Sosyal medyada çok konuşulan o fotoğraf ve hikayesi
Sıradan görünen ama hiç de sıradan olmayan bir fotoğrafın hikayesi.
Uzunca yazmayı, sosyal mecralara açmayı düşündüğüm bir hikaye değildi aslında bu. Bunca yıllık dostlara dahi bahsetmişliğim yoktu. Ta ki kısa bir süre önceye kadar.
Yaklaşık on gün kadar önce, arkadaşlarla birlikte, Trabzon'un Arsin ilçesine bağlı Elmaalan köyündeki evimizin balkonunda oturmuş sahuru beklerken yine laf fotoğraftan açıldı. Gözün alışmadığı bir hali vardır bu fotoğrafın. Bugüne kadar görüp de “niye uzak oturmuşlar?” diye sormayan insan tanımadım. Gerçi ben de o soruyu soranlar sayesinde öğrenmiştim hikayeyi ya neyse... Velhasıl bizim çocuklarla üzerine epeyce konuştuk; ne kadar güzel bir fotoğraf ve ne kadar güzel bir hikaye olduğuna kani olduk hep beraber.
Anlattığım şeyin hoşa gittiğini görünce daha tutamam kendimi, anlattıkça anlatırım. Hikayeyi Twitter’da ‘flood’ yapmak da bu anlatının bir parçası oldu. Kişisel hesabımın birkaç yüz takipçisi olmasına da güvenerek, en azından orada takipleştiğim insanlarla paylaşmak istedim. Her nasılsa, sonuç düşündüğüm gibi olmadı. Twitter tabiriyle epeyce yürüdü hikaye.
Neredeyse 120 yıl evvel doğmuş bu insanların hikayesinden feminist duyar kasan da oldu, Hacı Yakup’un tavrını sevginin mahremiyetine yoran da.
Madem ki ok yaydan çıktı, üzerine de bunca şey konuşuldu, hikayeyi buraya yazmakta da bir beis görmüyorum artık. Okuduğum yorumların çoğunu daha önce hiç düşünmemiştim diyebilirim. Bundan sonra da düşünmem muhtemelen. Zira bu fotoğraf çok güzel bir fotoğraf ve nazarımda herhangi bir gerekçesi olmaksızın çok kıymetli.
Yazarken gözüm Hacı’ya gidiyor, çekiniyorum. Muhtemelen böyle şeylere müsaade etmezdi amma ve lakin zaman aşımı be ‘Hacı Buba’.
"Ben gariylan aynı resme girmem"
Nazarımda çok kıymetli bir fotoğraf ve hikayesini siz değerli takipçilerimle paylaşmak arzusundayım. Buyrunuz. pic.twitter.com/eRnaRD6TGP
Fotoğraftaki beyefendi Hacı Yakup, babamın büyükbabası. Hanımefendi de Ayşe Nine, babamın ninesi. Ayşe Nine'yi tanımıştım, çocukluğumun birkaç yazını kendisiyle aynı odada geçirmiştim. Pirüpak hafızasıyla anlattığı hikayeleri dinlemekten çok keyif aldığımı hatırlıyorum ve tabii ne kadar asil bir kadın olduğunu da.
Hacı Yakup 1985 yılında rahmetli olmadan evvel, tahminen 1984 baharı, günün birinde torunlardan biri eline fotoğraf makinesi geçirir. İster ki ihtiyarlara bir fotoğraf çeksin de bir hatıraları olsun. Çok ümitli olmamasına rağmen ikna eder Hacı’yı, Ayşe Nine’yi de alıp çıkarlar evin üstüne. Torun, kafasında fotoğrafı çekmiştir aslında. Sandalyeleri yan yana koyar, ihtiyarları buyur eder, arkaya evimizin meşhur manzarasını alır ve her şey hazırdır artık. Lakin Hacı Yakup beklenmedik yerden vurur. Yılların yaylacısı bu ketum ihtiyar "ben gariylan aynı resme girmem" der ve ayrı ayrı fotoğraf çekilmek ister. Tabii torunun söz hakkı yok. Çaresiz sandalyeler uzaklaştırılır, Ayşe Nine bir kenara ayrılır ve Hacı Yakup bütün heybetiyle pozunu keser. Torun makineyi biraz daha uzağa alır, poz kesen Hacı Yakup ve sırasını bekleyen Ayşe Nine'yi birlikte kadraja sığdırır ve basar deklanşöre. İşte bu fotoğraf böyle çekilir. Hacı Yakup, fotoğrafı görmeden rahmetli olur. Belki de kimsenin gösterecek cesareti yoktur, kim bilir. Ayşe Nine ölene değin Hacı Yakup'un nasıl güzel bir insan olduğunu anlatır. O kadar anlatır ki o öldüğünde sekiz yaşında olanlar bile bilir bunu. Şimdilerde Hacı Yakup'un arkasında görünen caminin mezarlığında yatıyorlar. Ben de günün birinde gideceğim o yere bakarak çayımı içiyorum. Rahmet ile.