Dijital bir ajanstan medya grubuna uzanan başarı hikayesi
Türkiye'nin ilk animasyon filmi Evliya Çelebi'ye imza atan Bera Medya Grubu Başkanı Alper Afşin Özdemir ile yeni animasyon filmi 'Doru'yu konuştuk.
"Girişimci, aslında hayalinde canlandıran ve gerçekleştiren kişidir. O, bir şeyleri hayalinde canlandırabilir ve hayalinde canlandırdığı zaman nasıl yapacağını tam olarak görür" diyor, Robert L. Schwartz. Bizde Türkiye'de girişimcilik dediğimiz de akla ilk gelen isimlerden Bera Medya Grubu Başkanı Alper Afşin Özdemir ile yeni animasyon filmleri Doru'yu konuşmak için yola çıkıyoruz. Ve kendimizi Maslak'ta ki ofislerinde buluyoruz. Sıcak ve samimi bir karşılamadan sonra sohbetimize başlıyoruz;
Alper Özdemir Hollanda Rotterdam doğumlu. Okula orada başlıyorsunuz. Türkiye’ye dönüp liseye burada devam ediyorsunuz. Daha sonra Koç Üniversitesi Ekonomi alanından mezun oluyorsunuz. Sonra iş hayatına geçiş yapıyorsunuz. Bunlar bizim bildiklerimiz. Bilmediklerimizi ya da daha detayları sizden dinleyelim?
İşte aslında özet geçtiniz. Hollanda Rotterdam’da 1985 yılında doğdum. Orta ikide Türkiye’ye geldim. Liseyi tamamladım. Üniversiteye gittim. Üniversitede zaten okurken kendim bir şeyler yapma isteğim mevcuttu. Aslında orada öz geçmişimde yazmayan Üniversite dördüncü sınıf gibi ben ticari hayata atıldım. Kendim işte bazı AVM'lerde ticari girişimlerim oldu. Onlarla başladım. Mezun olduğumda zaten koşturmacalı bir iş hayatım vardı. İyi giden oldu kötü giden oldu. Batan oldu, çıkan oldu. Sonrasında aile şirketimiz ‘Progem’ tarafından farklı projelere imza attım. İşte diziler hayata geçirdik, festivaller hayata geçirdik. Yurt içinde yurt dışında bunlarda sorumluluk aldım. Ve birazcık gördüm ki medya özellikle benim ilgimi çekiyor. Reklamcılık benim ilgimi çekiyor. Ve burada bir şey yapmak istiyorum. Burada da açıkçası hani yeni fırsat ne olabilir diye bakarken araştırırken 2010-2011’li yıllarda sosyal medyanın ve dijital pazarlamanın markalar tarafından farkındalığı yeni yeni oluşuyordu. Ve orada konumlanalım dedik ve ‘Krombera’yı hayata geçirdik. Krombera bir sosyal medya ajansı olarak başladı. İşte bugün geldiği noktada odağında dijital ve sosyal medya olan bir creative ajansa dönüştü. Aslında bugün konuşacağımız birçok şirketinde öncüsü oldu. Bu şekilde de yolumuza devam ediyoruz.
Krombera, Probera, Anibera, Berabera. Bu ‘Bera’ nedir? Nasıl ortaya çıktı?Şöyle ‘Kromber.a’ diye 90’lı yıllarda bir virüs var. Bizde birazcık yola çıkarken sosyal medya tarafında virality, bulaşıcılık vs. onu kendimize yapıştıralım istedik. Açıkçası anlamlı bir kelime olmasını istiyorduk. Altını biz dolduralım istiyorduk. Akılda kalıcı bir isim olsun istiyorduk. O anlamda da ‘Krombera’ çok hoşumuza gitti ve şirketin ismini Krombera koyduk. Sonrasında animasyonun ‘Ani’si geldi Anibera oldu, prodüksiyonun ‘Pro’su geldi, Probera oldu. Sonra bir şey bulamadık BeraBera diye bir PR ajansı kurduk. Ama ‘Bera’ olayı oradan geliyor. İsmi sevdikten sonra tüm bu şirketleri Bera Medya grubu çatısı altında topladık.
Ajans başkanlığını da ben yürütüyorum.
Krombera 9. Ayında PMD (Prefer Marketing Developer) seçildi. 2013 yılında dünyaca ünlü Wired UK dergisi tarafından Hottest Startups of Europe listesindeki tek ajans olma başarısını yakaladı. Böyle bir sonuç bekliyor muydunuz? Bu başarı sizi şaşırttı mı?
Şöyle söyleyeyim. Krombera’yı kurduk. Hakikaten de geceli gündüzlü hummalı bir çalışma içine girdik. Bu alanda Türkiye’de bir fırsat vardı ama bizden önce bu sektöre giren insanlarda vardı. O yüzden onlara yetişmek için gereğinden fazla çalışma ve çaba göstermemiz gerekti açıkçası. Koşuyolu’nda bir lahmacun dükkanının üstünde başladık küçük bir ofiste. Sonrasında işte PMD seçildik Facebook tarafından. O dönemde birçok kampanyayı, birçok projeyi birçok müşteri için hayata geçirdik. Krombera zaten iki kişi başlayıp masaları, sandalyeleri kendimizin yaptığı tam bir ‘Startup’dı. Sonra ofisimizi taşıdık. Öyle bir sürecin sonunda buraya geldik. Burası beşinci ofisimiz. Ve altı yılı devirdik Krombera tarafında. Benim çok başarılıyız, başarısızız demem doğru olmaz ama yaptığım her zaman şuydu. Krombera ve diğer ajanslar nezdinde de söylüyorum hiçbir zaman bu yapılar snoop yapılar olmadı. Her zaman müşterinin yanında yapılar oldu. Gece 12’de de aransa o telefona cevap veren yapılar oldu. Ve şu an böyle bir medya grubu varsa, nispeten başarılı işler yapıyorsa bu tavır yüzünden yapabiliyor.
Peki bu animasyon alanına girme fikri nereden çıktı? Çünkü bu alan genel anlamda prestijli ama riskli?
Hep şu duygu içimizde var. Üretmeyi seviyoruz. Ürün çıkarmayı seviyoruz. Animasyon alanı beni çok heyecanlandırıyor. Türkiye’de animasyon alanı yürüme olmasa da yavaş yavaş emeklemeye başlayan bir sektör. Yani gideceği daha çok yol olduğuna inanıyorum. Türkiye’de animasyon 5-6 yıldır gündemde. Özelikle TRT Çocuk’un hayata geçmesiyle beraber ve sektörü desteklemesiyle Türkiye’de bir çok firma bu anlamda hayata geçti.
Bizim Anibera tarafındaki odağımız biz kendi kütüphanemizi üretmek istiyoruz. Ve sadece animasyonla sınırlı kalmak istemiyoruz. Evliya Çelebi Türkiye’de yapılan ilk animasyon filmdi. Güzel bir başlangıç yaptık. Çok iyi sponsorları yanımıza aldık. Çok iyi seslendirme sanatçılarını projeye dahil ettik. Devlet desteği olsun… Bir kapı açtık. Sonrasında hayata geçirdiğimiz projelerde de şunu istiyoruz. Yani Doru, bizim TRT Çocuk için 30’un üzerinde bölüm ürettiğimiz bir proje. Şimdi sinemaya taşıyoruz 7 Temmuz’da. Yine güçlü bir seslendirme kadrosu var. Esra Erol, Bensu Soral, Murat Dalkılıç, 3 Adam gibi isimler var.
Ve dediğim gibi sadece animasyondan ziyade, yarın Doru’nun çocuk müzikali , AVM etkinlikleri başlayacak. Bütünsel bakıyoruz projeye. Doru gibi 3 tane daha projemiz var içeride. Bu adetleri arttırıp Anibera’yı günün sonunda birçok kazancı bulunan ve farklı farklı projelere imza atmış bir yapıya döndürmek istiyoruz. Bu anlamda da sorduğunuz soruya cevaben animasyon heyecan veriyor. Ekibimize güveniyoruz. İyi ve kaliteli bir ekibimiz var. Gideceği çok yol olduğunu düşünüyoruz Türkiye’de. O yüzden de inşallah üretmeye devam ediyor olacağız.
Peki Doru’nun hikayesi nedir? Nasıl gelişti proje?
Çocuklar gerçekten de doğal karakterleri seviyorlar. Doru başından itibaren gerçekten çocukların seveceği, kendilerinin arkadaş olarak benimseyeceği bir karakter olarak, bir at olarak çizildi. Hem bizim yaptırdığımız pazar araştırmalarında hem TRT’nin yaptırdığı pazar araştırmalarında Doru’nun çok sevildiğini görüyoruz. Şimdi bizim Evliya Çelebi sürecinde Doru’yla farklılaşan şöyle bir konumuz var. Evliya Çelebi sıfırdan bir markaydı. Bir hayaldi. Hayal hayata geçti. Sinemayla beraber insanları onu tanıdı. Daha öncesinde televizyonda veya sağda solda bilinen bir karakter değildi. Şimdi ‘Doru’ artık oturmuş bir karakter. Çünkü her gün TRT Çocuk’da zaten izliyorlar. Karakteri seviyorlar. Youtube üzerine 100 milyona yakın izlenmesi var sadece ‘Doru’nun. O yüzden oturmuş bir karakteri sinemaya taşıyor olacağız. O yüzden çocuklar daha da heyecanla bekliyor.
(Dipnot: 'Doru' 7 Temmuz'da vizyonda.)
Bu alandaki vizyonunuzun Türkiye ‘Oscar’ı getirmek olduğunu biliyoruz. Bundan biraz bahseder misiniz?
İnşallah. Biraz iddialı bir söylem ama neden olmasın. (gülüşmeler)
Her yerde konuşuyoruz bunu. Animasyon tarafında yapabilite ve teknik kapasite anlamında Türkiye, yurt dışından geride değil. Animasyon detay işi biraz. Yeterli insan kaynağı, yeterli bütçeyle bunun Türkiye’de çok daha üst seviyede çıkacağına zaten yüzde yüz inanıyorum.Yetenekli arkadaşları da görüyorum. Ama olay detayda. Ve bu detaya giremediğimiz için bütçesel sebeplerden ötürü şu aşamada elbette eşdeğer detayda işler ortaya çıkmıyor. Ama doğru bütçeler ayrıldığı noktada bence çok mümkün. Biz bu alanda birçok farklı projeyi hayata geçiriyoruz ama Türkiye’nin gerçekten global bir çizgi kahramana ihtiyacı var. Bunun içinde hem devletin hem sponsorların arkasında durması gerekiyor ki orada yarışacak ürünler ortaya çıkabilsin.
Animasyon alanının dışında Süper Massive takımını kurarak E-Spor alanına da girdiniz. Siz riski seviyor musunuz? Yada sakin ve sabit geliri olan bir iş yapmaktansa riskli ama prestij getiren işleri mi tercih ediyorsunuz?
Riskten ziyade fırsat olarak gördüğümüz alanlara girmek istiyoruz. Daha önce yapılmış, tükenmiş sektörlerden ziyade bu alanları tercih ediyoruz. Süper Massive’de böyle bir konu. Gerçekten de bize fazlasıyla heyecan veren bir iş. 2016 Ocak’ta girdik. Yaklaşık 1.5 seneyi devirdik. Bizim açımızdan epey başarılı, heyecan verici bir süreç oldu. 3 sezon 3 final 2 kupa. Yurt dışında 1 kupa. Süper Massive kendi alanında öncü bir takım oldu. Bu alanda da yatırımlarımız devam ediyor. Daha da güzel neler yapabiliriz. Aslında dediğim gibi riskten ziyade e-spor da çok ciddi fırsat var. Çok ciddi bir kitle var. Yapılabilecek çok şey var. Bizde aslında bu alanı sahiplenip başarılara imza atmak istiyoruz. İşte vesile olduk Fenerbahçe, zaten tuttuğumuz takım sektöre girdi. Burada açıkçası farkındalık herkesin nezdinde artarak devam ediyor. Burada da hep öncü olmak isteğimizi koruyoruz.
Hayatınız da gerçekleştirip de pişman olduğunuz proje oldu mu?Bizim uzmanlaştığımız alan medya ve internet. Bunun haricinde belli başlı yatırımlarımız oldu. Pişman olduğumuz yatırımlarda olmuştur. Kendi sektörümüzün dışında bir heyecanla girdiğimiz işler oldu. Gördük ki bizim medya ve dijital dünya da iyiyiz. Bu alanı biliyoruz. O yüzden reel sektörde yaptığımız girişimlerde çok mutlu olmadık. Bundan sonra da bu alanlarda yaptığımız alanlarda daha dikkatli davranıyoruz.
Peki Alper Bey siz Fenerbahçe Kongre üyesisiniz. STK’larda faaliyet gösteriyorsunuz. Girişimcilikte sosyal çevrenin etkisi oluyor mu? Genç girişimcilere neler söylemek istersiniz?
Sadece girişimcilikte değil. Hayatın her alanında sosyal çevre çok önemli. Bizim de karşılaştığımız problemler oluyor sıkıntılı oluyor. Böyle durumlarda sosyal çevremiz bize her zaman yardımcı oluyor. Bu nasıl gelişiyor. Yani sosyal olmak çok önemli. Liseden taşıdığımız dostluklarımız var. Üniversiteden, iş hayatından. Bizden yardım istendiği noktada elimizden bir şey geliyorsa o yardımı sonuna kadar sergiledik. Bize de sağolsun birçok insan bu anlamda da bütün süreçlerde yardımcı oldu. Sosyal çevrenin de ülkemizde çok önemli olduğunu düşünüyorum.
İş hayatınızda, bu yoğun temponuzda en büyük destekçiniz kim oldu?
Ailem olmuştur, Hakan (Baş) olmuştur. Yani gerçekten ailem, eşim olsun, annem, babam, kardeşlerim olsun bütün süreçlerim de her zaman yer alıyorlar. Hakan’la da işte 6 yılı devirdik. Bu anlamda da hem güzel bir dostluğumuz hem güzel bir ortaklığımız var. Bir çok alanda beraber koşuyoruz. Ben düştüğümde onun kaldırdığı oluyor. O düştüğünde benim kaldırdığım oluyor. O anlamda da ortaklığın önemli olduğunu düşünüyorum. Birçok farklı ortağımızda var. Sadece Hakan değil. Hakan’la bütün alanlarda koşuyoruz ama diğer yapılarda bize destekçi olan birçok ortağımız var. Bize bu güç veriyor. Aile faktörü, arkadaş faktörü de bizi daha çok ayakta tutuyor açıkçası.
Genç girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir? Yaptıkları işlerde nelere dikkat etmeliler?
Bence dikkat edinilmesi gereken şey fikre ölümüne bağlanılmaması gerekiyor. Genel olarak benim gördüğüm hata burada oluyor. Çünkü birçok arkadaş fikriyle geliyor. Yanlış olsa da o kadar çok benimsemiş ki kopamıyor. Boşa zaman kaybı, boşa emek kaybı yani boşa bir sürü kayıp. Ben hep şu şekilde bakalım. Benim önüme bir fikir geldiğinde ben tam tersi o fikri öldürmeye çalışırım. Bir öldürmeye çalışırım, iki öldürmeye çalışırım, üç öldürmeye çalışırım baktım ölmüyor o zaman yaparım. Yani hep daha tersten daha karamsar bakarım. Ben bunun daha doğru bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir araştırmak, bir üzerinde düşünmek gerekiyor. Benim tavsiyem bu olur muhtemelen. Fikre ölümüne sarılmayın. Fikri öldürmeye çalışın. Ölmediği noktada elbette gerekli girişimleri yapın hayata geçirin ama tez canlı olmaya gerek yok.
Röportaj: Gökhan Kadir SARI
Fotoğraf: Sercan Güçlü