Kerkük'te ne oluyor?
Irak'ın petrol zengini Kerkük kenti geçtiğimiz ay uzunca bir süre kamuoyunun önemli gündem maddelerinden biriydi. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin, kurduğu hükümete güven oyu vermeleri karşılığında, Mesut Barzani'nin partisi Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) Kerkük'e geri dönme sözü vermesi olayların başlangıcı diyebiliriz. Kerkük'te bulunan bir bina tüm olayların sebebi olarak gösteriliyor. Öncelikle binanın Irak ordusuna ait olduğunu söyleyelim. 2014'te terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasından sonra, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne bağlı peşmergeler, ordunun boşalttığı o binaya konuşlandı ve 3 yıl boyunca kentteki denetimi eline aldı. Kerkük'teki gerilimi ve kimin nerede konumlandığına mercek tuttuk.
Petrol denilince akla gelen ilk şehirlerden biri. Türkmen, Kürt ve Arapların yoğun olarak yaşadığı Kerkük, bugünlerde protesto gösterileriyle yeniden gündemde. Daha önce bağımsızlık referandumu ve ilhak girişimleriyle gündem olan şehir neden önemli? Ne yaşandı ve ne olacak sorularına yanıt arıyoruz.
Öncelikle ne oldu sorusunun yanıta bakmamız gerekiyor. Kerkük'te bulunan bir bina tüm olayların sebebi olarak gösteriliyor. Öncelikle binanın Irak ordusuna ait olduğunu söyleyelim.
2014'te terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasından sonra, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne bağlı peşmergeler, ordunun boşalttığı o binaya konuşlandı ve 3 yıl boyunca kentteki denetimi eline aldı.
Ardından 2017'de sözde bağımsızlık referandumu ve Kerkük'ü ilhak etme girişimlerine karşı merkezi hükümet atağa geçti ve burada bulunan Peşmerge güçlerinin varlığı sona erdirildi.
Kürdistan Demokratik Partisi KDP, binadan çıkarılarak Kerkük Operasyonlar Komutanlığı haline getirildiğinde takvimler 2017'yi gösteriyordu. O günden bugüne söz konusu binanın daha önce kendileri tarafından kullanıldığını ve yeniden onlara verilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı.
Bina geçtiğimiz günlerde boşaltılarak KDP'ye devredileceğine dair bir hazırlık sürecine girildi. Bu kararın altında imzası bulunan ise Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'ydi.
İşte son günlerde gerçekleşen protestoların sebebi de buydu. Karargah önünde düzenlenen gösterilere Arap Aşiretler, Türkmenler ve Asayib Ehlilhak Hareketi de destek verdi.
4 kişi hayatını kaybetti
Bölgedeki siyasi aktörlerin karşı karşıya gelmesiyle olaylar da çatışmaya dönüştü 4 kişi hayatını kaybetti birçok kişi de yaralandı. Bunun üzerine kentte sokağa çıkma yasağı başlatılmıştı. Olay çıkaranlara operasyon başlatma talimatı da yine başbakandan geldi.
2017'den bu yana ordu ile birlikte İran destekli Şii Haşdi Şabi milisleri de bu binayı kullanıyordu.
- Irak'ta devlet içinde devlet olmakla itham edilen grubun adını, son yıllarda sıkça duymaya başlamıştık. O halde bu gruba bir parantez açalım. On binlerce silahlı gücü olan Haşdi Şabi, 2016'da çıkarılan bir yasayla Irak Silahlı Kuvvetleri'nin bir parçası oldu. Fakat ince bir çizgiyle emir komutanın dışında tutuldu.
2014'te terör örgütü DEAŞ, Irak'ın büyük bir bölümünü işgal edince tırnak içinde "gönüllüler" örgütlenmeye başladı. İsmi de Gönüllü Halk Birlikleri anlamına geliyordu zaten. Yapı olarak oldukça karışık olduğunu, İran-Irak Savaşı'nda İran tarafında yer alanların varlığını, hatta Saddam Hüseyin'in devrilmesiyle Irak'ı işgal eden ABD'ye karşı direnen örgütlerin de yine bu grubun içinde yer aldığını bilmemiz gerekiyor.
Örgütün kurulma fikrinin İran Devrim Muhafızlarından geldiğine dair baskın bir fikir birliği var. Onlar da İran'da kara, deniz, hava ve füze kuvvetleri olan büyük bir ordu.
Hatta hatırlarsınız ABD saldırısında ölen Kasım Süleymani, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü komutanıydı. Çok geniş bir alanda ve kritik bir konumda olduğunu söyleyebilirim.
Benzerliklerinin yanı sıra Haşdi Şabi'nin kurulmasından sonra İran'ın doğrudan destek açıklaması da var.
Bina Kürtlerin ağırlıklı yaşadığı Seydere Mahallesinde yer alıyor. Fakat binayı Haşdi Şabi birlikleri karargah olarak kullanıyordu.
Binanın önüne çadırlar kurdular ve Kerkük-Erbil yolunu trafiğe kapattılar. Bunun üzerine KDP güçleri binanın önüne kurulan çadırlara doğru yürüyünce ateş açıldı.
Karşı çıkanlar arasında Türkmen gruplar da var. Fakat yaşanan çatışmaya taraf olmadıklarını biliyoruz. Aksine barış ve ortak irade alt başlığıyla açıklamaları mevcut.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde beş milletvekili ile temsil edilen Türkmenler, kardeşlik ve dayanışmanın pekiştirilmesi için atılan adımlarda başı çekiyor.
Irak genelinde 18 Aralık'ta yapılması planlanan İl Meclis seçimlerinin olduğunu da bu noktada hatırlatmış olayım. Kerkük'te tek Türkmen listesi olan Birleşik Irak Türkmenleri Cephesi Listesiyle seçime katılacaklar. Bu liste 9 Türkmen partiden oluşuyor ve 30 adayla seçime hazırlanıyorlar.
Özellikle Kerkük sorunun çözümü için sundukları önerilerin başında "özel statü" ile yönetilmesi vardı. Bunun ana sebebi ise seçim dönemlerinde Kerkük'ün bir pazarlık malzemesi haline getirilmesi diyebilirim.
"Tartışmalı kent" yakıştırmalarının yapıldığı şehir birçok etnik grubun yaşadığı ve uzlaşmadan uzak bir çizgide konumlandırılıyor. Bir de tartışmalı bölgelerinin statüsü ile ilgili Irak Anayasası'nın 140'ıncı maddesi var.
Kerkük'te demografik yapı değişti mi?
Buna göre; Kerkük, Diyala, Musul gibi tartışmalı bölgelerde Saddam Hüseyin ve 2003 sonrası yaşanan demografik değişiklik normalleştirilecek ve o bölgelerde nüfus sayımı yapılacaktı. Sonuca göre ise referandum yapılacak ve bölgenin kime bağlanacağına karar verilecekti. Ya merkezi yönetime ya da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne.
Anayasaya göre tüm bunların 2007'ye kadar gerçekleşmesi gerekiyordu. Türkmen, Kürt ve Arap siyasi temsilcilerden oluşan komisyonlar hiçbir sonuca varamayınca çözüm için sunulan bu öneri de rafa kalkmış oldu.
Kürt siyasi liderler, Kerkük'ün statüsünün belirlenmesi için 140'ıncı maddenin işletilmesini önerse de Türkmen ve Araplar hukuken bunun mümkün olmadığını savunuyor.
Peki Kerkük'ün statüsü hakkında kim hangi tarafta? Irak Anayasası'ndaki 140'ıncı madde Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten zorla göç ettirilenlerin geri dönmesi, ardından Kerkük'te yapılacak nüfus sayımı esas alınarak kentin statüsü hakkında bir referanduma gidilmesini öngörülüyordu kısaca. Ancak bu madde hiç uygulanamadı.
Merkezi hükümet Kerkük'ü Bağdat'a bağlamak isterken, Kürtler Kerkük'ün Kürt Bölgesi'ne bağlanmasını talep ediyor. Türkmenler ise özel statüye ya da merkezi hükümete bağlanmasını talep ediyor.
ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin ardından onların inisiyatifinde hazırlanan bir anayasa olduğunun altını çizmemiz lazım.
Bu yasada bir açık olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de azımsanacak boyutta değil. Yasada geçen, "Kerkük'ten zorla göç ettirilenlerin geri dönmesi, ardından Kerkük'te yapılacak nüfus sayımı.." cümlesi kilit nokta diyebilirim. Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten zorla göç ettirilenlerin sayısı iddia edildiği gibi milyonlar ile mı ifade ediliyor peki?
Eski Irak Türkmen Sözcüsü Ali Mehdi'nin 2008'de yaptığı bu açıklamaya kulak kabartmamız gerekiyor ki bugün yaşananları doğru tahlil edebilelim.
- “2003’ten önce Kerkük’ün nüfusu 800 bin idi. Şimdi 1 milyon Kürt göçmen dedikleri işte bu. Saddam Hüseyin Kerkük’ten Kürtleri çıkartmıştı bu doğru ama bu kadar mı çıkartmıştı? Saddam, Kerküklü olmayan ve askerliğini yapmayan Kürtleri çıkartmıştı ve sayısı da gelenlerle kıyaslanamayacak kadar cüz’iydi. Sadece 5 bin aile çıkarılmıştı. Oysa şimdi Kerkük’e getirilenlerin sayısına bir bakın. bırakın Irak’ı, İran’dan bile Kürtler getirildi.”
ABD, Irak merkezi hükümeti ve IKYB ortaklığında Peşmerge'nin DEAŞ ile mücadele adı altında Kerkük'te uzun yıllardır girişimleri olduğu bir sır değil. Bunun son örneği işte bugün yaşananlar.
Daha önce yapılan referandum da yine gözlerin bölgeye çevrilmesine neden olmuştu. 2017’ye kadar Kürt yönetiminin hakimiyetinde olan Kerkük'ten birçok Türkmen'e kenti terk etme yönünde baskılar yapıldı.
2017’de referandum krizinin patlak vermesiyle Bağdat yönetimi müdahale etti ve bir düzen kurulması için adımlar atıldı. Sonuç olarak Peşmerge'nin varlığına son verilmişti.
Kerkük neden önemli? Belki de tüm bu yaşananları anlamlandırmak için bu soruyu sormamız gerekiyor. Eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin bölge için söylediği; "Kerkük Kürtlerin Kudüs'üdür" sözü önemini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Bağdat yönetimi ve Kerkük arasında çözülemeyen sorunlar ve bunların belli aralıklarla gündeme gelmesi bölgenin çözümden uzak bir siyasi manevra alanı olmasının en büyük sebepleri arasında sayılabilir.
Kerkük'ün 5 petrol sahası var
Bir de petrol boyutu bulunuyor haliyle. ABD merkezli Enerji Enformasyon İdaresinin verilerine göre; Kerkük'ün 25 kilometre kuzeybatısında Havana, Bay Hasan, Babagürgür, Habbaz ve Cumhur olmak üzere 5 büyük petrol sahası var.
Bunların toplam kapasitesi 9 milyar varil petrolün üzerinde ve bu da Irak petrolünün yaklaşık %18'ine tekabül ediyor.
Irak Petrol Bakanlığı'nın verilerine bakacak olursak 5 büyük petrol sahasının günlük üretimi kapasitesi ise 340 bin varile yakın.
- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, 2007 tarihinde yürürlüğe giren doğalgaz ve petrol yasası ile Bağdat'taki Irak hükümetinden bağımsız olarak uluslararası petrol şirketleriyle anlaşmalar imzalamıştı. Irak Federal Yüksek Mahkemesi, Şubat 2022 tarihinde bu yasanın anayasaya aykırı olduğuna hükmetti. Öncesinde günlük üretilen ortalama 150 bin varil boru hatları üzerinden taşınarak ihraç ediliyordu. Şu an bu üretim Irak rafinerilerine gönderiliyor.
Günlük 30-70 bin varil petrol çıkarma kapasitesine sahip olan bu sahalarda yüzlerce petrol kuyusu var ve her kuyu günlük yaklaşık 1000 varil petrol çıkarabiliyor.
Kerkük petrol sahalarından çıkarılan ham petrolden yapılan ihracatın dışında kalan miktarın bir kısmı depolanırken kalan kısmı da ülkenin mazot, benzin ve diğer yakıt ihtiyacının karşılanması için rafinerilere gönderiliyor.
Büyük bir petrol sahası var ve Peşmerge için buralar hayati öneme sahipti. Kerkük'ü DEAŞ'ın saldırılarından koruma gerekçesiyle 3 yılı aşkın bir süre bu petrol IKBY denetiminde kalmıştı.
Yaklaşık 44 milyon nüfuslu ülkede 150 milyar varil petrol rezervi var. Kerkük'ün yeri ise en eski ve en zengin petrol kuyularına sahip olması. Bir anekdot ekleyeyim. Tarihi kaynaklara göre, Kerkük'te ilk petrol 1927'de Türkiye Petrolleri Şirketi tarafından bulunmuştu. Bu şirketin adı daha sonra Irak Petrolleri Şirketi olarak değişmişti.
Kerkük'ün nüfusu kaç?
Kerkük'ün nüfusu 1920'de yapılan sayımda 92 bin civarındaydı. Mevcut nüfusun 50 binin Türklerden oluştuğu tespit edilmişti. Osmanlı Devleti arşivlerine baktığımızda da nüfus çoğunluğunun Türk, en fazla konuşulan dilin de yine Türkçe olduğu biliniyor. Günümüzde Kerkük nüfusunun 2 milyona yaklaştığını görüyoruz kaynaklardan.
Arap dünyasını tek bir devlette birleştirme amacıyla kurulan Baas Partisi, 17 Temmuz 1968'de askeri darbe ile hükümeti ele geçirince Kerkük Araplaşmaya başladı. Burada yaşayan Türkler ve Kürtler bu süreçte büyük zarar gördü. Baas Partisi şehrin adını Kerkük'ten Temim'e çevirdi.
ABD'nin Irak'ı işgal etmesiyle kentte oluşan otorite boşluğundan yaralan Kürdistan Demokratik Partisi, bunu kullanarak kontrol gücünü artırdı. Bu süreçte yoğun bir Kürt göçü de böylece başlamış oldu.
Kerkük Valisi Said el-Cuburi, kentteki Ortak Operasyonlar Komutanlığı güçlerinin kullandığı binanın Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) teslim edilmesi kararının ertelendiğini ve göstericilerin protestolarına son verildiğini açıklamasıyla tansiyon düşmüş olsa da sorunun çözülmediğini belirtmeliyim.
Son olaylar karşısında Türkiye'nin tavrı da önemliydi. Elbette burada Kerkük'ün huzur ve istikrarına doğrudan bir destek mevcut. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, şehirde son dönemde artış gösteren PKK mevcudiyetine süratle son verilmesini Irak makamlarından talep ediyoruz açıklaması yaptı.
Tüm kesimlerin eşit bir şekilde temsilinin sağlanması ve idareye katılımı, Türkiye'nin Irak politikasının ana unsurunu oluşturuyor desem abartmış olmam. Elbette burada Türkmenlerin hak ve menfaatlerinin korunması da en belirgin çizgisi diyebiliriz.
Ben ne düşünüyorum biraz da ondan bahsetmek istiyorum. Kerkük'ün statüsü henüz netleşmiş bir konu değil. Bölgede çeşitli nüfus atakları yaşansa da tam bir hakimiyetten de bahsedemiyoruz. Burayı çok farklı etnik ve mezhepsel grupların yaşadığı, zengin petrol kaynaklarına sahip stratejik bir kent olarak tanımlayabilirim. Saddam Hüseyin'in ardından ülkenin 2005'de kabul edilen anayasasına göre 2007'e kadar bu statü netlik kazanacaktı fakat 2023'e geldiğimizde hala gerçekleşmediğini görüyoruz.
IKBY'nin 25 Eylül 2017'de sözde "bağımsızlık referandumu" düzenlemesi ve Kerkük'ü ilhak girişiminin ardından, merkezi hükümete bağlı güçler kentin kontrolünü ele geçirdi. Buradan da şunu anlıyoruz; merkezi hükümet burada bağımsız bir görüntü çiziyor gibi görünse de aslında bölgedeki en önemli söz sahibi olduğunu zaman zaman hatırlatan hamlelerden kaçınmıyor.
Irak merkezi hükümetine bağlı ortak güçlerin, Ekim 2017'de Peşmerge'nin elinde tuttuğu tartışmalı bölgelerin tümüne operasyon düzenlemesi bize bunu kanıtlıyor.
Kerkük’teki Kürt siyasi partiler içinde en güçlü siyasi ve askeri nüfuza sahip Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), bu operasyonun başlatılmasından kısa bir süre sonra Peşmerge'lerini kentten tamamen çekmişti. Aslında otoritenin tam anlamıyla sağlanması halinde bölgenin kısa süre içerisinde çözüne kavuşturulması mümkün diyebilirim.
Peşmerge'nin Irak merkezi hükümetine bağlı ortak güçler karşısında çatışmadan çekilmesi de altı çizilmesi gereken bir diğer nottu. IKBY'de tartışmalara neden olan bu hamle, siyasi partiler arasında "ihanet" suçlamalarına neden olmuştu.
Fakat bugün IKBY'nin aldığı tavra bakarsak Peşmerge'nin kente geri dönmesini istiyor diyebilirim. Bu da "ihanet" söylemlerini boşa düşürüyor.
Sözün kısası Kerkük'te yakın bir gelecekte bir çözümden bahsetmemiz zor. Bölgesel dengeler, nüfus ve belki de en önemlisi petrol nedeniyle buranın istikrara kavuşturulmaması da isteniyor olabilir.