Güney Afrika’da İngilizlere karşı ilk isyan ve Osmanlı’nın tutumu

Güney Afrika’da İngilizlere karşı ilk isyan ve Osmanlı’nın tutumu
Güney Afrika’da İngilizlere karşı ilk isyan ve Osmanlı’nın tutumu

Afrika'nın güney ucundaki bir isyanın en güçlü yankısı İstanbul'da duyulmuştu. Siyasî atmosferden yorulan genç aydınlar, emperyalizmin yanında saf tutmak pahasına Sultan Abdülhamid'in karşısında durmayı tercih etmişti

Avrupa’nın dışlanan grupları 1700’lerin başında inançlarını özgürce yaşayabilecekleri yeni topraklar bulmak adına Afrika’nın en ucuna kadar gelmişti. Afrika’nın güneyine yerleşen bu gruplar sahilden de uzaklaşıp iç kısımlara kadar ilerlemiş ve Batı dünyasından uzak yeni bir hayat kurmuştu.

Kendilerine çiftçi anlamına gelen “Boerler” diyen Afrika’nın bu beyaz derili yeni ev sahipleri toprağa son derece bağlı bir millet olmuştu. Afrika’nın gerçek sahibi olan Zululara karşı kazandıkları zaferlerle bölgeye iyice kök salmışlardı.

  • Boerler, Transvaal ve Bağımsız Orange Devleti olmak üzere iki devlet içinde yayılmışsa da bölgede güçlü bir İngiliz gerçekliği de bulunmaktaydı.

İngiltere başlarda bu coğrafyanın yalnızca limanlarını önemsemiş, iç kısımlarda büyük çiftlikler kuran Boerlerle ciddi bir çatışmaya girmemişti.

Boerler, Güney Afrika’da yaşayan ve ordusu dahi olmayan Beyaz çiftçilerdi.
Boerler, Güney Afrika’da yaşayan ve ordusu dahi olmayan Beyaz çiftçilerdi.
1894 yılında Boerlerin yaşadığı iç kısımlarda zengin altın ve elmas madenlerinin bulunması Boerlerin kaderini değiştirmişti.

Afrika’ya hücum eden on binlerce İngiliz madenci bir anda bölgenin demografisini değiştirdi. Topraklarına son derece bağlı olan Boerler ülkelerini yabancı nüfustan korumak adına bir takım kanunlarla göçü engellemeye çalıştı.

İngiltere, bu kanunlarla vatandaşlarına haksızlık yapıldığı tezi ile uluslararası kamuoyu oluşturdu ve 11 Ekim 1899’da düzenli bir ordusu dahi bulunmayan Boerlere savaş ilân etti.

İngiltere, bölgede bulunan 22 bin askerini Boerlerin sivillerden oluşan askeri birliklerini yok etmesi amacıyla gönderdi. Sonuç tam bir hezimetti. Geleneksel savaş yöntemleri yerine siperler kazıp vur kaç taktiği uygulayan Boerler, modern gerilla savaşını dünyaya tanıtmıştı.

Boerlerin yaşadığı bölgelerde zengin yer altı kaynaklarının bulunmasıyla İngiltere, Boerlere savaş açtı.
Boerlerin yaşadığı bölgelerde zengin yer altı kaynaklarının bulunmasıyla İngiltere, Boerlere savaş açtı.

Birleşik Krallık, ilk şoku üzerinden attıktan sonra Mısır, Hindistan, İzlanda ve Ana Karadan toplamda 450 bin kişilik bir ordu sevk etti.

Birleşik Krallık da Boerlerin gerilla mücadelesine karşı daha önce hiç uygulanmamış yöntemlere başvurdu. Toplama kampları kurmak, yerleşim yerlerini yok etmek ve toprağı kullanılamaz hale getirmek gibi taktikler geleneksel savaş yöntemlerinin dışındaydı ve son derece acımasız uygulamalardı.

Ayrıca daha önce hiçbir savaşta doğrudan sivil halk hedef alınmamıştı; ama İngiltere, Boerlerle yaptığı savaşta on binlerce sivili katletmekten çekinmedi.

Birleşik Krallık, Boerlerin gerilla mücadelesine karşı daha önce hiç uygulanmamış vahşice yöntemlere başvurmuştu.
Birleşik Krallık, Boerlerin gerilla mücadelesine karşı daha önce hiç uygulanmamış vahşice yöntemlere başvurmuştu.

Dünya kamuoyunu da savaşta yanına almayı başaran İngilizler, Boerlerin özgürlük mücadelesinin sesini ayak takımının isyanı olarak bastırmayı başarmıştı.

Boerler ve İngilizler arasında mücadeleyi en yakından izleyenlerden birisi de Sultan Abdülhamid’di.

Boerler Savaşı ve Osmanlı’nın tutumu

  • İngilizler ile Boerler arasındaki savaşa büyük ilgi duyan siyasî liderlerin başında Sultan Abdülhamid geliyordu. Bunun iki temel nedeni bulunuyordu. İlki, birçok Müslüman halkı sömürgesi altında bulunduran İngilizlerin bir isyana nasıl tepki vereceğini anlamaktı. Diğer neden ise dünya büyük bir cihan savaşına doğru giderken İngilizlerin modern silahlarının gücünü sahada gözlemlemekti.
Sultan Abdülhamid, zahiren İngilizleri desteklediğini dile getirse de, İngilizlerin Boerlere karşı mağlup olmasını umuyordu.
Sultan Abdülhamid, zahiren İngilizleri desteklediğini dile getirse de, İngilizlerin Boerlere karşı mağlup olmasını umuyordu.

Sultan Abdülhamid, bu işi uzaktan izlemekle yetinmemiş ABD elçimiz Binbaşı Aziz Beyi gözlemci olarak savaş sahasına kadar göndermişti.

Zahiren İngilizleri desteklediğini dile getiren Sultan Abdülhamid, Kraliçe’ye destek telgrafları dahi göndermişti; ancak özellikle genç aydınlar Ümmetçi politikalar güden Sultan Hamid’in olası bir İngiliz mağlubiyetini dilediğinin farkındaydı.

Öte yandan Abdülhamid’in en önemli müttefiki Alman İmparatoru Wilhelm, açıkça Boerleri desteklediğini ilân etmişti.

Denge siyasetine büyük önem veren Sultan Abdülhamid, Afrika’daki gerillaları açıkça desteklediğini ifade etmiyorsa da Sultan için Mısır’ı işgal altında tutan İngilizlerin bölgeden kovulabilmesi için Boerlerin mücadelesi büyük önem arz ediyordu.

İngilizler, Boerler karşısında acımasız tutum izlemiş, hâkimiyeti altındaki halklara, İstanbul’daki Sultan Hamid’e ve İmparator Wilhelm’e de net bir mesaj göndermişti. Olası bir isyanda İngilizler ne kadar acımasız olabileceğini dünyaya göstermişti.

Dünya siyasetinde bu gerilim ve gizli mücadeleler sürerken, çoğu Serveti Fünuncu bir grup genç İngiltere’nin zaferini kutlayan bir bildiri hazırlayarak tüm öfkeyi üzerlerine çekti.

Servet-i Fünuncu aydınlar ve Sultan Abdülhamid karşıtlığı

Türk aydınları Sultan Abdülhamid’in baskıcı rejimi ve istibdattan manevi olarak yorgun düşmüşlerdi. En küçük politik eleştiride sürgün, mimlenmek ya da hapis cezası kaçınılmaz bir sondu.

Tevfik Fikret, Mehmet Rauf’a yazdığı mektupta artık dayanamadığı ağır kasvetli ortamı şu şekilde anlatacaktı:

“Yeis.. Yeis.. Yeis!.. Meyusum! Kardeşim; dehşetli bir bühran-ı infial içindeyim, sönüyorum! Bu biraz daha devam ederse, eyvah!.. Sebebini söyleyeyim mi? Fakat o kadar tuhaf ki gülersiniz, diye korkuyorum; bazen kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir âlem içinde yalnızım, en samimî arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam hissiyle titriyorum; herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız ben çıplak! Herkes hiç olmazsa üniformalarla —ne diyeyim— setr-i cibillet ediyor, herkes zamanın âlâyiş-i denaetine bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor! Herkes bu hava-yı rezilette nefes alabilmek için suhulete, bir çareye, bir efsuna mâlik... İşte namus-ı kalem, namus-ı matbuat, namus-ı edeb... O da öldü, o da çiğnendi... Yeisimin derecesini düşünemezsin kardeşim! Kendimi taşlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim hun-ı hamiyetimle kirlenecek bir temiz taş!”

Genç aydınlar öylesine bunalmıştı ki Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit Yalçın ve Mehmet Rauf gibi bir grup genç yazarın bulunduğu arkadaş grubu Yeni Zelanda’ya giderek “Yeşil Yurt” ismini verdikleri yeni bir hayat kurmayı planlıyordu. Abdülhamid, jurnaller, ihanetler, istibdat her şey geride kalacaktı. Tevfik Fikret öylesine mutlu idi iki “Yeşil Yurt” için bir şiir bile kaleme aldı.

  • Bu gençler hürriyetin teminatı olarak gördükleri İngilizleri, Boerler karşısında kazandıkları zaferi kutlamak bir bildiri hazırladı. Başını İsmail Kemal’in çektiği bu imzacı aydınların içerisinde Tevfik Fikret, Samipaşazade Sezai, İsmail Safa, İbnülemin Kemal ve Mehmet Rauf gibi kalburüstü isimler bulunuyordu.
Birtakım Servet-i Fünun mensubunun, hürriyetin teminatı olarak gördükleri İngilizleri, Boerler karşısında kazandıkları zaferi kutlamak üzere bildiri hazırlaması, imparatorluktaki tüm öfkeyi üzerlerine çekti.
Birtakım Servet-i Fünun mensubunun, hürriyetin teminatı olarak gördükleri İngilizleri, Boerler karşısında kazandıkları zaferi kutlamak üzere bildiri hazırlaması, imparatorluktaki tüm öfkeyi üzerlerine çekti.

Bildiride şunlar yazmaktadır:

“Majestelerinin Elçisi Sir Nicolas O’Conor Cenablarına”, “Edvâr-ı tarihiyesini teşkil eden harekât ve fütûhâtında hürriyet ve adâlet gibi iki vâcibe-i insaniyeti tahkim ve ta’mim uğrunda en çok fedakârlıklar etmiş, en ziyade muvaffakiyetler göstermiş bir hükümet-i muazzama olmasına mebni İngiliz devlet-i fahimânesini rehnümâ-yı medeniyet unvan-ı celilesiyle tebcil etmek revâdır. Hususuyla bir asırdan beri Devlet-i Aliyyenin hukukunu müdafaa ve istikbalini te’minde ma’nen, maddeten ibzal eylediği hayırhâhâne mesaî ve müzahere ile Osmanlıların kalblerinde mevcudiyet-i siyaseleriyle kaim ve daim olacak hiss-i muhabbet husûle getirmiş olan İngiliz devlet-i muhteremesi daima saadet-i ümemde menafi’-i mahsusa aramak gibi âlicenâbâne bir fikir ile mütecelli meslek-i siyasiyesini takdir etmek vazifesiyle herkesden ziyade Osmanlıları mükellef kılmıştır. Nevahi-i şimaliyesi İslâmiyet içinde münevver iken cihat-ı sairesi zulm ü cehl ve bedâvat içinde yuvarlanan Afrika kıtasının aksam-ı mühimme-i cenûbiyesine atf-ı nazar olunub da insan ticareti gibi menafi’-i gayr-i meşru’a arkasında oralara kadar koşan akvam-ı mutaassıbanın tazallumât-ı gaddaranesine marûz kalmış kabail-i zenciye ile nice binlerce nüfus-i İslamiyeye bezl ü temin edilen hürriyet ve adalet göz önüne getirirsek İngiliz millet-i muaazamasının bütün alem üzerine neşr-i envar-ı adalet ve hürriyet eylemesi yegane matmah-ı nazar ittihaz eylediği düşünülünce bu def’a Afrika-yı Cenubî Cumhuriyetine karşu deruhde etdiği harbde dahi mazhar-ı muvaffakiyat olması temenniyât-ı vezaif-i insaniye sırasında görülüyor. İşte bu vazife-i mukaddeseyi Osmanlı şebbanı nâmına imza eder ve hissiyat-ı ihtiramkârânemizin kabulüyle devlet-i metbualarına arzını niyaz eyleriz.”

Sultan Abdülhamid, bildiriye imza atan aydınları affetmedi. Önce imzacılar tutuklandıysa da İngilizlerin araya girmesiyle birçoğu sürgüne gönderilerek affedildi.

Sürgün edilenlerden birisi de Peyami Safa’nın babası İsmail Safa idi. Sivas’a sürgün edilen Safa, yaşadığı sıkıntılardan dolayı verem olarak öldü.

Çoğu aydın yıllar sonra bu yaptıklarını doğru olmadığını dile getirmiş ve İngiliz desteğini elde etmek amacıyla bu bildiriyi hazırladıklarını dile getirmiştir. Ayrıca Sultan Abdülhamid de Afrika’da gerillaları açıkça desteklememiştir, Sultan’ın İngilizleri elde ettikleri zaferden dolayı kutlamasının gençleri cesaretlendirdiği de bir gerçektir. Oysa siyaseten bunlar söylenmişse Abdülhamid’in en büyük muarızlarına karşı bu zaferden memnun olduğunu söylemek mümkün değildir.

Sonuç olarak, Afrika’nın güney ucundaki bir isyanın en güçlü yankısı İstanbul’da duyulmuştu. Siyasî atmosferden yorulan genç aydınlar, emperyalizmin yanında saf tutmak pahasına Sultan Abdülhamid’in karşısında durmayı tercih etmişti.

***

Daha ayrıntılı bir okuma; için Şükrü Hanioğlu’nun Bir Siyasal Örgüt Olarak; Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük eseri, İsmail Kemal’in Meseletü’t-Transvâl eseri ve Said Olgun – Resul Babaoğlu’nun yayına hazırladıkları Transvâl Meselesi ve Osmanlı Devleti isimli eser incelenebilir.