Pazartesi sabah erkenden Prizren’den Karadağ’a doğru yola çıkıyoruz. Bu şekilde çok duraklı geziler sırasında sabahları otelden ne kadar erken çıkarsanız o kadar çok yer gezme imkânı elde edersiniz. Aksi halde pek çok yeri zaman darlığından ötürü es geçmeden zorunda kalırsınız.
Prizren-Karadağ arası yaklaşık 4 saat sürüyor özel araçla. Önce Arnavutluk sınırlarına giriyoruz, sonra İşkodra üzerinden Karadağ’a geçiş yapıyoruz. İki gümrükten geçileceği için vakitli çıkmak iyi olur. Zira gümrüklerdeki bekleme süresini kestirmek mümkün değil. Kimi gümrükte 5 dakika bile beklemezken kimisinde 1 saat beklemek zorunda kalabilirsiniz. O anki araç yoğunluğuna göre değişen bir durum. Bu arada gümrük memurlarıyla rahat anlaşabilmek için en azından belli başlı İngilizce diyalogları bilmeniz iyi olur. Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz, ne kadar kalacaksınız, nerede kalacaksınız vb. sorular sorabiliyorlar.
Karadağ, Balkanlardaki en az Osmanlı mirası bulunan ülke. Zaten ülkenin sadece %20’si Müslüman.
Bu yüzden cami bulmanız veya rahatlıkla yemek yiyeceğiniz bir restoran bulmanız çok zor. Karadağ, her ne kadar Fatih devrinde Osmanlı hâkimiyetine girse de 1688’de tekrardan Venediklerin hâkimiyetine girmiş ve bir daha mutlak hâkimiyet sağlanamamış. Bu yüzden olsa gerek.
1- Bar
Arnavutluk üzerinden giriş yaptığımızda Karadağ’da ilk durağımız Bar şehri. Bar şehrinde ilk iş 2014 yılında yapımı TİKA tarafından tamamlanan Selimiye Camii ve Külliyesi’ne uğruyoruz. Okulu, kütüphanesi, bahçesi, restoranı vb. tesisleriyle tam bir külliye fonksiyonu icra eden bu mekân, bu Hristiyan ülkede açmış bir gül konumunda adeta.
Restoranda öğle yemeğimizi yiyoruz, namazımızı camide eda edip hemen 5 dakika yukarıdaki Eski Şehir’e (Bar Old Town) çıkıyoruz. Karadağ’ın yolumuz üzerindeki üç şehrinde de (Bar-Budva-Kotor) birer eski şehir var. İlki burası. Unesco Dünya Mirası’ndaki bu şehir, diğer iki şehre göre en küçük olanı. Küçük bir çarşı ve kaleden müteşekkil.
Bu tür eski şehirler Orta Çağlarda Hristiyan kale ve kasabaları olarak görev görmüş. Budva ve Kotor Eski Şehirlerinde cami yok. Fakat burada istisna olarak iki adet cami bizi karşılıyor. İlki, eski şehrin giriş kapısının tam karşısında yer alan ve Ömerbasič olarak da bilinen Ömer Paşa Camii. Küçük ama bahçesindeki Hasan Tekkesi’yle birlikte insana büyük bir huzur veren bu camiyi Ömer Paşa’nın, sur kapıları kapanınca namaza geç kaldığı için iki oğluyla birlikte hemen sur dışında yaptırdığı anlatılır. Tekke kapalı olduğu için içeri giremedik fakat bahçedeki pek çok eski mezar, zamanında buranın aktif bir dinî mekân olduğunu gösteriyor. Bu açıdan Bar, Karadağ’ın Müslüman şehri olarak isimlendirilebilir.
Eski şehri gezerken bir binanın duvarına çizilen Filistin temalı muhteşem bir resim, bir yandan mazlum kardeşlerimizi aklımıza getirerek yüreğimizi dağlarken öte yandan Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birinde, adeta dağın başındaki bir köyde buna rastlamak, mazlumların sesinin ulaştığı yerleri göstermesi açısından içimizi tarifsiz bir sevinçle dolduruyor. 10 dakika kadar durup resmin başından ayrılamadığımı itiraf etmeliyim. Her bir detayı hayranlık verici. Viva la Palestina şarkısını mırıldanarak gezimize devam ediyoruz.
2- Budva
İkindiye doğru Karadağ’ın bir diğer önemli şehri Budva’ya hareket ediyoruz. Karadağ’ın üç şehri de birbirine 45 dakika uzaklıkta.
Budva yolu üzerinde normalde rotamızda olmayan Resevici Manastırı’na denk geldik. 1221’de inşa edilen bu Sırp Ortodoks Manastırı, günümüzde de faaliyetlerine devam ediyor. Bahçesine girdiğimizde siyah uzun kıyafetleriyle 3 keşişle karşılaştık. Biri el arabasıyla bahçeye toprak taşıyor, diğeri kamelyada kitap okuyor, üçüncüsü de kiliseden dışarı çıkıyordu. Kendimi gerçekten Orta Çağ’da bir kiliseye giriyormuş gibi hissettim. Rahipler İngilizce bilmedikleri -veya bildiklerini belli etmemiş de olabilirler, emin değilim- için sohbet imkânı bulamadık. Fakat Adriyatik kıyılarına tepeden bakan konumuyla bu manastır, muhteşem bir manzaraya sahip.
Budva’ya doğru devam ederken yol üstünde bir diğer durak Sveti Stevan Adası. Bu küçük Adriyatik adasına karadan tek bir yaya geçidiyle girilebiliyor. 15. yüzyılda bir balıkçı kasabası olarak kurulmuş. İçerisindeki Aziz Stefan Kilisesi’nden ötürü bu adı aldığı söyleniyor. Ada sakinleri hariç dışarıdan girişe izin verilmiyor. İlginç bir yer. Budva’da otelimize varınca resepsiyondaki görevliye adanın gerçekten dışarı kapalı olup olmadığını sordum. Yazın zenginler için açıldığını ve içeride kumarhane ve barlar bulunduğunu söyledi. Adanın civarındaki kumsallar yazın önemli bir tatil yeri haline geliyormuş. Biz ölü sezonda gittiğimiz için tek tük insan vardı fakat haziran ve sonrasında gidildiği takdirde uygunsuz plaj manzaralarıyla karşılaşmanız pek muhtemel.
Nihayet Budva’ya vardık ve otelimize yerleştik. Ardından hemen gezmeye çıktık. Budva’da tek gezilecek yer Eski Şehir (Old Town). 2 saatte rahatlıkla gezilecek bir yer. Bar’daki dağ yamacına kurulmuş eski şehrin aksine Budva ve Kotor’daki eski şehirler deniz kıyısına kurulmuş.
- Karadağ’da Bar şehri dışında cami bulunmadığı için namaz konusunda zorluk çekebilirsiniz. Yanınızda küçük bir seyahat seccadesi bulundurmanızı şiddetle tavsiye ederim. Biz mesela namaz kılacak yer bulamadığımız için ikindiyi eski şehrin dışındaki parkta çimler üzerinde seccademizi sererek kıldık.
3- Kotor
Salı sabah Mostar’a doğru yola çıktık. Yol üzerinde Karadağ’da son bir durağımız var: Kotor.
Sabah erken vakitte Kotor’a vardık. Burada da gezilecek tek yer Eski Şehir olduğu için çok vakit kaybetmeden 2 saatte gezip tekrardan yola koyulduk. Burası, Karadağ sınırları içindeki son durağımızdı.
Son olarak Karadağ hakkında birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum. Balkanlar’ın diğer ülkelerindeki kayda değer Müslüman nüfus oranına ve Osmanlı mirasına baktığımızda buralarda Türkçeye rastlamak normal bir durum. Fakat en çok Türkçe ve Türk ziyaretçiyi Karadağ’da görmek beni şaşırttı açıkçası. Sokaklar hep Türk ziyaretçilerle dolu. Hatta pek çok restoran-kafe tarzı yerlerde Türk çalışanlara rastlamak mümkün. Buraya gelip işletme açan bir sürü Türk de var.
Bu durumu ben sosyal medya etkisi olarak yorumluyorum. Instagram tarzı sosyal medya mecralarında son zamanlarda sıklıkla bir Karadağ güzellemesi yapılıyor. Ucuza bilet bulunduğundan, denizinin güzelliğinden vs. bahsedilip duruluyor. Bir de 2025 yılında Karadağ’ın Avrupa Birliği’ne gireceğine dair bir haber dolaşıyor ortalıkta. Vize problemiyle karşılaşmadan gezelim diyen çok olsa gerek.
Bir diğer husus, eski şehirlerde Katolik ve Ortodoks kiliselerinin karşı karşıya yer almaları. İki mezhep arasında tarihte yaşanan çatışmaları düşününce bu duruma pek anlam veremedim. Araştıracağım diye notumu aldım. Kotor’dan Bosna Hersek’e geçiyoruz.