Tatlı ekşi bir miras: Bozanın hikayesi

Tatlı ekşi bir miras: Bozanın hikayesi
Tatlı ekşi bir miras: Bozanın hikayesi

Tatlı ekşi tadıyla kış aylarının vazgeçilmez içeceklerinden biri olan boza, tarih boyunca kültürlere ve coğrafyalara yayılarak günümüze kadar ulaşmış. Birçoğunun çocukluğuna dair anımsadığı seslerden biri olan "boza bozacı" soğuk kış günlerinde içleri ısıtan bir sesti. Şimdilerde bu sesi sokaklarda duymasak da istediğimiz her an marketlerde bozaya ulaşmamız mümkün. Peki geçmişten beri kış günlerinin vazgeçilmezi olan bozanın tarihi kaç yıllarına dayanıyor? Hadi gelin biraz bozanın tarihine bakalım.

Boza, insanoğlunun tarımla tanışmasıyla birlikte ortaya çıkan ilk fermente içeceklerden biri. İlk izlerine milattan önce Mezopotamya ve Orta Asya'nın tahıl üretimine dayalı toplumlarında rastlanmış. Bu bölgelerde buğday, darı ve arda gibi tahıllar sadece ekmek yapımı için değil, anı zamanda dayanıklı ve uzun süre saklanabilen fermente içecekler hazırlamak için de kullanılıyordu. İşte suyla birlikte buluşan tahıllar doğal fermente sürecini tamamladıktan sonra enerji vermesi için içecek olarak tüketiliyordu. Zamanla ünü başka coğrafyalara taşınan boza, Farçada buze, Moğollarda bodso, Bulgarca ve Sırpçada boza, Arapçada ise buza olarak isimlendiriliyor.

Bozanın tarihsel yolculuğu, göçebe Türk topluluklarının yaşam tarzıyla yakından ilişkiliydi. Göçebe yaşamda üretilen tahılların kolay taşınabilir, uzun süre bozulmayan ve enerji veren besin kaynağı olarak kullanılmasının yolu onları boza haline getirmekti. İlk dönemlerde daha yoğun ve kıvamlı olduğu için içecekten çok yiyecek olarak tüketilen boza, Türklere zorlu doğa koşullarında enerji veren besinlerden biriydi. Anadolu'ya geçişle beraber bu coğrafyalara taşınan boza, buranın zengin tahıl çeşitliliğiyle beraber farklı malzemelerle yeniden şekillendi. Orta Asya'da ilk ortaya çıktığı zamanlar darı ve arpa ile yapılırken Anadolu'ya geçişiyle birlikte buğday ve mısır gibi tahıllarda boza yapımından baş rol oynamaya başladı.

Osmanlı zamanlarında da hem saray halkının hem de halkın en sevdiği içeceklerden biri olan boza, sade bir içecekten çıkıp özel ikram kültürüyle bütünleşti. Sultanlar için hazırlanan boza, farklı baharatlarla zenginleştirilerek damak tadına uygun hale getirildi. En çok tercih edilen ise tarçın ve leblebiyle ikram etmekti.

Halk arasında ise boza daha çok sokak satıcıları aracılığıyla yaygınlaştı. Bozacıların omuzlarında taşıdığı boza dolu testiler, Osmanlı şehir yaşamının simgelerinden biri haline geldi. Öyle ki Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde 17. yüzyılda İstanbul'da 300'e yakın bozacı dükkanı olduğu belirtilmiş. Bozanın Orta Asya'dan başlayıp Osmanlı saray mutfağından sokaklarına kadar uzanan bu yolculuğu kültürler arası etkileşimle şekillenmiş ve zenginleştirilmiş. Her coğrafyada farklı bir karakter kazanan boza, aslında bir içecekten çok daha fazlasını, tarihi ve kültürle yoğrulmuş bir mirası temsil eder.

Sanayileşmeyle birlikte boza, ev yapımından fabrikasyon üretime geçmiştir. Geleneksel lezzetinden ödün vermeden günümüzün damak tadına uyum sağlayan boza, Türkiye'nin yanı sıra Balkanlar, Orta Asya ve bazı Orta Doğu ülkelerinde de hala popüler.