Osmanlı'nın kahveyle tanışması 16. yüzyıla dayanıyor. Yavuz Sultan Selim döneminde Yemen'in fethedilmesiyle birlikte topraklarımıza gelen kahve, ilk önce saray halkı tarafından tüketilen bir içecekti. Daha sonraları halka da yayılan bu içecek, kısa süre içerisinde sohbetlerin vazgeçilmezleri arasında yer aldı. Hatta o kadar kıymet gördü ki kız istemelerden en özel günlere kadar kısa sürede kendisine yer bulabilmişti. Tabi bu kadar kabul gören bir içeceğin satıldığı bir yerin olması gerekiyordu. Halep ve Şam'dan Şems adında iki kişinin İstanbul'a gelerek gösterdiği girişimcilik sonucu açılan kahvehane, dünyanın ilk kahvehanesi olarak biliniyor. 16. yüzyılın ikinci yarısında açılan bu kahvehane, insanların oturup sohbet ettiği, gündemi konuştuğu yerlerdi. Sosyalleşmenin yeni mekanı olan kahvehane çok rağbet görünce giderek arttı ve sadece Osmanlı'da değil aynı zamanda Avrupa'da da görülmeye başladı.

O dönem insanların sosyalleşmek için gittiği tek yer kahvehaneler olunca haliyle her zümreden insanlar kendi kültürel çevresine göre yeni kahvehaneler açmaya başladı. Ayaklanmaların zeminini hazırladığı için dönem dönem kahvehaneler yasaklansa da insanlar o kadar çok benimsemişti ki vazgeçemediler. Günümüzde de kafe olarak bildiğimiz bu mekanların temelleri işte 16 yüzyılda İstanbul'da atıldı ve tüm dünyaya yayıldı.