Ömür Akkor’a sorduk: Tüm merak edilenlerle Ömür Akkor
Efelerin şefi Ömür Akkor'a sorduk; sizlerin çok merak ettiği o ‘Ömür Akkor ile Yunus Emre Akkor küs mü?’ sorusundan tutun da, Zennup1844’ün menü fiyatlandırmasına kadar iş hayatı ve özel hayatıyla ilgili merak ettiğiniz tüm soruları büyük bir samimiyetle Lokma takipçileri için cevapladı.
En iyi lezzetlerin peşinde modern bir seyyah, yemeklerin tarihini aydınlatan başarılı bir kitap yazarı ve günümüzde kült bir mekan haline gelmiş Zennup1884’ü bizlerle buluşturan ünlü şef Ömür Akkor’u tüm bilinmeyenleriyle ve tüm merak edilenleriyle daha yakından tanımaya hazır mısınız?
Başarılı kariyer yolculuğunda geçtiği yolları, kült bir mekan haline gelen Zennup1844’ün ortaya çıkış hikayesini; genç şef adaylarına verdiği tavsiyelerle taçlandıran Ömür Akkor bilinmeyen tüm yönleriyle Lokma’da…
+Merhabalar Ömür Şef.
-Merhabalar.
+Öncelikle bu vakitsizliğiniz içinde bize tekrardan vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
-Estağfurullah, vallahi çok memnun oldum ben de çünkü ilk röportajdan sonra bu kadar merak edileceğini ya da bu kadar izleneceğini tahmin etmemiştim açıkçası. Şimdi ise izleyicilerin sorularını cevaplayacağız o yüzden aslında biraz heyecanlıyım.
+O zaman takipçilerimizin sorularıyla başlıyorum.
-Tamam
1-Zennup fikri nasıl doğdu? Ne zaman bir restoran açmaya karar verdiniz?
-Aslında şöyle, Zennup’u ben düşünmedim yani ama çalıştığım firmalar var uzun zamandır danışmanlığını yaptığım Pınar gibi ,Komili gibi firmalar var. Bir gün onlarla oturup konuşurken pazarlama ekibiyle dediler ki: ‘’Ya bak herkes senin iyi bir şef olduğunu düşünüyor, iyi kitapların var, yaptığın tüm danışmanlık işlerinden çok memnun kalıyor insanlar ama herkes senin yemek yaptığın konusunda bir muammada. Neden? Ömür Akkor yemek yapıyor mu? Yapıyor. Yediniz mi? Hayır. Hiç kimse yememiş.’’ Biraz da böyle şeydi ‘’Ulan yapmıyor mu acaba? Bir rüzgar mı yoksa?’’ diye falan düşünmeye başladılar. Çünkü sadece özel davetlerde ya da kendi grubumuz içinde yapıyordum. Aslında şey dediler: ‘’Kendi markanı da kuvvetlendirmek için mutlaka bir restoranının da olması gerekiyor’’ fikri çalıştığım firmaların pazarlama ekibinden çıktı. Ben aslında istiyordum ama çok yanaşmıyordum. Şevki abiyle de hep bir içinde fırın olan lokanta açma fikrimiz vardı ve Şevki abiyle de beraber dükkan aramaya karar verdik. O dönemde Cüneyt, diğer üçüncü ortağımız bize bir yer gösterdi. O yeri çok beğenince de bir anda Zennup ortaya çıkmış oldu ama doğru zamanda, doğru insanlarla tam da doğru noktada yani Bursa’da o işi yapmışız. O yüzden bize çok pozitif döndü. Çok şükür yani çok memnunuz Zennup’tan.
2-Peki bugünkü tanınırlığınızı Zennup’a mı borçlusunuz?
-Tabii Zennup’la beraber çok arttı. Yani çünkü Zennup’la beraber insanlarla olan ilişkim de arttı. Ben normalde düşünsenize yani sadece seyahat ediyorsun ve Instagram’da gördüğün birisi. Dükkanı yok, evini bilmiyorsun, bir yerde görme ihtimalin yok. Çok rahattı aslında. Şimdi insanlar geliyor burada gördüğü için de bir network de oluştu. E bu network’te aynı zamanda iş adamları var, televizyonlar var, haberciler var. Ama totalde beni bilenler Derya Baykal’ın programıyla ben çok meşhur oldum. Yani Derya Hanım’ın her zaman böyle eli omzumdadır, kendisi arkamdadır. Yaptığım her işte bir şeyini alırım yani fikrini. Çok görüşmeyiz ama benim ikinci annem gibidir. O yüzden aslında eskiden sadece yemek meraklıları, televizyonda kadın programı izleyenler, sonra seyahat meraklıları, sonra yemek kitabı takip edenler, en son da restoranı yani üstüne koyduk. Ama tabii restoranın bariz bir hızı var.
3-Peki Ömür Bey Zennup yalnızca kalburüstü insanların gidebileceği pahalı bir restoran mı?
-Yani bu soruyla çok karşılaşıyoruz. Onlar için yapılmış bir restoran değil ama bir tık fiyatları yüksek olan bir restoran. Bunun sebeplerini de şöyle açıklayabilirim. Birincisi: 45 şehirden 110 üretici ile çalışıyorum ve her şeyi yerinden getiriyorum. Aldığım ürün markette satılan üründen zaten daha pahalı bir ürün. İkincisi: Çok yüksek miktarda nakliye ve kargolar ödüyorum. Yani bu yani telaffuz etmek istemem ama dükkan kirası kadar ödüyorum aylık kargo oranları. Her ay menü değiştiriyoruz, bu menüye alacağınız bütün malzemelerin bir stok maliyeti de var aynı zamanda.Yalnızca kalburüstü cümlesini kabul etmiyorum. Ben öğrenciyken de dünyanın en iyi lokantalarında yemek yedim. Ben son 3-4 yıldır restorana gittiğimde hesap kitap yapmıyorum. Zennup sayesinde kazandığımla ödüyorum ama 38-40 yaşına kadar hesabımla para biriktirerek lokantalara gitttim, dünyadaki lokantalara. O yüzden onlara da şey demedim. ‘’Kalburüstü insanları bekliyorlar.’’ Demem yani. Adamın fiyatı oysa vermek zorundasınız. O yüzden hani kalburüstü insanlara cümlesini kabul etmiyorum ama pahalı bir lokanta.
4-Babaanneniz hayatta olsa ona bu akşam ne pişirirdiniz?
-Ya bir kere sarılır, öperdim babaannemi. Çok uzun zamandır yani 25 sene oldu. Bir de tabii bu zamanları görmedi Zennup Hanım. Biz onun hep haylaz torunuyduk. Bizden bir şey olacağını hiç düşünmüyordu yani, kesinlikle. Bize o baktı. Benim annem babam küçük yaşta ayrıldılar. Babaannem bizimle beraber yaşadı ve biz onun elinde büyüdük. O yüzden bizde şeyi çoktur yani emeği çok bizde. Çok isterdim bugünleri görsün diye. Babaannem baklayı çok güzel yapardı, ben hala onun gibi kimyonlu bakla yapıyorum salçalı; biraz Halep usulü yapardı. Belki onu yapardım. Müceddereyi çok güzel yapardı ve onu ayranla içerdi. Çok böyle o sahneler hep aklımda. Böyle sebzeli bu bakliyatlı yemeklerden bir tanesini yapardım ama dediğim gibi önce bir kucaklaşırdık herhalde ya çok özlemiş olabiliriz. Çünkü şey ismi hep hayatımızda ama kendisi çoktan… 25 sene oldu ya çok uzun bir süre.
5-İkiziniz Yunus Emre Akkor’da bir şef. Bir aileden iki şef çıkmasının ne gibi eksileri ve artıları var? Hatta bu soruyu bir diğer çok merak edilen konuyla da bağlayıp sormak istiyorum. Kardeşinizle sizi hiç bir arada göremiyoruz küs müsünüz?
-İkimizin de şef olmasının belki böyle bir dezavantajı var. Yani hani bazen kendine rakip mi görüyorsun? Ya da aynı işi yapmak aynı evin içinde huzursuzluk mu yaratıyor bilmiyorum. Biz az görüşüyoruz aslında izleyiciler bunu çok merak ediyorlardı evet çok az görüşüyoruz. Bazen bir düğünde bazen bir cenazede rast geliyoruz. Normal hayatta çok bir araya gelmediğimiz için de sosyal medyada da, televizyon programlarına da beraber katılmıyoruz.
Biz Emre’yle aslında doğduğumuz günden beri hiç anlaşamadık. Yani bu artık yetiştirilme tarzımızdan mıydı? Annemin babamın yaptığı bir hata mıydı? Bilmiyorum ama. 45 yıldır anlaşamıyoruz yani bu bugün olan bir şey değil. Ben, o mesleğe girdi, ben mesleğe girdim ve kapışıyoruz gibi değil. Bu belki de böyle travmatik bir böyle bir drama belki ama evet çok iyi anlaşamıyoruz ama görüşüyoruz; görüşmüyor değiliz. Çok bir arada görmüyorlar bizi, haklılar izleyiciler bu konuda. Çok da böyle şey birisiyim; her şeyi olduğu gibi anlatan birisiyim yani yalancı bir buluşma yapıp böyle kucaklaşıp sonra tekrar bozmaktansa hiç böyle polemiğe de girmiyorum, oyunlara da girmiyorum böyle devam edecek gibi görünüyor. Yani bundan evet ikiziz aynı karında, aynı anda yaşadık. Bu konuda bana çok şeyler geliyor, telkinler geliyor. Evet ama biz bunu hiçbir zaman başaramadık. Yani bu son 5 yılın, 10 yılın konusu değil yani. İşte çocukken bir aradaydık, sonra böyle 10 yaşından sonra ayrı evlerde yaşadık zaten. Böyle yani hani çok bir arada olmamız için de bir sebep olmadı.
Zaman zaman bir araya geldik ama şu anda da 4-5 yılda bir ne yazık ki bir araya geliyoruz. İzleyiciler çok merak ettiler açıklayayım yani. Google’da şey var: ‘Yunus Emre Akkor ile Ömür Akkor küs mü?’ Google’da en çok aranan şey yani. Ömür Akkor yazınca ‘Yunus Emre Akkor ile küs mü?’ Yazıyor yani.
6-Şimdi yine çok merak edilen bir sorum var sırada. Bu yoğun çalışma temposunda özel hayatınıza vakit kalıyor mu? Birini yemek yaparak etkileyebileceğinizi düşünüyor musunuz?
-Yani çok kaldığını söyleyemem ama kalıyor. Benim dezavantaj şu: ben evde yemek yapmaktan hiç hoşlanmıyorum. Ben eve mutlaka hazır yemek getirttiririm yani. Yani çünkü evde yemek yapma konsantrasyonuyla, yemek yapma konsantrasyonu arasında fark var. Yani evet özel birisine yemek yaptığın zamanlar oldu mu? Oldu. Bunu tercih eder misin? Bu genelde karşı tarafın tercihi oluyor. Ben yemek yapmaktan çok hoşlanmıyorum. Benim için yemek business yani tamamen iş.
7-Zamanda geriye doğru bir yolculuk yapsak hangi döneme gitmek isterdiniz? Ve kime ne yemeği yapardınız?
-Alaeddin Keykubat zamanına gitmek isterdim. Selçuklu’ya. Beyşehir’de olmak isterdim. Beyşehir’i her zaman seviyorum. Selçuklu kitabını o yüzden yazmıştım. Bir de Beyşehir o dönem; Alaeddin Keykubat dönemi dünyada Anadolu’nun en zengin olduğu dönem. Ve Alaeddin Keykubat ağzına ne atarsa o gün tebaası onu yiyor. Yani sarayda yapılan yemeklerle, halkın yediği yemekler arasında hiçbir fark yok. Tabii o dönem, o malzeme bolluğunda sarayda olmak isterdim açıkçası ama 1900’ler de benim…
1800’lerin sonu ve 1900’lerin başı da en merak ettiğim zamanlar. Bir de o zamanlarda çok olmak isterdim. Daha böyle savaş yılları, ülke zor durumda kıtlık var. Yani aslında galiba şey birisi çok bol bir zamandan birisi çok kıt bir zamandan örnek vermiş oldum. Öyle olmak isterdim. Hatta da her zaman söylerim yani: ‘’Ben bu dünyaya çok gelmişim’’ diye. Bu dönemde yaşadığımdan da böyle şeyim hafif de pişmanım yani. Keşke böyle bir 100 yıl önce ya da 200 yıl önce doğsaydım diye düşünüyorum yani. Eskide yaşamak fikri beni her zaman heyecanlandıran bir şey.
8-Hayatınızın sonuna kadar yalnızca bir baharat kullanacak olsanız tuz ve karabiber hariç. Bu ne olur?
- Karabiberi çıkartırsanız mutfağa girmem ya küserim.
Karabiber benim en sevdiğim baharat ama alternatif vermek istersem tarhun derim. Tarhunun kıymetini bilmiyoruz. Ben bazen peynirli börek yapıyorum. Bazen tarhunlu mercimek köftesi yapıyorum. Bazen tarhun çorbası yapıyorum. Bazen sadece patates kızartmasının üstüne atıyorum. Harikulade bir baharat. Her zaman söylüyorum benim için dünyadaki en önemli baharat karabiber. Karabibersiz asla yemek yapmam. Ama hani o olmazsa deseniz tarhunu alırdım ya onun yanına.
9-Günümüzde mutfaklarda kullanılan yüzyılın icadı diyebileceğimiz o şey sizin için nedir?
-Zaten ben blenderla yemek yapmadığım için, bir kesme makinesiyle yemek yapmadığım için bana bıçak ve tahta yeterli. Hani o yüzden yani ondan sonra yapılan bütün icatlar benim için boşa yani. İşte portakal sıkacağı makinesi, mutfakta doğrama makinesi.
Hani bunlar benim hayatımın dışında şeyler açıkçası. He saklama koşullarını düşünürsek buzdolabı. Yani şu an düşünürsem benim mutfaktaki en elzem şeyim şu an Zennup’ta buzdolabı.
10-Ömür Şef yemek yaparken müzik dinler mi? Dinlerse hangi tür müzik dinler? Selamlar kendisine.
-Ya korkunç müzikler dinliyorum ben. Çok açık söyleyeyim yani. Bazen bir Ferdi Tayfur’a giriyorum. O eski albümlerini çok severim. Ya o kadar birbirinden hiç anlamı olmayan ve dünyanın başka noktalarından yani bir araya getiremiyorsunuz yani onları. Ne alaka bunu dinleyen, bunu dinler mi? Ya da işte Ahmet Kaya’yı çok dinliyorum kesinlikle. Ezginin Günlüğü hayranıyım. Bu ara İbrahim Erkal’a taktım mesela. İbrahim Erkal’dı değil mi? Rahmetli oldu. İbrahim Erkal’ın çok sevdiğim iki şarkısı vardı. Arabesk seviyorum, sevmiyor değilim. İnsanlar en çok ona şaşırıyorlar: ‘’Aa sen arabesk mi seviyorsun diye?’’ Vallahi sonuna kadar seviyorum yani. Evet ama klasik müzik de dinliyorum. Chopin hayranıyım, Fazıl Say’ın albümlerini alıyorum. O an ruhuma göre ya açıkçası. Çok net o yani. Ben onu anladım yani. Tek bir tarzım asla yok benim. Çok karman çorman bir kafam var benim bu konuda yani.
11-Peki Ömür Bey televizyon programı yapmayı düşünüyor musunuz? Ya da dijital platformlardan bir teklif gelse değerlendirir misiniz?
-Geliyor teklifler ama çok televizyoncu birisi değilim galiba. İşte yönetmen müdahale ediyor, ışık müdahale ediyor. Bir daha tekrarla, tişörtünü düzelt, sakalın şöyle olmasın, R’leri çok baskın söylüyorsun. Bu sefer ne oluyor? Ben bir sonraki sete şöyle geliyorum. R’leri daha az baskın söyleyeceğim, R’leri daha az baskın söyleyeceğim. Kolunu çok oynatmayacaksın, kolunu çok oynatmayacaksın. Bu sefer de başka bir Ömür Akkor geliyor. Bu bir süre sonra sizi olduğunuz kimliğin dışına götürüyor. Şunu söyleyebilirim televizyondaki Ömür Akkor’la bunun arasında fark var. Televizyonu sevmiyorum galiba çok istediğim bir şey değil benim hala.
12-Şefim peki MasterChef hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu tarz programlardan dünya markası bir şef çıkar mı? Ya da jüri üyeliği teklifi gelse kabul eder misiniz?
-Yani vaktim olmadığı için kabul etmem. Programın eleştirisi olarak kabul etmem değil yani hani ben her gün MasterChef çekimlerine gidemem yani öyle bir hayat düzenim yok. Öyle bir iş hayatım yok. Bu, bu mümkün değil. MasterChef iyi bir program, arkadaşlarımı destekliyorum ve ben de orada jüri olabilirdim. Ama benim iş hayatım buna müsaade etmiyor. Gittim, dedim hatta: ‘’Beni bir kere de şeye çağırın MasterClass’a gelip öğreteyim.’’ Oradaki adamdan bir şef olur mu? Bu yetenek meselesi. Yani bir insan MasterChef’e çıktı diye kötü olamaz ki yani. Ama bizdeki kurgu öyle işlemiyor. Onu kötülemek için elinden gelen bir şey… Oradan öyle çıkmaz, o bağırıldı, o kötü. Ya insanlar işlerini istedikleri gibi yaparlar. Sen bunu izlemek istemiyorsan izlemezsin. Hem izleyip, hem niye konuşuyorsun? İşte dediğim gibi ben de yani oturup ben hayatıma bu tür negatif şeyleri almıyorum.Yani MasterChef programını beğenmezsem izlemezdim, programa da gitmezdim zaten.
13-Bizi takip eden çok fazla genç şef var ve soruyorlar: Restoran açmak isteyen genç şeflere ne tavsiye verirsiniz?
-İlk önce bir beş yıl çalışmalarını öneririm. Beş yıl bir restoranının her yerinde yani ben sadece yemek yapmaktan bahsetmiyorum yani. Çok iyi bulaşık yıkamaları gerekiyor, çok iyi tuvalet temizlemeleri gerekiyor, çok iyi yer paspas atmaları gerekiyor. Kullandıkları bezi nasıl akşam kaynatması gerektiğini, nasıl atıyorum dezenfekte etmesi gerektiğini öğrenmeli, cam silmeli. İçecek barında çalışmalı. Çay makinesini kullanmalı, kasayı kullanmalı. Yani dükkanın içinde ne varsa o bölümlerde çalışması gerekiyor.
Ben hala benim kadar iyi bulaşık yıkayan çok az insana rastladım yani; çok sistemli, düzenli. Temizlik konusunda, çalıştığımız temizlik firmalarına ‘tuvaletlerin nasıl temizlenmesi gerektiği’ ve ‘pisuvarların nasıl temizlenmesi gerektiği’ konusunu ben gösteriyorum. O yüzden sadece yemek yaparak bir yere kadar gidebilirsiniz. Ama bir marka olsun istiyorsanız, siz işe hakim kendinizi hakim görmek istiyorsanız işteki bütün noktalarda emeğiniz olmak zorunda.
14-Bir de Ömür Şef tariflerinizin altındaki yorumlara bakıyorum da sizin için yağ olmasa yemek yapamaz diyorlar. Özellikle tereyağını fazla kullanmanızla ilgili çok şikayet mi alıyorsunuz?
-Evet. Yağ olmasa yemek yapamam. Ben yağ ile yemek yapıyorum. Evet evet yağı fazla kullanıyorum. Ama şöyle söyleyeyim yani Fransızların bir şeyi var atasözü var. Ben çok severim; mutfakta kullandıkları. ‘Yemek mi yapmaya başlıyoruz o halde bir kilo tereyağını getir bakalım’ diye. Yani ben de yemek yapacaksam biraz yağlı yapıyorum evet ama dediğim gibi… Ben yemek tariflerimi zaten otuz yıl kırk yıl önceden aldığım için en erken altmış, seksen yıl arası aldığım için e tabii ki orijinal tariflerle yapıyorum. Katılıyorum o yorumlara da katılıyorum bence evet yağı çıkartsan mutfakta yemek yapamayabilirim. Yağsız yemek yapamam ben yani kesinlikle. Eleştiriler geliyor ama ben kendi yolumda yürüyorum. Yani ben açıkçası şunu söylemek gerekirse bir eleştiriye göre mutfakta: ‘’Pilavın yağı çok olmuş.’’ diyorlar; o zaman pilav siparişi vermezsin bir daha geldiğinde. Yani ben tek müşterim pilavı yağsız seviyor diye bütün müşterilerimi gerçek bir pilav tarifinden mahrum edemem yani. O yüzden benim dükkanımda kurallar belli. Biz zaten teknik bir menü hazırladık. Bütün kuralları belli. Hangi kitaptan, hangi ölçüde oran aldığım belli. Melceü't Tabbahin’deki yağ oranı ile Zennup’un yağ oranı aynı. Benim için yeterli. Sen beğenmiyor musun? O senin kibirin. O senin bilmezliğin. Neden? Pilav yağlı yenir arkadaşım. O zaman bir daha pilav yemezsin.
15-Kilis’ten selamlar. Ömür Şef Zennup’u memleketine açıp bir yenilik yapmayı düşünür mü?
--O kadar iddialı değil Zennup. Memleketimde iyi yemek yapılıyor zaten yani Zennup İstanbul’da başarılı olabilir. Ama Zennup’u Kilis’e ya da Antep’e götürsen bu kadar karşılığı olmayabilir diye düşünüyorum. Çünkü yani şöyle bir şey var, insanlar evde daha iyi yediği bir pilavı niye yer Zennup’a gelip? Ya da insan evde çok iyi şıhıl mahşi yapıyor Kilisliler çok iyi oruk yapar, çok iyi içli köfte yapar. Niye gelip bende yesin? Her Kilisli kadın Zennup’tan daha iyi yemek yapar yani. He yatırım olsun yapmak ister misin? Bir gün inşallah Kilis’e restaurant mı açarım? Bilmiyorum ama kesinlikle bir şey yapmak isterim yani. Çünkü ben Kilis’ten çok besleniyorum yani o yüzden mutlaka bunun hakkını vermek zorundayım yani ama ne olur bu? Bir okul mu olur? Bir akademi mi olur? Bir mutfak mı olur? Küçük bir otel mi olur? Ya da bizim bağ evini bir otele mi çeviririm? Bilmiyorum ama bu konuda bir hizmet vermek zorundayım yani o kesin. İnşallah onun için de önümüzdeki yıllarda bir adım atacağım.
16-Evet şefim son soruma geldim. Kariyerinizin ‘ben bu işi yapamıyorum’ deyip pes ettiğiniz bir noktası oldu mu? Olduysa bu durumdan nasıl çıktınız?
-Yok ya ben öyle… Yani işte nasıl diyeyim? Ya ölçü birimi ben de yok yani. Atıyorum. ‘Şu an bezmem gerekiyor.’ ben bunun bilmem yani, ben bezmem işten. İş varsa yaparım. Kendime güvendiğim konu şudur yani: Ben gerçekten çok çalışkan birisiyim. Hayatım boyunca çalıştığım için kazandım. Yani birisinin de bana bir toleresi birisi de bana: ‘’Ben bu adama bu yere getirdim, bu işini kolaylaştırdım’’ diyemez yani. Hodri meydan! Desin ki: ‘’Ben bu adamı şuraya getirdim, ben bu adamın şu işini hallettim.’’ desinler yani. Hayatım boyunca çalışarak kazandım yani. Herkes işte 10 birim iş yapıyorsa, 17 birim iş yapardım, 12 birim iş yapardım. Çalışmak insanı bir yere getirir. Ne yazık ki yeni neslin kaybettiği şey bu. Yeni nesil istiyor ki bitcoinden kazansın, sanal paradan kazansın, alavere dalavereden kazansın. Yok arkadaşım Allah çalışana veriyor çok net yani. Fakir bir aileden geldim, annem babam erken yaşta ayrıldı, zor zahmet okudum, üniversiteyi dört senede kazandım. Ve ben aslında gerçekten başarısız bir insandım. Ama ben çalışkan bir insandım. Hocalarıma sorsanız ‘’Ömür çalışkan değil.’’ derler. Ki anlatmıştım işte o zaman karnemde iki vardı benim. İlkokul karnesi geçerle geçer misin? Yani ilkokul karnesi nolur? Geçme notu pekiyi olur, iyi olur. Ya ben geçerle geçiyordum ya hocamda da vicdan yokmuş ikinci sınıftaki, üçüncü sınıftaki insana geçer yazılır mı yani? Düşün o kadar motivasyonsuz bir hayatta Allah’a şükür her şeyi Allah’ın nasibiyle çok çalışarak yaptım. Ben çalışırım vallahi, ben hamallık yaparım, bulaşık yıkarım. Kamyon şoförlüğü yaptım yani sayarım çok. Ve iyi ki de yapmışım büyük bir deneyimdi benim için. Şu an sektörde iyi bir yere geldiysek, insanlar size merak edip sorular soruyorsa, Zennup bir marka olduysa çok alınteri böyle şey çok çok alınteri var .Bunu bütün ailem bilir. Ben ailemi görmedim çok uzun zaman. Benim babam mesela: ‘’Oğlum havalimanına geleyim de bir yüzünü göreyim, altı aydır görmüyorum.’’ derdi, havalimanına gelirdi. Havalimanında çay içerdik; babam eve dönerdi, ben uçağa binerdim yani. Bu büyük bir feragat yani hayatta herkes her şeyden vazgeçmiyor. Ben bir tık daha işkolik birisiyim ve böyle çalışıyorum.
Sihirli cümlem de çalışmak. Öyle yılmak… Niye yılayım la ben? Yılsam da hayat benim, yılmasam da hayat benim. Çöksen de hayat senin, çökmesen de hayat senin. Kendi aldığın kararlarla kendini ayağa kaldırabilirsin. Yoksa düşer gidersin yani. Ben her zaman şey her zaman iyi olacağını düşündüm Allah’tan yani iyi oldu. Böyle yani.
Röportajın tamamını izlemek için;