Yemen: Zindana çevrilen bir ülke
Binlerce insanın savaş sebebiyle hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın yerinden ayrılmak durumunda kaldığı, yine milyonlarla ifade edilen sayıdaki insanın gıdaya ulaşma konusunda büyük problemler yaşadığı Yemen’de durum her geçen vakit daha da vehâmet arzediyor. Nüfusun %80’lik bir kısmının insani yardım ve korumaya muhtaç olduğu ülkede, hukuka ve insanlık onuruna aykırı yaşananlar da eksik olmuyor. Diğer misallerin yanısıra hapishanelerdeki insanlık dışı uygulamalar bu durumun en bilinenlerinden birini meydana getiriyor.
2015 yılında patlak veren ve İran’ın destek verdiği Hûsî militanları ile Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin desteklediği Yemen hükümeti arasında devam eden, bununla birlikte sahada çeşitli başka silahlı unsurların da yer aldığı ülkedeki mevcut çatışma 6. yılı içerisinde olduğu bugünlerde yine bir sükûnet teşebbüsüne şahitlik ediyor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhân’ın Yemen krizini nihayete erdirme çağrısında bulunarak barış teklifinde bulunması, her ne kadar Hûsîler tarafında çok da heyecanla karşılanmış olmasa da yine de barış ümidi taşıyor. Bilindiği gibi Suudi Arabistan eski dışişleri bakanı Âdil bin Cübeyr'in daha önce yaptığı iki teşebbüs akâmet ile neticelenir.
Gerek Hûsîler gerek hükümetin ciddi kayıplar yaşadığı ve yaşamaya da devam ettiği ülkede durum böyleyken, barışın sağlanamaması durumunda bu iki unsura verilen desteğin devam edeceği ve bu sürdüğü müddetçe de savaşın en azından yakın dönemde sona ermeyeceği kaçınılmaz. Silahlı unsurlar varlıklarını bu şekilde devam ettirseler de mevcut durumdan etkilenenler benzer coğrafyalardaki misalleri gibi yine çocuk, kadın, yaşlı, hasta, ayırt etmeden bölge insanları oluyor. Binlerce insanın savaş sebebiyle hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın yerinden ayrılmak durumunda kaldığı, yine milyonlarla ifade edilen sayıdaki insanın gıdaya ulaşma konusunda büyük problemler yaşadığı Yemen’de durum her geçen vakit daha da vehâmet arzediyor.
- Nüfusun %80’lik bir kısmının insani yardım ve korumaya muhtaç olduğu ülkede, hukuka ve insanlık onuruna aykırı yaşananlar da malesef eksik olmuyor.
Diğer misallerin yanı sıra özellikle bu yazımızda da konu edineceğimiz hapishanelerdeki insanlık dışı uygulamalar bu durumun en bilinenlerinden birini meydana getiriyor. Cenevre merkezli bağımsız bir merkez olan The Euro-Mediterranean Human Rights Monitor tarafından yayınlanan konuyla alakalı bir rapor Yemen’deki hapishanelerde neler yaşandığıyla alakalı karanlığı bir nebze aydınlatması bakımından gerçekten de bir hayli kıymetli bilgi taşıyor.
- “Ölmek istedim” üst başlığını taşıyan rapor, “Yemen’deki Hûsî hapishanelerinden serbest bırakılmış mahkumların çektiği ızdırap” alt başlığıyla bizzat mahkumların ağzından tüyler ürpertici detaylar sunuyor.
Bilindiği gibi Yemen’deki savaşın başlamasından bu yana en büyük esir değişimi de 2020 yılının Ekim ayında gerçekleşir. 2018 yılının Aralık ayında Yemen hükümeti ile Hûsîler arasında imzalanan anlaşmanın bir ayağını oluşturan esir değişiminde iki taraf da keyfî olarak alıkonan veya kaçırılan kişilerin tamamını kayıtsız şartsız serbest bırakmayı kabul eder. 391’i Yemen hükümetinden, 670’i Hûsîlerden, 15’i Suudi Arabistan ordusundan ve 4’ü de Sudan ordusundan olmak üzere toplamda 1061 mahkum serbest bırakılır.
Hazırlanan raporun temasını da Hûsî hapishanelerinden serbest bırakılan insanların anlattıkları meydana getirir. Buna göre mahkumlar çeşitli işkencelere maruz kalırlar ki, değişimin yapıldığı gün tekerlekli sandalye veya koltuk değnekleriyle görünenler işkence iddialarını da aslında gözle görülebilecek seviyede ortaya koyar. Serbest bırakılan mahkumların anlattıkları da bunu teyid eder mahiyettedir.
Adeta bir hapishane cehennemine dönüşmüş olan ülkede sadece Hûsîler’in 200’den fazla hapishaneye sahip olduğu iddia edilir.
Tabi bu rakama Hûsîler’in kimi bölgelerde gizli bir şekilde idare ettikleri özel hapishaneler dahil değildir. Her ne kadar bu rakamlar teyide muhtaç, abartı gibi gözüküyor olsa da yine de gelinen noktanın bundan aşağı kalmayacağını kabul etmekten daha makul bir seçenek olmayacaktır. Askerî merkezlerin, bakanlıkların ve kamu binalarının yanısıra, konutların, okulların, üniversite binalarının mahkumların tutsak edildiği yerlere çevrildiği göz önüne alınırsa, ele geçirdikleri yerde ilk olarak hapishane kurdukları gerçeği daha net anlaşılacaktır. Temiz hava, tedavi, su, elektrik, hijyen ve temel ihtiyaçlar gibi uluslararası veya ulusal standartların sözünün dahi edilemeyeceği bu hapishanelerde çoğu kişi girdiği bu yerlerden çıkamıyor bile. Özellikle Kovid19 salgınının ifade edildiği kadarıyla ciddi bir yaygınlık kazandığı Yemen’de, Hûsî hapishanelerinin tamamı da bu durumdan etkilenenler arasında yer alıyor. Hususen hapishane olarak kullanılmaya müsait olmayan San’a’daki 3 büyük hapishanedeki salgın durumu mahkumlar bakımından büyük bir problem oluşturuyor. Buna ilaveten ciddi sağlık sorunları yaşayan mahkumların olduğu hapishanelerde, göğüs hastalıklarından muzdarip olanlardan başka solunum yolu enfeksiyonları, kolera, alerjiler ve hatta uyuzluğa varıncaya kadar başka hastalıkların da görüldüğü belirtiliyor. Herhangi bir sağlık sorununa sahip olmayan kimileri de raporun satır aralarından anlaşıldığı kadarıyla Hûsî hapishanelerinde maruz kaldıkları fiziki veya psikolojik işkence dolayısıyla belli bir müddet sonra sağlıklarını kaybetmek durumunda kalıyorlar.
En meşhur Hûsî işkence metodu olarak belirtilen dayak atma, buradan, uzun müddet boyunca ellerden asma, çıplak vücudu kırbaçlama ve hatta mahkum üzerinde yakıcı kimyevî materyaller kullanmaya kadar uzayabiliyor. Çok çeşitlilik arzeden işkence metodları neticesinde hayatlarını kaybeden mahkumlar bir yana, serbest bırakılan mahkumların anlattıklarından anlaşıldığı kadarıya uygulanan mental işkencenin de Hûsî hapishanelerinde sıkça kullanılan bir metod olduğu anlaşılıyor. The Euro-Mediterranean Human Rights Monitor’a bağlı saha ekibinin isimlerini zikrederek üçü gazeteci olmak üzere 13 serbest bırakılan mahkumla yaptığı mülakat uygulanan şiddetin boyutlarını göstermesi bakımından minik ama önemli bir detaya sahip. Zira bu raporda olanlarla alakalı fikrini aldığım Yemenli bir gazeteci dostumuzun da ifade ettiği gibi ‘burada yazılı olanlar Yemen’de olup bitenin %1’i bile değil’dir.
Röportaj yapılan isimlerden ilki olan 24 yaşındaki Muhammed Abdülvehhâb yaşadıklarını özetle şöyle nakleder: “4 Ekim 2016 tarihinde bir arkadaşımın düğününe gidiyordum ki ellerinde Kalaşnikov, göğüsleri üzerinde el bombaları olan dört maskeli adam indikleri taksi benzeri bir arabadan yanıma gelerek ismimi sordular. Silahları üzerindeki Hûsî sembolünü görür görmez kaçmaya çalıştım ama başaramadım. Gözlerim bağlı şekilde zorla bindirdikleri bir araçta tüfeklerinin arka kısımlarıyla bana şiddet uyguladılar. Gelinen bir merkezde de hücreye kapatıldım. İki ay boyunca beni sorguladıkları hücre hapsi esnasında işkencenin her türlüsüne maruz kaldım. Vücudumda yara almayan bir yer kalmadı. Sonrasında nakledildiğim bir hapishanede bir kişinin bile zor sığacağı hücrede üç kişiyle birlikte kalmak zorunda bırakıldım. Burası havasız, kapkaranlık, nemin hücre duvarlarına nüfuz ettiği bir yerdi. Verdikleri yemek de bizleri ancak hayatta tutacak kadardı. Histeri, hemoroit, mide ülseri gibi çok sayıda hastalığa burada yakalandım. Muhakemem 27 celse sürdü ve sosyal medya faaliyetlerim sebebiyle çok sayıda iddiayla suçlandım. Bu iddialardan biri olan yabancı ülkelerle irtibatta olma suçlamasıyla ölüm cezasına çarptırıldım. Sonrasında getirildiğim, şartların çok daha kötü olduğu başka bir hapishanede sıranın bana gelmesini beklerken 15 Ekim 2020 yılında gerçekleşen esir değişimi kapsamında özgürlüğüme kavuştum. Bu tarihten sonra Hûsî hapishanelerinde maruz kaldığım işkenceleri ve yaşadığım sıkıntıları anlatma imkanım oldu. Bunun bir neticesi olarak eğer bir daha medyaya konuşursam beni öldüreceklerine dair Hûsîler’den ölüm tehdidi de aldım”
Bunun gibi daha başka röportajların da yer aldığı raporda herhalde bunlardan sadece biri Hûsî hapishanelerinde ne olup bittiği konusunda fikir vermesi bakımından yeterli olacaktır. Mevcut durumun sadece Hûsîler’le sınırlı olmadığını da eklemek gerekir.
- Mahkumlara uygulanan mevcut işkence durumunun Yemen’deki diğer kuvvetler tarafından idare edilen hapishanelerde aynı şekilde olduğunda da şüphe yok.
Hem The Euro-Mediterranean Human Rights Monitor tarafından hazırlanan rapor hakkında ne düşündüğü hem de benzer işkence uygulamalarının Hûsî mensuplarına da uygulanıp uygulanmadığı konusundaki ısrarlı sorumu Hûsîler’den bir yetkili her ne kadar cevapsız bırakmış olsa da gerek Arap gerek Fars basınında çıkan haberler aynı durumun iddia seviyesinde de olsa onlar için de geçerli olduğunu gösteriyor. Bu kadarla da sınırlı değil. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Güney Yemen’de idare edilen yer altı hapishanelerinde işkence başta olmak üzere bir hayli insanlık dışı uygulama yapıldığı, Yemen Hükümeti’nin bile bunlardan kimilerine ulaşma salahiyetine sahip olmadığı, kimi hapishanelerin ise varlığından bile haberdar olmadığı bilinir. Aynen Hûsîler’in yaptığı gibi karşı cephede yer alan Birleşik Arap Emirlikleri de askerî üs, liman, havalimanı, villa ve hatta gece klüplerini hapishaneye çevirmekten geri durmaz. Hatta birkaç yıl önce Yemen İçişleri Bakanı Hüseyn Arab’ın ifade ettiği şekliyle kimi mahkumlar muhakeme edilmek üzere Birleşik Arap Emirlikleri’nin Eritre’deki üssüne nakledilir. Her ne kadar BAE’den hapishanelerde uygulandığı iddia edilen işkencenin varlığı, hatta gizli idare edilen yeraltı hapishanelerinin mevcudiyeti bile inkar edilmiş olsa da bu hapishanelere girip de çıkamayan ve de sayıları yüzlerle ifade edilen kayıp kişi bu yalanlamanın ciddiyetini ortadan kaldırır. Hapishaneden çıkmış olanların da içeride yaşadıklarına dair aktardıkları bunu teyid eder niteliktedir.
Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyonun Yemen’de iki maksadı vardır ki Hûsîler’e karşı Yemen Hükümeti’nin arkasında olmak bunlardan sadece biridir. Bir diğeri de Amerika’nın Deaş gibi unsurlarla bölgede yaptığı mücadeleye yardımcı olmaktır. Yukarıda bahsettiğimiz Güney Yemen’deki hapishane burada Hûsî varlığının olmaması sebebiyle aslında Hûsî unsuru dışındaki kişilere tahsis edilmiştir. Bunların tamamının terör örgütleriyle bağlantılı olması da şart değildir. Mesela bunlardan Âdil el-Hisânî işkence uygulanan isimlerden birini oluşturur. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Aden’deki askerî hapishanesinde 2 yıl geçirmek zorunda kalan el-Hisânî, Yemenli bir bakanın devreye girmesiyle özgürlüğüne kavuşur. Hapishaneden çıktıktan sonra da ailesiyle birlikte benzer bir durumun yaşanmasından duyduğu endişe sebebiyle Malezya’ya taşınır. Anadolu Ajansı’nın Arapça sayfasında yer alan haberin detaylarına göre Hûsîler’e karşı Yemen Hükümeti’nin saflarında savaşan el-Hisânî’nin tutuklanmasının sebebi ise Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yeraltında idare edilen hapishanelerdeki işkence konusunda Suudlu yetkililere şikayette bulunmasıdır.
Yaşadıklarını anlatan el-Hisânî, bu şikayet sebebiyle 3 ayrı hapishanede 5 defa işkence altında muhakeme edildiğini ve bunları yapanların da bizzat Birleşik Arap Emirlikleri mensubu olduklarını söyler.
Dayaktan, tavana bağlanma ve elektrik verilmeye kadar maruz kaldığı işkencelerin boyutlarından bahseden el-Hisânî’nin “geceleri her yerden çığlık sesleri duyuluyordu” ifadesi ibretliktir. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’de özellikle işgalci bir unsur gibi davrandığı da el-Hisânî’nin bir diğer ifadesini oluşturur.
İslam dünyasındaki savaşın tükettiği yerlerden birini meydana getiren Yemen’de de ihtiyaç duyulan barış, insani krizi sonlandırması bakımından özellikle aciliyet arzediyor. Yeni teşebbüslerin nasıl bir netice vereceğini kestirmek şimdiden mümkün olmasa bile barışın bu sefer de sağlanamaması durumunda daha büyük krizlerin meydana geleceği ve buna bağlı olarak da çok daha büyük insani krizlerin yaşanacağı kaçınılmaz olacaktır. Suud'un Hûsî saldırıları karşısındaki acziyeti, Biden'ın önceki dönem müttefiklerine mesafeli duruşu, kimi bölge ülkelerinin Türkiye'nin güvenlik meselesi konusunda kendisine ayak bağı olması gibi durumların bölgede hiç beklenmedik gelişmeleri de doğurabileceğini eklemek gerekir. Suudi Arabistan tarafından onaylanmamakla birlikte inkar da edilmeyen Türkiye’den SİHA alma haberleri, İran medyasında yer alan Türkiye’nin Hûsîler aleyhinde bir tavır alacağı yönündeki rahatsızlık bunun şimdilik görünen işaretleri gibidir.