Hindistan Müslümanlarının temel meseleleri ve taşıdıkları potansiyel
Hindistan, 1947 yılındaki ayrılmadan bu yana laiklikle yönetilen bir ülke. Hindistan’ın barındırdığı devasa nüfus içinde Müslümanlar önemli bir azınlığı temsil etmelerine rağmen, ülkedeki etkinlikleri sayıları ile doğru orantılı değildir. Bunun değişik sebepleri olsa başlıca sebepleri bölünmüşlük, eğitimsizlik ve ekonomik zayıflıktır. Ayrıca Müslümanlar oldukça dağınık bir coğrafî alana yayılmış olduğundan birbirleriyle irtibatları da oldukça zayıf.
Hindistan 1,4 milyarlık nüfusuyla dünyanın en büyük ikinci nüfusuna sahip ülkesi konumunda. Yapılan tahminlere göre ülke nüfusunun önümüzdeki birkaç yıl içinde Çin’i geçeceği düşünülüyor. Farklı etnik ve dini toplulukların yaşadığı Hindistan’da nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini (tahminen 175 milyon) İslâm dinine inananlar oluşturuyor. Müslümanlar ise bu verinin gerçeği yansıtmadığını, nüfusun yüzde 20’leri bulduğunu belirtiyorlar.
Hükümet desteğiyle kurulan Sachar Komitesi önümüzdeki 100 yıl içinde Müslüman nüfusun ülke genelinde yüzde 21 civarında olacağını tahmin ediyor. Ayrıca Assam gibi bazı bölgelerde vatandaşlığa sahip olmayanlar göz önüne alındığında Müslümanların sayılarının daha fazla olduğunu söylemek mümkün. Bugün Hindistan Müslümanları başta kimlik sorunu olmak üzere birçok problemle karşı karşıya.
Müslüman kimliği baskı altında
Çok sayıda etnik ve dinî grubu bünyesinde barındıran Hindistan, İngiliz sömürgeciliğinin son dönemlerinde nispeten milliyetçilik çatısı altında birleşmişti. Mahatma Gandi’nin karizmatik önderliğine ve birleştirici söylemlerine Muhammed Ali Cinnah gibi Müslüman liderler de destek vermişti. İngilizlerin bölgeden çekilmesi ve 1947 yılında ulus devletin kurulmasıyla birlik bozulmuştu. Kurulan devlette Müslümanlarla Hinduların bir arada yaşamalarının zor olduğu düşünülmüş ve “iki devletli çözüm” önerisi kabul görerek Müslümanlar tarafından Pakistan adında bir devlet kurulmuştu.
Pakistan’ın ayrılmasının ardından Hindistan’da Müslüman nüfus azalmıştı. Hindistan Ulusal Kongresi’nin (Indian National Congress) önemli isimlerinden ve ülkenin ilk başbakanı Cevahirlal Nehru, seküler anlayışla tüm dinî inanış mensuplarına belli bir saygı çerçevesinde yaklaşmıştı. Kongre Partisi olarak da bilinen hareketin tüm inançlara yaklaşımı genelde bu şekildeydi.
- Hindutva olarak bilinen Hint milliyetçiliğinin 1980 sonrasında siyasette ve toplumda yükselmesinin ardından yaşanan gelişmeler Müslümanları etkilemeye başlamış, faşizme varan düzeyde etnik mutlakiyetçiliği savunan görüş yanlıları tarafından Müslümanlar baskı altına alınmıştı. Hint milliyetçileri tarafından şiddet gören Müslümanlar siyasi düzlemde de yok sayılıyorlardı.
Azımsanmayacak derecede nüfusa sahip olan Müslüman Hintlilerin siyasetteki temsilleri oldukça düşük kalıyordu -bu durum günümüzde de sürmektedir-. Kendini Hindutva’nın temsilcilerinden sayan ve 2014 yılında iktidara gelen BJP (Bharatiya Janata Party-Hindistan Halk Partisi) Lideri Narendra Modi ve desteklediği faşist kitleler Müslüman toplum üzerinde baskı kuruyor, Hindistan’ı Hindu dini ve milliyeti çerçevesinde değerlendirerek ülkedeki en büyük azınlığı, Müslümanları yok sayıyorlardı. Halbuki 2014 seçimlerinde “İyi Günler Geliyor” sloganıyla çıkan BJP Lideri Modi, Müslümanlara zor ve acı tecrübelerle dolu günler getirmişti.
- 2019 yılında ilan ettikleri “Vatandaşlık Yasası” ile Hindistan’a farklı ülkelerden gelen etnik gruplara vatandaşlık verilirken Müslüman göçmenler bu kapsamın dışında tutulmuşlardı.
Assam bölgesindeki Müslümanları etkileyen bu durum neticesinde şiddet ve yıldırma olayları başlamış, göçmen statüsündeki Müslümanlar hapisle cezalandırılmışlardı.
Yine aynı yıl Cammu Keşmir’in özerk statüsü iptal edilerek çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştı. Tüm bunların yanı sıra Darma inancına katı bir şekilde bağlı BJP hükümeti yetkilileri İslâm’ın kutsallarına saldırarak Müslüman halkta ve İslâm dünyasında öfke uyandırmaya devam etmekteler.
Hindistan Müslümanlarının geleceği
Hindistan’da genel işleyişte yaşanan aksaklıklar dolayısıyla herkes eşit seviyede imkanlara erişemiyor. Hindu inancının ve kast sisteminin egemen olduğu ülkede halkın önemli bir kısmı temel imkanlara sahip değil. Ülke Müslümanlarının okuma yazma oranı yüzde 68,5 olarak ifade ediliyor. Okuma yazma diğer nüfusa oranla düşük olsa da Müslümanların eğitim verilerinde son yıllarda gelişmelerin olduğu kaydediliyor. Buna karşın resmî verilerin yetersizliği tam bir tespitin yapılmasını zorlaştırıyor.
Ülke genelinde verilen eğitimle medrese müfredatının birbirinden ayrı olması dezavantaj olarak Müslümanların önünde duruyor. Müslümanların eğitimlerinin önündeki en büyük engel ise hükümetin eğitim ve dini değerler sistemini baştan aşağı değiştirme çabası olarak değerlendiriliyor. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen eğitim Müslüman toplumun varoluşu için en temel koşul olarak görülüyor.
Ülke ekonomisinde Müslümanların payı düşük
İdeolojik anlamda Hindu dinî ve milliyeti ekseninde şekillenen hükümetin, Müslümanlara devlet kurumlarında gerekli istihdamı sağlamadığı görülüyor. Durum özel sektörde de farklı değil.
Hint Müslümanların yüzde 31'i yoksulluk içinde yaşıyor ve sadece yüzde 8,5’i devlette çalışma imkanı buluyor.
Hükümet ulusal ekonomi programı “Make in India” ile dünyada marka olmayı hedeflese de içeride uyguladıkları din bazlı ayrımcılık olumsuz bir imaj oluşturuyor. BJP’ye bağlı kesim ise kadrolarda Müslümanların haksız yere terfi ettiğine inanıyorsalar da mevcut durumun öyle olmadığı görülüyor.
Birlik sorunu yaşanıyor
Hindistanlı Müslümanların siyasi temelleri sömürgecilik yıllarına dayanıyor. Dönem itibariyle güçlü olan Müslümanlar Birliği’nin (All-India Muslim League) Hindistan’ı kuran Kongre Partisi ile iyi ilişkiler geliştirdiği kaynaklarda ifade edilir. Bu duruma Parti’nin azınlıkların haklarına yönelik ılımlı yaklaşımının etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Hindistan Ulema Cemiyeti (Jamiat Ulema-e-Hind) de Müslümanların haklarının korunması karşılığında Kongre Partisi’yle iyi ilişkiler geliştirmiş ve destek sunmuştur. Hindistan’da ulus devletinin kurulmasının ardından siyasî oluşumlar genel anlamda ulema ekseninde gelişmiştir.
Hint Müslümanların, anayasada her ne kadar azınlık olarak nitelendirilseler de ülke tarihinin ve kültürünün asli unsurlarından oldukları bilinen bir gerçek. Buna rağmen politikada istenilen güce sahip olmadıkları görülüyor. Kendilerini asli unsur olarak birinci planda tutan Hindular toplumdaki ayrımcılığı körükleyerek Müslümanları neredeyse her alandan tecrit ediyor.
- Diğer ve belki de en önemli sorun ise Hindistanlı Müslümanların geniş ülke topraklarının farklı eyaletlerinde yaşamaları ve aralarındaki irtibatsızlık dolayısıyla birleşmelerine yönelik zeminin oluşmaması olarak değerlendiriliyor.
Halihazırda Hindistanlı Müslümanlar siyasî temsildeki yetersizlikleri nedeniyle marjinalleşmeye açık bir toplum olarak görülüyor. Hükümet, Müslümanlarının gelişmelerinin, temsil edilmelerinin ve toplumsal entegrasyonun önünde en büyük engel olurken diğer yandan uçlara savrulmalarının önünü açıyor ve bu durumu yeri geldiğinde Müslümanları baskılamak için siyasî koz olarak kullanıyor.
Keşfedilmeyi bekleyen potansiyel
Hindistan bilişim ve yazılım alanında çok sayıda önemli isimlere sahip bir ülke. Google’ın CEO’su Sundar Pichai, Adobe’un CEO’su Shantanu Narayen ve Master Card’ın CEO’su Ajay Banga, Twitter’ın eski CEO’su Parag Agrawal bunlardan sadece birkaçı.
- Hindistan’da bilişim ve yazılımla ilgili gelişen üst düzey kültürde Müslümanlar da kendilerine yer buluyor ve gelecek vaat eden yazılımcılara sahip.
Hindistanlı Müslümanlar kendi aralarında organizasyon ve iletişim sorunu yaşıyor. Bu durum diğer Müslüman ülkeler ve halklar için de geçerli. Organizasyon ve iletişim eksikleri giderildiği takdirde dünyanın geri kalanıyla her alanda önemli iş birlikleri gerçekleştirebilirler, ekonomik anlamda ilerlemelerinin önü açılırken üzerlerindeki izolasyonun ve baskıların hafiflemesi de sağlanmış olur.
Hindistan tarihinin ve kültürünün asli unsurlarından olan Müslümanlar, Türkiye ile müşterek değerleri paylaşıyorlar. Bunların başında tasavvuf geliyor. Hz. Mevlana gibi Türkiye’de medfun tasavvuf büyükleri Hint Müslümanlarının en çok ziyaret ettikleri mekanlar arasında. İlgi duygusal zeminde kalsa da uzun vadeli iş birlikleri geliştirilemiyor.
Hindistan’da tarihte kurulan Türk devletlerinin bakiyesi olan yaklaşık 30 milyon soydaşımızın olduğu ifade ediliyor. Tarih sahnesine veda eden Babür İmparatorluğu’ndan sonra bölgede yaşayan Türklerin sayısının 100 milyon civarında olduğunu fakat zaman içinde asimile edildiklerini belirten uzmanlar da mevcut. Oradaki soydaşlarımızı Türkiye ile Hindistan arasında yeni bakış açılarının oluşmasını sağlayabilir.
Ermenistan’ın yüzlerce yıl önce Hindistan’a göç eden soydaşları aracılığıyla iki devletin ilişkilerini geliştirme arayışı içinde olduğunu belirtmekte fayda var. 2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan Karabağ Savaşı’nda Hindistan Ermenilerinin yoğun çabaları neticesinde Modi Hükümeti Ermenistan’dan yana tavır almıştı. İki ülke ilişkilerini her anlamda derinleştirme eğiliminde. Türkiye; tarihî, kültürel ve inanç bağlamında daha büyük potansiyel taşıyor. Bu potansiyel gerek iki ülkenin ilişkilerini güçlendirmeye gerekse soydaş ve akraba toplulukları yalnız bırakmamaya vesile kılınabilir.