Bir Afrika atasözü şöyle der; “Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git, uzaklara gitmek istiyorsan beraber.”
Afrika’nın güzel gülüşlü çocukları için niyetlendik uzaklara gitmeye. Altı arkadaş, İstanbul’da okuyan Etiyopyalı kardeşimiz İbrahim Yusuf’un davetiyle, Etiyopya’nın doğusunda yüzlerce yıldır Müslümanların yaşadığı ve bir dönem Osmanlı hakimiyetinde kalan Harar yollarına düşüyoruz…
Kurban bayramına iki hafta kala “yeni çiçek” anlamına gelen başkent Addis Ababa’dayız. Addis Ababa, tipik bir Afrika şehri. Keşmekeş sokaklar, durmaksızın koşuşturan kalabalık, tarifsiz Afrika kokusu…
Yağmur mevsiminde olduğumuz için hava kapalı ve serin. 102 milyon nüfuslu Etiyopya’nın yüzde 60’ını Müslümanlar oluşturuyor ancak başkentte İslam’ı andıran herhangi bir emare göremiyoruz. Müslümanların çoğunlukta olduğu bir şehirde adeta ezan sesi duyulmuyor. Etiyopya’da Hristiyanlar boyunlarına siyah ip takıyor. Başkent sokaklarında kısa bir yürüyüşle dahi Hristiyanların azınlıkta olduğu gözlemlenebiliyor.
Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birine sahip olan Etiyopya’da nüfusun yüzde 25’i geçimini kahveden sağlıyor. En meşhur Etiyopya kahveleri Arabika ve Harar yabani kahveleri. Kuru işlenen yabani kahvelerin, köle ticareti döneminde Sudan’dan getirilen kölelerin çiğneyip tükürdüğü kahve meyvelerinden çoğaldığı söyleniyor. Kahvenin yanı sıra kat ticareti de ülke ekonomisinde büyük paya sahip.
Etiyopya ve Türkiye arasında saat farkı bulunmuyor ancak Etiyopyalılar geleneksel saat dilimlerini kullanmaya devam ediyor. Etiyopyalıların kullandığı saatler normal saatlerden 6 saat ileri. Kıpti takvime benzeyen Etiyopya takvimine göre şu anda 2010 yılındayız. 1 yılda 13 ay var; 12 ay 30 gün çekiyor; artan günlerden de 13. ay "Pegame" oluşuyor. Etiyopyalılar Pegame ayını tatil yaparak geçiriyorlar.
Addis Ababa’da bir günün ardından otobüsle Harar yolculuğumuz başlıyor. Yolculuğumuz boyunca elektrik ve suyun olmadığı kerpiç evler görüyoruz. Bir ara otobüsümüz mola veriyor ve yarı çıplak çocuklar “franco franco” sesleriyle koşarak bize yaklaşıyor. Muavin, bu bölgedeki çocuklarda bulaşıcı hastalıkların yaygın olduğunu ve çocuklara temas etmememiz gerektiğini söylüyor. Bembeyaz gülüşlü çocuklar bize koşuyor, biz uzaklaşıyoruz…
İslâm şehri Harar
Etiyopya’nın surlarla çevrili tek şehri Harar’dayız. Müslüman bir emirlik olarak 10. yüzyılda kurularak ardından Adel Sultanlığı’nın başkenti olan Harar’da 200 bin insan yaşıyor. 130 yıl önceye kadar Hristiyanların girişine izin verilmeyen şehirde nüfusun yüzde 20’sini Hristiyanlar oluşturuyor. Şehri korumak maksadıyla 1550’de Amir Nur tarafından inşa edilen surlarda, İslam’ın 5 şartını temsilen 5 kapı bulunuyor.
Harar surları içerisine Allah’ın 99 ismini temsilen 99 mescit inşa edilmiş. Bugün ise 82 mescitten ezan sesleri yükseliyor. 19. yüzyıla kadar Arap alfabesinin kullanıldığı Harar’da geleneksel Etiyopya alfabesi kullanılıyor. Sur içerisinde konuşulan Harar dili, bir diğer yerel dil olan Oromo dili ve Arapçanın senteziyle oluşmuş. “Patlıcan, çay, kibrit, bamya, ana, hıyar, muz” kelimelerini Türkçe anlamları ve telaffuzlarıyla Harar sokaklarında duymak mümkün.
1875-1885 yılları arasında Osmanlı hakimiyetinde kalan ve iskan politikasıyla 1500 Türk’ün yerleştirildiği Harar’da Osmanlı torunları yaşamaya devam ediyor. Harar’da yaşayan Türkler denilince akla gelen ilk aile, Osmanlı’nın Harar Konsolosu Muhammed Ali’nin ailesi. 1912’de Osmanlı Konsolosluğu olarak hizmet vermeye başlayan ve Muhammed Ali Köşkü olarak da anılan binada TİKA restorasyonu devam ediyor.
Son Osmanlı Konsolosluk binasının Türkiye-Harar ilişkilerini ebediyete taşıyacak bir misyonu omuzladığına şüphe yok, ancak Osmanlı-Harar ilişkileri bununla da sınırlı değil. Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin ile Anadolu’dan ayrılan Vehip Paşa, bir süre Mısır’da kaldıktan sonra Habeşistan Kralı’nın davetiyle İtalyanlarla savaşmak üzere Harar’a gelmiş. 8 ay süren savaş boyunca Habeş ordusuna komutanlık yaparak İtalyanlara geçit vermeyen Vehip Paşa, Harar’da hayırla yâd ediliyor.
Harar sırtlanları
Afrika belgeselleriyle büyüyen çocuklar olarak sırtlanlara yabancı değiliz ancak Harar sırtlanları vahşi sırtlanlardan çok farklı. Efsaneye göre; sırtlanların lideri, Amir Nur tarafından inşa edilen Harar surlarına avlanmalarını engelleyeceği için karşı çıkmış. Sırtlanların dilini bilen Amir Nur ile sırtlanların lideri arasında yapılan anlaşmaya göre, surlara sırtlanların geçebileceği yükseklikte kapılar inşa edilmiş. O gün bugündür sırtlanlar her gece şehre gelmeye devam ediyormuş. İnanması güç ancak havanın kararmasıyla Harar sokaklarında sırtlanlar dolaşmaya başlıyor. Hatta Hararlılar, leş yiyen vahşi bir hayvan olarak bildiğimiz sırtlanlara her yıl Muharrem ayında aşure ikram ediyorlar.
Amir Nur gibi sırtlanlarının dilinden anlayan başka bir Hararlıyla aynı çağda yaşıyoruz. Dünyaca ünlü birçok fotoğrafçıyla tanışan Hararlı Abbas, her gece sırtlanları beslemeye devam ediyor. Havanın kararmasıyla hakim bir tepede ıslık çalarak enteresan sesler çıkaran Abbas’ın etrafını bir anda onlarca sırtlan sarıyor. Sırtlanlarla dostluğunu gelir kaynağına çeviren Abbas, bazı sırtlanlara isim dahi koymuş.
Afrika belası: Kat
Dünyanın birçok ülkesinde uyuşturucu etkisi sebebiyle yasaklanan kat, Etiyopya ve Yemen başta olmak üzere bazı Afrika ülkelerinde serbest. Kat, Etiyopya kökenli alçak bir ağaç. Kat ağacının üst yaprakları her sabah toplanarak o gün tüketiliyor. Katın bir bağımlıya günlük maliyeti 5 dolar olmasına rağmen Hararlıların yüzde 90’ı kat kullanıyor.
Kat kullanımının Etiyopya’dan daha yaygın olduğu Yemen’de günde 10 milyon dolarlık kat ticareti gerçekleştiği tahmin ediliyor. Harar’da öğle sıcağının bastırmasıyla devlet dairelerinde dahi çalışmalar durarak kat çiğnenmeye başlıyor. Bu alışkanlık öylesine yaygın ki geçen sene 600 kişinin öldüğü Oromo kabilesi isyanının yıl dönümünde hayat dururken kat ticaretinin aynı tempoyla devam ettiğine şahit oluyoruz.
Neden Harar'dayız?
İslam’ın doğuşundan bugüne Müslümanların yaşadığı Harar, 13. yüzyılda Şeyh Ebadir’in 43 yol arkadaşıyla beraber Hicaz’dan Harar’a hicret etmesiyle İslami kimliğini pekiştirmiş bir şehir. İbrahim Yusuf kardeşimizin Harar daveti, aynı zamanda kendisinin Şeyh Ebadir’in torunu olduğunu öğrenmemize vesile oluyor. O andan itibaren yolculuk hazırlıklarımız farklı bir boyuta taşınıyor. Beş ay süren saha araştırmalarımızın ardından, daha önce Kur’an kursu olarak kullanılan ancak bir süredir tadilat ihtiyacı sebebiyle kapalı olan binayı onarmaya karar veriyoruz. Türkiye’den dost ve akrabalarımızın destekleriyle muvaffak olduğumuz müjdesini vermek istiyorum. Harar’ın güzel gülüşlü çocuklarının artık bir Kudüs Medresesi var...
Harar yolculuğuna niyet ettiğimiz ilk gün, Afrika’nın yetimleri düşüyor hatırımıza. Saha araştırmalarımız nihayetinde Türkiye menşeli yardım kuruluşlarının Harar’da birçok yetime hamilik yaptığını öğreniyoruz. Bunun akabinde yardım kuruluşlarına sesini duyuramamış bir yetimhane arayışına giriyoruz. Dedesinin Harar Türkü olduğunu öğrendiğimiz, ömrünü yetimlere vakfetmiş Sada hanım çıkıyor karşımıza. Aslen Hararlı olan Sada hanım, Kanada’da çalıştığı şirketi temsilen bir iş görüşmesi için 11 yıl önce Harar’a gelmiş.
Memleketi Harar’daki yetimlerin perişan halini görmesiyle bir yetimhane kurmaya karar veren Sada hanım, annesi ve babasının kim olduğu bilinen 6 yetime derme çatma bir binada sahip çıkmaya başlamış. Bu sırada sokaklarda yaşayan, annesi ve babası bilinmeyen çocuklar çıkmış karşısına. Misyoner bir yardım kuruluşu, kollarına Haç dövmesi yapmaları şartıyla bu sokak çocuklarına üç ayda bir temel gıda ve giyim yardımı sağlıyormuş. Sada hanım da başkent Addis Ababa’daki doktor bir arkadaşına çocukların kollarındaki Haç dövmelerini sildirerek yetimhanesinde sahip çıkmaya başlamış.
11 yılda yüzlerce yetimi ağırlayan Darul Hejra Yetimhanesi’nde bugün; 0-1 yaşları arasında 20, 1-3 yaşları arasında 30, 3-7 yaşları arasında 60 olmak üzere toplam 110 çocuk bulunuyor. Darul Hejra Yetimhanesi için yeni bir bina inşaatına başladıklarını söyleyen Sada hanım Türkiyeli Müslümanların desteklerini bekliyor.
Stadyumda bayram namazı
Harar’da geçirdiğimiz iki haftanın ardından merakla beklediğimiz bayram sabahına uyanıyoruz. Ömrümüzde ilk defa stadyumda kılınan bir bayram namazına şahitlik edeceğimiz için hayli heyecanlıyız. Bayram sabahı imsak vaktinin girmesiyle bir anda sokaklar rengarenk kıyafetli binlerce Müslümanla doluyor. Arapça ve yerel dilde söylenen ilahilerle binlerce kadın, erkek ve çocuk Harar Stadyumu’na akın ediyor.
Nihayetinde Arapça okunan hutbenin ardından Harar Stadyumu teşrik tekbirleriyle inliyor. Her Müslüman’ın ömründe bir kere de olsa yaşaması gereken güzel bir hatırayla Afrika yolculuğumuz sona eriyor. Hasılı, Afrika sizi bekliyor! Vesselâm.