Zengin Afrika'nın cömert sultanı: Mensa Musa
14. yüzyılın başlarında çıkmış olduğu hac yolculuğu sırasında ayak bastığı her yerde sadaka olarak altın dağıtan ve geçtiği yerlerde yıllarca bolluğa vesile olan dönemin önemli imparatorluklarından Mali İmparatorluğu’nun en bilinen sultanı Mensa Musa ile tarihi boyunca sömürgeci güçlerin dikkati, Afrika kıtasının üzerinde yoğunlaşmıştır.
Günümüz dünyasında bulunan en zengin 26 insanın servetinin en yoksul 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit olduğu bilinmekte. Bu küresel adaletsizlik, zengini her geçen gün daha zengin yaparken, yoksulluğu da aynı oranda arttırarak günümüz dünyasının en fakir ülkelerini barındıran Afrika kıtasında yaşam şartlarını iyice zorlaştırmaktadır.
Bünyesinde köklü medeniyetleri, isimleri, günümüze kadar uzanmış irili ufaklı imparatorlukları, bir çok din, dil ve etnik grubu barındıran bu kıta, aynı zamanda sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları ile de tarihi boyunca sömürgeci güçlerin, deyim yerindeyse iştahını kabartmıştır.
İlk olarak, 14. yüzyılın başlarında çıkmış olduğu hac yolculuğu sırasında ayak bastığı her yerde sadaka olarak altın dağıtan ve geçtiği yerlerde yıllarca bolluğa vesile olan dönemin önemli imparatorluklarından Mali İmparatorluğu’nun en bilinen sultanı Mensa Musa ile dikkatler bu kıta üzerinde yoğunlaşmıştır.
Gana İmparatorluğuna bağlı birkaç Malinke Krallığının birleşmesiyle meydana gelen Mali İmparatorluğu, Gana’nın zayıflamasıyla 1235 yılında Aslan Kral lakaplı Kral Sundiata önderliğinde kurularak 15.yüzyıla kadar Batı Afrika’daki hakimiyetini sürdürmeyi başarmıştır. 1280 yılında dünyaya gelen Musa’ya ilk olarak Kankan (annesinin adı) Musa yani Kankan’ın oğlu Musa denilmekteydi.
1307 yılında babası Faga Laye’nin vefatıyla Mali İmparatorluğunun başına geçince, ona Mandeng dilinde ‘Sultan Musa’ anlamına gelen Mensa Musa denilmeye başlandı. İmparatorluk en geniş sınırlarına Mensa Musa döneminde ulaşmış olup, imparatorluğun sınırları Batıda Atlas Okyanusu’ndan başlayıp Doğu’da Nijer sınırına, Kuzey’de Sahra Çölün’den Güneyde Fildişi’ne kadar genişlemişti.
Yazılı tarihin sayfalarında Mensa Musa
Dindar ve cömert bir kişiliğe sahip olan Mensa Musa’dan ilk olarak, 1352 – 1353 yılları arasında abisi Mensa Süleyman tahtta iken buraya seyahat etmiş olan Faslı ünlü seyyah İbn-i Batuta bahsetmektedir. Onun ne kadar cömert bir insan olduğu ile alakalı bir hikayeye seyahatnamesinde yer veren İbn-i Batuta olayı şu şekilde anlatmaktadır;
“İbn Şeyhi'l-Leben adıyla bilinen Tilimsânlı bir adam, Mensâ Musa'ya 7,33 miskal altın vermişti. Musa o sıralarda bir çocuktu. Daha sonra hükümdar oldu. Gün geldi İbn Şeyhi'l-Leben bir meseleden dolayı Musa'nın huzuruna çıkınca bizimki onu hemen tanıdı, yanına çağırdı, birlikte benbîye oturdular.
Mensâ, ihtiyarın vaktiyle kendisine yaptığı iyiliği anlatıp kumandanlara dönerek: "Böyle güzel bir iş yapan adamın hediyesi ne ola?" dedi. Onlar da: "İyilikler on katıyla karşılanır âyeti gereğince 70 miskal ver!" cevabını verdiler.
Mensâ Musa ona 700 miskal altın ile kıymetli bir giysi, pek çok köle ve hizmetçi hediye ederek yanından hiç ayrılmamasını emretti. Sözü geçen İbn Şeyhi'l-Leben'in oğlu da bana aynı hikâyeyi anlatmıştır. O Mâlî'de Kur'an okutan ilim âşıklarındandır."
Dillere destan olan hac yolculuğu
Mensa Musa’nın Mali İmparatorluğu tarihinde en bilinen isim haline gelmesi, ülke sınırlarını en geniş araziye ulaştırmasından ziyade 1324 – 1325 yılları arasında yapmış olduğu hac yolculuğundan kaynaklanmaktadır.
- Bazı rivayetlerde istemeden annesinin ölümüne sebep olduğu söylenen Musa, yapmış olduğu hatadan dolayı duyduğu derin bir üzüntü ile ömrünün kalan kısmını hayır yaparak geçirmeye başlamıştı.
Her gün bir köle azat edip bolca hayır işlemesine rağmen vicdan azabı dinmeyince dönemin önde gelen alimlerinin tavsiyesi ile Hz. Prygamber’in kabrini ziyaret etmeye karar verdi. Bunun üzerine ülke geneline haber salarak hazırlıklar başlattıktan sonra 60 bin kişilik kafileyle yola koyuldu.
Kafilesindeki tüm develere ve atlara taşıyabildiklerince altın yüklenmiş, binlerce köleye de yaklaşık 7 kiloluk altın tozu taşıma görevi verilmişti.
Ayrıca yolculuğu boyunca her Cuma günü geçtiği yerlere cami inşa ettirmek üzere 10 bine yakın işçiyi de beraberinde götürüyordu.
Geçmiş olduğu her yerde sadaka olarak dağıttığı altınların 100 bini bulduğu söylenmektedir.
Mısır’a uğradığında Memlûklerle büyük ticari anlaşmalar yapmış ve savaşçı Memlûk Türklerinden alarak beraberinde götürdükleri olmuştur. Hatta Mısır’da o kadar çok alışveriş yapmış, sadaka vermişti ki ülkede altının çoğalmasıyla birlikte on yıldan daha fazla bir süre bolluk yaşanmasına vesile olmuştu.
Yola çıkarken beraberinde götürdüğü tüm mal varlığı hac ziyaretini tamamlayıp dönüşe geçtiğinde tükenmek üzereydi. Son kalan altınları da Hz. Peygamber’in soyundan gelen birkaç kişiyi kendisiyle birlikte ülkesine dönmek üzere ikna etmek için harcamıştı. Hac ibadetini tamamlayıp ülkesine dönerken Mısır’lı bir tüccar olan Tacir Köyükoğlu Sirâceddîn’den borç almış olsa da sonrasında borcunu misliyle ödemişti.
Yolculuğu boyunca cömertçe dağıtmış olduğu altınların hikâyeleri gün geçtikçe dilden dile aktarılarak kıtanın dışına kadar taştı. Öyle ki ölümünden iki yıl sonra, 1339 yılında İtalyan haritacı Angelino Dulcert tarafından çizilen haritada, daha sonra da 1375 yılında İspanyol bilimci Cresques Abraham’ın çizdiği Katalan Atlası’nda elinde altından top tutan altın taçlı sultan olarak resmedildi.
Afrika'da ilmin ve ticaretin merkezi
Hac dönüşü tanışıp beraberinde getirdiği önemli isimlerden birisi de Endülüslü şair ve mimar Ebu İshak Es-Sahili idi. Dindar bir Müslüman olan Mensa Musa, restorasyonlarla günümüze kadar gelmiş olan Timbuktu’daki Djenberger Camii’ni Ebu İshak Es- Sahili’ye yaptırmış ve bölgede İslâm’ın sembolü olarak önemli bir eser bırakmıştır. Mensa Musa’nın ilme verdiği değer ve İslâm’ı yaymak adına yapmış olduğu çalışmalar hiç azımsanmayacak kadar önemlidir.
Özellikle tebliğ için görevlendirdiği kişilere bolca altın vererek gidebildikleri en uzak yerlere gidip yerleşmelerini ve İslâm’ı anlatıp davette bulunmaları konusunda emirler vermiştir.
Bu çalışmalar sonucunda günümüzde bile Batı Afrika’nın birçok bölgesindeki kabilelerde ve köylerde hala temeli o zamanlardan atılan Müslüman topluluklara rastlanmaktadır.
Bunların yanında Timbuktu’da yaptırmış olduğu kütüphane ile bu şehri bir ilim ve eğitim merkezi haline getirmiştir. Gırnatalı ve Mısırlı alimleri buraya davet ederek eğitim faaliyetleri başlatmıştır. Tüccarlara gittikleri bölgelerden kitaplar getirterek onları ödüllendirmiş ve bir çok değerli eseri buraya toplatmıştır. Farklı dillerden bir çok eserin biriktiği kütüphanede, eğitim faaliyetlerinin yanı sıra tercüme faaliyetleri de büyümeye başlamıştır.
Zamanla tüccarların ve alimlerin uğrak noktası haline gelen Timbuktu, bünyesinde yüz binlerce el yazması eser bulundurup Afrika'nın en büyük ilim merkezi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Ülkesi ve dini adına yapmış olduğu bu çalışmalarla kıtaya büyük faydalar sağlayan Mensa Musa, 1337 yılında vefat ederek yerini oğlu Meghan’a bırakmıştır. Kendisinden sonra sınırlarını genişletmeyi başaramayan Mali İmparatorluğu yavaşlama dönemine girmiş ve 15. yüzyılın ortalarından Songay Sultanlığı’nın güç kazanmasıyla bölgedeki hakimiyetini kaybetmiştir.