İsrail işgali altındaki Gazze’de 8 Aralık 1987 günü gerçekleşen bir trafik kazasının, yakın tarihin en uzun süreli halk ayaklanmasını tetikleyeceğini elbette kimse tahmin edemezdi. Bir İsraillinin kullandığı aracın iki Filistinlinin araçlarına çarpması sonucu 4 Filistinli hayatını kaybedince, tansiyon birden bire yükseldi. Ertesi gün, 9 Aralık’ta bu kez Filistinliler sokaklara dökülerek olayı protesto etmeye başladı. Gösteriler sırasında 17 yaşındaki Hatem Ebu Sisi adlı Filistinli gencin İsrail askerleri tarafından öldürülmesi, ayaklanmanın Batı Şeria’ya da yayılmasına yol açtı. Birkaç gün içinde yüz binlerce Filistinli sokaklara inmiş, İsrail askerleriyle çatışmaya başlamıştı. Bir tarafta zırhlı araçların ve otomatik silahların, diğer tarafta ise sapan taşlarının yer aldığı, dengesiz ve adaletsiz bir çatışmaydı bu.
Tarihe “Birinci İntifada” (İntifada kelimesi, “ayaklanma, patlama, kalkışma” gibi anlamlara gelir) olarak geçen bu sürecin ilk yılında 285 Filistinli hayatını kaybetmiş, 18 binden fazlası da tutuklanmıştı. İsrail’in bütün askeri tedbirlere rağmen bastıramadığı ayaklanma 1991’e kadar devam edecek, geride binlerce kurban, tutuklu ve sürgün bırakacaktı.
Birinci İntifada, sadece Filistinlilerin işgale karşı gösterdiği ısrarlı direniş nedeniyle değil, Filistin davasının önemli temsilcilerinden Hamas’ın kuruluşu açısından da önemlidir. Ayaklanmanın başlangıcından itibaren, gösterileri örgütleyen ve direnişi organize eden gruplar, Gazze İslam Üniversitesi merkezliydi. 1978’de Ahmed Yasin ve Mahmud Zahar adlı iki Filistinli eğitimci tarafından kurulan okul, kısa zamanda sadece Filistin’in değil bütün Arap dünyasının en dikkate değer eğitim kurumlarından birine dönüşmüştü. İntifada’nın ilk evresinden itibaren, Ahmed Yasin ve çevresindeki arkadaşları olaylarda aktif biçimde yer aldılar. 12 yaşında geçirdiği bir deniz kazasının ardından tekerlekli sandalyeye mahkûm olarak yaşayan Ahmed Yasin, özellikle İsrail’e karşı direniş fikri çerçevesinde Filistinliler üzerinde önemli bir etkiye sahipti.
İntifada’nın ilk zamanlarında Ahmed Yasin’in önderliğinde kurulan bir direniş hareketi, sonraki sürecin en önemli aktörlerinden birine dönüşecekti: Hamas.
“İslami Direniş Hareketi” anlamına gelen “Hareketu’l-Mukâvemeti’l-İslâmiyye” kelimelerinin kısaltılmış hali olan Hamas’ın kuruluşu, Filistin halkı içindeki fikrî bir yönelişin de doğal sonucuydu. 1928’de Mısır’ın İsmailiyye şehrinde genç bir öğretmen olan Hasan el Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân), Hamas’ın kurucularının da ilham ve örnek aldığı bir siyasal hareketti. Hamas, uzun yıllar boyunca kendisini “Kökleri İhvân fikriyatına dayanan bir direniş hareketi” olarak tanımladı. Bu yönüyle Hamas, aslında Filistin içindeki “İslâmcı” çizginin de ana temsilcisi konumuna yükseliyordu. 1979’da Şahlık rejiminin yıkılarak “İslam Cumhuriyeti”ne dönüşen İran, Hamas’ın kurulduğu süreçte Irak’la kanlı bir savaşa tutuşmuş bulunduğundan, Filistin siyasetindeki yeni süreç dış etkilerden ve yönlendirmelerden tamamen uzak, Filistinlilerin kendi kararlarıyla başlattıkları bir döneme işaret ediyordu.
1965’te Ahmed Şukeyrî tarafından resmen kurulan, daha sonra Yaser Arafat ve arkadaşlarının tekeline geçen Filistin Kurtuluş Örgütü çizgisi, zamanla İsrail’le müzakere ve diyalog noktasına gelmişti. Arafat’ın dünya sahnesinde “Filistin’in tek meşru temsilcisi” olarak kabul edilmesi sonucunu doğuran bu durum, İsrail işgalinin ağırlığı altında ezilen kesimlerde derin bir hayal kırıklığına yol açmıştı. Arafat ve ekibinin solcu, Komünist, Marksist, Sosyalist tonlara sahip oluşları da “İslâmcı” yönelimlere sahip Filistinli kesimleri rahatsız eden bir başka husustu. Tüm bunların üzerine, FKÖ çevrelerinde ortaya çıkan bazı yolsuzluk ve suiistimal iddiaları da eklenince, Filistin cephesinde yeni bir siyasal hareketin doğuşu kaçınılmaz hale geldi.
Hamas, bu yönüyle, tümüyle ihtiyaçların meydana getirdiği ve tarihsel gidişatın mecbur kıldığı bir oluşumdu. Filistin içinde bir boşluğa cevap verdiği için de, sonraki süreçte İsrail işgalinin ve ablukasının bütün şiddetine rağmen, Hamas’ın destekçi kitlesi kaybolmadı ve azalmadı.
Bu noktadan baktığımızda Filistin içerisindeki en önemli iki siyasal hareket olan Hamas ve Fetih’in arasındaki ayrışmanın temel meselelere bakış açısından ve dünya görüşü farklılıklarından kaynaklandığı anlaşılır. Her iki hareket de ideolojik yönden birbiriyle epey uzak noktalarda durduğundan, Filistin içinde “birlik hükümeti” kurma denemelerinin uzun soluklu ve sorunsuz olacağı da beklenemez. Zaten şimdiye kadarki bütün girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmış olması da, iki hareket arasındaki uzlaşmaz yönlerin derinliğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Filistin siyasal hareketine etki etmeye çalışan dış faktörlerin (İsrail, İran, Suudi Arabistan vb.) çabaları ne yönde olursa olsun, Hamas-Fetih ayrışmasının kökleri toprağın altında birleşecek gibi görünmüyor. “İslami bir siyaset” ihtiyacı hiç yok olmayacağına göre, Filistin içindeki ayrışmanın da, bu yöndeki talepler nedeniyle, ortadan kaldırılamayacağını söylemek mümkün. Özellikle Mahmud Abbas sonrası dönemde, Filistin siyasetini bu “dünya görüşü farklılıkları” noktasından izlemek, epey öğretici olacaktır.