Endülüs’ten sürgün edilenlerin Akdeniz’de kurduğu devlet: Girit Emirliği

Girit Emirliği
Girit Emirliği

Girit İslâm Emirliği’nin (827-961) hikâyesi, Endülüs Emevî emiri el-Hakem’in kanlı katliamı ve peşi sıra sürgün ettiği Rabatlıların İskenderiye’ye gönderilmesiyle başlamış, Abbâsîler tarafından bir kez daha sürgün edilmeleriyle büyümüş, Girit’i bir Müslüman emirliğine dönüştürmeleriyle gelişmiş ve Bizans’ın kendilerini yok etmeleriyle de son bulmuştu.

Müslümanlar, Endülüs’ün bereketli topraklarına adım attıkları ilk andan itibaren, bugün İspanya’nın kuzey sahillerinde kalan beldeleri yurt bellemişlerdi.

Endülüs ile Müslümanların kurduğu ilişki, diğer tüm İslâm emirlikleri ve devletlerinden farklı bir hüviyete sahipti. Bereketli topraklar üstünde yetişen bu insanlar, çağın karanlığına ışık olup çok uzak coğrafyaları ve medeniyetleri aydınlatıyordu.

Endülüs’ün görkemli ve muhkem şehirlerinden Kurtuba’nın yönetimine Emir el-Hakem oturduğunda ülkede hadiseler gömlek değiştirmek için artık hazırdı. El-Hakem; esasen başlarda liyakate değer veren ve ülkesini adaletle yönetmeye çalışan bir hükümdardı; ama İslâm ile kurduğu ilişki son derece kusurluydu. Oysa Kurtuba halkı son derece mütedeyyindi ve birikimli âlimlere sahipti.

  • El-Hakem, düşmanın gölgesi hızla Kurtuba üzerine yaklaşırken zevk ü sefa ve işret âlemlerini abartması, ancak Batılı oryantalistlerin hayal dünyasını süsleyecek cinsten eğlenceleri halkın diline düşmesi ve memlûklerden teşekkül hassa ordusunun şehirdeki taşkınlıkları sabırları taşıran gelişmelerdi.

Ünlü tarihçi İbnü’l-Esîr’in aktardığına göre; bu gelişmeler sonrası Kurtuba uleması, camide ve çarşıda hükümdarları için alenen ayyaş ve namazsız ithamlarla dolu hutbeler irat etmeye başlamışlardı. Emir ise kendisine yönelik artan muhalefeti görmezden gelerek ilmiye sınıfından yetişen kimseler yerine İspanyol kökenli devşirmelere payeler dağıtmaya başladı. İlmiye sınıfı bir noktada iktidar mücadelesine girmişse de Kurtuba halkını arkasına almayı başarmıştı.

Endülüs Emevî emîri el-Hakem (796-822), 818’de patlak veren isyanda evleri ve dükkânları ateşe verdirerek 10 binin üzerinde sivil öldürttü. Taş üstünde taş bırakılmayan katliamdan sonra el-Hakem’in ordusu binlerce Rabatlıyı Fas ve İskenderiye’ye sürdü.
Endülüs Emevî emîri el-Hakem (796-822), 818’de patlak veren isyanda evleri ve dükkânları ateşe verdirerek 10 binin üzerinde sivil öldürttü. Taş üstünde taş bırakılmayan katliamdan sonra el-Hakem’in ordusu binlerce Rabatlıyı Fas ve İskenderiye’ye sürdü.

805 ve 806 yıllarında başını ulemanın çektiği askerî darbe teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı; ama 818 yılında meydana gelen kalkışmaya halk da doğrudan dâhil olunca Endülüs’ün tarihinde görmeye alışık olmadığımız bir katliam gerçekleşti.

  • Kaynakların aktardığına göre, el-Hakem’e bağlı memlûk ordusu 10 binin üzerinde sivil öldürmüştü. Hükümdar bununla yetinmeyecek isyanın en muhkem mahfili olan er-Rabat’ta taş üstünde taş bırakmayacaktı. Buradaki büyük katliamdan sonra el-Hakem’in ordusu yaklaşık 20 bin Rabatlıyı esir aldı. Kendisine yakın kurmayların tüm Rabatlıları katletme teklif ve ısrarlarına rağmen el-Hakem insafa gelerek canlarını bağışladı. Ölüm emrini sürgüne çeviren Kurtuba hükümdarı, binlerce Rabatlıyı karga tulumba gemilere bindirerek şehirden kovdu.

Emir el-Hakem vatandaşlarını sürdükten sonra şu dizeleri yazacaktı:

“Birbirimize savaş şerbeti sunduğumuz zaman

Ben onlara ölümün birikmiş zehrini içirdim.

Onların borçlarını tam olarak verseydim de,

Kendileri için takdir olunan ölüm ve zorluklara ulaşsaydılar daha mı iyi ederdim?

İşte memleketim; üzerinde hiçbir kavgacı bırakmadım.

Ve onu bir döşek gibi huzurlu kıldım.”

Kurtuba’da iktidarı ele geçirmeye çalışan Rabatlılar, ki geride kalanların çoğu kadın ve çocuktu, artık vatansızdı. Bindikleri gemilerin rotası ise belirsizliğe doğru yelken açmıştı. Rabatlıların bir kısmı Fas’a ve çoğu da İskenderiye’ye tabir-i caizse atılarak gemiler Endülüs’e dönmüştü.

İskenderiye’de bulunan yaklaşık 15 bin Rabatlı, kısa sürede istenmeyen mülteciler ilân edildi ve 827 yılında bu kez Abbâsîler tarafından İskenderiye’den sürgün edildiler.
Girit, Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra en büyük adasıdır.
Girit, Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra en büyük adasıdır.

Abbâsî Halifesi, el-Hakem’den daha vicdanlı davranmış ve limandan ayrılan Kurtubalı muhacirlere gemiler ve yüklü miktarda para tahsis etmişti; fakat bu vatansız ve hânmânsız halkın rotaları çizilirken Abbâsîlerin hâkimiyeti altındaki herhangi bir coğrafyaya gitmemeleri tembihlenmişti. Kurtuba’dan sürülen Rabatlılar şimdi de İskenderiye’den kovulmuştu ve neredeyse gidecekleri hiçbir yer yoktu.


Girit’in Tarık bin Ziyad’ı: El-Endülüsî

Rabatlıların kaderini bir yetim değiştirecekti. Tam adı Ebû Hafs ‘Ömer b. Şu‘ayb el-Ballûtî olan el-Endülüsî, 818 isyanında yetim kalmıştı. Aradan geçen süre zarfında halkının parçalanışına ve diyar diyar sürülüşüne şahit olmuştu.

El-Endülüsî’nin dirayetli duruşu, onu kısa sürede nereye gideceğini bilmeyen sürgün Rabatlıların doğal lideri haline getirdi.

Girit’e yelken açan sürgün edilmiş Rabatlılar.
Girit’e yelken açan sürgün edilmiş Rabatlılar.
  • Sürgün halk onu izledi ve el-Endülüsî, Rabatlıları ikinci sürgün sonrası Girit kıyılarına çıkardı. Endülüsî, ilk iş olarak atası Târık bin Ziyâd gibi gemileri ateşe verdi. Artık bu adada ya var olup vatan kuracaklardı yahut da yok olacaklardı.
Rabatlıları ikinci sürgün sonrası Girit kıyılarına çıkaran Ebû Hafs el-Endülüsî, Girit'e ulaştıktan sonra gemilerinin yakılmasını emretti.
Rabatlıları ikinci sürgün sonrası Girit kıyılarına çıkaran Ebû Hafs el-Endülüsî, Girit'e ulaştıktan sonra gemilerinin yakılmasını emretti.

Bizans kaynakları, adanın Müslümanlar tarafından yalnızca 40 civarında gemi tarafından ele geçirildiğini söylese de Müslüman tarihçiler, Kurtubalıların sayısının 15 binin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Kesin olan nokta ise, Girit’in fetih sırasında Bizanslıların ciddi bir savunma yapamamış olmasıdır. Bundaki en temel neden ise Bizans’ın Konstantinapol’deki iç karışıklıklarla meşgul olmasından kaynaklanıyordu

Fetih tamamlandığında Girit İslâm Emirliği resmen kurulmuştu. Endülüsler bu adada en iyi bildikleri şeyi yaparak çok kısa bir süre içerisinde Girit’i ilmin, kültürün ve sanatın merkezi haline getirmişlerdi.

İskenderiye’den, Kurtuba’dan sayısız düşünür bölgeye akın etmeye başladı.

Girit Emirliği döneminde bastırılan sikkeler.
Girit Emirliği döneminde bastırılan sikkeler.

Emirliğin direnişi ve düşüşü

Girit, Yunan medeniyetinin her daim manevi adalarından birisi olmuştu. Ayrıca Marmara’nın güvenliği açısından da son derece stratejik bir noktada bulunuyordu. Bu yüzden adayı Müslümanlardan almak için Bizanslılar süratle harekete geçtiler. Lakin hiç beklemedikleri bir gelişme Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’te bomba etkisi yaratacaktı. Bizans’a bağlı bir başka yarımada olan Sicilya da Müslümanlarca fethedilmişti.

Tunus Ağlebî Emiri Ziyadat komutasındaki yaklaşık 20 bin kişilik ordu, ani bir baskınla 827 yılında adaya çıkmayı başardı. Müslümanlar yalnızca Sicilya ile durmayacak 840 yılında Palermo’yu alacak ve Roma’ya kadar ilerleyen akınlar düzenleyecekti. Hatta bugün Vatikan olarak bilinen Katolik başkentine kadar başarılı saldırılar düzenlenmişti.

  • Giritliler, Sicilyalı Müslümanların ilerleyişinden cesaret alarak Marmara Denizi’ne hatta İstanbul önlerine kadar başarılı seferler gerçekleştirdiler. Bizans donanmasını defalarca yaktıkları gibi Bizans’ın adayı ele geçirmek için gerçekleştirdiği her seferi bertaraf etmeyi başardılar. Artık Bizans, Sicilya’nın kaybı ile açık Akdeniz’den sürülmüş ve Girit’in düşmesiyle Ege’den de kovulmuştu.
Müslümanlar 827 yılında ele geçirdikleri Sicilya Adası'nı 1061 yılındaki Norman istilasına kadar elde tutmayı başaracaktı.
Müslümanlar 827 yılında ele geçirdikleri Sicilya Adası'nı 1061 yılındaki Norman istilasına kadar elde tutmayı başaracaktı.

Giritli Müslümanlar, Atina ve Selanik’i fethetmek için önemli iki teşebbüste bulunmuşlarsa da şehirlerin büyüklükleri elde tutmalarını imkânsız kılmıştı.

Bizans için, Girit Adası Müslümanların elinde olduğu sürece, Akdeniz’de hayat hakkı ve şansı neredeyse yok gibiydi. Adayı kendi imkânları ile alamayacaklarını anladıklarında son derece tuhaf bir ittifak denemesine girişerek Endülüs İslâm Devleti’nden yardım istedi. Sürgün Kurtubalıları yok etme projesine Endülüslüler karşı çıkarak Bizans’ın teklifini reddettiler.

961 yılına gelindiğinde ise İmparator II. Romanos, Girit’i Müslümanlardan geri almak için büyük bir donanma oluşturdu. Bu donanma, Bizans ekonomisini neredeyse yok etmenin eşiğine getirmişti. Bizans’ın, yaklaşık bir yıl süren kuşatmanın ardından adayı geri almışsa da, Batı’da Katoliklere karşı ve Doğu’da Müslümanlara karşı mücadele edebilecek gücü kalmadığı Giritli Müslümanlarca ortaya çıkartılmış oldu. Bu hadiseden kısa bir süre sonra Bizans, Marmara’ya sıkışan küçük bir devletçiğe dönüşecek ve 1453 yılında Osmanlılar tarafından tarih sahnesinden silinecekti.

Nikephoros Phokas kumandasındaki Bizans kuvvetleri, bir yıl süren kuşatmadan sonra 961’de Girit’i geri aldılar.
Nikephoros Phokas kumandasındaki Bizans kuvvetleri, bir yıl süren kuşatmadan sonra 961’de Girit’i geri aldılar.

Girit İslâm Emirliği, 827 yılında bir grup vatansız Kurtubalının kurduğu bir devletti. Her ne kadar kendilerini siyaseten Abbâsîlere bağlasalar da onlar Endülüs’ten sürülmüş ve Abbâsî hâkimiyeti altında da barınamamışlardı. Sürgün Kurtubalılar, Girit gibi Bizans’ın Akdeniz’deki kalbi olan bir adada yaklaşık 135 yıl hüküm süren bir devlet kurdular. Esasen bu sürgün halkın gidecek başka bir yeri de yoktu, hem Endülüs Devleti hem de Abbâsî Devleti onlara kapılarını kapatmıştı. Târık bin Ziyâd’ın izinden giden el-Endülüsî bu mazlum halka bir vatan hediye etti.

  • Müslümanlar, adayı idare ettikleri bir buçuk asırlık süre zarfında hiçbir Hristiyan’ı din değiştirmeye zorlamadığı gibi, ada halkının güven ve teveccühünü kazanmayı başarmıştı. Bizanslılar adayı geri aldıklarında ise maddi ve manevi bir kıyım başlattı.



Girit Emirliği düştükten sonra Bizans, adanın Müslüman halkına türlü türlü işkenceler yapmış, ahaliyi ise din değiştirmeye zorlamıştı.
Girit Emirliği düştükten sonra Bizans, adanın Müslüman halkına türlü türlü işkenceler yapmış, ahaliyi ise din değiştirmeye zorlamıştı.

Girit İslâm Emirliği’ne ait tek bir yapıyı dahi bırakmayan Bizanslılar, adanın Müslüman ahalisini ise din değiştirmeye zorlamıştı.

Endülüs’ün Doğu Akdeniz’deki son halkası da böylece kopmuş oluyordu. Müslümanlar Girit’e ancak 7 asır sonra, 1645’te dönmüş ve adayı yaklaşık 55 yıl süren tarihin en uzun kuşatmalardan birisinin sonunda 1699 yılında tamamen fethetmeyi başarabilecekti.