Kudüs şehir surlarının batı yönündeki tek kapısı olan El Halil Kapısı’ndan dışarı çıktığınızda, kendinizi küçük bir meydanda bulursunuz. Meydanın karşı kenarındaki merdivenlerden aşağı indiğiniz zaman, biraz evvel sokaklarında kaybolarak yürüdüğünüz eski şehirle tamamen zıt, ışıltılı ve gösterişli bir çarşı sizi karşılar. Dünyanın bütün lüks markalarının yer aldığı sıra sıra dükkânlar, cafeler ve bir insan seli… Burası, ismini bulunduğu bölgeden alan “Mamilla Çarşısı”dır. Çarşının bir ucu eski şehre bağlanırken, diğer ucu Kudüs’ün en eski mezarlıklarından birine çıkar. O da çarşıyla aynı ismi taşır: Mamilla.
Mamilla kelimesinin kökeni hakkında iki açıklama bulunur. Bunlardan birincisine göre ifade, “Allah’ın güvenli kıldığı yer” (me’men-allah) kelimesinden türetilmiştir. Diğer açıklama ise, “Allah’tan gelen şey” (mâ min-allah) kökenine işaret eder. Bunlardan hangisi doğru olursa olsun, Mamilla’nın Allah’la sağlam bir bağlantısının olduğu kesindir.
Bugün Şlomo Ha Meleh Caddesi adı verilen yoldan yürüyerek mezarlığa girdiğinizde, karşınıza ilk çıkan kubbeli bina Alâuddîn Aydoğdu el Kubâkî’nin türbesidir. Memlûklar döneminde Safed ve Halep valiliklerinde bulunan Kubâkî, görevden alındıktan sonra yerleştiği Kudüs’te 1289’da vefat etmiş. Son derece saygın ve dindar bir şahsiyet olduğundan, kabrinin üzerine daha sonra türbe inşa edilmiş. “Kubâkiyye Zaviyesi” olarak da anılan yapı, sur dışında Memlûklardan günümüze kalan tek eser.
Kubâkî türbesinden ileri doğru düz devam edince inşaatı hâlâ devam eden “Tolerans Müzesi”nin hemen önünde, yan yana iki kabir yer alır. Biri, Memlûk dönemi Kudüs eşrafından Aydemir Şucâî’nin eşine aittir. Yanındaki ise, Aydemir’in annesinindir. Mezarların yanındaki “Tolerans Müzesi” ise Ortadoğu’daki ironilerin adeta özeti gibidir: İşgal edilen bir Müslüman mezarlığında, yok edilen kabirlerin üzerine kurulan müzenin ismi, adeta İslâm dünyasıyla alay etme adına “tolerans” olarak seçilmiş.
Mezarlık içinde batı yönüne ilerlediğinizde, sol yakada iki büyük kabir görülür. Cephesinde büyük çiçek desenlerinin yer aldığı taş sandukanın altında, Abdullah el Alemî medfûndur. 1863’te vefat eden Alemî, Nakîbu’l-Eşraf [Hz. Hasan’ın soyundan gelen Şerif’lerin başı] imiş. Hemen yandaki Roma sarnıcına daha yakın diğer mezar, yine Alemî ailesinden Şeyh Emin’e aittir. Eski Kudüs’teki Salâhiyye Hankâhı’nda imam olarak da görev yapan Emin Alemî’nin vefat tarihi 1927. Kökenleri Fas’a dayanan Alemî ailesinin içinden tarih boyunca müderrisler, kadılar, imamlar ve şeyhler çıkmış.
Mezarlığın diğer tarafına geçerken görülen sarnıç Roma döneminden kalma, 60 x 100 metre boyutlarında dev bir havuz aslında. Memlûk ve Osmanlı asırlarında su kaynağı olarak kullanıldıktan sonra, bugün âtıl vaziyette. Kenarındaki merdivenleri kullanarak tabanına inmek mümkün.
Sarnıcın yola bakan tarafında, kaldırımdan yüksekte ayrı bir mezar topluluğu göze çarpıyor. Kudüs’ün en ünlü ve eski sülalelerinden Naşâşibî’lerin aile kabristanındayız bu sefer. Memlûklar döneminden itibaren Kudüs’te etkili olan Naşâşibî’ler ticaret, tarım ve bilhassa ok üretimi alanında uzmanlaşmış. Siyasetle de yakından ilgilenen aileden çok sayıda milletvekili, belediye başkanı ve bürokrat çıkmış. 1903’teki vefatından sonra buraya defnedilen ve mezarlıktaki kabri süslü taşıyla bilhassa dikkat çeken tüccar Hasan Naşâşibî öylesine zengin adammış ki, evlatlarına bir milyon kuruş miras bırakmış.
Sarnıcın yanındaki çıkıştan karşı taraftaki diğer parka geçince, ABD Büyükelçiliği binasına paralel kaldırımlardan yürüyüp, mezarlığın en batı ucuna ulaşılıyor. Buradaki kubbeli yapı, Şeyh Ahmed Alâaddîn Decânî’nin (1471-1561) türbesidir. Bugünkü Ramallah’ın kuzeyinde yer alan Decâniyye köyünde dünyaya gelen Şeyh Ahmed, Şâfiî mezhebine mensup bir sufi-fakih olarak Kudüs’teki medresesinde binlerce talebe yetiştirmiş. Türbe ziyarete kapalı olsa da binanın bakımlı şekli dikkat çekiyor.
Şeyh Ahmed Decânî’nin kabrinin hemen solunda iki büyük aile mezarlığı görülür. Etrafı gri demir parmaklıkla çevrili olanı, Şeyh Abdullah el Kuraşî ve aile efradına aittir. Künyesinden de anlaşılabileceği gibi Kureyş kabilesine mensup olan Şeyh Abdullah’ın hayat hikâyesi Endülüs’te başlamış, ardından Mısır üzerinden Kudüs’e uzanmış. Şeyh Abdullah, 1202’de Kudüs’te vefat ettiğinde ardında yüzlerce talebe bırakmış.
Diğer aile mezarlığı ise Decânî ailesininkidir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendilerine Kudüs surlarının güney yakasında özel bir alan tahsis edilen aile, 1948’e kadar, bugün Yahudiler tarafından Hz. Davud’a nispet edilen kabrin yakınlarında yaşamış. İsrail’in kuruluşuyla birlikte bölgeden uzaklaşmak durumunda kalan Decânîler, ailenin bir kısmının yaşadığı Yafa’ya ve diğer Filistin şehirlerine dağılmış.
Tarihi, şehre Müslümanların ilk geldiği 638’den hemen sonraya kadar uzanan Mamilla Mezarlığı, bugün, İsrail işgalinin en somut ve en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden biridir. Tarih boyunca on binlerce Müslümanın medfun bulunduğu bilinen mezarlık, günümüzde halka açık bir parka dönüştürülmüştür. İsrail, kalan mezarları da tamamen kaldırmayı, bölgeyi tümüyle ele geçirmeyi planlamaktadır.
Eski imparatorluklar döneminde toplam alanı 130 dönümü bulan mezarlık, bugün yalnızca 20 dönüm. Mamilla’da şu anda kayıtlı mezar sayısı 841. Ancak sadece Haçlıların Kudüs’ü ele geçirdiği yaz buraya defnedilen Müslüman sayısının 70 bin dolayında olduğunu düşünürsek, kaybın boyutlarını zihnimizde canlandırabiliriz.
Kudüs’teki birçok şey gibi, Mamilla da, İslâm dünyasının ilgisizliğiyle İsrail işgalinin katı gerçekliği arasında var oluş savaşı veriyor.