İmam Yahya’nın vazgeçemediği Türk bürokrat

Türk askeri Yemen'de.
Türk askeri Yemen'de.

Yemen'deki son Osmanlı Valisi Mahmud Nedim Paşa'nın sergüzeşti, hem Yemen'in Osmanlı Devleti'nden kopuşunu hem yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin Yemen ile rabıtasını anlamak için son derece önemli.

1517 senesinde Yavuz Sultan Selim ordusuyla Kahire’ye girdiğinde, Yemen iç karışıklıklarla boğuşuyordu. Yerel idarecilerden Emir İskender, Osmanlı padişahı adına hutbe okutup İstanbul’a bağlılığını bildirince bölge siyaseten Devlet-i Aliyye’nin hinterlandına girmiş oldu. Yavuz’un vefatından sonra Emir İskender, İstanbul’a baş kaldırınca Kâmil Bey komutasında bölgeye giren Osmanlı ordusu kontrolü ele geçirdi.

Ahmed Paşa Mısır valiliği sırasında Yemen’in başı buyruk davranışlarını ortadan kaldırarak tamamen Osmanlı hâkimiyetine alırken, İbrahim Paşa da yükselen Portekizliler tehdidine karşı bölgedeki Osmanlı gücünü kurumsallaştırarak tahkim edecekti.

Kırmızı rengi eski çağlardan beri gücün sembolüydü. Özellikle üretiminin güçlüğü sebebiyle asırlarca altın değerindeydi. Kumaş, ahşap ve daha pek çok alanda kullanılan bu rengi o dönemde en dayanıklı ve estetik biçimiyle Yemen’de üretiliyordu. Öyle ki Haçlı Portekizliler bu kırmızı ve kızıl renklerini elde edebilmek için Yemen’e taarruzlar dahi yapıyordu.

İstanbul; Kahire ve Şam ticaretinde esnaf için hayati öneme sahip olan bu boyanın güvenliği Osmanlı idaresinde sağlanmıştı. Bu durum Yemenliler için ekonomik anlamda bir bolluk ve bereket dönemini beraberinde getirmişti.

Yemen kısa sürede yönetim modeli olarak Beylerbeyi olarak örgütlenmiş ve adeta Sadrazam ocağına dönüşmüştü.
Osmanlı askerleri Yemenli yerlilerle birlikte.
Osmanlı askerleri Yemenli yerlilerle birlikte.

Koca Sinan Paşa, Ahmed Paşa, Cafer Paşa ve Mustafa Paşa gibi devletin başına geçecek birçok isim başka bir ifadeyle acemi görevini Yemen’de yapacaktı. Bu durum merkezî otoritenin hem Yemen’i çok iyi tanımasına hem de önemini anlamasına büyük katkı sağlayacaktı. Yine de bölge Zeyd Şeyhlerinin büyük oranda etkisi altında olmuş, Osmanlı tam anlamıyla Yemen üzerinde hâkimiyet sağlayamamıştı.

  • 1849 yılında Yemenli yerel yöneticiler devlet yönetiminin Osmanlı’ya verilmesini kendileri teklif etmiş; ama imamların otoritesinin korunması şartını istemişlerdi. Şüphesiz bunda hem Yemen’in yaşadığı kaos hem de Mehmed Ali Paşa’nın Yemen’de yarattığı yıkımın büyük etkisi vardı.

Ahmet İzzet Paşa, vaziyeti şu sözlerle tespit edecekti:

“Cebel bölgesinin alınması görevi yüklendi. İnancıma göre bu karar Abdülaziz’in saltanatı hesabına kaydedilecek fâhiş bir hatadır. Abdülmecit Han zamanında kararlaştırıldığı gibi, yalnız Yemen sahillerinin işgaliyle yetinmek ve Cebel’de karışıklıkların yatıştırılmasında müdahale ve yardımda bulunarak hayırlı bir hakem ve koruyucu durumunda kalınarak devlet tarafından manen ve ekonomik olarak daha büyük yararlar elde edilebilirdi. Fakat ne yazık ki, bu gibi uzak görüşlü siyasî düşüncelerle insanlığa ve hukuka uygun görüşler bir süreden beri devlet yöneticilerince göz önünde bulundurulmuyor, hırslı ve iştahlı bakışlar sadece maddiyata ve duyularla elde edilen şeylere çevriliyordu. Adı geçen mareşal yalnız Hıraz Dağı’nda mukavemete kalkışan İsmâilîleri bastırdıktan sonra kendisini yardımcı ve koruyucu sıfatıyla bekleyen ve halkı ile beraber kucaklarını ve kapılarını açan Sanaa’ya ulaşır ulaşmaz ilk işi -tabii İstanbul’dan aldığı emre uyarak- İmameti kaldırmak ve Yemen dağlarıyla Zeydî ülkelerinin devlet yönetimine katıldığını ilan etmek oldu.” (Ahmed İzzet Paşa – Feryadım)

Nihayet 1872 senesinde imamların da otoritesi bir kenara bırakılarak Yemen her şeyiyle bir Osmanlı vilayetine dönüştürülerek tüm özerkliği ortadan kaldırıldı.

Mahmud Nedim Paşa ve Yemen

1864 yılında Şam’da dünyaya gelen Mahmud Nedim, Kürt kökenli bir Osmanlı vatandaşıydı. Trablusşam’da rüştiye eğitimi almış küçük memuriyetlerle göreve başlamıştı. Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki önemli sancaklarından birisi olan Derne’de ilk ciddi vazifesini elde etmişti. Bu göreve sağlık sorunları sebebiyle gidemeyince Cidde’ye tayin edilecekti.

Osman Paşa, bölgedeki sorunları gidermek için Arap Yarımadası’na geldiğinde Mahmud Nedim’i keşfeder. Arapçası olmayan Türk devlet adamlarının halkla rabıtalarının zayıf kalması ve başarısızlıklarını yerinde görecekti. Tepeden bir atamayla, Mahmud Nedim’i Cidde kaymakam vekili olarak ataması Nedim Paşa için dönüm noktası olacaktı. Bunu, daha sonrasında Haraz ve Zebid kaymakamlıkları izleyecekti. Bu süreçte beklenmedik şekilde İstanbul, Nedim Paşa’yı Anadolu’da Dersim kaymakamlığına atayacaktı; ama o bunu beğenmeyince memurluktan tümüyle kovuldu. Halkın bu denli teveccühünü kazanmış bir memurun ihracını bizzat sadrazam araya girerek engellemiş ve onu Cebel-i Garbî’ye kaymakam olarak atamıştı.

1901 yılında yine tuhaf bir atamayla Karahisar’a atanacaktı. Bu durumu İstanbul’a bir türlü anlatamayınca memuriyetten tekrar kovulmamak için görev yerine gitmiş ve yaklaşık 3 sene burada görev yapmıştı.

  • 1904 senesinde Zeydîler merkezî hükümete baş kaldırınca, Sultan İkinci Abdülhamid bölgeye liyakatli atamaların yapılmasını isteyecekti. Sarayın yaptığı tahkikat sonucu bu göreve en layık isimlerin başında Mahmud Nedim geliyordu.

Mahmud Nedim bir şekilde ayak oyunları ile uzaklaştırıldığı Yemen’e ani bir kararla “vali muavini” olarak atanı verilmişti.

İstanbul’un Zeydîler hakkında tam malumatı yoktu. Sünnîlere yaşayış olarak çok benziyordu; ama İsmîilî ekolün bir kolu olması hasebiyle İttihad-ı İslâm ideolojisini resmî devlet politikası olarak uygulayan hükümetin hayli kafasını karıştırıyordu.

  • Nedim Paşa’nın göreve atandığı 1904 senesinde “el-mütevekkil alellâh” ünvanını kullanan İmam Yahya’nın, Sultan Abdülhamid’e resmen baş kaldırması bölgede bütün dengeleri sarsmıştı.

Ahmet İzzet Paşa komutasında Sanaa’ya gelen Osmanlı ordusu feci bir vaziyetteydi. Çoğu çocuk yaşta ve ikmalsiz bölgeye gönderilen ordu isyancılar karşısında ağır mağlubiyetler aldı. 18 Mart 1905’te yaklaşık 5000 kişilik garnizon olduğu gibi isyancıların eline geçmesi bunun en somut örneklerindendi. Tüm bu karışıklıklar sürerken, 1905 yılının Mayıs ayında İngiliz ordusuna bağlı birlikler ansızın Sanaa’ya girdiler. Bu olaydan hemen sonra Abdülhamid, Yemen Valisi Tevfik Paşa’yı görevden almış, İngilizlerin bölgede yaratacağı etki öngörülemez bir hal almıştı.

Mayıs ayında Osmanlı ordusu, Fevzi Paşa komutasında Sanaa’yı ele geçiren İmam Yahya’yı ortadan kaldırmak için harekete geçti.
Yemen Zeydîleri’nin seksen yedinci imamı (1904-1918) ve bağımsız Yemen Emirliği’nin ilk hükümdarı (1918-1948) İmam Yahya Muhammed Hamîdiddîn.
Yemen Zeydîleri’nin seksen yedinci imamı (1904-1918) ve bağımsız Yemen Emirliği’nin ilk hükümdarı (1918-1948) İmam Yahya Muhammed Hamîdiddîn.

Tetikte bekleyen İngilizler, Arap Yarımadası’na girerlerse onları oradan çıkarmak artık imkânsız bir hal alacak demekti. Osmanlı Devleti, daha fazla kan dökülmeden meseleyi halletmek için bir heyeti İmam Yahya’ya yolladı. İşte bu heyette bulunanlardan birisi Mahmud Nedim’di. Böylece uzun yıllar sürecek İmam Yahya ve Mahmud Nedim dostluğu da başlamış olacaktı.

Osmanlı bir yandan müzakereleri sürdürürken, Sultan Abdülhamid pek de alışık olmadığımız şekilde meselenin askerî yollarla çözülmesini emretti. Bunun üzerine Osmanlı, Sanaa’ya kadar ilerledi. Bilanço hem Yemenliler hem de Türkler açısından ağırdı. Ayrıca İmam Yahya’nın asi ilân edilerek yakalanması için karar alınmıştı. Mahmud Nedim’in hatıratlarında anlattığından anladığımız kadarıyla bu durum, Osmanlı devlet adamlarının Yemen meselesine yüzeysel bakmaları ve yapısal krizleri anlayamamaları ile alakalı bir durumdu. Nitekim kuzeye çekilen İmam Yahya birlikleri coğrafyanın şartlarının lehlerine olduğunu biliyordu. Nitekim Osmanlı merkezleri kolayca ele geçirdikten sonra oraya hapis olacak ve merkezden her çıktığında ağır mağlubiyetler alacaktı.

Osmanlı bir şekilde İmam Yahya’nın varlığını kabul etmek zorundaydı ve edecekti.

“Yemen Ellerinde Otuz Yıl” eseri, valilik vazifesiyle 35 yıl Yemen’de bulunan ve I. Dünya Savaşı, Mütareke ve Cumhuriyet dönemlerine rastlayan son valiliğinde çok önemli iş ve işlevler gören, Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’inse ilk ve tek Yemen Valisi Mahmud Nedim Bey’in anılarını anlatmaktadır.
“Yemen Ellerinde Otuz Yıl” eseri, valilik vazifesiyle 35 yıl Yemen’de bulunan ve I. Dünya Savaşı, Mütareke ve Cumhuriyet dönemlerine rastlayan son valiliğinde çok önemli iş ve işlevler gören, Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’inse ilk ve tek Yemen Valisi Mahmud Nedim Bey’in anılarını anlatmaktadır.

Yemen’in kopuşunu izleyen bir bürokrat

1905 yılındaki karışıklıklar karşılıklı tavizlerle bir şekilde halledilmişti. 1908 yılında Meşrutiyetin ilânı ve 1909 yılında Sultan İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesi Yemen’de dengeleri yeniden değiştirdi.

İmam Yahya ve Mahmud Nedim bu gelişmeleri endişeyle izlemektedir; çünkü İmam Yahya Osmanlı’nın bölgeden bir anda çekilmesini de istemez. Böyle bir durumda İngiltere ve İtalya’nın bölgeyi işgal etmek için tetikte beklediğinin farkındadır. Nitekim bir başka kabilenin güçlü liderlerinden Seyyid Muhammed el-İdrisî bu karışıklıkta İtalyanların desteği ile isyan edecektir.

  • İmam Yahya, zaman zaman Osmanlı ile karşı karşıya gelse de Da’an Antlaşması ile bu iki güç sıkı müttefik olacaklardı. Tüm bu dostluğun mimarı şüphesiz Mahmud Nedim idi.
Darü'l-Hacer, Sanaa yakınlarındaki İmam Yahya'nın sarayı.
Darü'l-Hacer, Sanaa yakınlarındaki İmam Yahya'nın sarayı.

Bu antlaşma sonrası Yemen Valisi olan Mahmud Nedim, bölgeyi imar etmeye başlamış, yapısal krizleri gidererek bölgeyi İstanbul ile yakınlaştırmıştı. Cihan Harbi ile Yemen kaosa teslim olacak, Seyyid Muhammed el-İdrisî İngilizlerin desteği ile yeniden isyan edecekti. Bu süreçte İmam Yahya’nın, İngilizlerin yanında yer almayarak Osmanlı ile yaptığı anlaşmaya bağlı kalması büyük oranda Mahmud Nedim Paşa’nın çabalarıyla mümkün olmuştu. Üstelik, Yemen’in en savaşçı kabilesi olarak bilinen Benî Mervanlar, İmam Yahya’nın teşviki ile Hilafetin çağrısına cevap vererek Osmanlıların yanında savaşmak üzere cepheye asker yollayacaktı.

  • Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı’nın en zayıf halkası olan Yemen, yalnızca liyakat sahibi bir devlet adamının çabaları sayesinde en zor zamanda devletin yanında yer alan bir güce dönüşmüştü.

İngilizler Yemen’de istediğini elde edemeyince başka bir ittifak arayışına yönelmiş ve Mekke Şerifi Hüseyin ile anlaşacaktı. Mondros imzalanıncaya dek Osmanlı, Yemen’deki varlığını korumuş, hiçbir saldırı veya isyan tam anlamıyla başarıya ulaşamamıştı. Başka bir deyişle Yemen, Osmanlı’nın mağlup olmadığı cephelerden birisiydi.

Mahmud Nedim, mütarekeden sonra Osmanlı cephanesini İngilizlere değil de İmam Yahya’ya bıraktırarak Osmanlı bölgeden çekilse de tamamen İngilizlerin eline geçmesini engellemişti.

İmam Yahya, Osmanlı’nın silahlarının yanı sıra Mahmud Nedim Paşa’yı da almıştı. Böylesi liyakatli bir devlet adamının en az silahlar kadar önemli olduğunu bilen İmam, Mondros hükümlerine aykırı da olsa Osmanlı valisinin Yemen’de kalarak görevine devam etmesini sağladı.

İmam Yahya, Osmanlı valisini Yemen’e Başbakan olarak atamış ve diğer bazı Türk yetkilileri de Dışişleri Bakanı gibi önemli makamlara getirmişti. Bu devreden sonra İmam Yahya, İngilizlere karşı bir çeşit kurtuluş savaşı başlatmış ve Anadolu’daki Ankara yönetiminin mücadelesini dikkatle takip etmişti.

İmam Yahya, TBMM kurulduktan sonra da hem maddi hem de manevi olarak Türkiye’den kopmak istememişti. Türkiye Cumhuriyeti ve Yemen’in bir devlet olarak kalmasını istemekte Yemen’de Türk bayraklarını göndere çekmektedir.

  • İmam Yahya, Hudeyde ve Ta'izz livaları ile Zebid gibi bölgelerin Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmasını istemekte diğer bölgelerin de Türkiye himayesinde olmasını istemektedir. Atatürk, Yemen’in Ankara’ya bağlanmasını konusunun mümkün olup olmayacağını önceleri araştırmış; ama Anadolu’da küçük bir sınıra sıkışmış, ekonomik olarak tükenmiş bir Cumhuriyetin Yemen’e bir faydası olmayacağı gibi İngilizlerin de bunu kabul etmeyeceğinin farkındadır.

Bu yüzden İmam Yahya’nın tabiri caiz ise altın tepside sunduğu Yemen’i kabul etmemiş; ama Yemen Devlet’inin bağımsızlığı için Ankara’nın üstüne düşeni yapmasını emretmiştir. Bu devreden sonra Mahmud Nedim artık Ankara’nın bir temsilcisi olarak bölgede İmam Yahya’nın hizmetine verilmişti. Ayrıca Yemen’de kalmak isteyen binlerce Türk asker, doktor ve bürokratın İmam Yahya’nın hizmetine girmesine de müsaade edilmişti. Mahmud Nedim bu gelişmelere rağmen TBMM’de bir Yemen mebusunun olması için baskısını sürdürmüş hatta Abdülhaluk Hakkı Bey aday gösterilmişti. Ankara’nın uğraşması gereken daha ciddi sorunları olması nedeniyle bu heyecan ve gelişmelere bigâne durmayı tercih ettiğini görüyoruz.

Mahmud Nedim, yine de Yemen’den ayrılmamış. İmam Yahya’nın hizmetinde Türkiye ve Yemen arasındaki bağın kopmaması adına hizmetlerini sürdürmeye devam etmişti. 1926 yılında İstanbul’a dönen Yemen eski Valisi bu kez yeni kurulmakta olan Suudi Arabistan devletine gönderilerek Türkiye’nin bölgede bağımsız Arap devletlerinden yana tavır aldığını ortaya koyacaktı.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım