Orta Doğu'da İsrail-İran krizi: İsrail başarılı oldu mu?

Arşiv
Arşiv

İran ve İsrail arasında artan karşılıklı misilleme eylemleri, bölgedeki gerilimi tırmandırarak ciddi bir güvenlik riski oluşturuyor. Peki yaşanan misillemelerin sonucu ne olur? İran ve İsrail arasındaki gerilim savaşa dönüşür mü? Yaşanan krizin İsrail'e yararı oldu mu? Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İsrail, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına 1 Nisan 2024 tarihinde hava saldırısı düzenlemişti. İran, İsrail'in konsolosluk saldırısının 'ülkesinin topraklarına saldırı' anlamına geldiğini belirterek İsrail'e karşı misilleme saldırısında bulunmuştu.

Karşılıklı saldırıların ardından İran devlet televizyonu da İsfahan’da çok sayıda insansız hava aracının hava savunma sistemi tarafından vurulduğunu duyurdu.

İsrail’in hukuka aykırı saldırısıyla başlayan gerilim, kalıcı bir çatışma riskiyle karşı karşıyayken Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, bölgede yaşanan İran-İsrail gerilimini değerlendirdi.

Bu süreçte yaşanan her türlü krizin en çok Gazze'ye zarar verdiğini belirten İnaç, konuyu birçok açıdan değerlendirdi.

İsrail'in İran'a saldırısı

İsrail İran’a karşılık bir an önce misilleme saldırısında bulunmak istiyordu ancak bu konuda ABD’den gereken desteği bir türlü alamadı. Bu anlamda ABD aslında savaşın bölgeye yayılmasını istemiyor ve dolayısıyla bu anlamda İsrail'i durdurmaya çalışıyordu.

Ancak İsrail'de çok ciddi anlamda savaş yanlısı radikal bir hükümet ve savaş kabinesi var. İsrail'in inançlarına göre Müslümanları ve Filistinlileri katletmek bir ibadet niteliği taşıyor. Bunu yapmak kendi karakterlerinin bir parçası gibi yansıtılıyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu İran'ın saldırısına karşı misillemede bulunamayan bir İsrail lideri olarak tarihe geçmek istemiyor.

Bu süreçte Lübnan Hizbullah’ına da küçük çaplı birtakım saldırılar yapılıyordu. Daha geniş ve daha kapsamlı bir saldırının ise cuma akşamı ya da cumartesi günü yani piyasaların kapandığı bir dönemde olabileceği tahmin ediliyordu.

Ancak gerçekleştirilen bu saldırının aynı İran’ın yaptığı gibi kontrollü ve savaşı çok daha geniş bölgeye yaymayacak nitelikte olacağını düşünüyorum.

İsrail başarılı oldu mu?

İran’ın Şam‘daki büyükelçiliğine yapılan saldırıya cevap vermesi ve bunun tiyatro diye tanımlanan kontrollü bir çizgide olması aslında en çok Netanyahu'ya yaradı. Çünkü Netanyahu artık tamamen kendi halkı tarafından istenmeyen uluslararası toplum tarafından Gazze kasabı olarak bilinen ve aynı zamanda katliamcı kimliği ile nefret edilen, Amerika’nın bile artık taşıyamadığı bir lider konumuna gelmişti.

7 Ekim öncesinde eşi ve kendisi hakkındaki yolsuzluk suçlamalarına karşın yargıyı tamamen kendi eline geçirmeye yönelik bir yaklaşım sergiliyordu.

Özellikle kendi halkı da rehineleri kurtarma konusundaki pervasızlığından dolayı tepki gösteriyordu. Tüm bunlar İsrail toplumunda ciddi bir kırılganlık yaratmıştı. Dolayısıyla son yaşanan misillemelerin Netanyahu'nun imajını kurtarmak açısından işe yaradığını söylemek çok isabetli olur.

Netanyahu hedeflerine ulaşabildi mi?

Netanyahu, 7 Ekim saldırılarından sonra hedeflediği hiçbir amaca aslında ulaşamadı.

Netanyahu'nun özellikle Hamas'ı tamamen ortadan kaldırmak, tünellere girmek, kara operasyonlarını başlatmak ve dolayısıyla Gazze’yi tamamen ele geçirmek gibi bir planı vardı ama bunların hiçbirisini gerçekleştiremedi ve savaş stratejisi başarısız oldu.

Çok kısa bir süre önce Güney Afrika’nın girişimi ile Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırımcı olmakla nitelenen ve aynı zamanda uluslararası ceza mahkemesinde de yargılanan İsrail’le karşı karşıyaydık. İşte tam da böyle bir dönemde yani artık İsrail’in ve Netanyahu'nun köşeye sıkıştığı, Mısır’da Katar’da ve Türkiye’nin de girişimleriyle kalıcı ateşkesin konuşulduğu bir dönemde aslında İsrail’e hayat öpücüğü en yakın dostu olan İran’dan geldi.

İran-İsrail dostluğu

İran’daki Mollalar ya da İran’daki rejim İsrail’in izni olmadan nefes dahi alamaz. İran’ın bu yapısı ve varlığı İsrail ve Amerika çıkarlarını korumak için her türlü faaliyette bulunur.

İran aslında Lübnan Hizbullah'ının füzeleri kullansa İsrail’i yok edecek tarzda silahlara sahip bir ülke. Ancak İran, İsrail’in en büyük dostudur ve bölgede İran varlığını İsrail’e, İsrail’de varlığını İran’a borçludur. Dolayısıyla İran kesinlikle İsrail’e ve Amerika’ya zarar verecek bir şey yapmaz tam tersi Amerika’nın ve İsrail’in çıkarları korumak için her şeyi yapar.

İran'ın misillemesi öncesinde yaptığımız yorumlarda saldırının tamamen Amerika’nın İsrail’in ve Netanyahu'nun işine yarayacak bir misilleme olacağını söylemiştik nitekim öyle de oldu.

Çünkü bu misillemenin akabinde tamamen Gazze konusu unutuldu. Gazze'de 20.000’e varan çocuk ölümleri unutuldu ve Netanyahu'nun ömrü uzamış oldu.

"Bağımsız Filistin Devleti"nin önüne geçildi

İran ve İsrail'in karşılıklı misillemesiyle İspanya ve İrlanda’nın Avrupa Birliği’nin sekiz ülkesiyle bir araya gelerek bağımsız bir Filistin devleti kurulması için yaptığı çabalar aslında beyhude bir çaba haline geldi.

Gerçekleştirilen misillemeler ile aslında kaybeden Gazze oldu ve kazananda hiç tartışmasız Netanyahu oldu. Bu sayede Netanyahu'nun artık siyasi kariyeri tartışılmıyor.

İsrail'in güvenli bölge imajı kırıldı

İran'ın tiyatro niteliğindeki saldırısı her ne kadar başarısız olsa da 1979’daki İran İnkılabı ile kurulan molla rejiminin o günden bugüne yani yaklaşık 45 yıllık dönemde İsrail’e doğrudan yaptığı ilk saldırı olarak tarihe geçecektir.

Bu başarısız saldırı öncesi İsrail 'kesinlikle kendisine saldırılamayan ve dünyanın en güvenli bölgesi olarak' kendisini pazarlamaktaydı ancak öyle ya da böyle İran’ın böyle bir saldırıda bulunmuş olması aslında İsrail’in de saldırılabilecek ve kendi güvenliğini korumada zorlanacak bir ülke olduğunu gösteriyor.

Öte yandan İran misillemesine baktığımız zaman Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ve Batı'nın hava savunma sistemlerine katkısı olmasaydı aslında İsrail’in demir kubbesinin çok kolay bir şekilde delinebileceği ve bu saldırının bile çok ciddi İsrail’e zarar verebileceği görüldü. Bu da tabi İsrail’in bir hüsranı olarak gündeme geliyor.

Arap ülkelerinin bölgedeki konumu

Filistin meselesinin çözülmemesi ya da bir şekilde süregelen bu acımasız soykırımın durdurulmasının en büyük sebebi aslında bölgede İsrail yanlısı olan ve İsrail ile ittifak halinde olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bakış açıları ile doğrudan alakalıdır.

Bu devletler İhvan- Müslimin'i (Müslüman Kardeşler) düşman olarak görmekte dolayısıyla Filistin’deki masum insanların ölmesini hiçbir zaman için bir üzüntü sebebi olarak görmemektedirler. Sadece Hamas‘ın silinmesini ve Gazze'de daha sonra kurulacak ortak bir yönetimde yer alabilmeyi temel hedef olarak görmektedirler. Bu durum maalesef hem insanlık hem de İslam dışı bir yaklaşım olarak tarihe geçecek ve utanç kaynağı olacaktır.

Türkiye'nin Orta Doğu'ya etkisi

Türkiye iki ülke arasında daha çok gözlemci ve arabulucu rolünü oynama çabası içerisinde. Türkiye'nin garantör ülke olarak yer alması için çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mayıs ayında Amerika’da Biden ile yapacağı doğrudan görüşmelerde de bu konunun temel olarak ele alınacağı öngörülüyor.

Burada Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin Türkiye’yi bu sürecin dışında bırakmak gibi bir niyeti var. Milliyetçi Araplar, İran ve Türkiye gibi gayri Arap Müslüman toplumların konuya dahil olmaması için çaba içerisindeler. Halihazırdaki krizden nemalanan bu ülkelerin olası bir çözümü istemediğini göstermekte olduğunun en büyük kanıtı olarak öne çıkıyor.

İran ise hem Amerika’nın hem de İsrail’in bölgedeki varlığını meşrulaştıran bir konumda yer alırken diğer taraftan Arap liderlerinin tahtını korumasına da olanak sağlıyor.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >