“İslâm aleyhine kitap yazarken Müslüman oldum”
Joram van Klaveren, "Hollanda aşırı sağcılığının babası" olarak bilinen Geert Wilders'ın yakın siyasî yardımcılarından biriydi. İslâm karşıtı bir kitap yazarken Klaveren'in Müslümanlara bakış açısı değişmeye başladı. İslâm'ı anlama süreci, şüphelerini ve endişelerini gidererek, 2019'da İslâm'ı kabul etmesine ve dindar bir Müslüman olmasına vesile oldu. Avrupa, artan İslâm karşıtlığıyla boğuşurken ve Kur'ân yakma eylemleri bir norm haline gelirken Klaveren, büyüleyici değişimi hakkında Mecra’ya konuştu.
İlginç bir İslâm'a geçiş hikâyeniz var. Buna geçmeden önce kısaca İslâm öncesi döneminizden bahsedebilir misiniz?
Yıllarca bir siyasetçi olarak İslâm'la savaşmak için her şeyimi verdim. Hollanda'daki tüm İslâmî okulları kapatmak için yasa çıkarmaya çalıştım. Ülkemdeki bütün camileri kapatmaya kalkıştım ve hatta zehir dediğim ilahi kitap Kur’ân'ı yasaklamaya gayret ettim.
- Çok aktif bir milletvekili olarak insanları İslâm'ın tehlikelerine karşı uyarmak için elimden geleni yaptım. İslâm karşıtı bir politikacı olarak İslâm'ı gerçek bir din olarak bile görmüyordum. Ben İslâm’a dünyadaki en ölümcül politik ideoloji derdim. İslâm'ın şiddet içeren, kadın düşmanı, Hristiyanlık karşıtı ve elbette terörü teşvik edici olduğuna ikna olmuştum.
Bu fikirlerin çoğu, diğer dinlerin ve tabii ki İslâm'ın tutarsız olarak görüldüğü yetiştirilme tarzımın muhafazakar protestan teolojisinden etkilenmişti.
Teslisin, Mesih'in kutsallığının ve ilk günahın inkarı; bazı Hristiyan vaizlerin, özellikle de içinde büyüdüğüm mezhepten vaizlerin İslâm'ı kötü bir yol olarak görmelerinin sebepleridir.
Sahip olduğum bu fikirler, üniversiteye başladığım ilk gün doğrulanmıştı: 11 Eylül 2001. Ondan sonra, Amsterdam'daki eski evimden çok da uzakta olmayan, Hollanda'da öldürülen ünlü bir film yapımcısı vardı. Adı Theo van Gogh'du. Bu son damlaydı. Ülkemi bu şeytani dine karşı korumam ve ölene kadar İslâm ile savaşmam gerektiğine karar verdim. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Fakat işler biraz farklı gelişti.
İslâm'a geçişiniz tam olarak nasıl gerçekleşti?
Siyaseti bıraktıktan sonra İslâm karşıtı bir kitap yazma sürecindeydim. Bu, içimde uzun süredir devam eden bir arzuydu. İslâm'a karşı siyasette söylediğim her şeyi teorik bir temele oturtmak istedim. Ancak bilgi arayışım sırasında İslâm hakkında düşündüklerime o kadar çok ters düşen gerçeklerle karşılaştım ki yeni sorular sormaya başladım. Gerçeklere dayalı ve doğru bir kitap olmasını istediğim için, soru sormak için Müslüman âlimlere de ulaştım. Bu âlimlerden biri de Profesör Abdülhakim Murad'dı. Müslüman karşıtı bir grubun parçası olduğum için sorularıma asla cevap vermeyeceğini düşünmüştüm, ama verdi. Sorularımı kendisi cevapladı, okunacak kitapları gösterdi ve bilgi isteyebileceğim diğer akademisyenlerin isimlerini verdi.
Bazı Hristiyan dogmaları (teslis, İsa'nın çarmıha gerilmesi ve ilk günah) hakkında zaten bazı şüphelerim olduğu için arayışım Tanrı arayışına dönüşmeye başladı. Ve bu süreçte Hristiyan sorularıma İslâmî cevaplar aldım.
İslâm yolundaki farklı engellerimin sonuncusu Muhammed’in (sav) peygamberliği ile ilgiliydi. Onun hayatını ve karakterini inceledikten sonra (bu benim aylarımı aldı), onun gerçekten Allah'ın elçisi olduğuna kesinlikle ikna oldum.
Zaten bir Allah'a inandığım için, elçiyi kabul etmem beni fiilen Müslüman yaptı.
Ama bunu fark ettiğim gece içimde hâlâ bir tiksinme hissi vardı. Bu biraz peri masalı gibi geliyor ama gerçekten oldu; yazmayı bitirdikten ve İslâm'ın doğru olduğunu anladıktan sonra, onu hâlâ kabul edemedim. Müslüman olmak istemedim. Artık masamdan tüm kitaplarımı kaldırırken bazıları raftan düştü. Ve bu kitaplardan biri de Kur’ân'dı. Elime aldığımda baş parmağım Hac Sûresi’nin 46. âyet-i kerîmesindeydi: “Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki ibret almış kalplere yahut işitmiş kulaklara sahip olsunlar! Şu bir gerçek ki gözler körleşmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.” Ve bu tam olarak benim sorunumdu. Gerçeğin ne olduğunu tam anlamıyla okuyabiliyordum, tüm gerçekler açıktı. Yani bu benim gözlerimle, aklımla ilgili bir sorun değil, kalbimle, duygularımla ilgili bir sorundu. Rabbimden bana bir işaret vermesini istediğim yerde küçük bir dua ettim. Tabii ki gökkuşağı ya da altın yıldızlar düşmedi ama ertesi gün uyandıktan sonra tiksinti ve kaygı duygularım tamamen ortadan kalktı. Kalbimde onu çok güçlü ve mutlu hissettim.
O gün eşime ve anneme Müslüman olduğumu söyledim.
Müslüman olma kararınızı açıkladıktan sonra nasıl tepkiler aldınız? Aldığınız en büyük tepki neydi?
Pek çok ölüm tehdidi aldım, çocuklarımı öldürmek, karıma tecavüz etmekle alakalı tehditler vs. çok fazlaydı. Ama tabii ki bu bir bakıma benim hatamdı. Geçmişte aşırılığı yaymıştım ve eski dostlarımdan o aşırılık geri tepmişti.
- Ne ekersen o gelir. Rum Sûresi’nin 41. âyet-i kerîmesinde geçtiği gibi: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
Hacca gittiniz mi?
Henüz değil, inşallah tez zamanda gideceğim. Şehadet getirdikten hemen sonra birçok kişi tarafından davet edilmiştim. Fakat onlara teşekkür ettim ve önce din ve amel hakkında daha çok şey öğrenmem gerektiğini söyledim. O zamanlar nasıl dua edeceğimi bile bilmiyordum. Önce temelleri öğrenmek istedim.
Hollanda'da Müslümanlara karşı tutum nasıl?
Değişiklik arzediyor. Bir yandan insanlar açık ve ilgili olabiliyor. Tabii sosyal ve politik altyapı pek çok fırsat ve imkân sunuyor. Örneğin, düzinelerce İslâmî okul, yüzlerce cami ve çok sayıda büyük şirket var ve hükümet, diğer şeylerin yanı sıra namaz, yemek ve giyim ile ilgili İslâmî hükümleri dikkate alıyor.
Aynı zamanda İslâm karşıtı çok hareket de var ve hızla da büyüyor. Bu, kendini Müslüman kadınlara, camilere ve aynı zamanda Kur’ân'a yönelik şiddetle ifade ediyor (Kutsal Kitabı yakmak isteyen gerici Pegida grubunu hatırlayın).
- Ama artık devlet İslamofobisi diye bir şey de var: Camilere bağış yapanları potansiyel dolandırıcı olarak gören hükümet, (kilise ve sinagoglara izin varken) camilere yabancı kaynak sağlanmasını engellemek, helal kesimi yasaklamak istiyor.
Aynı zamanda Hollanda'da İslâm'ı yasaklamak isteyen ve Müslümanlara karşı yasal olarak ayrımcılık yapmaya çalışan PVV (Özgürlük Partisi) gibi siyasî partiler söz konusu.
Geert Wilders'ı çok iyi tanıyorsunuz. Wilders'la ilgili düşünceleriniz neler?
İnşallah o da bir gün hidâyete kavuşacak ve Müslüman olacak.
Avrupa'da İslamofobinin yükselişte olduğunu gözlemliyoruz. Sizce bunun sebebi nedir? İslâm karşıtlığını ve ırkçılığı ne besliyor?
Her şeyden önce bilgi eksikliği söz konusu. Bu durum önemli bir rol oynuyor. Batı'da çoğu insan İslâm hakkında pek bir şey bilmiyor. Tek gördükleri Müslümanların davranışları, internette ve televizyonda gördükleri. Müslümanların kötü davrandığını görürlerse onlar hakkındaki imajları da olumsuz oluyor. Bu durum terör saldırılarıyla pekiştirildi. Ve bunu durmadan tekrarlayan bir de medya var. İslam için var olan olumsuz imaj/korku söz konusu olduğunda bu kombinasyon çok önemlidir.
Bazı siyasî partiler de bunu biliyor ve bu cehaleti suistimal ediyorlar.
Elbette -ki bu da başka bir nedendir- her toplumda olduğu gibi bazı insanların da ırkçı bir tavrı vardır.
Tarihsel bileşen de var, özellikle Doğu Avrupa'da. Eski Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu birçok ülkeyi fethetti. Diğerlerinin yanı sıra Romanya, Yunanistan, Macaristan vb. ülkeler, tarihsel olarak Doğu'dan gelen fetihten korkuyorlar. Bunu İslâm ile özdeşleştiriyorlar. Ayrıca, geçtiğimiz yüzyıllar boyunca, Hristiyan Avrupa ile çevresindeki İslâm dünyası arasında elbette çeşitli çatışmalar yaşandı. Haçlı seferlerini, birçok teolojik polemiği ve İslâm'ın düşman olduğu fikrini düşünün.
Medya büyük rol oynuyor. Sürekli tekrarlanan korku görüntüleri, yanlış bilgilendirmeler ve tek taraflı, olumsuz görüşler ülkedeki insanları büyük ölçüde etkiliyor.
Son olarak, ki bu çok az tartışıldı, Batı'daki aşırı sekülerleşme de büyük bir rol oynuyor. İnsanlar kelimenin tam anlamıyla Tanrı'dan kopuk. Ahlaki pusula giderek daha fazla gözden kayboluyor ve bu da dinin ve dinin anlaşılmamasına yol açıyor. İnsanlar artık dinî olarak yetiştirilmiyor ve bu nedenle inananların endişelerini gerçekten anlamıyorlar. İnsanlar genellikle bunu garip ve hatta korkutucu buluyor. Dolayısıyla genel olarak tüm dinlere ama kesinlikle Müslümanlara karşı din düşmanlığı ortaya çıkıyor. Ne de olsa Müslümanlar, birçok Hristiyan'ın aslında inançlarını kaybettiği yerde hala gerçek anlamda inançlarını uyguluyorlar. Seküler-liberalizm hem toplumu hem de bireyi yavaş yavaş yok ediyor.
Bu nedenle biz Müslümanlar olarak daveti daha çok uygulamalı ve sadece İslâm'ın boş kalbe verebileceği hakikati ve manevi tatmini bekleyen Batı'daki tüm gezgin ruhlara İslâm'ı sunmalıyız. Kur'ân'a göre de bu bizim görevimizdir: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” (Nahl Sûresi, 125)
Avrupalı gençler neden aşırı sağa veya sola yöneliyor?
Çünkü Allah'ı ve dini kaybettiler. Kalplerindeki boşluğu doldurmak istiyorlar. Çoğunlukla bilinçsizce. Uyuşturucuyla ve partilerle, aşırı milliyetçilikle, hortlamış ideolojiyle ve diğer pek çok fikirle bunu deniyorlar.
Siyasete geri dönmeyi düşünüyor musunuz?
Hayır, fakat Allahualem.
Sizce Avrupa'daki siyasetçilerin Türkiye'ye yaklaşımı nasıl? Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması Avrupa ile ilişkileri nasıl etkiliyor?
Avrupa, Türkiye konusunda çok önyargılı. Ve bugün AB'nin çekirdeği aşırı derecede ateist. Buradaki birçok siyasetçinin tavrında bu büyük rol oynuyor.
Birkaç yıl önce Hollandalı bir AB komiseri (Frits Bolkestein), Türkiye'nin asla AB üyesi olmaması gerektiğini, Türkiye'nin üye olması halinde, Avrupalıların Osmanlı İmparatorluğu'nu durdurduğu Viyana Savaşı'nın (1683'te) boşa gideceğini söylemişti. Çok çarpık bir düşünce tarzı. Ama içinde bulunulan duyguyu gösteriyor.
Türk olsaydım, tutumları yüzünden şahsen artık AB üyesi olmak istemezdim, ama daha çok giderek daha fazla din karşıtı hale geldikleri için olmak istemezdim. Özellikle de İslâm karşıtlığı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Umarım Batı'daki Müslümanlar olarak bizler, gayrimüslimlerin çoğunun Kur'ân veya hadis okumadığını anlarız. Onlar bizi, ahlâkımızı okuyorlar. Çoğu zaman sahip oldukları tek kaynak biziz. Öyleyse gerçek Müslümanlar gibi yaşamaya çalışalım. Bunun en güzel örneği sünnettir. Gayrimüslimlere İslâm'ın ne olduğunu göstermenin en mükemmel yolu budur.