Tüm yönleriyle 2019 Mekke Bildirgesi: Hangi çağrı yapıldı, neler öne çıktı?
Suudi Arabistan'da 27 farklı İslami grup ve mezhebe mensup 139 ülkeden bin 200 temsilci Suudi Arabistan Müftüsü öncülüğünde Mekke Bildirgesi'ni onayladı.
Bildiri hazırlanırken, İslam devletlerinin ilk anayasası kabul edilen Hz. Muhammed’in "Medine Vesikası"ndan ilham alındı.
İslamofobi ve nefret söylemiyle mücadelede en iyi yol olarak medeniyetler arası diyaloğun gösterildiği bildirgede, gerçek İslam'a göre meselelerin tarafsız ve ön yargılardan arındırılmış bir şekilde ele alınarak, ithamlara ve asılsız suçlamalara itibar etmemenin gerektiği kaydedildi.
Mekke Bildirgesi’nde ayrıca kadınların toplumdaki rollerinden dışlanması, aşağılanması ve küçük düşürülmesi, dini, bilimsel, siyasi, toplumsal ve diğer alanlarda karşılarına çıkan fırsatların engellenmesinin kabul edilemez olduğu bildirildi.
Suudi Arabistan'da , 27 farklı İslami grup ve mezhebe mensup 139 ülkeden bin 200 temsilci Suudi Arabistan Müftüsü öncülüğünde Mekke Bildirgesi'ni onayladı. Bildirge, Dünya İslam Birliği (Rabıta) tarafından düzenlenen "İtidal ve Orta Yol" konulu uluslararası konferansın sonucunda açıklandı.
Bildiri hazırlanırken, İslam devletlerinin ilk anayasası kabul edilen Hz. Muhammed’in "Medine Vesikası"ndan ilham alındığı belirtildi.
Bildirgede ilham alınan Medine Vesikası'nın önemi nedir?
İslâm tarihinde devletin kuruluş esaslarını, organlarını ve temel prensiplerini ortaya koyan yazılı bir anayasanın ilk örneğine Hz. Peygamber döneminde rastlanmaktadır. Hicretten sonra Müslümanların yanı sıra Medine toplumunu oluşturan Yahudileri ve diğer grupları bir şehir devleti halinde teşkilatlanmaya ikna eden Hz. Peygamber bu teşkilâtın esaslarını yazılı bir metin (sahife) halinde ortaya koymuştur. Medine şehir devletini oluşturan toplulukları, bunların birbirleriyle ve yabancılarla olan münasebetlerini, bu toplulukların idarî ve adlî yapılarını, fertlerin sahip oldukları din ve vicdan hürriyetini belirli esaslara bağlayan bu metin, şekil açısından bugünkü anayasalardan hayli farklı da olsa maddî açıdan bir anayasa mahiyetindedir. Bundan dolayı da özellikle Batı kaynaklarında “Medine anayasası” olarak adlandırılmaktadır. Bugüne kadar tesbit edilebilen tarihteki ilk yazılı anayasa olması bakımından da ayrı bir önemi vardır.
Medine vesikasında hile ve zorbalık yasaklanmıştı
Vesikada Müslüman cemaatin ve İslam dininin hukuki ve sosyal varlığı, diğer unsurlar tarafından tanınmaktadır.
Bu, Müslümanlar açısından önemli bir gelişmedir. Bu sözleşme ile Medine’deki müşrik Araplar ve Yahudiler, Müslümanların dini, siyasi ve sosyal açıdan tanıyorlardı. Aynı zamanda Mekkelilere ittifaklarını bozup, onlara karşı Müslümanlarla iş birliği içine giriyorlardı. Müslümanlar gayri müslimlere, inanç, fikir hürriyeti, mal ve can güvenliği sağlıyorlardı. Hile ve vefasızlık yasaklanıyordu. İstibdat, zorbalık, hakka ve hukuka riayetsizlik, zulüm ve şiddetin hakim olduğu o günkü dünya ortamında bu vesika önemli bir gelişmedir. Hatta “Yeryüzünde bir devletin vazettiği ilk yazılı anayasa olma özelliğine sahip olduğu” kabul edilmektedir.
Aynı zamanda “Bu vesika, Peygamberin nadir tesadüf edilir bir diplomasi kabiliyetine sahip olduğunu göstermektedir.”
2019 Medine Bildirgesi'nde neler var?
Bildirgede Mekke’nin Müslümanların kıblesini içinde bulundurması ve dinin yayılma kaynağı olması bakımından, İslam dünyasının manevi referans noktasını oluşturduğuna vurgu yapıldı.
Toplumların dini ve kültürel çeşitliliğinin çatışmayı ve kaosu asla haklı çıkarmayacağının altı çizilen bildirgede, din ile hatalı politika arasında bir bağ kurulmaması gerektiği vurgulandı.
İslamofobi ve nefret söylemiyle mücadelede en iyi yol olarak medeniyetler arası diyaloğun gösterildiği bildirgede, gerçek İslam'a göre meselelerin tarafsız ve önyargılardan arındırılmış bir şekilde ele alınarak, ithamlara ve asılsız suçlamalara itibar etmemenin gerektiği kaydedildi.
Terörü karşı yasa yapılması çağrısı
Mekke Bildirgesi’nde nefret söylemlerinde bulunan, terör ve şiddete teşvik edenlere yönelik caydırıcı yasaların yürürlüğe konması için çağrıda bulunuldu. Bu yasalar ile birlikte, dini ve etnik çatışmaların önüne geçilebileceğine vurgu yapıldı. İbadet yerlerine yapılan saldırıların kınandığı bildirgede bunun, katı yasalar ve güçlü bir güvenlik ile karşısında durulması gereken bir suç eylemi olduğu belirtildi.
Bildirgede kadın hakları vurgusu
Mekke Bildirgesi’nde ayrıca kadınların güçlendirilmesi yönünde ilkeler yer aldı. Kadınların toplumdaki rollerinden dışlanması, aşağılanması ve küçük düşürülmesi, dini, bilimsel, siyasi, toplumsal ve diğer alanlarda karşılarına çıkan fırsatların engellenmesinin kabul edilemez olduğu bildirildi.
Ayrım yapılmaksızın, eşit ücret ve fırsatlara sahip olduklarına dikkat çekildi. Bildirge’de çocukların sağlık, bakım eğitim ve terbiyelerinin yanısıra Müslüman gençliğin “din, dil, vatan, kültür ve tarih” kimliğinin güçlendirilmesi, bu kimliği kasıtlı veya kasıtsız dışlama girişimlerinden koruma gerekliliği de yer aldı.
Katılımcılar, başta barış ve güvenliğin inşası, soykırımın kınanması, etnik temizlik, tehcir, insan ticareti ve yasadışı kürtajla mücadele için çağrıda bulundu.
İslam'ın önyargılardan kurtarılması
Bildirgede “İslamofobi” kavramının İslam gerçekliğinin bilinmemesi, yeni bir medeniyetin icadı ve Semitik hedeflerin bir sonucu olarak ortaya çıktığı belirtildi. İslam’ın hakiki şekliyle tanınması, usul ve ilkelerinin anlaşılması için önyargılardan kurtulmuş ve tarafsız bir bakış gerektirdiği ifade edildi.
Evrensel vatandaşlığa saygı çağrısı
Katılımcılar, ulusal çeşitlilik kapsamında İslami adalet ilkelerinin öngördüğü bir hak olarak, evrensel vatandaşlığa saygı gösterilmesi için çağrıda bulundu. Ülkesine sadık her vatandaşın güvenlik, toplumsal barış ve kutsalları koruma, yasaklardan kaçınma görevi bulunduğu ifade edildi.
Zulme karşı topyekun mücadele
Müslümanlar, dini grupların temsilcileri tarafından hazırlanan Bildirge’de insanlığın yararını sağlamak, değerleri yerleştirmek, insani uyum ve sevgi köprüleri kurmak, olumsuz uygulamalar ve zulümle mücadele için görüş birliğine vardı.
İslam ümmetinin yönetilemeyeceği ve dini meseleler başta olmak üzere, ilgili konularda adına ancak derin ilim sahibi olan alimlerin bu bildirge gibi bir fikir birliği sonucunda konuşabileceğine vurgu yapıldı.
İslam ümmetinin birleştirici kıblesi, din, dil, ırk ve renk ayrımı yapmaksızın, herkesin yararının amaçlandığı ortak dini ve beşeri çalışmaları ile diğer ümmetlerden ayrıştığı ifade edildi.
Irkçı söylemler reddedildi
Katılımcılar, tarihi bildirgenin dayandığı temele ve ilkelere işarette bulunarak, farklı bileşenlerden oluşan insanlığın, aynı kökene ait olduğunu vurguladı. Irkçı söylem ve sloganların reddedildiği ifade edildi. Nefret ve küçümseme içeren söylemlerin kınandığının üzerinde duruldu.
- Bildirgede, milletler arasındaki farkın inanç, kültür, doğa ve düşünme biçimlerinde olduğu, bunun da Allahu Teala’nın hikmeti ile takdiri olduğuna işaret edildi.
- Bu kainat düzenini kabul edip, akıl ve bilgelikle hareket edilmesinin, kibirlenme ve çatışmadan çok daha iyi olan insani uyum ve barışa ulaştıracağı vurgulandı.
Bir arada yaşayabilme çağrısı
Katılımcılar, Mekke Bildirgesi’nde diğerleriyle doğru bir anlayışa ulaşmanın, ortak noktaları öğrenmenin, bir arada yaşamanın önündeki engelleri aşmanın, ilgili sorunların üstesinden gelmenin, nefreti artıran, tarihin düşmanlıklarla yüklediği önyargıları aşmanın, bireysel hatalı tutum ve davranışları genellememenin en iyi yolu olarak, medeni diyalog çağrısında bulundu. Tarihin sahiplerinin elinde olduğuna dikkat çekilen bildirgede, din ve ideolojilerin müntesip ve takipçilerinin hatalarından uzak tutulması gerektiğinin üzerinde duruldu.
Teröre karşı işbirliği çağrısı
Mekke Bildirgesi’nde nefret söylemlerinde bulunan, terör ve şiddete teşvik edenlere yönelik caydırıcı yasaların yürürlüğe konması için çağrıda bulunuldu. Bu yasalar ile birlikte, dini ve etnik çatışmaların nedenlerinden kurtarabileceğine vurgu yapıldı. İbadet yerlerine yapılan saldırıların kınandığı Bildirge’de bunun, katı yasalar ve güçlü bir güvenlik ile karşısında durulması gereken bir suç eylemi olduğu belirtildi. Benimsenen radikal ideolojiler ile gerektiği gibi mücadele etmenin önemine atıfta bulunuldu.
Zulüm, acı ve terörle mücadeleye çağrıda bulunulan Mekke Bildirgesi’nde ayrıca Allahu Teala’nın insanın hizmetine sunduğu tabiatın korunmasının yanısıra halkların gücünden faydalanma ve insan haklarını ihlal etmeninin reddedildiği vurgulandı. Bunun, ayrım yapılmaksızın herkesin görevi olduğuna dikkat çekildi. Doğal kaynaklara zarar verilmesi, israf edilip kirletilmesinin, haddi aşmak ve gelecek nesillerin hakkını gasp etmek olduğunun altı çizildi.
İnsani değerlerin ihlaline karşı ‘dikkat’ çağrısı
Mekke Bildirgesi, soylu ahlaki değerlerin sağlamlaştırılmasını, olumlu toplumsal uygulamaların, ayrıca ahlaki, çevresel ve ailevi sorunların ortak insani kavramlara göre ele alınmasında işbirliğini teşvik edilmesini içeriyor. Bildirge’de insani değerlerin ihlaline ve toplumsal düzenin tahrip edilmesine karşı dikkatli olunması vurgulandı.
Dünya İslam Birliği (Rabıta) kuruluşu misyonu
18 Mayıs 1962’de hac sırasında düzenlenen Genel İslâm Konferansı’nda alınan kararla Mekke’de kurulan Râbıtatü’l-âlemi’l-İslâmî (Dünya İslâm Birliği), genelde İslâm coğrafyasını tehdit eden komünizme karşı müslüman halkları korumak amacıyla ve o yıllarda İslâm ülkelerinde aşırı boyutlara ulaşmış olan milliyetçilik hareketlerini frenlemek için düşünülmüştü; ana hedefi ise İslâm ülkeleri ve müslüman toplumların maddî ve mânevî ilerlemesini sağlamak, aralarındaki birlik ve dayanışmayı temin etmek ve İslâm mesajını dünyaya duyurmaktı.
Üye ülkeler arasında tam bir eşitliği hedef alarak çalışmalarına başlayan teşkilâtın kurucu heyeti başlangıçta yirmi bir kişi idi. Halen Râbıta’yı yöneten heyet 1990’lı yıllarda altmış kişiye ulaşmıştır ve çeşitli İslâm ülkelerini temsil eden âlim, devlet adamı ve tecrübeli yöneticilerden oluşmaktadır.
Uluslararası sivil bir kurum statütüsünde olan Râbıta, İslâm Konferansı Teşkilâtı ve Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nin faaliyetlerine katılmakta, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) örgütlerinin üyesi bulunmaktadır. Yıllık 120 milyon riyal civarındaki (2005) bütçesinin % 90’ı Suudi Arabistan Krallığı tarafından karşılanmakta, geri kalan kısmını özel kişi ve kurumların yardımları oluşturmaktadır.