Filistinli Araplara kimlik işkencesi
Filistinlilerin taşıdığı farklı renklerdeki kimlik kartları, siyasi temsil durumlarından seyahat haklarına, hatta Mescid-i Aksa’da namaz kılıp kılamayacaklarına kadar pek çok önemli konuyu belirliyor.
“Kaydet!
Ben bir Arabım
Adım var yalnız, yoktur soyadım
Öfkeden köpürerek yaşayan
en sabırlı insanıyım bu diyarın…
İsrail işgali, ekseriyetle bombardıman ve şehit haberleriyle gündemimize girse de, Filistinlilerin her gün karşılaşmış olduğu sistematik ayrımcılık, tahammül edilemez seviyelere ulaşmış durumda. Filistinlilerin taşıdığı farklı renklerdeki kimlik kartları, siyasi temsil durumlarından seyahat haklarına, hatta Mescid-i Aksa’da namaz kılıp kılamayacaklarına kadar pek çok önemli konuyu belirliyor.
İsrail’in mescit girişlerinde ve şehirlerarası geçişlerde uygulamış olduğu güvenlik tedbirleri, çoğumuzun haberdar olduğu bir konudur. Şahsi olarak meselenin önemini ve Filistin halkı üzerindeki psikolojik etkisini Ramallah’ı ziyaret edene kadar tam olarak anlamamıştım. Ziyaretim süresince tüm vakit namazlarını mutlaka Kıble Mescidi’nde kılmamı söyleyen Ramallahlı esnaf Hamza Ağabey, kaçak olarak Mescid-i Aksa’ya hayatında tek sefer nasıl girdiğini, bu tek sefer ziyaretin hayalini kuran diğer Ramallahlı esnaf arkadaşlarının yanında duygulanarak anlattı. Bir Filistinlinin Mescid-i Aksa’yı ziyaret edebilmesi için mavi İsrail kimlik kartı hamili olması, ya da Hamza Ağabey gibi süresi belirsiz bir hapis cezasını göze alması gerekiyor.
- Çevresi mübarek kılınan topraklarda kimlik kartı, öz yurtlarında garip öz vatanlarında parya olan Filistin halkının her gün muhatap olduğu ölümden beter bir keşmekeş.
Taşıdıkları farklı renklerdeki kimlik kartları, Filistin halkını üç gruba ayırmış durumda. Mescid-i Aksa ziyareti ve diğer tüm vatandaşlık haklardan yararlanma şansı olanlar, resmi İsrail sınırları içerisinde yaşayan ve “48 Arapları” olarak bilinen gruptur. İsrail pasaportu ve mavi kimlik kartı sahibi olan bu grup, fiili anlamda zaman zaman ayrımcılığa maruz kalsa da hukuki manada tüm haklara sahip.
Mescit ziyareti ve Kudüs’te iskân hakkı dışında başka bir hakkı olmayanlar ise Doğu Kudüs halkı. 1967 işgali sırasında Doğu Kudüs’te meskûn olanlara, mavi kimlik ve daimi oturma izni verildi. Ancak nüfus sayımı sırasında, -sebebi her ne olursa olsun- Kudüs dışında bulunanlar bu haktan mahrum edildi. Bu sebeple göç etmekten başka çaresi kalmayanlar ailelerinden, maddi varlıklarından ve Mescid-i Aksa’dan koparıldı.
- 48 Arapları’ndan faklı olarak Doğu Kudüs ahalisine vatandaşlık hakkı tanınmadı ve pasaport hamili olamadılar.
Doğu Kudüs halkının bu kimlik kartı sayesinde elde ettiği Mescid-i Aksa’yı ziyaret etme hakkı, Batı Şeria ve Gazze haklarına tanınmadı. İsrail Hükümeti tarafından Doğu Kudüs, İsrail sınırları dâhilinde sayıldığı için, burada yaşayan Araplara belediye seçimlerinde oy kullanabilme hakkı tanınırken, İsrail Meclisi (Knesset) üyelerini belirlemek için sandık başına gitme hakkı tanınmadı.
Bu üç grubun sonuncusu ve en kalabalığı olan grupsa, Mescid-i Aksa ziyareti dâhil hiç bir hakkı bulunmayan Batı Şeria ve Gazze halkı. 1993’den itibaren Batı Şeria ve Gazze halkına, Filistin hükümeti tarafından yeşil kimlik kartı ve yeşil pasaport tahsis edildi. Sonrasında pasaport rengi normal pasaportlar için siyah, diplomat pasaportları için kırmızı olarak belirlendi.
Filistinlilerin bugün yaşamış olduğu bu kimlik probleminin köklerini anlamak ve hafızamızı gözden geçirmek için belirli tarihleri hatırlamakta fayda var:
Birinci İntifada’dan yaklaşık bir yıl sonra, 15 Kasım 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün Tunus’taki karargâhında Filistin Devleti’nin kurulduğu ilan edildi. Filistin Devleti’nin tevdi ettiği pasaport ve kimlik kartları bu tarihten itibaren yürürlüğe girmesine rağmen, bu tarihten önce de Filistin halkı çeşitli pasaport ve kimlik kartları kullanmaktaydı.
18’inci yüzyıldan itibaren, bilhassa gayrimüslim tebaa isyan etmeye ve yabancı devletlerin himayesine girmeye başladı. Yabancı pasaport elde edip, Osmanlı hükmünden bağımsız olduğunu söyleyenlerin önünü almak adına, 1869 yılında Osmanlı Tabiiyet Kanunu ilan edildi. Bu kanun çerçevesinde, Osmanlı sınırları dâhilinde yaşayan diğer halklar gibi Filistinliler de Osmanlı Devleti kimliği taşımaya başladılar. 1917’de başlayan İngiliz işgali, 1922’de Milletler Cemiyeti’nin Filistin Mandası’nı ilan etmesi ve 1923’de Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin ve onun varisi Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak Filistin halkı ile tüm bağları koptu.
1925 yılında, İngiltere’nin yayınlamış olduğu emirle, Filistin halkına özel statü taşıyan bir pasaport verildi.
29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 181 no’lu kararıyla, “Filistin’in Gelecek Hükümeti” planı duyuruldu. Genel kurulda kabul edilen tasarıyla, Filistin toprakları Araplarla Yahudiler arasında taksim ediliyordu. 14 Mayıs 1948’de İsrail’in bağımsızlık ilan etmesi üzerine; Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün orduları Filistin’e girdi. 10 ay boyunca süren savaşın sonunda, 181 no’lu kararda Arap bölgesi olarak belirlenen alanın %60’ına ek olarak, Batı Kudüs ve Batı Şeria’daki bazı bölgeler de İsrail hâkimiyeti altına girdi.
Bağımsızlık ilanının akabinde on ay kadar süren savaşla sınırlarını genişleten ve pekiştiren İsrail Devleti, sınırları içerisinde kalan ve “48 Arapları” olarak bilinen gruba vatandaşlık verdi. Savaş sebebiyle Gazze, Batı Şeria veyahut komşu bir ülkeye sığınma durumunda olanlar tüm haklarından ve mal varlıklarından feragat etmiş sayıldı ve bütün varlıkları devlet eliyle gasp edildi.
1948’den 1988’e kadar olan dönemde, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, Batı Şeria’da yaşayanlara, Ürdün Krallığı tarafından sarı pasaport verildi. Ürdün sınırları içerisinde yaşayanlarsa yeşil pasaport hamili oldular. Gazze halkı, bu hakların hiç birisinden yararlanamadı.
31 Temmuz 1988’de Ürdün’ün Batı Şeria’daki haklarından tümüyle vazgeçmesi, Batı Şeria halkının pasaportlarını hükümsüz hale getirdi. Bu pasaportlar vatandaşlık hakkı tanımayan, sadece seyahat amaçlı kullanılabilen belgeler haline geldi. Bu seyahat belgesi sahiplerinin Ürdün’e girişleri dahi vize şartına bağlandı.
1993’de imzalanan Oslo Anlaşması akabinde, Filistin hükümeti tarafından verilen pasaport ve kimlik kartlarıyla Batı Şeria ve Gazze halklarına sınırlı haklar tanındı. Batı Şeria’da yaşayan ve yeşil kimlik kartına sahip olanların kendi evlerinde yaşama hakları dahi İsrail iznine bağlandı. İsrail tarafından verilen 1600 yeşil kimlik kartlı kişinin Kudüs’te yaşadığı tahmin ediliyor.
- Sürekli tehlike altında, kendi topraklarında yakalanma korkusuyla yaşayan bu kişiler, hiç bir resmi kurum ve imkândan yararlanamazken, acil bir durumda ambulans dahi çağırma imkânına sahip değiller.
ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Mısır, Ürdün ve BAE “geçerli bir vize ile” Filistin pasaportunu tanıyan ülkelerden bazıları. 2007’ye kadar Gazze ve Batı Şeria’da yaşayanların pasaportları tek bir merkezde, Gazze’de basıldıysa da, 2007’de Hamas’ın Gazze’yi, Fetih’in Batı Şeria’yı alması sonucu, pasaportlar Ramallah’ta bulunan ofiste basılmaya başlandı.
Son olarak, Filistin halkına uygulanan kimlik zulmünü, henüz altı yaşında İsrail askerleri tarafından köyü işgal edilen ve hayatı boyunca bu işgalin izlerini taşıyan ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş’den dinleyelim. Mahmud Derviş, Filistin halkının özgürlüğe olan özlemini ve uzun yılların hasılası olan milli duyguları, kimlik sorunu bağlamında “Seccil, Ene Arabî” kelimeleriyle başlayan şiirinde ele alır:
“Kaydet!
Ben bir Arabım
Kartımın numarası elli bin
Çocuklarımın sayısı sekiz
Dokuzuncusu da yolda
yaz sonunda burada!
Kızıyor musun?
Kaydet!
Ben bir Arabım
Taş ocağında çalışıyorum emekçi yoldaşlarımla
Çocuklarımın sayısı sekiz
Ekmeklerini taştan çıkarıyorum
giysilerini ve defterlerini!
Sadaka dilenecek değilim kapında
Konağının girişi önünde
küçük düşürecek değilim kendimi!
Kızıyor musun?
Kaydet!
Ben bir Arabım
Adım var yalnız, yoktur soyadım
Öfkeden köpürerek yaşayan
en sabırlı insanıyım bu diyarın
Zamanın doğuşundan
yılların başlamasından
servilerden, zeytinlerden
otların yeşermesinden
daha eskiye uzanır köklerim!
Karasaban süren bir ailedendir babam
soylu efendilerden değil
Ve dedem bir çiftçiydi
ne nesebi vardı ne de şeceresi!
Kitap okumaktan evvel
güneşin yükselişiydi bana öğrettiği
Evim bir korucu kulübesi
dallardan ve kamışlardan
Rahatlatıyor mu seni bu durumum?
Adım var yalnız, yoktur soyadım.”