Akdeniz'in sularında kaybolan imparator: Emil Bustânî
Emile Bustani, 1907'de fakir bir Lübnanlı ailede doğdu. 1963'te bir uçak kazasında öldüğünde, Ortadoğu'daki en etkili işadamlarından ve hayırseverlerden biriydi. Bundan başka, bölge siyasetinin önde gelen isimlerindi.
Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde bulunan tarihî Şûf mıntıkasının Dibbiye köyünde, matematik öğretmeni Murşid Bustânî ile piyano öğretmeni eşi Helena Ghorbil, 27 Haziran 1907 günü ilk çocuklarını kucaklarına almanın sevincini yaşıyordu. 19’uncu yüzyılda Protestanlığı seçmiş olan Bustânîler, ticaretle iştigal eden orta halli bir sülaleydi. Sülalenin Murşid gibi bazı üyeleri kendi yollarını seçmiş olsa da, ticarete yatkınlık Bustânîler için genel bir özellikti. Murşid ve Helena, Dibbiye’nin merkezinde, 450 yıl önce inşa edilmiş bir evde dünyaya gelen oğullarına “Emil” adını verdiler.
Tifüse yakalanan Murşid Fâres’in genç yaşta ölümüyle, Emil yetim kaldı. Annesi Helena, Emil ve üç kardeşine kol-kanat germeye çalışırken patlak veren Birinci Dünya Savaşı, Ortadoğu’nun diğer bölgeleri gibi Lübnan’ı da darmadağın etmişti. Helena, savaşın zor şartları içinde, oğlu Emil’i güneydeki Sayda kentinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulan bir yetimhaneye vermek zorunda kaldı. Yetimhanede garsonluk yaparak harçlığını çıkarmaya çalışan Emil, annesinin çalışmak üzere Filistin’e gitmesinin ardından, yetimhanelerde kalmaya devam etti. Beyrut yakınlarındaki Âliye kasabasında orta ve lise öğrenimini tamamlayan Emil, Beyrut Amerikan Üniversitesi’ni kazanmayı başarınca, artık kaderi bambaşka bir istikamete yönelecekti.
Hayatının bu devresinde, Lübnan’ın ünlü ailelerinden Ma’lûflara mensup bir zenginin, Âliye’deki okul müdürüne “Bana parlak bir çocuk gösterin, burs vereyim” teklifiyle, müdür Emil’i işaret etti. Böylece, üniversiteyi bu cömert burs sayesinde herhangi bir sıkıntı çekmeden tamamladı.
Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde mühendislik eğitimine başlayan Emil, fakülteden sonra, astronomi alanında yüksek lisansını tamamladı. Mezuniyetinin ardından Filistin’e giderek Ramallah’ta bir yıl öğretmenlik yaptı, sonrasında yeniden üniversiteye döndü. Özellikle astronomi alanında çalışmak ve ustalaşmak istiyordu.
Ancak 1930 yılında, Beyrut’un zengin burjuva ailelerinden Laura Siriani ile tanışması ve ona İngilizce öğretmekle görevlendirilmesi, Emil’in hayatını değiştiren bir rastlantı oldu. Emil, Siriani ailesini üniversitenin rasathanesine davet ederek onlara gökyüzünü izletti. Aklından her zaman çılgın düşünceler geçen Emil, üç Yunan arkadaşını yakınlardaki bir ağacın tepesine çıkararak, ziyaretin romantik bir ortamda cereyan etmesi için onlara buzuki çaldırdı. Böyle hikâyelerde sıkça rastlandığı gibi, genç öğretmenle öğrencisi birbirlerini sevdiler ve evlenmeye karar verdiler.
Emil, üniversitede kalıp akademisyen olmak isterken, genç nişanlısı Laura onu mühendisliğe ve iş hayatına yönlendirdi. 1932’de yüksek lisansını tamamlayan Emil, eğitimini daha da derinleştirmek için ABD’ye gitmeye karar verdi. Beyrut limanından bir gemiye binerek New York’a ulaşan Emil, daha sonra Boston’a geçerek, Charles Malik isimli bir arkadaşının teşvikiyle MIT’ye kaydoldu. Charles ve Emil, ömür boyu sıkı dostlar olarak kaldılar.
1933’te Lübnan’a dönmesinin ardından, Emil ve Laura evlendi. MIT’den yüksek lisans derecesi elinde bulunduğundan, bir işe yerleşmesi zor olmadı, Irak Petroleum Company’ye girdi ve iki yıl çalıştı. Ardından, yine eşinin desteği ve teşvikiyle, Mısır’da Kâmil Abdurrahman isimli bir arkadaşıyla ortak olarak kendi müteahhitlik şirketini kurdu.
İlk sermayeleri yalnızca 100 Mısır lirasından ibaretti. Bu sermaye de, Emil’in annesinin yüzüğü satılarak elde edilmişti.
Mısır’da bir süre çalışan Emil, şirketteki hisselerini devrederek Lübnan’a döndü ve kendi işlerine yöneldi. Lübnan’da Şukrî Şemmâs ve Abdullah Hûrî yeni ortaklarıydı. 1937’de resmen kurulan şirket, 1947’de Beyrut’ta ilk ofisini açtı. Bu süreçte Filistin’in Hayfa şehrinde yaşayan Emil ve ailesi, şehrin Siyonistler tarafından işgalinden sonra Beyrut’a yerleşti.
- Emil, burada işlerini daha da büyüterek, bu defa herhangi bir ortak olmaksızın, kendi şirketini kurdu: C.A.T (Contracting and Trading Co.). Hızla büyüyen şirket, Lübnan’ın her şehrinde şubeleşti ve Arap dünyasına yayıldı. Suriye, Ürdün, Filistin ve Irak’ta her türlü inşaat, müteahhitlik ve altyapı işlerinde artık C.A.T imzası vardı.
İşlerini daha da büyütmek isteyen Emil Bustânî, İngiliz şirketleriyle temasa geçerek, onlarla ortaklık kurmaya girişti. İskoçyalı bir şirketle ortaklaşa kurulan yeni şirkete “Mother C.A.T” adı verildi ve şirket, petrol boru hatları inşa etmeye koyuldu. Ortadoğu petrollerinin dünyaya pazarlanmaya başladığı bir zaman diliminde, bu şüphesiz ki çok kritik ve kârlı bir iş sahasıydı.
- 1950’lerde C.A.T ve ortakları, Ortadoğu’nun en önemli altyapı kuruluşu haline gelmişti. Özel uçaklarıyla Ortadoğu’nun her bir köşesine seyahat eden, Arap halklarıyla yakın iletişim kuran ve onları Batılılarla tanıştıran Emil Bustânî, kısa süre içinde bütün bölgenin en çok tanınan insanlarından biri olmuştu. Onun insanlarla direkt diyalogu, şirketinin başarıya ulaşmasındaki sırlardan biriydi şüphesiz.
Emil Bustânî’nin C.A.T’i sadece petrolün aranması, bulunması ve taşınması işinde hizmet vermiyordu. Petrolün getirdiği zenginlikten faydalanmak ve ülkelerini imar etmek isteyen Arap yöneticiler de C.A.T’in kapısını çalmaya başlamıştı. C.A.T, böylece Arap şehirlerinde devasa inşaat ve altyapı projelerine de girişti. Şirket inşaat işinde öylesine ustalaşmıştı ki, sadece bir hafta içinde çölün ortasına sıfırdan bir kasaba kondurabiliyordu. C.A.T’in bu ünü, Arap yöneticilerinin tercihlerini de elbette etkiliyordu.
Körfez’de Kuveyt, Emil Bustânî’nin özellikle büyük kabul gördüğü bir ülkeydi. Sadece inşaat ve altyapı değil, eğitim ve sağlık hizmetlerinde de Bustânî’nin tecrübelerinden faydalanan Kuveytli yöneticiler, bu zeki ve girişimci Lübnanlıya her türlü imkânı sağladılar.
C.A.T, Kuveyt’te okullar, üniversiteler, havaalanları, otoyollar, camiler ve endüstri şehirleri inşa etti.
Taraflar arasındaki etkileşim öylesine kuvvetliydi ki, Kuveyt Üniversitesi’nin bahçesine Bustânî tarafından bizzat tasarlanıp kondurulan dünya biçimli beton heykel, daha sonra Kuveyt’te pulların ve resmi para birimi dinarın üzerinde sembol olarak da yer aldı.
Kuveyt’teki başarılarının ardından, Emil Bustânî, Abu Dabi’yi inşa etmeye girişen ilk isim oldu. 1958’de Abu Dabi Emiri Şeyh Şahbut’la bir araya gelen Bustânî, aldığı direktiften sonra, Birleşik Arap Emirlikleri’ni bugünlere taşıyan modernizasyon sürecini başlattı.
Emil Bustânî, Abu Dabi’yi inşa etmeyi üstlendiğinde, şehirde yalnızca üç tane bina vardı: Bir otel, bir İngiliz bankası ve Emir’in sarayı.
Geri kalan bütün evler, ahşap ve bambu malzemeden yapılmıştı. Havaalanı olarak kullanılan yer, tozlu bir düzlüktü. Yolcular, uçaklardan inerken yere atlamak zorundaydı, çünkü “yer hizmetleri” kavramı henüz yerleşmemişti. Valizler de arkalarından kucaklarına atılıyordu.
Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Umman ve Katar’da yönetim için saraylar inşa eden C.A.T, Irak Krallığı için saray yerleşkesi ve Ürdün’de de bir havaalanı projesini tamamladı.
- Sudan’da sıfırdan bir şehrin kurulması da yine bu dönemin işlerindendi. Cezayir, Libya, Gine, Gana ve Nijerya’da devasa işler alan C.A.T, ardından Pakistan’a yönelerek orada da enerji santralleri inşa etti.
Bustânî’nin Pakistan’daki projeleri öylesine göz alıcıydı ki, Lübnan Cumhurbaşkanı Reşîd Kerâme, Pakistan’a resmi ziyaret bile düzenledi.
Tüm bu baş döndürücü faaliyetlerin sonucu olarak, C.A.T, 1950’li yıllarda 17 bin çalışanı bünyesinde barındıran ve 19 ülkede toplam 35 ofisi bulunan dev bir holdinge dönüşmüştü. O dönemde Lübnan’daki devlet memurlarının -askerler dâhil- sayısı ise sadece 14 bindi. Yani CAT, Lübnan devletinden daha büyük bir hacme sahipti. Bölgedeki birçok devletin sivil uçuşlar için henüz uçağı bile yokken, C.A.T’in hizmetinde 8 uçak bulunuyordu. Emil Bustânî ve şirketin üst yönetimi, Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerindeki dev projeler arasında uçakla mekik dokuyordu.
Ortadoğu çapında devasa işler yapan bir holdingin patronu olarak, Emil Bustânî bir süre sonra siyasetle de yakından ilgilenmeye başlamıştı. 1943’te Lübnan’ın bağımsızlığını kazandığı süreçte protestoları finanse etmekle siyasete ısınan Bustânî, 1951 seçimlerinde Milli Sosyalist Cephe üyesi olarak parlamentoya girmeyi başardı. C.A.T’a ait uçakların, seçim bölgesinde köylerin üzerinde uçarak halka dağıttığı propaganda kâğıtları, Lübnanlılar için adeta film sahnesi gibiydi. Bustânî ile birlikte seçilen Kâmil Şamun, Gassan Tuveynî ve Kemal Cumblat da yine Lübnan siyasetinin önemli aktörlerindendi.
Emil Bustânî, siyasette oldukça etkin ve aktif bir portre çizdi. 1952’deki ünlü bir konuşmasında, “Mezhepçiliğin, feodalizmin ve baskılanmış demokrasinin ortadan kaldırılmasını” teşvik etmesi, Bustânî’nin bakış açısı hakkında yeterli bilgiyi vermekteydi. Bustânî, 1951’den hayatını kaybettiği 1963’e kadar sürekli milletvekili olarak siyasetin içinde yer aldı. 1953, 1957 ve 1960 seçimlerinde tekrar ve daha yüksek oylarla seçildi. Bustânî, bu süre içinde sürekli olarak soru önergeleri ve kanun teklifleriyle Lübnan hükümetlerini harekete geçirmeye ve Lübnan’ın gelişimine daha fazla katkı sağlamaya yöneltmeye çalıştı.
1956’da Kamu İşleri Bakanı olarak görevlendirilen Emil Bustânî, aynı yıl gerçekleşen depremin ardından Yapılanma Direktörlüğü vazifesini de üstlendi. Ülkenin özellikle güney şehirlerini vuran depremin yaraları, onun olağanüstü gayretiyle kısa sürede sarıldı ve yıkıntılar yeniden imar edildi.
Vaktini parlamento, şirketinin yönetim ofisleri, sahadaki şantiyeler, artık yönetiminde yer aldığı Beyrut Amerikan Üniversitesi ve ailesinin yaşadığı ikametgâhta geçiren Emil Bustânî, günde 18 saatlik çalışma temposuna sahipti. Beyrut’un güneydoğusundaki Yerze’de bulunan büyük konağı ise sosyal hayatın adeta merkezine dönüşmüştü.
Yerli ve yabancı ziyaretçilerle dolup taşan konağın ünü sayesinde, Emil Bustânî sadece siyaset ve iş dünyasının değil, magazin basınının da gündemindeydi. Yerze’deki ikametgâhında, basın-yayın mensupları için özel bir ev inşa ettirmiş, onları hafta sonları ağırlamaya başlamıştı. Bu da ülke siyaseti içinde alışılmadık bir durumdu. Feyruz’un dünya çapında üne kavuşturduğu “Ey Kudüs, Ey Şehirlerin Çiçeği” adlı şarkının söz yazarı Said Akl, Bustânî’nin yakın ilgi gösterdiği ve sık sık misafir ettiği isimlerdendi.
Elinde tuttuğu zenginliğin de etkisiyle, Emil Bustânî, görsel hafızanın önemini çok erken fark etmişti. Hayatının neredeyse her anını görüntülü ve sesli olarak kayıt altına aldıran Bustânî, bu sayede arkasında muazzam bir arşiv bırakacaktı. Lübnan’da ilk televizyonu kuran kişinin Bustânî olması da bu anlamda sürpriz değildi.
Bustânî, Arap dünyasında öylesine üne ve bağlantılara kavuşmuştu ki, ziyaret ettiği bazı ülkelerde onu havaalanında devlet başkanları bizzat karşılıyordu. Avrupa devletleri içinde özellikle İngiltere ve İsviçre’de derin bağlantılar elde eden Bustânî, Filistin meselesiyle de yakından ilgiliydi.
1958’de Irak’ta gerçekleşen askerî darbede Kral İkinci Faysal ve Başbakan Nuri Said’in öldürülmesi, Bustânî’nin hayatındaki en büyük yıkımlardan biri olmuştu. Hem duygusal, hem siyasî, hem de ekonomik yönden.
Faysal ve Said’le kişisel dostluğu bulunan Bustânî, evine kapanıp 24 saat boyunca kimseyle konuşmayarak, yaşadığı şoku atlatmaya çalışmıştı.
Darbenin lideri Abdulkerim Kâsım’ın, gerçekleştirilen projeler nedeniyle Irak’ın C.A.T’a olan yüklü miktardaki -10 milyon sterlin- borcunu ödemeyi reddetmesi, Bustânî’nin ekonomik açıdan uğradığı büyük bir zarardı. Kendisine Irak kapısı böylece kapanan Bustânî, İngilizlerle ortaklığı çeşitlendirerek, yeniden Körfez ülkelerine yönelecekti.
Emil Bustânî, son defa seçimlere katıldığı 1960 yılında, sadece vekil adayı değil, Lübnan’ın gelecekteki cumhurbaşkanı olarak da görülmeye başlamıştı. Artık o zenginliğinin, ününün ve gücünün zirvesinde bir aktördü. Ne var ki, kaderin hükmü çok başka şekilde tecelli edecek, Bustânî 1963’ün başında doğum yeri olan Debbiyye köyünde bizzat inşa ettirdiği anıtmezara bile defnedilemeyecekti.
1963’ün mart ayında, Emil Bustânî, Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenecek olan Arap Bankası’nın yönetim kurulu toplantısına katılmaya karar verdi. 1930’da Kudüs’te kurulan Arap Bankası (Bank el Arabî), Ortadoğu’nun en büyük bankalarından biriydi ve Bustânî de bankanın hissedarlarındandı. Bustânî, toplantı sırasında özellikle Irak’ta uğradığı zararı telafi edebileceği bir çözümün çıkması için görüşmeler yapmayı düşünüyordu.
15 Mart Cuma günü, Beyrut Havaalanı yetkililerinin havanın uçuş için elverişli olmadığı yönündeki ciddi uyarılarına rağmen, Emil Bustânî özel uçağının pilotuna uçuş emri verdi. Fırtınalar içinde havalanan uçak, Beyrut’un doğusundaki Dahr el Baydar üzerine geldiğinde artık yola devam etmenin imkânı kalmamıştı. Sabah saat tam 08.20’de, şimşekler çakmaya devam ederken, gemilerini limanın sakin sularına sevk etmeye çalışan denizciler, bir ateş topunun denize düşüşünü dehşet içinde seyrettiler. Birkaç saat sonra, korkunç haber önce Beyrut’ta, daha sonra da bütün Arap başkentlerinde yankılandı:
Emil Bustânî ve beraberindeki dört kişi, uçak kazasında hayatlarını kaybetmişti.
Beyrut sahiline yaklaşık 5 kilometre mesafede denize çakılan uçağın enkazı, uzun aramalara rağmen bulunamadı. Aynı şekilde Emil Bustânî’nin cesedi de.
Ortadoğu’nun her bir karışında izin bulunan bu zeki ve cevval adamdan geriye, sadece inşa ettiği eserler ve devasa bir imparatorluk kaldı.