Şam'da bir ulu dağ: Kâsiyûn

Şâm-ı Şerîf efsanesi: Kâsiyûn Dağı.
Şâm-ı Şerîf efsanesi: Kâsiyûn Dağı.

Görkemli görünümü ve stratejik konumu ile Şam şehrine hâkim bir noktada bulunan Kâsiyûn Dağı, tarih boyunca peygamberlerden dervişlere, seyyahlardan âlimlere kadar pek çok kişiye ev sahipliği yapmış, çeşitli rivâyet ve menkıbelere konu olmuştur.

Kâsiyûn Dağı, Şam'ın kuzeyinde yer alan ve tarih boyunca pek çok efsane ve tarihî olay ile ilişkilendirilen kutsal bir dağdır. Görkemli görünümü ve stratejik konumu ile şehre hâkim bir noktada bulunan bu dağ, tarih boyunca peygamberlerden dervişlere, seyyahlardan âlimlere kadar pek çok kişiye ev sahipliği yapmış, çeşitli rivâyet ve menkıbelere konu olmuştur. Coğrafî konumu itibarıyla batıda Lübnan Dağları'na, kuzey ve doğuda ise Kalemûn Dağları silsilesine bağlı olan bu dağ, Beredâ ve Fîce sularının etkisiyle Şam'a ayrı bir silüet kazandırmış, zamanla şehrin manevi merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Şam'ın kuzeyinde yer alan Kâsiyûn Dağı, batıda Lübnan Dağları'na, kuzey ve doğuda ise Kalemûn Dağları silsilesine bağlıdır.
Şam'ın kuzeyinde yer alan Kâsiyûn Dağı, batıda Lübnan Dağları'na, kuzey ve doğuda ise Kalemûn Dağları silsilesine bağlıdır.

Tarihçi Muhammed Ahmed Dehmân,Kâsiyûn Dağı’nın Şam ile olan bağlantısını ve buranın nasıl şehrin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini şu şekilde anlatır:

“Berde ve Fîce suları, Kâsiyûn’u Mezza Dağı’ndan ayırarak burayı Şam’a ait müstakil bir dağ haline getirmiştir. Menîn köyünün su kaynakları, doğuda Kâsiyûn ile Kalemûn Dağları arasında bir hat çizmiş ve böylece bu dağ, Şam şehriyle özdeşleşmiştir.”

Dehmân’ın tarihî araştırmalarına göre Kâsiyûn Dağı, Şam halkının ilk yerleşim yeri olmuştur. Kadim Şamlılar, verimli Gûta Vadisi’nin kuzeyinde akarsuların çevresinde tarım yaparak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ancak kendilerini sellerden ve tehlikelerden korumak için daha yüksek yerlere ihtiyaç duymuşlardır. Kâsiyûn Dağı’nın düşük eğimli yamaçları, onların gözetleme ve korunma amacıyla buraya yerleşmesini sağlamıştır.

Şam halkı, nesiller boyunca Kâsiyûn’da yaşamış ve daha sonra vadinin aşağısına inerek bugünkü Şam şehrini kurmuştur.
Kâsiyûn Dağı'nın tepesinden Şam'ın görünümü.
Kâsiyûn Dağı'nın tepesinden Şam'ın görünümü.

Dağın güneybatısında Meçhul Asker Anıtı yer almakta olup, çevresinde Rukneddin (Ekrâd), Şa‘lân, Mâlikî, Ebû Rummâne, Şeyh Muhyiddîn, Ravda, Sâlihiyye, Muhâcirîn, Şerkişiyye, Cisrü’l-Ebyad, Arnûs ve Afîf gibi meşhur mahalleler bulunmaktadır. Sâlihiyye Mahallesi, tarih boyunca sûfîlerin yerleştiği bir bölge olmuştur. Buradaki birçok yapı, hac yolcuları ve zâhidlerin konaklaması için hanlar şeklinde inşa edilmiştir. Buraya, 1156 yılında Haçlı saldırılarından kaçarak yerleşen Filistinli sâlih zatlardan ötürü Sâlihiyye denmiştir. 12. yüzyılda, Türk Zengî hükümdarları bu göçmen topluluğu desteklemiş ve burayı bir ilim ve tasavvuf merkezi haline getirmiştir. Nûreddin Mahmud Zengî, burada Hanbelîler için bir hankâh inşa ettirmiş; İbnü’l-Arabî, Şam’a yerleştiğinde burayı sûfîler için önemli bir merkez haline getirmiştir. 1516 yılında, Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han, İbnü’l-Arabî’nin dağın eteklerinde yer alan kabrinin yanına bir cami inşa ettirmiştir.

Kâsiyûn Dağı eteklerindeki Tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfî müellif Muhyiddin İbn Arabi'nin kabrinin bulunduğu İbnü’l-Arabî Camii.
Kâsiyûn Dağı eteklerindeki Tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfî müellif Muhyiddin İbn Arabi'nin kabrinin bulunduğu İbnü’l-Arabî Camii.

Kâsiyûn, doğal mağaralar açısından da zengin olup; Açlık Mağarası, Kırklar Mağarası (Kan Mağarası) ve Şeyyah Mağarası gibi önemli mağaraları içermektedir. Dağın eteklerinden Yezîd ve Sûrâ Nehirleri akmaktadır.

Kâsiyûn Dağı, sadece tabii bir güzellik olmanın ötesinde tarih boyunca pek çok peygamberin ve sâlih kulun burada yaşadığına inanılan kutsal bir mekân olarak bilinmiştir.

Rivâyetlere göre, Hz. Âdem bu dağın eteklerinde ikamet etmiş, oğlu Kâbil kardeşi Hâbil'i burada öldürmüştür.

Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürdükten sonra cesedini günlerce sürüklemiş ve nihayetinde bir karganın kendisine gösterdiği şekilde defnetmiştir. Bu defin işlemi, Kalemûn Dağları silsilesine bağlı Zebedânî bölgesinde gerçekleşmiştir. Olayın ardından melekler Cebrâil Mağarası’nda Hz. Adem’e taziye ziyaretinde bulunmuştur.

"Mağâratü’d-dem" yani "Kan Mağarası" olarak bilinen noktada, Hâbil'in kanının taşlar üzerinde kalıcı bir iz bıraktığı ve bu izin yüzlerce yıldır kaybolmadığı anlatılmaktadır. Burası, zamanla ibadetgâh haline gelmiş ve kırk peygamberin burada namaz kıldığına dair rivâyetler aktarılmıştır. Yerel rivâyetlere göre, her biri “Abdullah” ismini taşıyan kırk veli her gece burada toplanıp kendi mihrabında namaz kılar.


Kırk velinin namaz kıldığı rivâyet edilen mihraplar.





Kan Mağarası’nda yer alan kırk mihrap hakkında bunlar dışında da çeşitli anlatılar bulunmaktadır:

Birinci rivâyet: Bir zamanlar kırk peygamber, zalim bir hükümdarın zulmünden kaçarken bu mağaraya sığınmıştır. Tehlike yaklaşınca, Allah Teâlâ dağı yararak onlara bir kaçış yolu açmış ve bu peygamberlerin mağarayı terk ederken ardında misk kokusu bıraktıkları anlatılmıştır.

İkinci rivâyet: Mağaranın tavanı bir gün çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, ancak Cebrâil (aleyhisselâm) eliyle bu tavanı tutarak yıkılmasını önlemiştir. O günden beri bu olayın bir hatırası olarak mağarada el izine benzer bir şeklin bulunduğu söylenmektedir. Bu mağara, Kırklar Mescidi’nin içinde yer almaktadır.

Üçüncü rivâyet: Hz. Yahyâ ve annesi bu mağarada tam kırk yıl yaşamış, bu nedenle mağaraya Kırklar Mağarası denilmiştir.

Dördüncü rivâyet: Hz. Îsâ ile birlikte gelen havârîlerin sayısı kırk olduğu için bu isimle anılmıştır.

Kâsiyûn Dağı’nın doğusunda, tevhid inancının beşiği olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in doğum yeri bulunmaktadır.

Hz. İbrahim’in bu dağın eteğinde doğduğu ve vahyin ilk tefekkürlerini burada yaşayarak; yıldızlar, ay ve güneş hakkındaki meşhur tevhid muhakemesini burada yaptığı rivâyet edilmiştir.

Hz. İbrahim ve Hz. Hızır’a nispet edilen mihraplar.
Hz. İbrahim ve Hz. Hızır’a nispet edilen mihraplar.


  • Yetmiş peygamberin bu dağda ikamet ettiği, Mağâretü’l-Cû’ (Açlık Mağarası) olarak bilinen bölgede çile ve ibadet içinde oldukları, hatta bazılarının burada vefat ettiği aktarılmıştır.

Bu manevi atmosferin yanı sıra, dağın ismi de çeşitli teorilerle açıklanır. Kimi kaynaklar, Kâsiyûn isminin Aramice “nihai, en uzak” anlamına gelen Kaysoon kelimesinden türediğini söylerken, kimileri Aramicede “sert, katı” anlamına gelen qšā kökü ile ilişkilendirir. Alternatif olarak, kimi dillerde ses değişimi sonucunda “Kaysûn” kelimesinin Arapçada “Kâsiyûn” şekline dönüştüğü ileri sürülmüştür. Halk arasında ise bu isim, dağın sert kayalarından ve su kaynaklarından mahrum olmasından dolayı verildiği yönünde bir anlam kazanmıştır.

Hz. İbrahim zamanındaki müşrikler bu dağdaki taşları yontarak putlar yapmak istemiş ancak dağın sertliği sebebiyle buna muvaffak olamamışlardır.

Arap coğrafyacılar ve seyyahlar, tarih boyunca Kâsiyûn Dağı’na farklı isimler atfetmiş ve bu isimlendirmeler, dağın hem coğrafî hem de dinî ve kültürel önemini yansıtmıştır. Bu bağlamda kimi kaynaklarda Cebelü’l-Enbiyâ olarak anılması, bölgede peygamberlere nispet edilen mekânların bulunmasına dayandırılmıştır. Cebelü’ş-Şâm ve Cebelü Dımaşk adları, dağın coğrafî konumunu ve Şam ile olan yakın ilişkisini ifade ederken, Cebelü’t-Tîn, Mesadü’l-enbiyâ, Hârisu Dımaşk ve Cebelü’l-Eytâm gibi isimlerle de zikredilmiştir.

Cebel Kâsiyûn, Şam’ın ilk yerleşim alanlarından biri olarak da bilinir. Coğrafyacılar, bu dağın tarih boyunca insanları barındırdığını ve mağaraların erken dönem toplulukları için birer sığınak olduğunu belirtmektedir. Günümüzde bile dağın eteklerinde, tarihî yapılardan kalma izler bulunmakta ve özellikle derviş tekkeleri, eski medreseler ve ziyaretgâhlar dikkat çekmektedir.

Şemdîn’den Kâsiyûn Dağı’na çıkmak üzere bekleyen ziyaretçiler.
Şemdîn’den Kâsiyûn Dağı’na çıkmak üzere bekleyen ziyaretçiler.
  • Rivayetlere göre, Hz. Îsâ ve annesi Hz. Meryem, Şam’da bir süre bu dağın eteklerinde yaşamış, özellikle Rabve bölgesi onların barınağı olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de zikri geçen (Mü’minûn, 50) “rabve”nin burası olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda, Hz. İbrahim’in doğduğu yer olarak kabul edilen Berze bölgesi de bu dağın eteklerindedir.

Muʿcemü’l-büldân ve Muʿcemü’l-üdebâʾ adlı eserleriyle tanınan coğrafyacı ve seyyah Yâkût el-Hamevî, Cebel Kâsiyûn’u Şam’ın kutsal mekânlarından biri olarak tanımlar ve burada birçok peygamberin izine rastlanabileceğini söyler:

“Kâsiyûn, Şam şehrinin üzerine yükselen bir dağdır. Burada birçok mağara bulunmakta ve bu mağaralarda peygamberlere ait izler ve kutsal mekânlar yer almaktadır. Ayrıca dağın eteğinde sâlih kişilerin bulunduğu bir kabristan da yer alır. İçinde pek çok nişan bulunan, sâlihlerin kıssalarıyla anılan ve hakkında rivâyetler bulunan kutsal bir mekândır. Burada ‘Kan Mağarası’ adı verilen bir mağara mevcuttur. Dağın yüzeyinde, Hâbil’in kanına bezendiği söylenen ve günümüze kadar kurumuş bir halde kalan izler bulunmaktadır.”

Seyyah İbn Cübeyr ise, 12. yüzyılda yaptığı gezisinde buranın manevi önemine vurgu yapmış, mağaralarında yapılan ibadetlerden ve buraya gelen ziyaretçilerin manevi atmosferden nasıl etkilendiğinden bahsetmiştir:

“Hz. İbrahim’in doğduğu yer, Kâsiyûn Dağı’nın eteklerinde bulunan Berze köyündedir. Burası son derece güzel bir köydür. Kâsiyûn Dağı, tarih boyunca bereketli ve kutsal bir mekân olarak bilinmiştir. Burası peygamberlerin arşa yükseldiği bir dağdır. Hz. İbrahim’in yıldızı, ayı ve güneşi gözlemlediği mağara bu dağda yer almaktadır. Bu dağda yetmiş bin şehidin ve yedi yüz peygamberin medfun olduğu rivâyet edilir. Kan Mağarası dağın batı yönünde, Hz. İbrahim’in doğduğu mağaradan bir mil ya da biraz daha uzak bir mesafede yer alır. Dağın yüzeyinde, Hâbil’in kanından kaldığı söylenen kızıl izler görülmektedir. Bu mağarada Hz. İbrahim, Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ, Hz. Lût ve Hz. Eyyûb namaz kılmışlardır. Dağın zirvesinde Hz. Âdem’e nispet edilen bir mağara bulunur. Ayrıca, ‘Açlık Mağarası’ adı verilen bir yer de mevcuttur ki burada yetmiş peygamberin açlıktan vefat ettiği nakledilmektedir.”

Kızıllığını Hâbil’in kanından aldığı rivayet edilen Babü’s-sağîr Mezarlığı ve arka planda Kâsiyûn Dağı.
Kızıllığını Hâbil’in kanından aldığı rivayet edilen Babü’s-sağîr Mezarlığı ve arka planda Kâsiyûn Dağı.

  • 14. yüzyılda Şam’a gelen İbn Battûta, bu dağı gezmiş ve burada anlatılan menkıbeleri kaydetmiştir. Bu menkıbelerden yola çıkıldığında, Cebel Kâsiyûn’un tarih boyunca bir ibadet ve inziva yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Arap tarihçileri, bu dağın Şam’ın ilk yerleşim yerlerinden biri olduğunu ve İslâm’dan önce de burada yaşayan kavimlerin tapınma yerleri oluşturduğunu belirtmektedir.

İbn Asâkir’in naklettiğine göre, bu dağda bir zamanlar münzevi bir hayat yaşayan rahiplerin ikamet ettiği büyük bir manastır bulunmaktaydı. İslâmiyet’in gelişiyle birlikte dağ, Müslüman sûfîlerin ve zahidlerin inzivâya çekildiği bir mekâna dönüşmüştür. İbn BattûtaTuhfetü’n-nüzzâr adlı eserinde Kâsiyûn’a dair şunları demektedir:

"Kâsiyûn, Şam’ın kuzeyinde yer alan bir dağ olup eteklerinde Sâlihiyye Mahallesi bulunmaktadır. Tarih boyunca mübarek kabul edilen bu dağ, peygamberlerin arşa yükseldiği bir mekândır. Burada, Hz. İbrahim’in doğduğu mağara yer almakta olup, buradan yıldızları, ayı ve güneşi gözlemlemiştir. Dağın batı tarafında yer alan Kan Mağarası'nın üzerinde, Hâbil’in kanının izleri görülmektedir. Rivâyete göre Kâbil, kardeşini burada öldürdü ve cesedini mağaraya kadar sürükledi. Dağın zirvesinde Hz. Âdem’e nispet edilen bir mağara bulunmakta olup eteklerinde ise Açlık Mağarası mevcuttur. Buraya yetmiş peygamber sığınmış ve burada açlıktan vefat etmiştir. Bâbü’l-Ferâdis ile Kâsiyûn Mescidi arasında ise, 700 peygamberin (bazı rivayetlere göre 70 bin peygamberin) medfun olduğu söylenmektedir. Kâsiyûn Dağı’nın sonunda ise, Hz. Îsâ ve annesi Hz. Meryem’in sığındığı ‘Rabve’ yer almaktadır."

Öte yandan, tarihçi Sıbt İbnü’l-Cevzî, Kâsiyûn Dağı hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:

"Kâsiyûn Dağı, Şam’ın kuzeyinde yer alır. İnsan ruhu burada ikamet etmekten büyük bir huzur duyar. Oraya bir kez yerleşen, artık başka bir yerde yaşamak istemez."

Dağın coğrafî özellikleri ve yapısı da ilginçtir. Geç Kretase (Senoman) dönemine tarihlenen bir yapıya sahip olan Cebel Kâsiyûn, zaman içerisinde doğal afetler ve erozyonlarla şekillenmiş, bugünkü karakteristik silüetini kazanmıştır. Yezîd Nehri tarafından ikiye ayrılan yamaçları farklı özellikler göstermektedir. Kuzeydeki yüksek plato, kurak ve kayalık iken, güneydeki etekler daha verimli ve yeşilliktir. Bu da tarih boyunca yerleşimin daha çok güney kısımlarda yoğunlaşmasına neden olmuştur.

Arka planda Kâsiyûn Dağı'nın yer aldığı Şam-ı Şerîf, 1870’ler.
Arka planda Kâsiyûn Dağı'nın yer aldığı Şam-ı Şerîf, 1870’ler.

Günümüzde Cebel Kâsiyûn, hem manevi hem de turistik açıdan büyük bir öneme sahiptir. Ziyaretçiler, buradan Şam’ı panoramik olarak izleyebilir, mağaralarını ve kutsal mekânlarını ziyaret edebilirler. Ayrıca buradaki mescidler, türbeler ve ibadet alanları, yüzyıllardır süregelen bir gelenekle korunmaktadır. Cebel Kâsiyûn, tarih boyunca birçok farklı medeniyetin ve inancın kesişme noktası olmuş, Şam’ın simgesi haline gelmiştir. Onu ziyaret edenler, sadece bir dağ değil, zamanın derinliklerinden gelen bir mirasın içinde kendilerini bulurlar.

Kâsiyûn Dağı ile ilgili anlatılan menkıbelerden birisi şöyledir:

“Şam’ın maneviyat kokan sokaklarında bir Allah dostu, Kâsiyûn Dağı’nı ziyaret etmek niyetiyle yola koyuldu. Dağın eteklerine vardığında, çevresini saran manevi atmosferin derin tesiriyle yürüdü, bir süre sonra dinlenmek için oturdu ancak ayaklarını uzatmaktan haya etti. Nereye yönelse ya bir peygamber makamı ya da büyük bir âlimin kabri karşısına çıkıyordu. Doğusunda Hz. İbrahim’in doğum yeri, batısında Hz. Meryem’in kabri, ortasında Şeyh Abdü’l-Ğanî en-Nablusî, kuzeyinde Şeyh Hâlid-i Bağdâdî ve güneyinde Muhyiddin İbnü’l-Arabî medfun bulunuyordu. Edepten dolayı uzanmadan oturduğu yerde uyuyakalan bu ârif zat, rüyasında Muhyiddin İbnü’l-Arabî’yi gördü. Şeyh, onun ayaklarını nazikçe tutarak uzattı ve tebessümle, “Uzat! Rahat ol, çünkü aramızdaki zemin Ahmedî’dir!” dedi. Bu söz, gönlünde yankılanırken, edebin hakikatini ve manevi mekânların sırlarını bir kez daha idrak etti.”

İbn Cübeyr’in Ahbâru Dımaşk adlı eserinde İbn Asâkir’e dayandırdığı rivayetlere göre, Hz. İbrahim’in Kâsiyûn Dağı’nın doğusunda yer alan Berze Köyü’ndeki dar ve uzun bir mağarada doğduğu ifade edilmektedir.

Diğer rivayetlerde ise Kâsiyûn Dağı’nın peygamberler tarihi açısından önemli bir merkez olduğu görülmektedir. Buna göre, Hz. Meryem’in annesi Hanne’nin dağın eteklerindeki Neyrab bölgesinde yaşadığı, Hz. Yahyâ’nın annesiyle birlikte burada kırk yıl boyunca inzivaya çekildiği aktarılmaktadır.

  • Tüm bu rivâyetler doğrultusunda, halk arasında “Berze ile Erze arasında kırk bin peygamber yatmaktadır” ifadesinin yaygınlaştığı belirtilmektedir.
Karlarla örtülü Kâsiyûn.
Karlarla örtülü Kâsiyûn.

Kâsiyûn Dağı, tarih boyunca pek çok yapıyı bünyesinde barındırmış ve bu yönüyle bölgenin kültürel mirasında müstesna bir yer edinmiştir. Abbâsî Halifesi Me’mûn döneminde inşa edilen ve günümüzde Kubbetü’s-Siyyâr olarak bilinen Kâsiyûn Rasathanesi, yıldız ve gezegenlerin gözlemlendiği bir merkez olup İslâm bilim tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bunun yanı sıra tarihî bir yapı olan Kubbetü’n-Nasr’ın da varlığı bilinmekte ancak günümüze ulaşamamıştır.

Dağ, aynı zamanda halk kültüründe de iz bırakmış olup, bir aşk hikâyesine dayanan “Sahratü Uzkurînî” efsanesiyle, âşıkların ziyaret ettiği bir mekâna dönüşmüştür. Hikâyeye göre sevdiğine kavuşamayan bir genç kayaya “Uzkurînî/ Beni hatırla” yazıp vefat etmiş; ardından sevgilisi de “Len ensâke/ Seni asla unutmayacağım” yazarak aynı yerde can vermiştir.

Bölgenin millî sembollerinden biri olan Meçhul Asker Anıtı da dağın güneybatısında konumlanmış olup, Suriye’nin bağımsızlık mücadelesini temsil etmektedir.

  • Dinî mekânlar açısından oldukça zengin olan Kâsiyûn, birçok manastır ve evliyâ türbesine ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar arasında Deyr Mârân Manastırı, Hz. Zülkifl Kabri, Hz. Yûnus Makamı, Hz. İlyâs Makamı, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Hâlid-i Bağdâdî Türbeleri öne çıkmaktadır.

Bunlara ek olarak, dağın eteklerinde yer alan taş ocakları, Şam’ın meşhur âbelak (iki renkli taş) mimarisinde yaygın olarak kullanılan açık renkli kireç taşının kaynağını oluşturmuş, böylece bölgenin mimarî gelişimine önemli katkılar sunmuştur.

Kâsiyûn, aynı zamanda medya açısından da stratejik bir konuma sahiptir; burada yer alan Suriye resmî televizyon ve radyo vericileri, ülkenin yayıncılık altyapısında önemli bir rol oynamaktadır. Tüm bu unsurlar, Kâsiyûn Dağı’nın tarihî, kültürel ve dinî açıdan sahip olduğu derinlikli mirası ortaya koymaktadır.

8 Aralık 2024'te Baas rejiminin düşmesinin ardından Suriyeliler, Esed rejiminin girişini yasakladığı Kâsiyûn Dağı'ndan Şam manzarasının tadını çıkarıyor.
8 Aralık 2024'te Baas rejiminin düşmesinin ardından Suriyeliler, Esed rejiminin girişini yasakladığı Kâsiyûn Dağı'ndan Şam manzarasının tadını çıkarıyor.

Târîhu medîneti Dımaşk adlı eseriyle tanınan tarihçi İbn Asâkir, bir sâlih zatın dilinden Kâsiyûn’a dair şu beyitleri aktarır:

Ey dost! Kâsiyûn ve eteklerinde nice manevî makam var ki tazimi hak eder!

O yüce dağ, Rabbimizin Kitâb’ında üstün kıldığı bir beldedir.

Neyrab köyü, ziyaret edenin nimetlerini tattığı meşhur bir beldedir.

Kan Mağarası’nın fazileti, tevâtürle bize ulaşmış yüce bir hakikattir.

Cebrâil Mağarası, adı eskilere dayanan fazileti büyük bir menzildir.

Açlık Mağarası’nda nice âbidler ibadetle meşgul olmuşlardır.

Berze’deki makam, şüphesiz ki baban İbrahim’e aittir.

Bu dağda nice peygamber medfundur, onları ziyaret eden şeref bulur.

Buraya ziyaretini sürdür ve yönelmeye devam et ki cennette mükafata eresin.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım