El Muhaberat'ın Suriye İç Savaşı'nda rolü ne?
2011-2014 yılları arasında Suriye Rejimi, Suriye'nin en büyük üçüncü kenti Humus'u kuşatırken, büyük bir sessizlikle hareket eden gizli bir el vardı... Aynı el bir zamanlar Beyrut'ta Suriye Hükümeti düşmanlarını sessizce avlıyor, Ürdün'de Filistin Kurtuluş Örgütü'ne silah ve mühimmat taşıyor, hatta 1964 Lübnan parlamenter seçimleri öncesinde Mısır Büyükelçiliği'ne saldırı planlıyordu. Bu içeriğimizde sınırımızın hemen ötesinde yer alan El Muhaberat'ı inceledik.
Ortadoğu coğrafyasındaki neredeyse her olayda yerini almış El Muhaberat olarak da bilinen yapının ne olduğunu ve Suriye İstihbaratı içerisindeki konumunu anlamak için önce Suriye'nin tarihine, özellikle de siyaseten yaşanılanlara bir bakmamız gerekiyor.
Tarihlerimizi biraz geriye alıyor ve İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasından kronolojimizi başlatıyoruz.
17 Nisan 1946, son Fransız Manda askerleri de Suriye'yi terk ediyor ve böylelikle Suriyeli Araplar kendi kaderini tayin etme hakkına pratikte de sahip oluyorlar. Ancak bu "kendi kaderini tayin edebilme" süreci çok da sakin geçmiyor.
1941'de bağımsızlığını ilan etmiş ve ancak 1946'da fiilen bağımsız kalabilmiş Suriye'nin ilk askeri darbesi de pek gecikmeden 1949'da yaşanıyor. Arap Dünyası'nın bu ilk askeri darbesinin bir sene önce yaşanan Arap - İsrail Savaşı'nda alınan yenilgiden yola çıktığını tahmin etmek de çok zor değil tabii.
Darbeyi kendi lehine çevirmek üzere darbenin hemen ardından önce Albay Sami el Hinnavi, ardından Albay Edib Çiçekli kontrolü ele alıyor. Ancak Çiçekli'nin çok partili siyasal hayata son verdiği bu darbe yönetimi de çok uzun sürmüyor ve 1954'te yeni bir darbe gerçekleşiyor. Bu darbeyle paramenter sistem tekrar etkin hale gelirken, 1943-49 yılları arasında Devlet Başkanı olarak görev yapan Şükri el-Kuvvetli bir kez daha başkan olmuştu.
Arka arkaya yaşanan darbeler ülke içerisindeki gücün güvenlik yapıları bünyesinde toplanmasına neden olmuş aynı zamanda da kurumların güçsüzlüğünden beslenen ekonomik istikrarsızlığı beraberinde getirmişti.
Nasırcılık düşüncesinin de yükseldiği bu sürecin sonucu olarak 1958'de Suriye Devlet başkanı el-Kuvvetli ile Mısır Devlet Başkanı Nasr, Mısır ile Suriye'nin birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni kurduklarını duyurdu.
Ancak politik istikrarsızlığa bu birleşme de son verememişti. Başını Yarbay Muhammed Ümran, Binbaşı Salah Cedid ve Yüzbaşı Hafız Esed'ın çektiği gizli bir askeri komite komite kuruldu.
Suriye içerisindeki birliğin zayıflaması neden gösterilerek kurulan bu komite, 28 Eylül 1961 yılında yeni bir darbe gerçekleştirerek yönetime el koydu ve Suriye'nin tekrar Mısır'dan bağımsızlığını ilan etti.
Bu darbenin getirdiği 2 yıllık istikrarsızlığı 8 Mart 1963'te Baas Partisi üyelerinin iktidarı ele geçireceği yeni bir darbe daha izledi. Ancak güç kavgası hala sonlanmış değildi.
1966'da bu sefer Baas partisi içerisinde bir güç mücadelesi meydana gelmiş ve başkan Emin el-Hafız hapsedilmişti.
Yeni sistemle birlikte Nureddin el-Etasi resmi devlet başkanı olsa de yönetimde Salah Cedid ve Hafız Esed'ın ağırlığı açık bir şekilde hissediliyordu.
66'da parti içinde yaşanan bu güç mücadelesi BAAS Hareketi'nin de Suriye ve Irak kolları olmak üzere ikiye ayrılmasına neden oldu.
1970 yılına gelindiğinde dönemin Savunma Bakanı olan Hafız Esed, parti içerisinde gerçekleştirdiği kansız bir darbe ile Başbakan oldu ve de facto olarak iktidarı elinde bulunduran tek kişi haline geldi. 1971'de ise gerçekleştirilen halk oylamasıyla Devlet Başkanı seçildi.
Sonrasında ise Suriye'deki güç mücadelesi tüm bu çalkantıların ardından biraz daha duruldu diyebiliriz. 2000 yılında Hafız Esed'ın ölmesiyle yerine tek aday olarak Beşar Esed seçildi. Bu dönem Şam merkezli yaşanan protestolar ise geleceğin habercisi niteliğindeydi.
2011'de ortaya çıkan İç Savaş'a kadar İsrail ile düşük yoğunluklu çatışmalar devam ederken günümüzde ise Suriye'nin durumu oldukça karışık.
Arka arkaya gelen darbeler, parti içi güç mücadeleleri, protestolar ve tüm bu siyasi istikrarsızlık özellikle silahlı kuvvetlerin ve istihbarat oluşumlarının önemini bir hayli arttırdı.
Tabii bu yapıların görev yükü arttıkça yeni kurumların kurulması ve güvenlik kurumlarının kendi içerisinde güç mücadelesi de kaçınılmaz bir hale geldi.
Bunun sonucu olarak da, bu tarz aşırı çalkantılı siyasal yaşama sahip olan devletlerde, kurumsal devlet yapısına hizmet eden ve değişen hükümetlere rağmen stabil bir ajandası olan istihbari oluşumlardan ziyade gücü ele geçiren ve teşkilatlanması kuvvetli olan partinin yönetimini devam ettirebilmesi için çalışan bir istihbarat yapısı meydana geldi desek yanılmış olmayız.
Suriye'nin çalkantılı siyasal hayatına kısaca bir baktığımıza göre şimdi bu çalkantıların tam ortasında yer alan El Muhaberat Teşkilatını daha ayrıntılı inceleyebiliriz.
Devlet yapılanmasının birçok noktasında olduğu üzere istihbarat alanında da Suriye'de, Fransız Manda Rejimi'nin altyapısını görmemiz mümkün.
Manda rejimi Suriye'yi etkileyen dış istihbarat konularını Deuxième Bureau de l'État-major général (Döziem Büğo Döleta Majoğ Jeneğal) yani Genelkurmay Başkanlığı İkinci Büro'nun Fransa merkezine bırakmışken iç meseleler ve kontrespiyonaj konularıyla Fransız vatandaşı çalışanlardan oluşan Suriye ayağı ilgileniyordu.
Bağımsızlıkla birlikte 1969'a kadar İkinci Büro'nun adı aynı kalırken çalışmalarının daha çok Lübnan'da bulunan ve hükümete tehdit oluşturabilecek Suriye diasporası'na ve Filistin topraklarında kurulan yeni İsrail Devleti'ne yöneldiğini görüyoruz.
Nitekim Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte istenmeyenler listesine Mısır Devleti'nin tehdit olarak kabul ettiği kesimler de ekleniyor ve Suriye İstihbaratı neredeyse tamamen Mısır İstihbaratı'nın kontrolü altına giriyor.
Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin sonunu getirecek olan darbe aynı zamanda istihbarat yapısındaki bu dominant Mısır etkisini de kırarak nispeten de olsa ulusal bir çizgiyi mümkün kılıyor.
1966'da yaşanan komite içi darbeyle aslında ülkede çoğunluğu oluşturan Sünnilerin temsilciliğindeki Selahaddin el Bitar ve nüfusun %10'unu oluşturan Hıristiyanların temsilcisi Mişel Eflak saf dışı bırakılmış ve Nusayri kimliğiyle ön plana çıkan Hafız Esed ve Salah Cedid kontrolü ele almıştı.
Hafız Esed Savunma Bakanlığı yapmış Salah Cedid ise de facto olarak ülkenin yönetimini eline almıştı. Bu süre zarfında kendisine büyük destek sağlayan Abdülkerim el Cundi'yi de tüm istihbarat ve güvenlik servislerinin başına getirmişti.
Ancak Cundi'nin 1969'da ölmesi ve hemen ardından 1970'de yaşanan Ürdün İç Savaşı sonucu Esed ile Cedid'in ters düşmesi, güç mücadelesinde Esed'ın kazanan tarafta kalmasını sağladı.
Tüm bu kargaşa içerisinde Suriye'nin günümüze kadar gelen istihbarat kurumlarını daha iyi anlayabilme kadına şöyle genel bir tablo çizebiliriz.
Fransız Mandası'yla birlikte varlığını ve etkisini sürdüren Deuxième Bureau (Döziem Büğo) ki daha sonra 1969 yılında Shubat al Muhabarat al Askariyya adını almış, bir askeri istihbarat yapısı. Özellikle Hafız Esed dönemine kadar en aktif ve ana istihbarat yapısı olarak düşünebiliriz.
Hafız Esed'la birlikte o döneme kadar bilhassa İsrail üzerinden geliştirilen yüksek tonlu radikal söylemler yerini daha düşük tonlu ve sürdürebilir politikalara bırakmış aynı zamanda 1971 yılında Idarat al Muhabarat al Ammah yani en yakın dille Türkçeye Umumi İstihbarat İdaresi olarak da çevirebileceğimi Genel İstihbarat Direktörlüğü kuruluyor.
Bunun haricinde ise 1963'ten bu yana aktif olan ve özellikle Hafız Esed'ın hava kuvvetleri subayı olmasından kaynaklı olarak iktidarı süresince giderek güçlenen hatta belki de en güçlü istihbarat yapısı haline gelen Hava Kuvvetleri İstihbarat Direktörlüğü de bulunuyor.
Bizim bildiğimiz "El Muhaberat", Umumi İstihbarat İdaresi olan yani Genel İstihbarat Direktörlüğü. Onun da organizasyonel yapısını inceleyecek olursak üç alt departmandan oluştuğunu görmemiz mümkün: İç Güvenlik Birimi, Dış Güvenlik Birimi ve Filistin İşleri Birimi.
Nitekim Filistin konusu, özellikle de Filistin Kurtuluş Örgütü üzerinden düşünüldüğünde Suriye İstihbaratı açısından en temel hususlardan biri.
Yukarıda belirttiğimiz şekilde bağımsızlık elde etmesinin hemen ardından yaşanan ve bir türlü bitmek bilmeyen siyasal istikrarsızlık dönemi soğuk savaşın da getirdiği atmosferle birlikte ülke genelinde demokratik kurumsal yapıların sağlam temeller üzerine kurulmasının önünde büyük bir engel oluşturmuştu.
Diğer bir departman olan Politik Güvenlik Departmanı da normal şartlar altında devletin istihbarat kurumlarından biri olarak hizmet vermek üzere kurulmuş olsa da mevcut siyasi yapının devamı ve muhalif görüşlerin bastırılması için çabalayan ve iktidarın devamlılığında kritik önemde rol alan bir aktör haline geldi.
Bahsettiğimiz bu dörtlü yapı içerisinde Askeri İstihbarat ve Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Suriye Ordusu'na bağlı olarak görev yaparken El Muhaberat olarak da bilinen Umumi İstihbarat İdaresi ve Politik Güvenlik Departmanı, Suriye İçişleri'ne bağlı olarak görev yapıyor.
Politik Güvenlik Departmanı ve El Muhaberat'ın özellikle ön plana çıktığı hadiselerin başında ise 1980'lerde gerçekleşen İhvan Hareketi Ayaklanması'nın ve 2011'den bu yana süregelen İç Savaşın, mevcut iktidar lehine sonuçlanması ya da bastırılması geliyor.
Özellikle iç savaş döneminde, 2015 yılında Hava Kuvvetleri İstihbaratı'na bağlı olarak ortaya çıkan ve Hıristiyan paramiliter savaşçılardan oluşan "Şafağın Koruyucuları" yapılanması bu konuda dikkatleri üzerine çekiyor.
Çatı yapılanma içerisinde Keruv'un Aslanları, Ararat Grubu, Vadi'nin Aslanları, Hamidiye Aslanları, Müdahale Alayı ve Dwel'a Aslanları gibi farklı yapılanmalar bulunuyor. Hıristiyan birliği ve Suriye Milliyetçiliği üzerinden yapılanan bu paramiliter oluşumların tam olarak kaç kişiyi barındırdığı bilinmese de 2015 Humus, 2016 ve 2017 Hama, 2016 Şam saldırılarında aktif bir şekilde rol aldığı biliniyor.
Bilhassa Rus yapımı silahlar kullanan El Muhabarat üyelerinin envanterinde özellikle de AK-47 yani kalaşnikof bulunuyor. Rejimin güvenliğinin sağlanabilmesi adına Modern Dünya'da kabul edilmesi güç birçok yöntem mübah sayılıyor.
Nitekim Bassel Hartabil örneği gibi bir gece nedeni bilinmeksizin alıkonan ve sonrasında infaz edilen kişiler ve Ceasar kod adlı ordu kaçağının temin ettiği görseller ciddi işkencelerin yaşandığını gözler önüne seriyor.
Kapalı bir toplum olmalarından ötürü Muhaberat'ın tahmini bir sayısını bilmek güç. Ancak bahsettiğimiz bu paramiliter yapıların yanısıra, Lübnan Hizbullahı ve Haşdi Şabi ile yakın olduğu bilinenler arasında.
Tabii El Muhaberat'ın bizim dikkatimizi çeken bir diğer faaliyeti de PKK elebaşı, Apo kod ad Abdullah Öcalan'ın Suriye'nin himayesinde, Lübnan'da bulunan Bekaa Vadisi'nde sözde bir terörist "eğitim" kampı kurmasındaki katkısıydı.
İstihbaratın doğası gereği somut olarak bu katkı hakkında fotoğraflar belgeler bulunamasa da Suriye himayesindeki bir toprakta PKK'nın ve elebaşının bu kadar rahat faaliyetlerde bulunabilmesi elbette bir istihbarat desteği ya da en azından bir "göz yumma" olmaksızın pek mümkün görünmüyor.
Günümüzde ise El Muhaberat'ın PKK, PYD/YPG terör örgütüyle aktif bağlantılarının olduğu yönünde tartışmalar hala devam ediyor.