Ebrehe’nin Kâbesi
Yemen ve çevresine Hristiyanlığı yayma gayesiyle yola çıkan Habeşistan valisi Ebrehe, Sana’yı tıpkı Mekke gibi dinî ve ticarî bir merkez haline getirmek istiyordu. Kâbe’nin sahip olduğu ünden haberdar olan Ebrehe, kilise manasına gelen ‘Kulleys’ olarak bilinen görkemli bir katedral yaptırdı. Ancak, bu ihtişamlı yapı yeterince ilgi görmeyince Hristiyanlığın yayılmasında en büyük engel olarak gördüğü Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. Devasa bir fil ordusuyla yola çıkan Ebrehe'nin ve ordusunun sonu Ebabil Kuşları tarafından yenilmiş ekin yapraklarına benzemek oldu. Bugün eski Sana'da Ebrehe’nin görkemli yapısından geriye sadece bir harabe kalmış durumda.
Habeşistan Necaşisi’nin kumandanlarından Ebû Yeksûm Eşrem Ebrehe en-Necaşi, burnu ve dudağı yarıldığı için ‘Eşrem’ lakabını aldığı savaştan zaferle ayrılmıştı. Durumu Necaşi’ye haber vermek için bir mektup yazdı. Mektubunda zaferi haber verirken aynı zamanda kendisi için pek de mütevazı olmayan bir istekte bulunuyordu; Yemen Valisi olmak. Necaşi onun bu isteğini, yeni bir savaşa mahal vermemek için kabul etti. Böylece bir zamanlar zorla Yahudiliğin yayıldığı, sonradan sonraya Hristiyanlığın geniş kabul gördüğü Yemen topraklarında, mutaassıp bir Hristiyan olan Ebrehe dönemi başlamış oldu.
Ebrehe’nin hüküm sürdüğü Yemen’in kuzeyinde Arabistan’ın en önemli şehirlerinden biri olan Mekke vardı. Dinî ve ekonomik anlamda oldukça gelişmiş olan Mekke, yeryüzünde ibadet maksadıyla Hz. İbrahim tarafından yapılmış ilk mabet olan Kâbe’ye ev sahipliği yapıyordu. Arapların göz bebeği olan bu şehir, aynı zamanda kralların ve kabile reislerinin de hayallerini süslüyordu. Öyle ki, Mekke’yi elinde bulundurmak ticari, siyasi ve sosyal anlamda Arap yarımadasına büyük ölçüde hâkim olmak demekti.
Mekke’de durum böyleyken Habeşistan valisi Ebrehe, Yemen ve çevresine Hristiyanlığı yayma çalışmalarına çoktan başlamıştı. Bunun ilk adımı olarak, Bizans tarafından kendisine gönderilen İtalyan asıllı papaz Gregentius’un hazırladığı bir kanunu yürürlüğe koydu. Onun benimsediği bu Hristiyanlığı yayma politikasının en önemli ayağı ise Sana’yı tıpkı Mekke gibi dinî ve ticarî bir merkez haline getirmekti.
Kâbe’nin sahip olduğu ünden haberdar olan Ebrehe, yeryüzündeki bu ilk mabedin, taşlardan ve alelade bir örtüden meydana getirilmiş basit mimarili bir yapı olduğunu öğrenmişti. Bunun üzerine O, ‘Mesih’e yemin ederim ki ondan daha hayırlısını yaptıracağım.’
diyerek, kilise manasına gelen ve kaynaklarda ‘Kulleys’ olarak geçen bir katedral yaptırmaya karar verdi.
Bunun için Bizans’tan destek alarak mermer ve mozaik ustalarını Sana’ya getirtti. Kâbe’nin dört köşeli yapısına karşı o, silindir şeklinde bir mabet tasarlamıştı. Batı tarafından bir girişin olduğu bu yapının kapısına, mermerden beş metrelik bir merdiven koydurmuş, kapısını ise gümüş ve altınlar ile göz alıcı hale getirmişti. Kilise’nin içerisinde ise oldukça büyük üç kanat bulunuyordu. Bu kanatlar, yine altın ve gümüşten süslemeler ile ahşap sütunlara dayandırılmıştı. Altın ve gümüş süslemeleri kullanmakta cimrilik etmeyen Ebrehe, kilisenin içerisinde 12 metre genişliğinde olan bir kemeri, ağaç ve ormanları temsil edecek şekilde altın ve mozaikle süslemişti.
Bir bütün halinde bulunan altın madeninin yontularak tıpkı bir mabet formuna sokulduğu izlenimini veren yapı, son olarak 20 metrelik bir kubbe, tıpkı bir kralın başına taktığı taç gibi kilisenin tepesine konulmuş ve haç temsillerini içeren altından mozaikler ile de yapı son halini almıştı.
Kilisenin yapımı hızla tamamlanmış ve bu göz alıcı mabedi insanların ziyaret vakti gelmişti. Ebrehe, dört bir yana elçiler göndererek insanları Sana’ya çağırdı. Ancak onun bu çağrısı halk nazarında yeterince ilgiyle karşılanmadı. Hatta birçok Arap kabilesi duruma tepki gösterdi. Öyle ki, Ebrehe’nin inşa ettirdiği kilisenin Kâbe ile eş değer ve hatta ondan daha üstün görülmesini kabullenemeyen Kinane kabilesinden bir Arap Sana’ya giderek kiliseye pisledi. Bu yapılana öfkelenen Ebrehe, Kinaniler’in kiliseye gelip tavaf etmelerini istemek için bir elçi gönderdi.
Kinaniler’in elçiyi öldürmesi ve bu talebi reddetmeleri üzerine Hristiyanlığın yayılmasına en büyük engel olarak gördüğü Kâbe’yi yıkmaya karar verdi.
Genel kabul görmüş bu rivayete ek olarak Ebrehe’nin Mekke’ye sefer düzenlemesinin sebeplerinden biri olarak da Kureyşli gençlerin yaktıkları bir ateşin, rüzgârın etkisiyle kiliseye sıçrayarak yakması gösterilir. Bir başka rivayette ise Ebrehe’nin torunu Aksum b. Es-Sabbah el-Himyeri’nin hac için gittiği Mekke’den dönerken bir müddet kaldığı Necran Kilisesi’nde Mekkeliler’in saldırasına uğramasıdır. Aksum kendisine yapılan bu saldırıyı dedesine haber vermiş, Ebrehe de bunun üzerine Mekke’nin kutsal mabedini yıkmaya ant içmiştir.
Gerçekleşen bu olaylardan sonra Ebrehe, büyük bir ordu kurarak Mekke’ye doğru yola çıkmaya karar verdi. Onun ordusunda Arapların pek de görmeye alışkın olmadığı filler vardı. Devasa bir fil orduya öncülük ediyordu. Ebrehe Taif’e ulaştığında Taif halkıyla bir anlaşma yaptı. Anlaşma neticesinde Taif halkı Ebrehe’ye bir rehber verecek, Ebrehe de Taif’in ‘Lat’ adındaki putuna dokunmayacaktı. Bu durum, Hristiyanlığı yaymak isteyen Ebrehe’nin, aslında putlarla bir sorunu olmadığına ve onun tek derdinin Kâbe’yi ortadan kaldırmak olduğuna büyük bir kanıt olacaktı.
Taifli rehberi eşliğinde yoluna devam eden Ebrehe, Mekke’ye girmeye muvaffak olamayacağından habersiz bir şekilde Kâbe’nin yaklaşık 7 km kuzeydoğusunda bulunan Mugammes’te konaklayarak buraya bir ordugâh kurdu. Ertesi gün Mekke’ye girmek için hazır olan Ebrehe ordusuna hareket emri verdi. Ancak ordunun en önünde bulan devasa fil, bir türlü hareket etmedi. Askerler onu kıpırdatmak istediler ancak bir türlü başaramadılar. Zira Allah, fili Mekke’ye girmekten alıkoyuyordu.
Ve sonunda ordunun büyük bir kısmı Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere Ebabil Kuşları tarafından yenilmiş ekin yapraklarına benzer hale getirildi.
- Öyle ki Hazreti Aişe’nin, filin kumandanı ile seyisini, Mekke’de gözleri kör, ayakları kesik bir halde halk arasında dilenirken gördüğü, İbn İshak tarafından rivayet edilir. Ebrehe ise ağır bir şekilde yaralanarak, tüm kibri ile çıktığı Sana’ya sürünerek dönebilmişti. Çok kısa bir süre sonra da öldü.
Bugün eski Sana'da ğurkat’ul kulleys (kilise çukuru) tabelasının ardında Ebrehe’nin görkemli yapısından geriye sadece bir harabe kalmış durumda. Kiliseyi kaplayan göz alıcı ağaç ve orman tasvirlerinin yerine, artık sadece kalıntılar üzerinde biten otlar var. Önünde parlak mermer taşlarının olduğu gümüş ve altınlar ile işlenmiş o harikulade kapısının yerinde ise tenekeden bozma bir paslı kapı mevcut.
Kısaca en mahir ustaların ellerinde işlenen taşlara sahip olan, altın gümüş ve daha nice değerli maden ile süslenen kilise, günümüzde Sana’da insanların çöplük olarak kullandığı, taşlarına lağım kokusunun sindiği bir çukurdan ibaret.