi postmodern filozofların dilden ve edebî metinlerden yola çıkarak yapmaya çalıştıkları “yapısöküm” yöntemini kullanır İzzetbegoviç. Bunda gayet de başarılıdır.
İzzetbegoviç’in ulaştığı sonuçlar, hâlen çoğu düşünürün aklına gelmeyecek kadar ilginçtir. İsmini saydığımız postmodernleri de okuduğunu belirtmeden geçmeyelim.
On yedi on sekiz yaşlarında ağır metinlerle uğraşabildiğini belirtir İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım’da. Ağır metinlerden kastı; Immanuel Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’si, Henri Bergson’un Yaratıcı Tekamül’ü, G. W. F. Hegel’in Tarih Felsefesi’si ve Oswald Spengler’in Batının Çöküşü’dür. Özgürlüğe Kaçışım’da da bu kitaplardan sık sık söz eder. Ayrıca Tarihe Tanıklığım’da bunlarla ilgili “en çok etkilendiğim kitaplar” diyecektir.
Öyleyse şunu söyleyebiliriz: İzzetbegoviç’te düşüncenin sürekliliği söz konusudur. Diğer ifadeyle bir kitabı en iyi şekilde anlamak için, belki de hayatı boyunca okuduğu diğer kitaplarla o kitap arasında bağlantı kurmuştur İzzetbegoviç. Bu şekilde onun çok verimli bir okuma gerçekleştirdiğini düşünebiliriz.
Zaten Özgürlüğe Kaçışım’da çok sayıda kitap okumanın değil az sayıdaki kitabın bütün yönleriyle anlaşılarak okunmasının daha önemli olduğunu söyler. O, edebiyatı, felsefi konuları çözümlemek için kullanır. Tersi de doğrudur. Yani bir romanı ele alırken, rahatlıkla Rousseau’dan istifade edebilmektedir.
İzzetbegoviç’in temel kitabı ise, Kur’an-ı Kerim’dir. Bütün okumalarını Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamak üzere yaptığını söyleyebiliriz. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler, onun dönüp dolaşıp geldiği yerdir. İzzetbegoviç’in orijinal taraflarından biri de budur: Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ayet veya sureyle örneğin Homeros, Dante, Shakespeare, Rainer Maria Rilke veya T. S. Eliot’ın bir şiiri ya da Samuel Beckett, James Joyce, William Faulkner, Thomas Bernhard, George Orwell, Milan Kundera, Aldous Huxley’in bir romanı arasında bağlantı kurar.
İzzetbegoviç, kutsal metinlerle edebî metinler arasındaki mutabakata dikkat çeker. Zaten İzzetbegoviç’e göre sanat, dinî bir uğraştır. Sanatçının dindar olması gerekmez. Sanatçısına rağmen bütün sanatsal uğraşların dinî olduğunu söyler o.
Fakat İzzetbegoviç’in dinden ne kastettiğini hemen belirtelim. İzzetbegoviç’e göre din, maddeyi aşan yani ruhla ilgili olandır. İzzetbegoviç gelmiş geçmiş bütün düşüncelerin üç kategori altında toplanabileceği kanaatindedir: materyalizm, din ve İslam.
Materyalizm insanı sadece beden olarak ele almıştır. Din ise, sadece ruh olarak. İslam’da bu ikisinin birleşimi vardır. İslam, insanı parçalamadan, diğer ifadeyle bir yönüne ağırlık verirken diğer yönünü ihmal etmeden değerlendirir. İzzetbegoviç bu yüzden sanatın din ile aynı kaynaktan çıktığını söyler.
İslam dünyası ile irtibatı
İslam âlimlerinden kimleri okumuş İzzetbegoviç? Özgürlüğe Kaçışım’da en çok ismi geçen Müslüman yazar Fazlurrahman’dır. Fazlurrahman’ın düşüncelerine eleştirel tonda yaklaşmaz. Bunu, Fazlurrahman’ı henüz eleştirecek düzeyde okumadığını, okurken sadece anlamak için notlar tuttuğu şeklinde yorumlayabiliriz.
İzzetbegoviç’in tasavvufa dair fikirleri de daha çok Fazlurrahman menşelidir. Diğer eserlerine başvurduğu Müslüman yazarlarsa; İbn Sina, İmam Gazali, İbn Tufeyl, İbn Hazm, Katip Çelebi, Muhammed İkbal, Ebu’l-Hasen el-Eş’ari, Hakim Tirmizî, İbn Haldun, Firdevsî, Nizamî, Sadi-i Şirazî, Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh’dur.
İzzetbegoviç’in kitaplarını yüzeysel bir okumaya tabi tutarsak, İslam düşünce geleneğinde herhangi bir ekole dâhil olmadığını söyleyebiliriz. Derinliğine okursak, onu Ali Şeriati ve Muhammed İkbal’le karşılaştırmamız gerekir. Onların ilk göze çarpan ortak özellikleriyse, “öze dönüş” çağrısı etrafında buluşmalarıdır.
Biz daha çok Özgürlüğe Kaçışım merkezinde İzzetbegoviç’in neler okuduğunu tespit etmeye çalıştık. Yazıya Özgürlüğe Kaçışım’da ismi anılan kitapların hepsini de almadık. Alsaydık zaten yazı, o listeyle dolup taşardı.
İzzetbegoviç’in kitapları ayrıntılı bir şekilde incelenip hangi eserlerden beslendiği ortaya çıkarılabilir. Bunun faydasına inanıyoruz. Çünkü İzzetbegoviç, modern çağın ortaya attığı ve uğraştığı meselelerle ilgili Müslümanların söyleyeceği ne var diye sorulduğunda başvurulacak en baştaki isimlerden biridir.