Bitmeyen dram: Nekbe
İsrail'in kuruluşundan hemen sonra sürgün ve etnik temizliğe muhatap olan Filistinliler, bu süreci "Nekbe (Büyük felaket)" olarak adlandırıyor ve her yıl 15 Mayıs'ta anıyorlar.
İsrail’in kuruluşunun ilân edildiği 14 Mayıs 1948 günü, Ortadoğu’nun yakın tarihindeki dönüm noktalarından biriydi. Ertesi gün, 15 Mayıs’ta yüz binlerce Filistinli için sürgün, etnik temizlik ve tehcirden ibaret bir süreç başladı. Kısa zaman içinde 900 binden fazla Filistinli yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırılırken, 670 dolayında köy de Siyonist örgütler tarafından yok edildi.
Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği olayların ardından, canlarını kurtarabilen Filistinliler, komşu ülkelere ve Filistin’in henüz işgal edilmemiş kentlerine sığındı. Bugün bile travmatik etkileri devam eden bu süreç, Filistinlilerin dilinde “Nekbe” (Büyük felâket) olarak anılır.
Günümüzde sayıları 10 milyona yaklaşan Filistinli mültecilerin yaşadığı sıkıntılar, modern dönemin en büyük sorununun da temelini oluşturur. İsrail’in kurulmasının ardından patlak veren savaşlarla birlikte sayıları daha da artan mülteciler, bugün Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi yakın coğrafyanın yanı sıra, İngiltere’den ABD’ye dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamlarını sürdürüyor.
Her yıl 15 Mayıs’ta Nekbe’yi yeniden hatırlayan Filistinlilerin, işgal edilen topraklarına bir gün yeniden dönüş umutları, İsrail-Filistin barış müzakerelerinin ana düğüm noktalarından birini oluşturuyor. İsrail’in geri dönüş hakkını kesinlikle tartışmaya açmaması nedeniyle, Filistinliler vatanlarından uzak yaşamlarına devam ediyor.
Bugün Ortadoğu’nun çeşitli noktalarında büyüklü-küçüklü 61 Filistinli mülteci kampı bulunuyor. Bazıları genişleyip şehirlere dönüşen bu kampların yer aldığı bazı bölgeler şöyle: Gazze (8), Batı Şeria (10), Lübnan (12), Ürdün (10), Suriye (12).
Sürgün edildikleri yerlerde yepyeni ve zor bir hayata başlayan Filistinliler, sadece vatansızlığın getirdiği ekonomik sıkıntılarla değil, toplumsal anlamda kabul görmemenin neden olduğu sosyal problemlerle de karşılaştılar. Lübnan’da ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Filistinli mülteciler, Ürdün ve Suriye’de ise, yönetimlerin gazaplarına muhatap oldular. Nekbe’nin bu pek bilinmeyen yönü, Filistinlilerin yaşadığı trajedinin en düşündürücü boyutunu oluşturmaktadır.
Ürdün yakın tarihinde “Kara Eylül Olayları” olarak bilinen ve Kral Hüseyin’in emriyle başlatılan operasyonlarda, en az 25 bin Filistinli hayatını kaybetti. Filistinli grupların ülke içindeki faaliyetlerinden rahatsız olan Kral, onlara boyun eğdirmek için 1970’in eylül ayında askeri bir bastırma operasyonu planladı.
Pakistan’dan yardım isteyen Kral Hüseyin, destek için gelen General Ziyaulhakk’ın komutasındaki kuvvetlerle birlikte, yaklaşık iki yıllık bir süreçte Filistinlilerle mücadele etti. 1971 Temmuzunda olaylar tamamen yatıştığında, Filistin Kurtuluş Örgütü, merkezini Amman’dan Beyrut’a taşımış, Kral da Filistinlilerin “başıbozukluğundan” kurtulmuştu.
İran ve Rusya’nın desteklediği Suriye ordusunun, 2013’ten bu yana Suriye topraklarındaki Filistinli mülteci kamplarına düzenlediği baskınlarda ise en az 4 bin Filistinli mülteci yaşamını yitirdi. Şam’ın merkezindeki Yermük mülteci kampı ağır şekilde bombalanırken, Filistinlilerin en fazla kaybı burada verdi. İsrail katliamından kurtulmak için sığındıkları Suriye’de, yeni bir katliama kurban giden Filistinlilerin akıbeti, yakın tarihin en dikkat çekici olaylarından biri.
Nekbe tecrübesi, Filistinliler açısından bazı olumlu sonuçlar da doğurdu. Dünyanın dört bir tarafına dağılan mülteciler, Filistin davasına duyulan sempatinin de etkisiyle siyasette ve akademide kendilerine yer buldular. Yabancı dil eğitiminden sosyal bilimlerde yaptıkları çalışmalara kadar, Filistin diasporası, Arap dünyasının en eğitimli ve derinlikli halkını teşkil etmektedir. Nekbe, bu yönüyle Filistinlilerin şuur altını ve zihin dünyalarını besleyen bir faktöre de dönüştü.
Günümüzde, mevcut Arap yönetimlerinin Filistin’e yönelik ikircikli ve çelişkili politikalarının nedenlerinden biri, Filistin halkının boyun eğmeyen karakteri ve yönetilmesinin zorluğudur. Filistin davasının tarihine şöyle bir göz atmak bile, Arap dünyasının bu küçücük coğrafyaya dönük siyasetinin ne tür kararsızlık ve zikzaklarla dolu olduğunu göstermeye yetecektir.