42 yılın ardından: Muammer Kaddafi
20 Ekim 2011 günü dünya kamuoyu Libya'dan gelen bir görüntüyle sarsıldı. Bir devrin sonuna gelindiğini resmen ilân eden bu görüntülerde; henüz genç bir subayken gerçekleştirdiği darbe ile ülkesinin yönetimini ele alan ve 42 yıl boyunca kudretini muhafaza etmeyi başaran Muammer Kaddafi, çocukluğunu geçirdiği Sirte'nin sokaklarında sürükleniyor, etrafında toplanan “tebaasınca' tartaklanıyor ve türlü hakaretlere maruz kalıyordu.
20 Ekim 2011 günü dünya kamuoyu Libya’dan gelen bir görüntüyle sarsıldı. Bir devrin sonuna gelindiğini resmen ilân eden bu görüntülerde; henüz genç bir subayken gerçekleştirdiği darbe ile ülkesinin yönetimini ele alan ve 42 yıl boyunca kudretini muhafaza etmeyi başaran Muammer Kaddafi, çocukluğunu geçirdiği Sirte’nin sokaklarında sürükleniyor, etrafında toplanan “tebaasınca” tartaklanıyor ve türlü hakaretlere maruz kalıyordu. Çaresizce akıbetini bekleyen Kaddafi’nin kanlar içindeki dudaklarındansa tek bir söz çıkıyordu: “Yapmayın…”
Uşi Antlaşması sonrası İtalyanların kontrolü altında varlığını sürdüren Libya, 1931 yılında Ömer Muhtar’ın da idam edilmesiyle, kaderine boyun eğmek zorunda gibi görünüyordu. Ancak 1940’lı yıllarda, savaşın tüm dünyayı etkisi altına aldığı günlerde Libya da çalkantılı bir dönemden geçiyordu. Mussolini yönetimindeki İtalya’nın savaşın kaybedenleri safında yer alması şüphesiz ki Libya’nın da kaderini etkileyecekti.
Muammer Kaddafi, 1942’nin 7 Haziran günü Sirte yakınlarında bir çöl evinde dünyaya geldi. Cemal Abdülnasır’ın Mısır’da yönetimin başına geçişiyle arkasına aldığı rüzgar, ilk gençlik yıllarını yaşayan Kaddafi’yi de içine katmıştı. 1956’da patlak veren Süveyş Krizi ile siyasî fikirleri iyice netleşen genç Kaddafi, Libya sokaklarındaki İsrail karşıtı gösterilerin başını çekiyordu.
Henüz lise döneminde okul arkadaşlarıyla birlikte bir örgüt kuran Kaddafi, 1963 yılında Libya Üniversitesi’nden mezun oldu. Siyasî fikirleri ve heyecanıyla üniversitede aldığı tarih eğitimini harmanlayan Kaddafi, Bingazi Askerî Akademisi’nin yolunu tuttu. 1966 yılında genç bir asker olarak akademiden mezun olduğunda kafasında artık tek bir şey vardı: Libya’daki monarşiyi devirmek.
Üç yıl sonra yüzbaşı rütbesine yükselen Kaddafi, bir yandan da devrim planları yapıyordu. Lise döneminde birkaç arkadaş hayata geçirdikleri gizli yapılanma artık genişlemiş, asker içinden de epeyce destek görmüştü. Kendilerine “Özgür Subaylar Hareketi” adını veren Kaddafi ve arkadaşları, devrim planlarının ifşa olduğundan şüphelenince planladıklarından çok daha önce, 1 Eylül 1969’da düğmeye bastılar ve neredeyse kansız bir darbeyle Kral 1. İdris’i devirerek ülke yönetimini ele geçirdiler.
Darbeden hemen sonra albaylığa terfi eden Kaddafi ise Libya Silahlı Kuvvetler Komutanı oldu ve Devrim Komuta Konseyi adına kontrolü tamamen eline aldı.
- ABD, “İslâmî bir sosyalizm” inşa edeceğini vaat eden 27 yaşındaki Muammer Kaddafi’yi tanıdığını ilân edince Kral 1. İdris de görevini terk etmek zorunda kaldı.
Kaddafi çok genç yaşta hedefine ulaşmış, Libya’nın kontrolünü ele geçirmişti. 1975 yılında yayınladığı “Yeşil Kitap” ile komünizm ve kapitalizme alternatif olacağını düşündüğü, İslâmî temelli siyasî felsefesini net bir şekilde ortaya koydu.
1979’a kadar başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yürüttükten sonra “Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi'nin Kardeşçe Lideri ve Bir Eylül Büyük Devriminin Rehberi” unvanıyla, resmî bir sıfatı olmaksızın ülkeyi yönetmeye devam etti. Petrolü millileştirme politikası, başta İtalyanlar ve Yahudiler olmak üzere azınlıkları ülkeyi terk etmeye zorlaması, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ve Filistin Kurtuluş Örgütü gibi yapılara destek vermesi Batı ile arasının açılmasına sebep oldu. ABD, 1986’da Berlin’de bir bara düzenlenen ve iki Amerikan askerinin ölümüyle sonuçlanan saldırıdan onu sorumlu tuttu. Trablus ve Bingazi’ye düzenlenen hava saldırılarında Kaddafi’nin 15 aylık üvey kızının da aralarında bulunduğu çok sayıda Libyalı hayatını kaybetti.
Uzun yıllar boyunca Afrika temelli bir siyaset yürüten Kaddafi, 2000’li yılların başına gelindiğinde yaptırımlardan bunalan ülkesinin yüzünü yeniden batıya çevirdi. Sorumlu tutulduğu ölümler nedeniyle tazminat ödemeyi kabul eden Kaddafi, dünya ile ilişkileri yeniden tesis etmeyi başardı.
2010 yılının sonlarında Tunus’ta başlayan Arap Baharı, çok geçmeden Libya’ya sıçradı. Şubat 2011’de başlayan gösteriler hız kesmeden büyüdü ve 41 yıllık Kaddafi yönetimini sarsmaya başladı. Aynı yılın Mart ayında, Muhalifler tarafından kurulan Ulusal Geçiş Konseyi (UGK), kendisini Libya’nın tek temsilcisi ilân etti.
Her geçen gün kan kaybeden Kaddafi, NATO’nun da devreye girmesiyle iyiden iyiye köşeye sıkıştı. Nisan ayında 29 yaşındaki oğlu Seyfül Arab ve üç torunu NATO’nun düzenlediği operasyonda hayatlarını kaybettiler. Her şeye rağmen direneceğini ilân ettiyse de bu direniş sözden öteye geçemedi ve kalesi olarak bilinen şehirleri de bir bir kaybetti. Son çare olarak doğup büyüdüğü Sirte’ye sığınan Muammer Kaddafi, 20 Ekim 2011 günü UGK’nın şehri ele geçirmesiyle birlikte yakalandı ve kalabalık bir grup tarafından linç edilerek öldürüldü.