Rodos'ta unutulan Osmanlı mirası
Kanunî Sultan Süleyman'ın 2 Ocak 1523'teki fethiyle Rodos'ta İslâm çağı başladı. Yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Rodos Adası, aradan geçen yüzyıllara rağmen Osmanlı eserlerine ev sahipliği yapmaya devam etse de bakımsızlık ve uzun süren restorasyon çalışmaları tarihî eserlerin unutulmasına sebep oluyor.
Ege Denizi'nde On İki Ada olarak adlandırılan adaların en büyüğü olan Rodos'ta Osmanlı'dan bugüne uzanan cami, medrese, hamam, türbe, kütüphane ve çeşme gibi, Türk varlığının izlerini taşıyan eserler asırlara meydan okuyor.
Roma ve Bizans dönemlerinin ardından Kanunî Sultan Süleyman'ın 1523'ün ilk günlerinde fethettiği ada, yaklaşık 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altında kaldı. Rodos Şövalyeleri'nin de uzun yıllar hüküm sürdüğü Rodos Kalesi ve içindeki eski Rodos kenti, UNESCO Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor.
Camilerin siluete hâkim olduğu bir ada
Türk tarihinin önemli bir parçası olan Rodos Adası'nın siluetine ilk bakışta, Süleymaniye ve Pargalı İbrahim Paşa camilerinin kubbe ve minareleri görülüyor. Camilerin yanı sıra şehri çevreleyen kale surlarının arasında, Osmanlı mirası kubbeli yapılar ve cumbalı evler yer alıyor.
Kanunî Sultan Süleyman adına fethin simgesi olarak 1523'te yaptırılan Süleymaniye Camii, adanın merkezinin hemen her yerinden görülebiliyor.
Sadece Pargalı İbrahim Paşa Camii ibadete açık
- Rodos'ta, sadece, yapımı 1540'ta tamamlanan Pargalı İbrahim Paşa Camisi ibadete açık durumda.
Namaz vakitleri dışında kapıları kilitli tutulan ve ışıkları yanmayan caminin bu durumuna adanın yerlisi Türkler tepki gösteriyor ve caminin avlusundaki son cemaat yerinde de namaz kılınmasına imkân tanınması talep ediliyor.
Kale surları arasında tarihe yolculuk
Kalenin içine girildiği andan itibaren adeta tarihte yolculuğa çıkılıyor. Antik çağdan bugüne çeşitli dönemlere ait eserlerin olduğu adada, Türk-İslâm mimarisinin en güzel örnekleri de yer alıyor.
Türk eserlerinin neredeyse tamamı, şövalyelerin inşa ettiği heybetli kale duvarlarının çevrelediği "eski kent" olarak bilinen bölgede bulunuyor.
Çeşitli dönemlere ait ilginç yapılarıyla dikkati çeken bu alanda turistler yoğunluk oluşturuyor. Çarşıdaki gezi sırasında, kafe ve restoran işleten, esnaflık yapan, adanın yerlisi Türklerle karşılaşmak da mümkün.
Kentin birçok noktasındaki Osmanlı çeşmeleri ve kalenin içine açılan kapılarda Osmanlı alfabesiyle kaleme alınmış kitabeler dikkat çekiyor. Sultan Abdülmecid devrinde, 1852 senesinde inşa edilen Fethi Paşa Saat Kulesi de kafe ve seyir terası olarak kullanılıyor.
- Rodos'ta Osmanlı mirası Türk-İslâm eserleri için yönlendirme levhası bulunmaması ise dikkati çekiyor.
Bitmeyen restorasyon çalışmaları camilerin açılmasını engelliyor
Tarihî kaynaklarda, Rodos'ta Türk medeniyetinin izlerini taşıyan 14 cami ve medrese, 2 hamam, 15 türbe, kütüphane ve çok sayıda çeşmenin bulunduğu belirtiliyor. Çoğu caminin harap durumda olmasının yanı sıra Osmanlı döneminde yapılan camilerin neredeyse tamamı "restorasyon" gerekçesiyle yıllardır kapalı tutuluyor.
Bunlardan ilki, 1588'de III. Murad döneminde inşa edilen Sadrazam Recep Paşa Camii. Atıl görünümüyle kimsesiz gözüken cami, eski Türk mahallesinin tam ortasındaki meydanda yer alıyor. Cami, bir bölümü yıkık minaresi, yırtık naylon branda çekilmiş pencereleri, ot bürümüş bahçesi, zamana direnen kubbe ve sütunları ile restore edilmeyi bekliyor.
Caminin çevresine kurulu iskelenin küflenmiş hali, uzun yıllardır hiçbir tamiratın başlamamış olmasını gözler önüne seriyor.
- Kale içindeki bir başka Osmanlı eseri Mehmed Ağa Camii de Sokrates Caddesi'nde bulunuyor. Bu cami ile Bab- Mesdud, Borazani Baba, Girit, Hamza Bey, Hurmalı, Salakos Köyü, Sultan Mustafa ve Şadırvan Camileri de ibadete kapalı tutuluyor. Adada yaklaşık 5 bin Türk'ün yaşadığı belirtilen Uzgur köyündeki Muradiye Camii ise kiliseye çevrilmiş durumda.
Rodos Türk Vakıf İdaresi'nin yaşatmaya çalıştığı Osmanlı mirası camilerin kapalı tutulmasına gerekçe olarak, cemaat azlığı ve devam eden restorasyon çalışmaları gibi sebepler ileri sürülüyor.
Kale içinde yer alan ve adanın önemli tarihî zenginliklerinden türbeler de kaderine terk edilmiş durumda. Osmanlı tarihi için büyük önemi olan Borazani Baba ve Canbek Giray Han türbeleri bakımsızlığıyla dikkati çekiyor.
Kalenin surlarının çevrelediği alanın dışında, 1609'da Kaptan-ı Derya Murat Reis için yapılan türbenin yanına 1636 yılında inşa edilen Murat Reis Camii de yılların yorgunluğuna rağmen ayakta kalan Osmanlı eserleri arasında yer alıyor.
Çok sayıda Osmanlı mezarının olduğu alan "Türk Şehitliği" olarak biliniyor. Bu alan da restorasyon çalışmaları bahane edilerek kapalı tutuluyor. Şehitliği ve mezarları ziyarete gelenler, külliyeyi çevreleyen duvar ve demir parmaklıkların arkasından dua ediyor.
Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ziyarete açık
Rodos'ta Osmanlı'dan kalan, 1793 yapımı Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ise Süleymaniye Camii'nin hemen karşısında bulunuyor. Başta Türkler olmak üzere turistlerin büyük ilgisini çeken kütüphane, adada bugüne ulaşan en önemli kültür miraslarından biri olarak görülüyor.
"Sultan Selim'le birlikte adaya geldik"
Adada yaşayan Türklerden Şahap Kaşlıoğlu, fetihle birlikte atalarının da Rodos'a yerleştiğini söylüyor.
Babasının Pargalı İbrahim Paşa Camisi'nde 25 yıl imamlık yaptığını anlatan Kaşlıoğlu, kale içi bölgesinde 3 bin civarında Türk'ün yaşadığını belirtiyor.
Adanın genelinde ayakta kalan 8 caminin olduğunu, bunlardan 7'sinin kale içinde bulunduğuna dikkat çeken Kaşlıoğlu, "İtalya'nın adadaki hâkimiyetinin olduğu dönemden sonra Türklerin çoğu adadan göç etti. Bizim atalarımız Kanunî Sultan Süleyman'dan önce ilk çıkarmada Sultan Selim'le birlikte adaya gelmiş. O günden bugüne buradayım. Bir yere de gitmem. Bir parça zeytin, bir parça ekmek yerim, suyumu içer yaşarım." diyor.
Murat Reis Camii'nin bahçesinde atalarına ait birçok mezarın bulunduğunu, 3 yıl önce vefat eden eşinin mezarının da Rodos'ta olduğunu dile getiren Kaşlıoğlu, soylarının da Karamanoğulları Beyliği'ne dayandığını kaydediyor.
Kaşlıoğlu, son olarak şöyle diyor:
"Pargalı İbrahim Paşa Camii'nin yapımına 1530'da başlanmış ve inşası 10 yıl kadar sürmüş. Caminin ibadete açıldığı 1540 yılında ise önüne çınar ağacı dikilmiş. Dikene Allah rahmet eylesin, ben de hâlâ gölgesinde oturuyorum."