Agorafobik Gezgin: Jacqui Kenny’nin sınırları(nı) aşma hikâyesi
Jacqui Kenny, Londra’da yaşayan bir Yeni Zelandalı… Başına gelen ileri derecede anksiyete problemi sonrası, kurucusu olduğu dijital prodüksiyon şirketini kapatır. Fobisinin kendisini eve hapsettiği günlerde “Google Street View” üzerinden farklı ülkeler keşfeder. Hep gitmek istediği yerleri odasından çıkmadan gezebiliyor olmak ona yeni fikirlerin kapısını aralar. Sevdiği ülkelerden aldığı ekran alıntılarını Instagram hesabında paylaşmaya başlar. Google’ın da desteğiyle kendisi gibi mental hastalığı olan çok sayıda insana yardım etmek için “The Agoraphobic Traveller” web sayfasını açar. Jacqui Kenny ile sınırları(nı) aşma hikâyesini konuştuk.
Sayfanda eskiden Londra’da bir şirketinin olduğunu okudum. Kendini “Agoraphobic Traveller” olarak tanımlamadan önce ne ile meşguldün?
10 yıl boyunca Londra’da bir dijital prodüksiyon firmasının kurucu ortağı olarak çalıştım. Ondan önce de film endüstrisinde çalışıyordum.
Seni böyle bir sayfa açmaya iten sadece fobin değil diye düşünüyorum. Ekran alıntısı yaptığın fotoğraflarda günlük hayattan estetik kareler var. İçindeki sanatçı evden çıkamama durumuna çare bulmuş gibi… Ne dersin?
Hayır, bu projeye sadece fobim yüzünden başladım. Bir şeyleri her zaman farklı yollarla yapmaya dair bir ilgim vardır. Film endüstrisindeki tecrübelerim bana geleneksel film ve fotoğraf becerilerini kazandırdı ve daha sonra, dijital endüstrideki deneyimlerim ise artık insanlar arasındaki iletişimin ve yaratıcılığın yeni yollarla sağlandığı gerçeği karşısında gözlerimi açtı. Bir de ben hep Instagram hayranı olmuşumdur. Sadece doğru projeye denk gelene kadar bekliyordum.
Bu platformu ayrıca mental hastalıklarla ilgili konuşmak için de kullanmak istiyordum, bu yüzden benim için kaçınılmaz son, mükemmel uyum oldu. Yaratıcılığım kuşkusuz fobimle başa çıkmamı sağlıyor, ona çözüm buluyor ve onu iyileştiriyor.
Bu projeye ne kadar ihtiyacım olduğunun projeye başlamadan önce farkında değildim. Şimdi sürekli yeni fikirler, yeni dünyalar ve sınırları aşabileceğim yeni yollar üzerine düşünüp duruyorum. Bu yüzden Google Street View’i keşfettiğim için çok memnunum. :)
Bir fotoğrafçı elinde makinesi ile istediği anı yakalayana kadar sokak sokak yürür. Bazen o kare günlerini alabilir. Kırgızistan’da ineğiyle yürüyen adam, Moğolistan’da yolun kenarında yürürken objektife bakan kadınlar, Meksika’da sokak lambasının yanında durmuş saçı ile oynayan kadın ya da Belçika’da evlerinin kapısından sokağı seyreden ihtiyar çift sana poz veriyor gibiler. Dünyanın dört bir yanından geniş bir arşive sahip Google Street View’de istediğin kareyi bulman ne kadar zamanını alıyor?
Bu çok fazla zamanımı alıyor. İlk olarak, sevdiğim tüm elementleri içerisinde barındıran bir şehir veya kasaba arıyorum. Işık benim için son derece önemli, renkler de öyle. Bir kez heyecan verici bir yer buldum mu, sokak sokak o sihirli, donmuş anı yakalayana değin inceliyorum.
Gerçekten bana özel gelen, sevdiğim bir resmi bulmak günlerimi ve haftalarımı alabiliyor. Bugüne kadar 27 bin ekran görüntüsü aldım ve açıkça söylemek gerekirse, yaklaşık 10 kadar resmi gerçekten çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Aradığım bir resimde istediğim her elementi bir arada görmek neredeyse imkânsız… Maalesef objeler üzerinde hiçbir kontrolüm yok çünkü benden önce o görüntüler hâlihazırda oluşturulmuşlar. Birçok kez o anların içerisinde bulunmak ve etraftaki birkaç şeyi değiştirmek istemişimdir. :)
Senin yaptığını, yaşadığım şehir İstanbul üzerinde denedim. Trafik ve kalabalık çok yorucuydu. :) Sonra seçtiğin fotoğraflarda agorafobiden muzdarip çok sayıda insan için ortak bir dil kullandığını hissettim. Sokakların çoğu ıssız, az sayıda insan ya da hayvan var. Bilgisayar başındayken bile, dünyanın kalabalık şehirlerinde özellikle gezmediğini söyleyebilir miyim?
Evet, bu doğru. Kalabalıkları çok sevmiyorum. Benim görüntülerimin onlardan izole edilmiş bir hissi var ve sanıyorum ki, aşırı bir anksiyeteden kaynaklanan yalnızlığın bir yansıması bu.
Zihnimde neler olduğunu anlamak çok zor, bu yüzden benim görsellerim benim adıma konuşuyor. Instagram takipçilerim de yorumlarında bu durumdan bahsetmeden önce ben de bu durumun farkında değildim.
Işık ve gölge seçkilerini çok sevdim. Senegal, Şili ve Afrika’daki ağaç gölgeleri etkileyiciydi…
Görüntülerimden bazılarını şu anda sitemde satıyorum. Google, geliri Beyin ve Davranış Araştırma Kuruluşu’na gidecek şekilde seçtiğim birkaç görüntüyü satmam için bana özel bir izin verdi. Üstelik New York’ta açtığım sergimin sponsoru oldu. Bence birçok insan böyle bir şeyin gerçek oluşuna çok şaşırdı. Kendimi çok şanslı hissediyorum.
Sosyal medyanın insanları birbirinden uzaklaştırdığı üzerine çok sayıda çalışma var. Senin hikâyende ise tam tersi bir süreçten bahsedebiliriz. İnsanlardan uzak kalmak isteyenler için sosyalleşme mekânı oluşturmuşsun. İnsanlardan ne gibi tepkiler alıyorsun?
Evet, sosyal medyanın her zaman iyi şeyler için bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyanın insan zihni üzerinde olumsuz bir etkisi olduğuna dair birçok çalışma var, bu yüzden daha olumlu bir örnek sunabiliyor olmak çok hoş bir duygu.
Bence Instagram gibi platformlar sayesinde insanlara yardım eli uzatabileceğimiz çok ama çok fazla yaratıcı yollar göreceğiz, bu tarz çabaların henüz ilk adımlarındayız. Benim insanlardan aldığım tepkiler gerçekten harika.
Her gün aynı sıkıntıları çeken insanlarla ya da sadece konuşmak isteyenlerle iletişim kuruyorum. Konuşma ve yazma konusunda çok iyi değilimdir, bu yüzden görüntü dilini diğer insanlarla iletişime geçmek için kullanabilmem beni çok mutlu ediyor. Ayrıca insanları başka dünyalara götürmeyi de seviyorum. :)
Başladığın nokta ile geldiğin noktayı karşılaştırdığında neler söylersin? Kaç kişinin tedavi sürecine katkı sağladın? Sende iz bırakan birkaç hikâye paylaşır mısın?
Muazzam bir yolculuktu benim için, özellikle son bir yıl. Kendi içimde çok iyi hissediyorum ve birçok güçlüğü aşmamı sağladı bu deneyim. Bence en fazla da üzerinde açıkça konuşmak onu aşmam için anahtar oldu, neredeyse artık üzerimde eski etkisi yokmuş gibi. Bu durumdan muztarip o kadar çok insan artık yalnız hissetmediklerini söylediler ki, bu yüzden tam da bu noktada bunun çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten harika hikâyeler gönderiliyor bana. Hatta bir doktor benim aldığım görüntülerden birkaçını uçak korkusu olan insanlara bir ilham kaynağı olması için ofis duvarına astığını söyledi. Benim hikâyemi paylaşmayı çok seviyormuş. Hem sanal hem gerçek dünyada insanlara yardım ettiğimi bilmek o kadar güzel ki…
Türkiye’de bir gezintiye çıksan nereleri ziyaret ederdin? Sevebileceğini düşündüğüm yerler var ama bu keşfi sana bırakıyorum.
Türkiye hakkında çok fazla şey bilmiyorum fakat her zaman ziyaret etmeyi istediğim bir ülke olmuştur. Oraya bizzat gitmeyi çok isterdim. Eğer önerilerini benle paylaşırsan, bu harika olur. :)