Uzak Doğu’nun gizemli lezzeti: Sushi hakkında bilmeniz gereken her şey
Lokma ailesinin lezzet repertuaranı genişletip, farklı tatlara yer vermeye bayılan bir topluluktan oluştuğunu bildiğimizden bu başlık altında herkesin hayatında en azından bir kez mutlaka deneyimlemesi gereken bir lezzet olduğuna inandığımız sushi hakkında bilinmesi gereken her şeyi derledik ve sizlere sadece gidilen mekanlarda veya arkadaş ortamlarında sushi gurmesi gibi davranmasını bıraktık. :P
Sushi dendiği vakit ‘çiğ balık bizim damak tadımıza hiç ama hiç uygun değil bu sebeple denemeye bile kalkışmadım’ diyenlerin tüm fikirlerini değiştirmek için Lokma yine iş başında. Dünya mutfağında farklı lezzetlere olan merakımızı ve sevdamızı epey yakından tanıyan okurlarımız ve takipçilerimiz genel itibariyle Türk damak tadına pek de uygun olduğu düşünülmeyen Uzak Doğu mutfağına olan sevgimizi de bilir.
Uzak Doğu mutfağı söz konusu iken de akla ilk gelenlerden birinin sushi olması elbette ki kaçınılmaz. Küçük büyük demeden hepimizin en az bir kere deneyimlemek isteyip de kimimizin lezzet endişeleri yüzünden, kimimizin de ‘ay ben chopstick kullanamam ki’ önyargısı yüzünden vazgeçtiği sushi deneyimini yaşamadan önce bu yazıya denk gelenler epey şanslı.
Sushi hakkında bilmemiz gerekenler
Güneydoğu Asya’da ortaya çıkan sushi günümüzde Japon mutfağının tüm dünyada tanınan en popüler yiyeceği olarak lezzet literatürüne adını yazdırmış durumda.
Çin mutfağının etkisi altında kalmış ve gelişmiş Japon mutfağına Çin’den geldiği varsayılan sushinin ortaya çıkış hikayesi ise epey ilginç. Balığın bozulmaması için mayalanmış pirince sarmayı deneyen Uzak Doğulular sushinin keşfini buna borçlu.
Birden fazla çeşidiyle hiçbiri birbirine benzemeyen sushi çeşitleri arasında en baştaki geleneksel haline en sadık kalan çeşit; narezushi. Lakin günümüzde bu çeşidin pek de rağbet gördüğünü söylemek mümkün değil.
Sushi çeşitlerini kısaca şöyle tanımlamak mümkün; oshizushi yani bir tahta kalıp üzerinde suşi pirincinin ve garnitürlerin basılmasıyla yapılan hali, nigirizushi yani pirinç toplarının üzerine balık ve vasabi ya da ince şeritler halinde yosun konularak yapılan hali, makizushi yani silindir şeklinde sarıldığından roll olarak da adlandırılan ve birden çok çeşidi olan hali, chirashizushi nam-ı diğer dağınık sushi bir kase pirinç üzerine konan malzemelerle yapılan hali, inirazushi yani sushi pilavı ile dolu soya torbası olarak da adlandırabileceğimiz hali ve son olarak sashimi nam-ı diğer hepimizin tüm suşiler öyle yapılıyor sandığımız çiğ balıktan oluşan sushi...
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından önce Amerika’da daha sonra tüm dünyada yayılmaya ve tanınmaya başlayan bu geleneksel lezzet asıl popülariteye 80’li yıllarda kavuşmuştur. Lakin bilmemiz gereken önemli bir detay var ki sushi popülerleştiği her ülkenin damak tadına uyarlanmaya çalışılmış ve git gide çeşitlenmiştir.
Peki chopsticklerle yendiğinden bizleri epey gerdiğini itiraf etmemiz gereken suşinin aslında kelime anlamı olarak ‘el ile yemek’ olduğunu biliyor muydunuz? Rahatlama vakti. Sushiyi elle de yiyebiliriz…
Sushinin yanında başta wasabi olmak üzere birçok özel sosun tüketilmesinin elbette bir sebebi var. Çiğ balıktan insanların vücutlarına geçebilecek bakterileri engellemek. Geleneksel olarak sushi yanında tüketilen wasabinin de Uzak Doğu mutfağındaki görevi bu.
Peki dünyanın en ünlü sushi şefi kim merak ediyor musunuz? Dünyanın ilk üç Michelin yıldızlı şefi olan ve bu sebeple adını Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdıran Japon şef Jiro Ono, tarihe de adını altın harflerle yazdırmayı başarmış bir sushi şefi.
Sushinin en yakın arkadaşlarından biri olan zencefil kökü turşusu garinin görevi ise farklı sushi çeşitleri tadımlamak istediğinizde ağzınızdaki tadı sıfırlayarak bir sonraki tadı olduğu gibi almanızı sağlamak.